Batı kökenli her sosyolojik/politik terimin Türkiye'de aynen Batı'daki anlamda kullanılamayacağını dün @dilekzaptcioglu dile getirmişti. Ben bu doğru fikrin dün değil de neden bugün daha fazla alıcı bulduğuna değinmek istiyorum, zira yeni dönemle alakalı olduğunu düşünüyorum.. >>
Şimdi İslamcılar bile "o-izm, bu-izm" (ille de "emperyalizm") terimlerini mal bulmuş mağribi gibi bol bol kullanıyorlar ama 1970'lerde bu tip terimleri Türkiye'de sadece "Solcu Abiler" kullanırdı ve "Türkiye kapitalist mi yarı-feodal bir ülke" tartışmaları yapılırdı...
Gerçi ara tonlar da vardı, ama "Türkiye yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülkedir" diyenler, o zamanlar Dünyada "Yeni Sol" diye adlandırılan Çin Kültür Devrimi hayranı Vietnam Savaşı karşıtı "68'liler"di ve Sovyet tipi "bürokrat" Doğu Berlin (TKP) Nomenklaturasından farklıydılar...
O dönemde kapitalist sistem -Vietnam savaşı yenilgisi ile birlikte- ilk kez Altın Endeksi'nden kopmuş, "Batı gibi olmak ideali" ilk kez cidden sallanmış, petrol kriziyle Suudi/Rabıta ihvancılığı harlanmış, Türkiye'deki şubesi kadayıflı "Milli Görüş" dandikizmi yeni parlamıştı...
O dönemde Türkiye'de nisbeten yeni arz-ı endam etmiş "Dokuz Işık" (Milliyetçilerin ideolojik manifestosu olmak iddiasındaydı) ve "Milli Görüş"ün (Türk İhvancılığının ideolojisi), ne kadar yüzeysel, ilkel ve çalakalem yazılmış şeyler oldoğu görülüyordu...
O dönemde Batı'da icad edilmiş olan ve Sol tarafından benimsenmiş terimlerin aynen Türkiye'ye uygulanması ve o terimler şablonlarına sığdırılmaya çalışılması garip duruyorduysa, (Milliyetçi/İslamcı) ideolojik Sağ'ın inanılmaz sığlığı ve yetersizliği daha garip duruyordu...
Milliyetçiler/İslamcılar dahil tüm Türk Sağı'nın Batı'dan ve Dünyadan aldıkları bunca desteğe, ellerinin altındaki onca paraya, dergiye, gazeteye, medyaya, islami cemaat tipi kafa ütüleme mekanizmalarına sahip olmalarına rağmen, ülkeye has terim/fikir üretememeleri "ilginç"tir...
Bırakın 68'lileri ve ardıllarını, bürokratik beton tipi Doğu-Berlin Türk komünizmi, Türk Sağının 60 yıllık imkanlarının çeyreğine sahip olsaydı ve Sağcılar gibi rahat bırakılıp desteklenselerdi, ülke hakkında çok daha otantik terimler ve tarifler bulabilirlerdi...
Günümüzde Sağ'da (Milliyetçiler/İslamcılar, neoliberal Yeni Sağ vd.) fikir anlamında ot bile bitmiyor. Ama Sol'dan geriye -ezile ezile- pek bir şey kalmamış olsa da, hâlâ fikir üretebildiğini ve bunu, şimdilik "evrensel Batılı terimler"e yaslanmasına borçlu olduğunu görüyoruz...
Gerçi aklı başında hiç bir Solcu hâlâ "Türkiye yarı-feodaldir" falan demiyor, zira "Feodalizm" denen terimin sadece Avrupa'daki bir formata tekabül ettiğini artık biliyor, "emperyalizm" terimini de, sonradan görme milliyetçiler/islamcılar daha çok kullanıyor...
Sadece bu beylik terimler değil, esasen Solcuların enternasyonalleştirdiği birçok terimin, artık her ülkeye uymadığı çok daha kolay anlaşılıyor, zira kapitalist sistem bozuldukça, tektipleştirici özelliklerini -internete rağmen- yitiriyor ve yitirecek...
Dünyanın her köşesini Batı'da tarif edilmiş terimler şablonuna dökmek, 1970'lerin ortasına kadar "iyi işleyen modern kapitalizm" ve onun aynı modernleşme kalıplarını/terimlerini kullanan Sol tarafından bile tam anlamıyla başarılamamıştı. Mesela Çin'de...
