Türkiye'nin Gavi Covax aşı ittifakına üye olmamasını bir aydan uzun süre önce programımızda anlatmıştım. Aşının uluslararası siyaseti var. Ve burada Türkiye yine kötü bir istisna olarak karşımıza çıktı. Yirmiden fazla aşı çalışmasını kapsayan Covax'a gizemli bir nedenle katılmadı
Halbuki bütün ülkeler katılmıştı, kendi aşısını üreten ABD, Rusya ve Çin artı üç ülke hariç. Birisi Türkiye. Türkiye kendini Çin aşısına endeksledi. Herkese açık Gavi olanağını reddetti. Bu uluslararası siyasette uydu devlet davranışıdır.
Bunu hazmetmek zor. Sinovac etkili bir aşı olsa dahi affedilmezdi ama unuturduk. Aşı konusunda yapılan hatalar sonucu aşılama geciktikçe ölen herkesin sorumlusu bellidir. O ölümler kader değil, siyasi tercih.
Avrupa ülkeleri önlerine çıkan aşı şirketiyle aşı önanlaşması yaparken,biz Ziraat Bankası üzerinde bir milyar dolardan fazla parayı yabancılara batık kredi olarak kaptırmışız. Ona para var, okula yok, aşıya yok. Öyle mi alay komutanı?
Kanal İstanbul'a para buluyorsunuz ama salgın yönetimine, okula sabuna, öğretmen servisine para bulamıyorsunuz, öyle mi? Şu anda hastanede can çekişen her covid hastasının, evde tükenen her çocuğun vebali üstünüze.
Yabancılara değil, Erol Evcil'e "kaptırılmış" para.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Ben samimi olarak soruyorum. Okullar açılmasın diyenler, şartların yaklaşık 1.5 sene daha böyle devam edeceğinin farkında mı? Çok olumlu düşünelim, devlet müthiş atağa geçse aşı konusunda, 1 yıl. Okulların 1-1.5 yıl daha kapalı kalmasını mı savunuyorlar?
Yok, Eylül'de açılır diyorsanız, çok iyimsersiniz. Eylül'de ne değişecek? Bir plan var mı okul açılmasına yönelik? Yok. Aşı var mı ortada? Yok. Güvenli okul açılması için hemen eylem planı yapılsın, süre belirlensin, çalışmalar başlasın dediğimizde, neresine itiraz ediyorsunuz?
Bugün bu çalışmalara başlarsak,inşallah Eylül'e yetişiriz. O da inşallah. Ama başlamıyor çalışmalar. Baskı yok çünkü.
Pandemide Eğitim Gerçekleri raporumuzu haberleştiren Gazete Duvar'a çok teşekkürler. Yazarlığını Tomris Hoca ve ben yapsak da, raporu Türkiye'de çalışan ve çocukları okul çağında daha geniş bir grupla hazırladık, tüm paydaşlarla paylaştık.
Gördük ki, tüm paydaşlar okulların açılmasını istiyor. Sadece nasıl olacağı konusunda uzlaşı sağlamak zor. Bu da doğal. En büyük ve gerçekçi endişemiz ise, pandeminin bitmeye başlayacağı 2022 sonbaharına dek okulların kapalı kalması. 1.5 seneyi daha kaldıramayız.
Ancak pandeminin öncesinde güvenli düzeye inmesi de şu andaki tedbirlerle mümkün görünmüyor. O halde virüs gibi biz de evrim geçirip, adapte olmalıyız. Önce elimizdeki verilere bakalım. Çocuklar tehlikede mi?
New York Times'in ele geçirdiği belgelere göre Trump başkan seçildiği 2016 yılında sadece 750 dolar vergi ödemiş. O yılın kuru ile 2250 TL. Aynı sene Türkiye'de asgari ücretle çalışan bir işçi yılda 2520 TL gelir vergisi ödüyordu.1/2
Ondan önceki 15 yılın 10'unda hiç vergi ödememiş çünkü şirketleri para kaybediyormuş. Görünüşe göre şu anda da borç içinde. Trump vergi beyanlarını paylaşmayı yıllardır reddediyordu. 2/2
Burada şirketlerinin kötü durumda olmasından daha kötüsü, lüks harcamalarını masraf göstererek vergiden kaçması. Teknik olarak suç teşkil etmiyor olabilir (bilemeyiz henüz) ama aşırı lüks içinde yüzerken beş kuruş vergi ödememesi siyasi olarak sorun.
Lütfen bu yazı dizisini takip edin. Sosyal medya gündemi, siyaset gündemi derken konudan konuya atlıyoruz ama en temel konular hep gündem dışı kalıyor. Pınar Öğünç (yine) en büyük sorunlarımızdan birine el atmış.1
Belirsizlik konusu akademide çok konuşuluyor tamam ama genellikle teorik ve yapısal olarak ele alınıyor. Kişilerin deneyimlerini, insan hikayelerini okumak, bu tanıklığa ortak olmak, konuyu derinleştiriyor ve kişiselleştiriyor.Eminim çoğumuz kendimizi bulacağız bu hikayelerde.2
Fabrika işçilerinin güncel çalışma modellerini ve güvencesizliklerini okurken mesela, özel üniversitede hoca olmakla ne kadar aynı olduğunu görmüştüm, plaza da farksız. Benzerlikler tahminimden çok ötedeydi. İnsana titri ne olursa olsun işçi olduğunu 3
ABD Anayasa Mahkemesi hakimi Ginsburg'ün cenazesi Capitol'dan çıkarılırken, kadın milletvekilleri saygı duruşunda. Ginsburg hakim olarak atanmadan önce Anayasa Mahkemesinde cinsiyet ayrımıyla ilgili 5 dava kazanarak, Amerikan kadın hakları ve hukuk tarihine damgasını vurmuştu.
Her kahraman pelerin takmaz ama Ginsburg'ün pelerini de vardı. Ölene kadar mücadeleden vazgeçmedi. O mücadelenin sonuçları ABD'den tüm dünyaya yayıldı. Çünkü kadın hareketi uluslarüstü bir hareket ve herhangibir ülkedeki kazanım, hepimizi etkiliyor.
Ginsburg okul birincisi olarak mezun olduğu halde, kendisine Yahudi, kadın ve anne olduğu için iş vermeyen hukuk büroları nedeniyle önce üniversite hocası, sonra kadın hakları savunucusu ve hakim oldu. Yaşadığı ayrımcılık onu bu mücadele yoluna soktu.
İktidar kadın haklarına saldırır, çıkıp gündem saptırma derler. Laikliğe geçişin en sembolik adımlarından biri olarak müzeleştirilmiş Ayasofya cami yapılır, gündem değiştirme derler. Ülkenin 3. büyük partisi iktidardan koltuk alabildiği için yine içeri alınır.
Yine gündem saptırma derler. Asıl gündem budur. Eğer ekonomi çöktü ise, çökertenlere izin verildiği için çökmüştür. İzin verildiyse de, aman Kürtlerle bizi yan yana görmesin diye tir tir titrenildiği için muhalefet tarafından verilmiştir. Aman utangaç durun.
Aman dış güçler diye, Kürtler diye, toplum ahlakına aykırılar diye susturuversinler sizi. Sakın muhalefet etme tuzağına düşmeyin. Hala da muhalefete kızabiliyorsam, hala bir beklentim, umudum olduğundan demek. Neden ki? Çaresizlikten.