1)1990'ların ortasındayız. Türkiye'de cep telefonları yeni giriş yapmış ve henüz yaygınlaşmamış.
İşte o dönemde Genelkurmay'daki bütün generallere Ericsson cep telefonu dağıtıldı.
O zamanlar kendilerini yenilmez ve dokunulmaz zanneden paşalarımız kendilerine yapılan bu jestten
2)hiç şüphelenmedi. Halbuki o dönemde Aselsan'da da bu günkü tabirle "yerli ve milli" Aselsan 1919 modeli üretiliyordu. Lakin ne hikmetse zatıallerine Ericsson verilmesi tercih edilmişti.
Bu sıralarda Gökçek Genelkurmay'ın hemen dibinde,altında özel servis alanları bulunan
3)bir kavşak inşa etti.O günlerde ABD büyükelçisi için sokak kapatan Gökçek.
Bu dönemde generallerimizi kendilerine dağıtılan bu cep telefonları konusunda uyaran çok oldu. Lakin bütün uyarılar sağır ve kibirli kulaklardan geri döndü.
4)ABD'nin orduya karşı; 2002 yılında AKP-FETÖ ortaklığı üzerinden derinleştireceği casusluk ve özel harp operasyonuna işte o yıllarda bu cep telefonları üzerinden yol verildi.
Politiğine ve fiziğine hakim olmadığı bir teknolojiyle bu kadar hemhal olan aklı kireçlenmiş kurmaylar
5)tarlalarının sürüldüğünün çok geç farkına vardılar. Sonrası malumunuz; gelsin "Ergenekon", gelsin "Balyoz".
Ezcümle; ister kurumunuza, ister vücudunuza sokacağınız bir teknolojinin politiğini de, fiziğini de çok iyi etüd etmemenizin bedeli ağırdır.
6)Hele ki bu teknoloji daha emeklilik aşamasındaysa. 1990'ların ortasındaki GSM teknolojisi bir insanın özel hayatı için ne ise;
2020'lerde mRNA teknolojisi insanın vücudu için odur.
Bugün birincisinin sınırlarını ve zararlarını bilerek kullanıyoruz.
7)Lakin ikincisi çok daha büyük bir bilinmez ve en mahreminize; vücudunuzun çekirdeğine zerkedilen bu teknolojiye karşı bin kat daha duyarlı olmak zorundayız.
Bu bir aşı karşıtlığı değil; teknoloji karşıtlığı hiç değil;
İnsan taraftarlığıdır.
SON.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1)Sene 1995.
Eski Türkiye'nin , tragedya ile komedyanın aynı anda yaşandığı en karanlık ve en naif döneminin ortalarındayız.
O yıl, Selçuk Parsadan isimli bir dolandırıcı emekli Orgeneral Öztorun'un sesini taklit ederek Başbakan Tansu Çiller'i arar ve...
2)"Kemalistler Derneği" için 5 milyar TL ister ve Parsadan'ın deyimi ile "saf bayan" Çiller örtülü ödenekten hesaba 5 milyar TL gönderir.
Bu dolandırıcılık vakası anlaşıldığında Emniyet Parsadan'ın peşine düşer.
Ve Parsadan belki bir ilk olarak, cep telefonu sinyali
üzerinden
3)takip edilerek Balıkesir , Altınoluk'ta ele geçirilir.
Cep telefonlarının yeni yeni ortaya çıktığı ve henüz tam olarak yaygınlaşmadığı bu dönemde bir kişinin cep telefonu üzerinden bu kadar kolay bulunması büyük haberdir ve günlerce medyada tartışılır.
1)COVID19 paniği sayesinde bol bol küresel ilaç firmalarının aşı reklamlarını dinliyorsunuz.
Bu aşı reklamlarını doğru tartabilmek adına ekranlarda tek bir namuslu doktorun/uzmanın çıkıp da "%95 Efficacy" oranının ne anlama geldiğini anlattığını duydunuz mu?
2)Duymadıysanız anlatalım
Aşı çalışmalarında kullanılan "Efficacy Rate","Efficiency Rate"'den farklı bir anlama gelir.
"Efficacy Rate",tedavinin ideal ve kontrollü şartlar altındaki etkinliğini ifade eder;Türkçe'ye "etkinlik oranı" olarak çevirebileceğimiz "Efficiency Rate" ise..
3)tedavinin gerçek hayat şartlarında etkinliğini ölçer.
