Artık İslamcıların de anladığı üzere, toplum, "İslamcı İslamı"ndan belirgin bir şekilde uzaklaşıyor ve bu trendin özellikle önümüzdeki yıldan itibaren yeni bir ivme kazanması mümkün.
Sonucu 2010'ların başında yazmıştım:
Anadolu'da ve İstanbul'da, İslamcı ot bile bitmeyecek... >>
Bu gerçeğin somut nedenleri var... 1. İslamcıların "İslam" diye pazarladığı/sandığı, 1960'ların ortasından itibaren bütün Müslüman ülkelerde ABD destekli Suud finansmanıyla Rabıta gibi örgütler aracılığıyla yayılan Vahabi türü "Siyasal İslam"ın yaşadığı konjonktür artık yok...
2. İslamcıların asıl büyük "talihsizliği", İslam niyetine sundukları, birkaç siyasî şeyhin keyfine terkedilmiş Vahabi kökenli ideolojinin, yerel İslam gelenekleriyle -başından itibaren varolan ve aşılamayan- doku uyuşmazlığıdır...
Bu konu sadece Türkiye'de değil, heryerde vâki...
Türkiye'nin asıl talihsizliği, halkın doğal "Kültürel Müslümanlık" dokusunun ciddiye alınmaması ve Cumhuriyet'in -göstermelik Diyanet dışında- bu alandan tamamen çekilmesi ve meydanı -yokettiği- tarikatlere/cemaatlere dolaylı yoldan (istemeden) sunmuş olmasıdır...
Avrupa'da Ateistlerin çoğunlukta olduğu ülkelerde bile "Kültür Hristiyanı" denen bir kavram var. İnsanlar Noel'i hakkıyla kutlamaya devam ediyorlar (hatta bunu Dünyaya mal ediyorlar), -çok inandıklarından değil, sadece: Hristiyanlık, kültürlerinin bir parçası olduğundan...
Türkiye'de de dinin kültürde belli bir yeri vardır, mesela "AllahAllaah!" bir hayret ifadesidir, ateistlerin, hatta Hristiyan vatandaşların bile kullandığı ünlemlerdendir, bu sadece bir tek örnek.
Bu alandan tamamen çekilmek, Cumhuriyet'in sonucu bugün yaşanan hatalarındandır...
"Seküler" oldukları için İslamcılar tarafından "dinsiz" sanılan insanların elbette kendilerince dînî itikatları var/vardı, ama sonradan bitme "İslamcı İslamı"nı asla benimsemediler. Şimdi asıl ilginç durum, İslamcı İslamıyla yetiştirilmiş insanlarda görülmeye başlandı. Konu o...
Arada YouTube bataklığına dalarak oradaki "Haber-Yorum" niyetine sunulan -çoğu laf salatası- "fikriyat"a kulak verirseniz, şimdi muhalif olmuş eski islamî zevatın İslam niyetine öğrendikleri "İslamcı İslam"ını kıyasıya eleştirdiklerini görüyorsunuz.
Yani onlar bile terkediyor...
İslamcıların çok sevdiği bir terim vardır:
"Müslüman mahallesinde salyangoz satmak"...
İslamcıların Türkiye'de yaptıkları/denedikleri şey bu oldu ve bin yıldır Müslüman olan bir halka kendi "İslamcı İslam"larını öğretmeye ve bu noktadan da fikrî hegemonya kurmaya kalktılar...
O nedenle, Toplumun "İslamcı İslamı"na has "duyarlılıkları terketmesi (mesela, "Burası dar-ül harptir, herşeye ganimet muamelesi yapabilirsin, yeter ki bizden ol" türünden duyarlılıkları terketmesi), aslında bir özüne/kendine dönüşün başlangıcı olmak özelliği taşıyor...
Ama "özüne dönüş"ün, topyekün kadim Anadolu İslamı'na dönüş şeklinde ifade bulmayacağı da açık; zira neoliberalizme has dînî kimlikçiliğin ifadesi haline gelmiş "İslamcı İslamı" bu cihanda İslam'ın yerine geçmiş olduğundan, ona bişr tepki olacak, olmaması imkansız...
Türkiye'ye "ne olduğunu" gösteren "İslamcı İslamı"ndan sonra bu coğrafyanın -bırakın Vahabi tipi İslamı ve İhvanı- dindar olmasını beklemek bile abestir malesef.
Kuşkusuz yeni dînî akımlar olacaktır -ama eski usûl tarikatlerin/cemaatlerin yaşaması pek kolay olmayacağa benziyor...
Sadece insanların, devletlerin değil, dinlerin de bir yaşam süreleri vardır ve yozlaşmalarının -tâli değil- esas halini alması halinde, marjinalleşmeleri doğaldır. Türkiye'de "İslamcı İslamı"nı tam bir son bekliyor ve İslam dîni de malesef bundan payını alacak gibi görünüyor...
