📌Bugün sizlere Balkan Türklerinin uğradığı korkunç soykırımlardan bahsedeceğim. İnanın okurken kiminiz ağlayacak, kiminizin tüyleri diken diken olacak, kiminizse şaşkınlık içinde kalacaktır. Bu bilgiselin tamamını akademik kaynaklarla yayınlıyorum ve yazı içinde belirteceğim..⤵️
Mısır’ın ünlü şairi Ahmet Şevki katliamları anlattığı şiirinde şu sözlere yer veriyor:
“Yeryüzü yetmedi onlara, dar geldi
Ve gökyüzüne gömdüler şehitlerini...”
İşte bilgisel fikrini bana veren en büyük ilham bu sözdü aslında... Başlayalım...
📌10 bin üzerinde Türk öldürüldü. Paralarını sakladığı şüphe edilen tutsaklar işkence edildi. Kolları ve bacakları kesildi ve ateşin üzerinde yavaş yavaş kızartıldılar. Hamile olan kadınların karınları kesildi, kafaları kesildi ve köpek kafaları bacaklarının arasına sokuldu...
Cumadan pazara kadar hava çığlık sesleriyle doluydu. Bir Yunan 90 kişiyi öldürdüm diye övünüyordu. Yahudi topluluğu da sistemli bir şekilde işkenceden geçirildi...
Haftalarca aç bırakılan Türk çocukları çaresiz yıkıntıların arasında koşarken Yunanlar tarafından yere atıldılar sonra vuruldular. Su kuyuları cesetlerle dolduruldu...
Yunanistan'daki Türkler arkalarında az iz bıraktılar. 1821 ilkbaharında dünyanın geri kalanı tarafından arkalarından gözyaşı dökülmeden ve farkedilmeden aniden yok oldular. Bir zamanlar bütün ülkenin etrafına dağılmış büyük bir Türk nüfusuna sahip olduğuna bile inanmak zordu.
Bu ailelerin arasında varlıklı çiftçiler, tüccarlar, memurlar yaşıyordu ve yüzlerce yıl boyunca burada yaşamış ve buraları kendi yurtları olarak kabul etmişlerdi... Kasıtlı ve acımasızca öldürüldüler ve hiçbir zaman pişmanlık gösterilmedi.
Diye kaydediyor Oxford’lu tarihçi William St. Clair. “That Greece Might Still Be Free“ adlı kitabında (1972-Oxford Üniversitesi)
Başka bir İngiliz tarihçi Walter Alison Phillips The War of Greek Independence, 1821 to 1833. London, 1897, sayfa 61’de Tripoliçe katliamı hakkında:
“Üç gün boyunca şehrin sakinleri, bir vahşi çetenin kötülüğüne ve keyfine bırakıldı. Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmadı. Kadınlar ve çocuklar, öldürülmeden önce işkencelere tabî tutuldu.
Katliam o kadar büyüktü ki, Kolokotronis kapıdan hisara kadar atının ayaklarının yere hiç dokunmadığını söyledi. Şehirdeki Yunan zaferinden sonra yol kenarları cesetler ile doldu. Kadınların ve çocukların bulunduğu Müslüman kitleleri, yakınlardaki dağlarda sığır gibi doğrandı.”
Kolokotronis, Yunan tarihinin en önemli en büyük kahramanların biri olarak kabul ediliyor. Kendisinin yazdığı anılarında 32,000 sivili katlettiklerini yazmıştır.
Biz Türklere her fırsatta barbar diyen Avrupalının bunları yaptığına inanmak ne kadar güç değil mi? Savaş her zaman kazananın haklı olduğu bir kumardı zaten. Amerika atom bombası kullanıp yüzbinlerce sivili öldürdüğünde de demokrasi savaşı veriyordu sözde(!)
Peki sadece Tripoliçe’de mi katliam yapıldı? Mora Yarımadası’da hiç mi Türk yaşamıyordu? Türkiye’ye mübadele ile gelen Balkan Türkleri neden hep Filibe, Kavala, Selanik, Florina’dan geldi de Atina’dan gelmedi? Orada 400 yıl yaşamış Türklere ne oldu?
İskoç Tarihçi George Finlay, Phrantzes adlı Yunan bir rahibin Mora’daki katliama tanıklık ettiğini söyledi ve onun anlattıklarını eserinde kullandı, rahibin söyledikleri dehşet vericiydi. Benim de aklıma yıllardır mıh gibi kazınmış durumda:
“Mermiler ve kılıçlarla yaralanmış kadınlar kaçmak umuduyla denize koştu, bu sırada kasten vuruldular. Kollarında bebekleri olan annelerin kıyafetleri çalındı ve tek gizlenme yeri olan denize koştular, suda çömelirken insan olmayan tüfekli askerler tarafından vuruldular...
Yunanlar bebekleri annelerinin kollarından aldı ve kayalara vurdu. Üç ve dört yaşlarındaki çocuklar denize atılarak boğuldu. Katliam bittiğinde cesetler ya denize atıldı ya da sahile yığıldı ve bir salgın hastalık tehdidiyle karşı karşıya kalındı.”
Olayların başlamasından önce Yunanistan'da 50 000'e (katledilmeselerdi bugün muhtemelen 2.5 milyon) kadar Türk yaşamaktaydı. 1821 yazına gelindiğinde onların neredeyse tamamı öldürülmüş veya kaçmak zorunda bırakılmışlardı. Katliamdan sadece 160 kişi kurtulabilmişti.