Pfizer'ın %95 "efficacy"(efficiency değil) ile duyurduğu aşı 44.000 kişi üzerinde denendi ve COVID19 kapan 170 hastanın, 162'sinin yalancı aşı(plasebo) almışken; 8'inin gerçek aşı yapılmış olması bu oranı ortaya çıkardı.
1)Küresel ilaç şirketlerinin pazarlama stratejileri "yeni hasta" ve "yeni hastalık" yaratmak üzerine kuruludur.
"Yeni hasta" yaratmanın yolu toplumun sağlıkla ilgili kaygı katsayısını arttırarak, hastalık hastası birey sayısını arttırmaktır.
2)"Yeni Hastalık" yaratma konusunda bu tröstler ciddi yatırımlar yaparak , yaratıcılığın sınırlarını zorlarlar.
Bu alanda son dönemde kadınların doğal yaşam döngüsünün parçası olan adet dönemlerini "PMS Sendromu" diye hastalığa dönüştürmeleri güzel bir örnektir.
3)Daha vahim bir örnek ise, küresel ilaç şirketlerin çocukları pazar olarak belirleyip, çocuk yaramazlığını "Attention Deficiency Hyperactivity Disorder" (ADHD) başlığı altında hastalığa dönüştürmelidir.
Hedef ebeveynlere , doktorlara ve rehber öğretmenlere çocuk yaramazlığını
1) @Ducane Cündioğlu'nun çok özlü bir tespiti vardır:
"Fiziği bilmeden metafiziği konuşuyoruz."
Konuştuğunuz konunun arka planındaki gerçekleri, matematiği bilmeden o konuyu tartışmanın acizliğini ifade eden bu tespit , gündemin baş köşesine oturan COVID19 konusunda da geçerli.
2)Her gün televizyonlarda COVID19'a yakalanların, iyileşenlerin,ölenlerin rakamları stilize grafikler eşiğinde gözümüze sokuluyor. "Uzmanlar" sürekli COVID19 tartışıyor fakat sormak lazım:
Bugüne kadar kaç TV programında meşhur PCR testinin nasıl işlediği konuşuldu?
3)Kaç uzmandan "COVID19 testi pozitif çıktı" ibaresinin ne anlama geldiğinin tekniğini dinlediniz?
Bu testlerin yüksek yanılma oranları hiç bir şekilde gündeme getirilmezken, bu testlerin nasıl pozitif sonuç verdiğinin masaya yatırıldığına şahit oldunuz mu?
1)May Lai katliamından derin acı bir çığlıkla çırılçıplak kaçmaya çalışan kız çocuğunun da;
topraklarında tek bir iz kalmayana dek katledilen kızılderilinin de;
meşhur Tokyo yangınında ABD'nin napalm bombaları altında etleri kemiklerinden ayrılan Japonun da;
2)bütün hazineleri yağmalanmakla kalmayıp 1 milyon vatandaşını kaybeden Iraklı'nın da;
12 Eylülünden FETÖ'süne bu topraklarda kanına girdiği nice masumun da acısını yüreğinde hissedenler için #ABDÇöküyor tezinin tabiki bir "hÜsnü kuruntu" (Wishfull thinking) boyutu var.
3)Lakin bu hüsnü kuruntu ; bu tezin bir matematiği olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Statiği bozulan her yapı gibi , ABD'nin çöküşü de artık kritik eşiği geçmiş bir dinamiğin
üzerine oturmuş bir kader ve son yaşananlar bu yolda yaşanan kalp krizlerinden sadece biri.
1)Tarihin, Facebook'tan sonraki en büyük insan(lık)deneylerinden birinin ilk safhasının sonuna yaklaşıyoruz.
Herkesi "izleme" hedeflerine ulaşan küresellerin sonraki hedefi herkesi "etiketleme".
İnsanın vücud bütünlüğüne yönelik şeytani bir hamle ile karşı karşıyayız.
2) Herkesi izlemekle yetinmeyecekler, herkesi etiketlemeyi hedefliyorlar.
Küresellerin ABD-Çin ortaklığıyla kotardığı COVID-19 üzerinden hedefleri doğrultusunda
yaklaşık 3 ay içinde çok ciddi bir veri topladılar; Devletlerin/Milletlerin reflekslerini, hareket
tarzlarını ölçtüler.
3)Bunu da Bill Gates gibi küresel elitlerin sahnedeki adamları aracılığı ile fonlanan WHO gibi sözde uluslararası kurumlar üzerinden koordine ettiler.
Facebook projesinden bu yana insanlık hakkında bu kadar kapsamlı bir veri toplanmamıştı.