Bütün ömrünü, "İslamcı İslamı"nı aslî Anadolu sanarak büyümüş/büyütülmüş olanların bile bu kurallar bütününü alenen eleştirdiği, reddettiği bir ortamda, Anadolu'ya yabancı bu "inanca" tepki anlamında dîni tamamen reddedenlerin olması malesef doğal...
Bu bağlamda, artık İslamcı "entelektüeller"in de "tartıştığı" üzere, Anadolu sath-ı mahalinde, Trakya ve İstanbul'da, son 60 yılda olduğu gibi merdivenaltı tarikatleri ve cemaatlerinde İslamcı yetişmeyecek, insanların tekamül seviyeleri buna artık izin vermeyecek gibi görünüyor..
İslamcılığın bitecek ve tamamen ortadan kalkacak olması, hatta tarihten silinecek olmasının asıl nedeni, insanların artık kendi akıllarıyla düşünüp taşınmayı öğrenmeleridir elbette.
İnsanlar internet aracılığıyla sadece okumayı değil, yazmayı -yazarak düşünmeyi- de öğrendiler...
Katı kuralcı, düşünmeyi özendirmeyen, daha önce burada çok sözünü ettiğim tekçi "Teolojik Politika"nın, özgür insanların özgür ruhuna sunabileceği bir şey yok; yüce değerlere sahiden sahip çıksa uygulasaydı, dürüst, alçak gönüllü vs. olsaydı, belki olabilirdi...
Din deyince herkesin aklına İslam'ın gelmesi de başka bir konu.
Din/inanç, insanlık tarihi boyunca daima var olmuş, ama şekli şemali derecesi ve adı tarih boyunca daima değişmiş.
Ne Türkler ne de diğer halklar belli bir dine mahkum değiller ve omurgalarını din teşkil etmiyor...
İnsanların -günümüzün şartları altında- neden dinden uzaklaştıkları, inancın neden sadece dinden ibaret olmadığı ve benzeri konular da başka bir Thread'in konusu... << #KonstantiniyeNotları
İnsanlar "İslamcı İslamı"ndan uzaklaşıyorlar ve uzaklaşacaklar, çünkü bu neo-"din", ne ülkenin DNA'sına uyuyor; ne de tekçi Teolojik Politik biat kültürü ve yüzeysel sembollere indirgenmiş haliyle, artık, kapitalist ve postkapitalist döneme uyum sağlayabiliyor... >>
Yazdıklarıma, Ürdün'de bir üniversite yöneten ve dersler veren Sosyolog dostum sevgili @Anaminona 'dan bir eleştiri geldi ve bu eleştiri, "İslamcı İslamı" dediğim şeyin tamamen ortadan kalkacağı konusunda yazdıklarıma, "Kuşaklar sürer" şeklinde bir itirazdı...
Twitter'da yazdıklarımız, fikirlerimizin oldukça kısaltılmış, hatta karikatürleştirilmiş hâli ve açıkçası (gücü de) zayıflığı da buradan geliyor.
Türkiye'deki haliyle "İslamcı İslamı"nı, Siyasal İslam'ın artık sadece iktidar şartları altında varolabilen bi türü sayabiliriz...
Bütün ilkeleri zamana mekana keyfe göre değiştirebilen, sadece muktedir olmaya endeksli Teolojik Politik (yani kendini Yeryüzündek tek ilâhi doğru'nun temsilcisi sayan) bir "din"in müridi olmak, sadece siyasî bir anlam ifade ediyorsa ve ruhsal bir anlamı kalmamışsa, ölmüştür...
Ruhen ölmüş bir varlığın bedenen ölümü, sadece bir zaman meselesidir. Türkiye, Arap ülkelerinden farklı olarak, Vahabi kökenli din anlayışlarına çok daha uzaktır ve "İslamcı İslamı"nın -uzun süredir ülkedeki İslamî kültürü belirlese de- muktedir olmaması halinde yaşaması zordur..
"İslamcı İslamı", Amerikan Çağı'nda ve neoliberal konjonktürde, Huntington konteksi içinde "kabul gördüğü" için -takiyye şartları altında- yaşayabildi. Ama muktedir olur olmaz, sistemin işlemesi için en temel gerekliliklere uyum sağlayamadığı anlaşıldı...
Bu açıdan, özünde "Teolojik Politika"nın ihvanî kendisi olan "İslamcılık İslamı", iktidar olamadığı takdirde çok hızlı bir erime süreci yaşayarak, önce marjinalleşecektir. Bunun bir sonucu olarak, Fıkh'ı önceleyen yeni gelenek de önce içine kapanacaktır...