Çin Komünist Partisi, kurulduğu günden itibaren Sovyetlerin şablonlarıyla sorunluydu ve sonra "Maoculuğu" icad etti. Mao'nun yazıları, format anlamında bile, Batı'daki komünistlerin yazdıklarından farklıydı ve eski Çin'e de yaslanıyordu, mesela "Yüz Çiçek Açsın" kampanyası vd...
Çinliler, kendi ülkelerini değerlendirirken, Sovyetlerden farklı terimler kullandılar ve daha sonra kireçlenip tıkanan Sovyet Nomenklatura'sından daha uzun ömürlü olabildiler.
Çok kutuplu bir Dünyaya doğru giderken, eski terimlerin/şablonların terkedilmesi, doğal bir sonuçtur...
Ama henüz çok da doğal olmayan yan, bu yeniliklerin ve sistemin parçalanma aşamasında da yeni yerel terimleri/izahları yapacak olanların hâlâ modern Sol kökenliler olmasıdır, yani çok gelenekçi yerli milli olduğu iddiasındakilerin hafzalasının bu işlere kesinlikle basmamasıdır...
Türkiye, Doğu ile Batı arasındaki Orta Bölge'nin en önemli üçbuçuk ülkesinden biri olarak (diğerleri Rusya, İran ve belki Mısır), entelektüel anlamda bunların hepsinden daha geri bir yer malesef, ama kendi terimlerini/tariflerini oluşturabilecek potansiyele ve yeteneğe sahip...
"Postkapitalist" dediğim (ama 2012'den beri bu terimin bir gün terkedilip, yerine buralara has yeni bir terimin kullanılacağını yazdığım) geçiş dönemin özelliği, sistemin 1970'lerde zirveye ulaşmış tektip terimler şirazesinin DE artık iyice kayıp deforme olmasıdır...
Aynı nedenlerle "çokkutuplu" bir Dünya doğuyor ve ülkeye göre yeni terimler bulmak kullanmak, bundan sonra zaten kendiliğinden yaşanacak bir gelişme. Ama bunun farkında olunursa, Değişim/Dönüşüm bu alanda da çok verimli olabilir... << #KonstantiniyeNotları
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Artık İslamcıların de anladığı üzere, toplum, "İslamcı İslamı"ndan belirgin bir şekilde uzaklaşıyor ve bu trendin özellikle önümüzdeki yıldan itibaren yeni bir ivme kazanması mümkün.
Sonucu 2010'ların başında yazmıştım:
Anadolu'da ve İstanbul'da, İslamcı ot bile bitmeyecek... >>
Bu gerçeğin somut nedenleri var... 1. İslamcıların "İslam" diye pazarladığı/sandığı, 1960'ların ortasından itibaren bütün Müslüman ülkelerde ABD destekli Suud finansmanıyla Rabıta gibi örgütler aracılığıyla yayılan Vahabi türü "Siyasal İslam"ın yaşadığı konjonktür artık yok...
2. İslamcıların asıl büyük "talihsizliği", İslam niyetine sundukları, birkaç siyasî şeyhin keyfine terkedilmiş Vahabi kökenli ideolojinin, yerel İslam gelenekleriyle -başından itibaren varolan ve aşılamayan- doku uyuşmazlığıdır...
Bu konu sadece Türkiye'de değil, heryerde vâki...
Sosyal medyaya herkesin katıldığı bir dönem yaşadık, hızla yaygınlaştı, şimdi gelişmenin nereye doğru gittiğini ve son birkaç yılda yaşanan muazzam gelişmeyi yeniden konuşmanın ve hazmetmenin zamanı. Çünkü ancak o zaman, gelecekte nereye işaret ettiğini konuşabiliriz... >>
Sosyal medyanın yükselişini kanıksadığımızdan, alıştığımız başka konular bize, fena halde tavsamış gibi geliyor -ki bu algı yanlış da sayılmaz. Mesela politika/siyaset, artık siyasi partiler/dernekler ve medyanın tekelinde değil ve "kamuoyu" pasif bir kitle değil artık...
Gündemi tek başına politikacıların ve basının belirlediği günler geride kaldı. Artık sosyal medyada abanılan konular bal gibi gündem olabiliyor ve hatta yaptırım gücüne sahip olabiliyor.
Bir andan diğerine akan yeni kümeleşmeler, buradan Kanada'ya, oradan Tayvan'a uzanabiliyor...
