1. Allahın kullarına karşı asıl muamelesi kalblerinde ve zihinlerinde yer alan şeylere, yani niyet ve maksatlarına, tasavvur ve tahayyüllerine, azim ve kararlılıklarına, ümit ve beklentilerine göre gerçekleşiyor. Fetih suresinde yer alan şu ayetler buna en güzel misaldir:
2. “Gerçekten Allah o ağacın altında sana biat ettikleri zaman mü’minlerden razı oldu. Onların kalblerindekini bildiği için üzerlerine huzur ve güven indirdi. Onları hemen yakında gerçekleşecek bir zaferle ve alacakları birçok ganimetle mükafatlandırdı. Allah Aziz ve Hakimdir.”
3. “Allah size daha başka birçok ganimet vadetti. Onları ileride alacaksınız. Şimdilik size bunu verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki müminler için Allah’ın teyidine bir delil ve ibret olsun ve sizi dosdoğru yola eriştirsin++
4. ++ Allah size henüz güç yetiremediğiniz ama Kendisinin hazırladığı başka fetih ve ganimetler de vadetti. Allah her şeyi hakkıyla bilir.” (Fetih suresi, 48/18-21)
5. Bilindiği üzere Sahabe sadece umre yapmak maksadıyla Mekkenin yakınına kadar gelmiş fakat Kureyşlilerce oraya girmeleri engellenmişti. Elçi olarak gönderilen Hz. Osman’ın öldürüldüğü haberi üzerine Resulüllah’a biat etmişler, daha sonra da Hudeybiye anlaşmasını imzalamışlardı.
6. Sahabe Umre vazifesini yerine getiremediği gibi bir de zahiren aleyhlerine gözüken bir anlaşma yapmak zorunda kalmıştı. Onların ortaya koydukları bir cihad, mücadele ve zafer söz konusu değildi. Buna rağmen Allah onları ileride kavuşacakları çok büyük nimetlerle müjdeliyordu.
7. Niçin? Kalblerinden geçirdikleri şeylerden ötürü. Onların kaçmamak ve gerekirse ölmek uğruna Allah Resûlü’ne biat etmeleri Allah katında öyle makbul bir amel sayılmıştı ki, sonrasında üst üste zaferlere ve fetihlere imza atmış, pek çok ganimete kavuşmuşlardı.
8. Allah Resulü de onların Allah yolunda ortaya koydukları bu azim ve kararlılıkları karşısında şöyle buyurmuştu: “Siz bugün dünya ehlinin en hayırlılarısınız.” Demek ki ortada bir amel ve aksiyon olmasa dahi insanın niyet ve hedefleri Allah’ın ihsan ve yardımını celbediyor.
9. “O gün ne mal ne de evlat insana fayda verir. O gün insana fayda sağlayan tek şey, kalb-i selim olur.” ayeti de aynı manaya işaret etmiyor mu? Hatta amellere de değer ve kıymet kazandıran şey niyetler değil mi? Allah Resulü, “Ameller niyetlere göredir?” buyurmuyor mu?
10. Bütün bunlar gösteriyor ki mümin niyetleriyle, ihlas ve samimiyetiyle Allah katında bir değer ifade ediyor. Bu da herkesin her zaman güç yetirebileceği bir şeydir. Zira insan ağır şartlar altında amel-i salih yapamasa da mücerret niyetleriyle hep kazanç kuşağında yürüyebilir.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
ALLAH HAKKINDA HÜSNÜZAN 1. Şüphe yok ki en büyük ibadetlerden biri, Allah hakkında hüsnüzan beslemek (iyimser düşünmek) olduğu gibi, en büyük günahlardan biri de Allah hakkında suizanna girmektir (kötümser düşünmektir).
PekiNerede Buİnsanlar
2. Çünkü Allah, adil-i mutlaktır, sonsuz merhamet sahibidir, tüm kemal ve cemal sıfatlarıyla muttasıftır, şanına yakışmayacak her türlü noksan ve kötü sıfattan da münezzehtir.