"İslamcılık İslamı"nın iktidarı kaybeder kaybetmez hızla dağılıp parçalanması aşamasında -zira Teolojik Politika, "tek doğru" politikasıdır ve çok sayıda "tek doğru" ortaya çıkacağından, her biri diğerlerini düşman belleyecektir- insanların onu terki katlanarak artacaktır...
Türkiye'de bir bitiş/tükeniş yaşanacak olmasının nedeni, Vahabî kökenli bir din anlayışının bunca yaşanmışlıktan sonra ve Dünyada hiçbir desteğinin kalmadığı aşamada, -siyasi istikbal de sunamazken- çekim gücü teşkil edebilmesi (milliyetçi nedenlerle de) olanaksızdır...
"İslamcı İslamı"nın tamamen yokoluşu, @Anaminona 'ın dediği gibi kuşaklar sürebilir. Ama benim "yokoluş"undan kastım, siyasî iddiasını tamamen yitirecek olmasıdır. Bugün Enver Hoca tipi komünizmi savunanlar da hâlâ var, ama bu onların bir siyasi aktör olduklarını göstermiyor...
İnternet'in yaygınlaşıp herkesin bir akıllı telefon edindiği günümüz Dünyası, öncesinden tamamen farklı.
Eskiden insanlar pasif birer okur/dinler/seyrederdi. Şimdi okuduklarınıza yazarak tepki verebiliyorsunuz ve bu da düşünmek, kendi düşündüğü istikamette yazmak/eylemek demek...
Eski usul Toplum Mühendisliği, İnternet Çağı'nda hükmen sona ermiştir. "İslamcılık İslamı"nın Türk insanını tornadan geçirerek kendine uygun bir kitle haline getirme ambisyonu net bir başarısızlığa uğramıştır. İnsanlar artık kendileri düşünmek ve karar vermek istiyorlar...
"Yeni Tekamül Seviyesi"nden kastım, insanların artık -eskisi gibi- şeyhin/şıhın/liderin/"kanaat önderi"nin ağzına bakanlardan olmaması ve internetin bazı temel insanî değerlerin yaygınlaşıp benimsenmesinde önemli bir rol oynamasıdır, mesela özgürlük, eşlitlik, kadın hakları vd...
Türkiye Arap ülkelerine benzemediği gibi İran'a da benzemiyor. İran, devasa petrol ve gaz yataklarıyla, sınırlarını kapatıp dış dünyanın baskılarına aldırmadan yaşayabilecek bir yapıya sahip ve rejimi bu yüzden daha dayanıklı. Türkiye, sınırlarını kapatıp içine kapanamaz...
Türkiye'nin kendine özgü din kültürü, Teolojik Politik "İslamcı İslamı"na uymadığı gibi, Türkiye, İran ve Arap ülkelerinden daha köklü bir seküler/demokratik kültüre sahip ve veriler, bugünün şartları altında bile, hızla, bu siyasallaşmış "inancı" terkettiklerini gösteriyor...
Şimdilik bu kadar...
Konuya daha sonra devam edebiliriz... <<
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Batı kökenli her sosyolojik/politik terimin Türkiye'de aynen Batı'daki anlamda kullanılamayacağını dün @dilekzaptcioglu dile getirmişti. Ben bu doğru fikrin dün değil de neden bugün daha fazla alıcı bulduğuna değinmek istiyorum, zira yeni dönemle alakalı olduğunu düşünüyorum.. >>
Şimdi İslamcılar bile "o-izm, bu-izm" (ille de "emperyalizm") terimlerini mal bulmuş mağribi gibi bol bol kullanıyorlar ama 1970'lerde bu tip terimleri Türkiye'de sadece "Solcu Abiler" kullanırdı ve "Türkiye kapitalist mi yarı-feodal bir ülke" tartışmaları yapılırdı...
Gerçi ara tonlar da vardı, ama "Türkiye yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülkedir" diyenler, o zamanlar Dünyada "Yeni Sol" diye adlandırılan Çin Kültür Devrimi hayranı Vietnam Savaşı karşıtı "68'liler"di ve Sovyet tipi "bürokrat" Doğu Berlin (TKP) Nomenklaturasından farklıydılar...
Sosyal medyaya herkesin katıldığı bir dönem yaşadık, hızla yaygınlaştı, şimdi gelişmenin nereye doğru gittiğini ve son birkaç yılda yaşanan muazzam gelişmeyi yeniden konuşmanın ve hazmetmenin zamanı. Çünkü ancak o zaman, gelecekte nereye işaret ettiğini konuşabiliriz... >>
Sosyal medyanın yükselişini kanıksadığımızdan, alıştığımız başka konular bize, fena halde tavsamış gibi geliyor -ki bu algı yanlış da sayılmaz. Mesela politika/siyaset, artık siyasi partiler/dernekler ve medyanın tekelinde değil ve "kamuoyu" pasif bir kitle değil artık...