12 Eylül, Huntington zihniyetine uzanacak devrin "Yeşil kuşak" saçmalığına uyan Türk yönetici elitinin "Solun panzehiri İslamdır" mantığıyla Türkiye'nin doğal gelişimine müdahale ettiği ve artık kapanmak üzere olan bir devrin adıdır... >>
"Siyasi"likten ziyade Türkiye'nin organik kültür/sanatına ve sosyal yaşamına müdahale demek olan 12 Eylül, "Gomonizma"ya karşı odunizme, "sadakat"e ve "biz Batı gibi olamayız, icad micad da yapamayız" önkabulünr vardığından, Anadolu/İstanbul uygarlığına açık ihanettir...
12 Eylül aynı zamanda, Türkiye'nin yeni bir "Sonradan modernleşme" dönemiydi, fakat Sol imha edildiğinden, bu modernleşme "artık yeni bir söz söylemek" aşamasına asla ulaşamayıp asfalt/beton bataklığına çakılıp kaldı. Dindar fakirler modernleşti ama ilerisi için Sol lazımdı...
Yeni bir Dönemden de öte, yeni bir Çağ geliyor, bu çağın ilk kuşağı, "Z-Kuşağı" denen -2023'de oy kullanan Türk vatandaşlarının dörtte birini oluşturacak- Gençlik olacak. Çalışma hayatına atılmalarıyla birlikte "keşfedildiler" ama Çin, Türkiye'de henüz keşfedilmiş değil... >>
Çin'in yükselişine ve çok kutuplu Dünyaya gözlerini açacak yeni kuşağın Yeni Türkiye'si Çin'e yaklaşırken elbette sadece sayılara/garafiklere falan bakmayacak, o "maddecilikten kırım kırım kırılan" BETONARME GEÇMİŞ zihniyetin ifadesi. Artık yeni kriterler olacak...
Bu kriterlerden ve Çinlilerin mantalitesinden basetmeden önce sonda söyleyeceğimi başta söylemem gerekirse:
Çin, Yeni Çağ ile önemli uyumsuzluklara sahip, bu yüzden geleceğin Asya'sında asıl süper gücün Hindistan olmak ihtimalinin yüksekliği ve bunun nedenlerinden bahsedeceğim...
İkinci Dünya Savaşı sonrasından başlayarak günümüze kadar karikatürleşerek süren Eski Türkiye ile tomurcuklanan Yeni Türkiye arasındaki fark, giderek herkes tarafından daha iyi anlaşılıyor. İlki referansını, yetmiş yıldır geçmişten alıyor, ikincisi ŞİMDİ'den ve GELECEK'den... >>
Referansını Cumhuriyet öncesinden alan ve eski Osmanlı coğrafyası ve onun komşuları arasında din üzerinden yaşanmış tüm eski travmaları da yeniden canlandıran Eski Türkiye, ülkenin halkına, bu yolunun çıkmaz yol olduğunu göstermek bakımından çok yararlı olmuş gibi görünüyor...
Geçmiş, nasıl okuduğuna bağlı olarak değişebilen bir nesnedir ve bunun en tipik örneği, artık terkedilmiş olan Avrupa merkezli modern tarih okumasıdır (veya Çinlilerin eskiden ürettiği Çin merkezli tarih. Zaten Çin'in Çince adı "Zhōngguó/中国", "Merkezdeki Ülke" demektir)...
Yılın ikinci yarısıyla birlikte, postkapitalist dönemin mental evresi -pratik aşamaya evrileceği- son üç yılına giriyor. Yeni kuşaklar geliyor ve onların kuracağı "Yeni Çağ"ın önümüzdeki ilk aşamasının nitelikleri hakkında -eskisine bakıp- bazı tahminlerde bulunmak mümkün... >>
Yeni Kuşak, ilk kez Gezi'de göründü ve geleceğe açılan kapıyı araladı. "Gelecek" derken, bütün Dünyada çeşitli biçimlerde ifade bulacak ve nitel olarak son üçyüz yıllık "Kapitalizm Çağı"ndan farklı, bir o kadar uzun bir sürecin başlangıcından bahsediyoruz...
Şimdiye dek genellikle "Postkapitalist Dönem"den bahsettik, ve kapitalizm çağına has bir şekilde konuları "ökönomi" üzerinden anlattık (çünkü kapitalist toplumda insanlar arası ilişkiler çok büyük ölçüde ekonomize edilmiştir), artık 'Mantalite'den de bahsedeceğiz...