3. Üstelik Allah’ın kullarına muamelesi, kulların O’nun hakkındaki zanlarına göre olabilir. Nitekim kutsi bir hadiste şöyle buyrulur: “Kulum Beni nasıl zannediyorsa Ben öyleyim.” Başka bir hadise ise “Allah’a karşı hüsnüzan besleyin” buyrulur. (Müslim)
1. İslamın ilk asırlarında din; bir dünya görüşü sunuyor, yeni bir kültür ve medeniyet inşa ediyor, varlık ve insana karşı yeni bir bakış açısı kazandırıyor, sosyal hayatı tanzim ediyordu. Günümüzde ise salt inanç ilkelerine ve ritüellere indirgenmiş durumda.
SıraSana Gelmeden
2. Bütün boyutlarıyla yaşanmayan bir din hakkında isabetli yorumlar ortaya koyabilmek gerçekten çok zor. Tatbik edilmediği ve hayata taşınmadığı için ne gerçek ihtiyaçlar görülebiliyor ne de söylenilenler anlaşılıyor. Bu yüzden çoğu tartışma, teori ve polemikten öte geçemiyor.
3. Kimileri onu vicdana veya cami duvarları arasına hapsetmeye çalışıyor, kimisi de sadece teorik ve felsefi cephesiyle ele alıyor. Bir türlü bütüncül bir bakış yakalanamıyor, dinin ruhuna vâkıf olunamıyor, zaman ve şartlara uygun yorumlar yapılamıyor.
Âlimlerin dünyevî çıkarlar peşinde koşması, savundukları hak ve hakikate gölge düşüreceği gibi, herhangi bir dünyevî otoriteye kayıtsız şartsız boyun eğmeleri veya onların güdümüne girmeleri de sahip oldukları ilme ihanet demektir. tr724.com/zalim-yonetici…
Ulema, şunun bunun değil hakikatin sözcüsü olabildiği, zayıf ve mazlumları savunduğu, her tür baskıcı otoriteye meydan okuduğu nispette kendisi olarak kalacaktır.
Âlimler, korkacaklarsa zalim yöneticilerden değil, asıl Allah’tan korkmalıdırlar. Çünkü, “Allah’ın gücü yegâne üstün, cezası da daha şiddetlidir,” (en-Nisa, 4/84).
“Her kim ilmi şu dört şey için talep ederse Cehenneme girer. Âlimlerle karşılıklı öğünmek, cahillerle çekişmek, insanların ilgi ve alakasını kendisine yöneltmek ve yöneticilerden bir şeyler almak.” (Darimî, Sünen, 1/374; Tirmizi, İlim 19) tr724.com/zalim-yonetici…
İlim, bu tür şeyler için öğrenilmez. İlim öğrenmenin maksadı ne kişinin egosunu güçlendirmesidir ne statü kazanması ne de birilerinin gözüne girmesi.
İlmin maksadı, insanlığa hayırlı ve faydalı işler yapabilmek, insanlara gerçek özgürlüğe giden yolu gösterebilmek, onların hayatına anlam katabilmek, yeni bir kimlik inşa edebilmek, zihnî ve ahlakî bir dönüşüm gerçekleştirebilmektir.
1. İktidara yakın duran ve onların politikalarını meşrulaştırma görevini üstlenen ulemanın, elde edeceği makam ve mevkilerle dünyasını mamur hale getireceğinde şüphe yoktur. Fakat aynı ölçüde onların ahiretlerini tehlikeye atacaklarından da şüphe edilmez. tr724.com/zalim-yonetici…
2. Zira bütünüyle siyasete eklemlenen ve yöneticilerin emri altına giren ulema hem kendileri için en büyük vazife olan emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker vazifesini yerine getiremeyecek hem de dine aykırı fetvalar vermeye mecbur kalacaktır.
3. Bu yüzden Efendimiz şu hadislerinde sultanlara yakın olmanın tehlikelerine dikkat çekmiş, iktidar mensuplarıyla içli dışlı olmayı yasaklamıştır:
“Sultanların yanına giden, fitneye düşer.” (Ebû Dâvud)
“Kimin sultana yakınlığı artarsa, Allah’tan uzaklığı da artar.” (Ebû Dâvud)