Gündemi tek başına politikacıların ve basının belirlediği günler geride kaldı. Artık sosyal medyada abanılan konular bal gibi gündem olabiliyor ve hatta yaptırım gücüne sahip olabiliyor.
Bir andan diğerine akan yeni kümeleşmeler, buradan Kanada'ya, oradan Tayvan'a uzanabiliyor...
12 Eylül, Huntington zihniyetine uzanacak devrin "Yeşil kuşak" saçmalığına uyan Türk yönetici elitinin "Solun panzehiri İslamdır" mantığıyla Türkiye'nin doğal gelişimine müdahale ettiği ve artık kapanmak üzere olan bir devrin adıdır... >>
"Siyasi"likten ziyade Türkiye'nin organik kültür/sanatına ve sosyal yaşamına müdahale demek olan 12 Eylül, "Gomonizma"ya karşı odunizme, "sadakat"e ve "biz Batı gibi olamayız, icad micad da yapamayız" önkabulünr vardığından, Anadolu/İstanbul uygarlığına açık ihanettir...
12 Eylül aynı zamanda, Türkiye'nin yeni bir "Sonradan modernleşme" dönemiydi, fakat Sol imha edildiğinden, bu modernleşme "artık yeni bir söz söylemek" aşamasına asla ulaşamayıp asfalt/beton bataklığına çakılıp kaldı. Dindar fakirler modernleşti ama ilerisi için Sol lazımdı...
Yeni bir Dönemden de öte, yeni bir Çağ geliyor, bu çağın ilk kuşağı, "Z-Kuşağı" denen -2023'de oy kullanan Türk vatandaşlarının dörtte birini oluşturacak- Gençlik olacak. Çalışma hayatına atılmalarıyla birlikte "keşfedildiler" ama Çin, Türkiye'de henüz keşfedilmiş değil... >>
Çin'in yükselişine ve çok kutuplu Dünyaya gözlerini açacak yeni kuşağın Yeni Türkiye'si Çin'e yaklaşırken elbette sadece sayılara/garafiklere falan bakmayacak, o "maddecilikten kırım kırım kırılan" BETONARME GEÇMİŞ zihniyetin ifadesi. Artık yeni kriterler olacak...
Bu kriterlerden ve Çinlilerin mantalitesinden basetmeden önce sonda söyleyeceğimi başta söylemem gerekirse:
Çin, Yeni Çağ ile önemli uyumsuzluklara sahip, bu yüzden geleceğin Asya'sında asıl süper gücün Hindistan olmak ihtimalinin yüksekliği ve bunun nedenlerinden bahsedeceğim...
İkinci Dünya Savaşı sonrasından başlayarak günümüze kadar karikatürleşerek süren Eski Türkiye ile tomurcuklanan Yeni Türkiye arasındaki fark, giderek herkes tarafından daha iyi anlaşılıyor. İlki referansını, yetmiş yıldır geçmişten alıyor, ikincisi ŞİMDİ'den ve GELECEK'den... >>
Referansını Cumhuriyet öncesinden alan ve eski Osmanlı coğrafyası ve onun komşuları arasında din üzerinden yaşanmış tüm eski travmaları da yeniden canlandıran Eski Türkiye, ülkenin halkına, bu yolunun çıkmaz yol olduğunu göstermek bakımından çok yararlı olmuş gibi görünüyor...
Geçmiş, nasıl okuduğuna bağlı olarak değişebilen bir nesnedir ve bunun en tipik örneği, artık terkedilmiş olan Avrupa merkezli modern tarih okumasıdır (veya Çinlilerin eskiden ürettiği Çin merkezli tarih. Zaten Çin'in Çince adı "Zhōngguó/中国", "Merkezdeki Ülke" demektir)...
Yılın ikinci yarısıyla birlikte, postkapitalist dönemin mental evresi -pratik aşamaya evrileceği- son üç yılına giriyor. Yeni kuşaklar geliyor ve onların kuracağı "Yeni Çağ"ın önümüzdeki ilk aşamasının nitelikleri hakkında -eskisine bakıp- bazı tahminlerde bulunmak mümkün... >>
Yeni Kuşak, ilk kez Gezi'de göründü ve geleceğe açılan kapıyı araladı. "Gelecek" derken, bütün Dünyada çeşitli biçimlerde ifade bulacak ve nitel olarak son üçyüz yıllık "Kapitalizm Çağı"ndan farklı, bir o kadar uzun bir sürecin başlangıcından bahsediyoruz...
Şimdiye dek genellikle "Postkapitalist Dönem"den bahsettik, ve kapitalizm çağına has bir şekilde konuları "ökönomi" üzerinden anlattık (çünkü kapitalist toplumda insanlar arası ilişkiler çok büyük ölçüde ekonomize edilmiştir), artık 'Mantalite'den de bahsedeceğiz...