Yunanistan Türkleri kendilerinden sonra çok az iz bıraktılar. Onlar ansızın ve tamamen 1821 yazında yok oldular. Bu yok oluş tüm dünyanın gözlerinden uzak oldu ve arkalarından ağlanmadı.
50 binden fazla yaşlı, erkek, kadın, çocuk Türk; kendi komşuları Yunanlar tarafından birkaç hafta içinde öldürüldüler. Katliamlar acımasızca ve tereddütsüz hayata geçirildi...
Bu katliamlar Türk milletinin geleceğini kökünden etkiledi ve tarihimizin kırılma noktası olarak anıldı. Çünkü Balkan Türkleri Osmanlı’nın en çok yatırım yaptığı ve en eğitimli elit seçkin nüfusunu oluşturuyordu. Eğer bu aydın nüfus yaşasaydı Türkiye bambaşka bir yer olabilirdi.
Nitekim bize barbar deyip tarih dersi vermeye kalkan Avrupa’nın Cezayir’de yaptıkları, Mora’da yaptıkları ve hatta daha yeni Bosna’da yaptıkları gün gibi ortadayken hala bu tavrı almaları gerçekten içler acısı.
Sonuna kadar okuyan herkese teşekkürü bir borç bilirim. Lütfen bu bilgiseli okuduğumuz gibi okutturalım ve paylaşalım. Sayfamın adının, yazarının hiçbir önemi yok kendiniz de tekrar yayınlayabilirsiniz yeterki bilgi paylaşılsın. Tarihle kalın...
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
🇸🇦Bukra, ene seezhebu ile’l-hammam. (Sami)
🇫🇷Demain, j’irai au bain. (Hint-Avrupa)
Tenkit ve örneklerle devam edelim... Ne kadar zayıf bir dil teorisi olduğunu akademik olarak kanıtlayacağım. Bunun gibi tarihçi müsveddelerinin suratına vurursunuz.
Hint-Avrupa terimi, ilk defa 1813 yılında İsa’nın dualarının çeviri metinlerini karşılaştırarak dünya dilleri arasındaki dil benzerliklerini ortaya koymayı amaçlayan Adelung’un çok ciltli Mithridates’ini gözden geçiren Thomas Young tarafından ortaya atılan bir saçmalıktır...++
📌Flood: Osmanlı İmparatorluğu’nda Soylu evlerinde eşcinsel partiler, gay ilişkiler ve lezbiyenler.
(internette çok dolaşan zincir ilişkinin çevirisiyle birlikte)...⤵️⤵️⤵️
Yavuz Sultan Selim dönemin şeyhülislamı Kemal Paşazade’ye bir seks kitabı yazdırmış. Osmanlı döneminde padişahların gerek yazdırdığı gerek çevirtip okuttuğu bu kitaplara bahname (kamasutra benzeri kitaplar) ismi verilmekte. Bahnamelerde küçük uzuvların nasıl büyüyeceğinden,
gebelik pozisyonlarına kadar farklı konular işlenmekte. Yavuz Sultan Selim’in yazdırdığı bahname bu konuların dışında oğlancılığa dair bir çok minyatür barındırmakta. (elbette diğer bahnamelerde de oğlancılıkla ilgili minyatürker ve metinler bulunmaktadır.)
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersof’un Abdülhamit’in baskı dönemine yazdığı “İstibdat” şiiri.
Ey kirli baskı ve zulüm dönemi, yıkıldın gittin amma
Milletin kalbinde silinmez bir kirli hatıra bıraktın!
Atalarımız mezarlarından sesleniyor: "Ey sefil oğullar,
Niçin her gelen cellat binlerce suçsuzu öldürürken,
Son bir ümitsiz çırpınışla da olsa, kimseden bir feryat çıkmıyordu?
Otuz milyon insan üç eşkıyanın böyle mahkûmu
Olup hükümet diye böyle bir uğursuz yükü çeksin!
Zulmü yapanla zulme uğrayanı bir tutsalar utanmaz mıydınız?
Siz ey bu dünyanın insanlık yeteneğinden yoksun çocukları!
Aslı esası olmayan bir gölgeyi göklerden de yüksek tuttunuz!
Antik Yunan’da ve Antik Roma’da seksin renkli yaşandığını düşünüyorsanız, Eski Mısırlıları duyana kadar bekleyin...⤵️⤵️
İlişkiler söz konusu olduğunda, Mısırlıların katı kuralları vardı. Zina (çoğu kültürde olduğu gibi) hoş karşılanmazdı. Doğum kontrolünün erken biçimlerinde öncülerdi. Antik Mısır’da Timsah gübresi ve Akasya sakızı hamile kalma ihtimalini azaltmak için kullanılan bazı yöntemlerdi.
Yunan ve Romalıların aksine, evlilik öncesi ilişkiler normaldi. Mısırlılar bekaret konusunda onlar kadar katı değildi. Bekâreti saf ve kutsal olarak gören, yani evlilik de cinsel hayatın büyük bir parçası değildi.
🗽🇹🇷Flood: Osmanlı’da kendi heykelini yaptıran ve hatta New York’ta bulunan Özgürlük Heykelini Mısır için yaptırıp parasını da ödeyen, ilk ve tek heykeli olan padişah Sultan Abdülaziz ve heykellerinin hikayesi...⏬
1867 yılında Fransa’da gerçekleştirilen bir fuara katılan Sultan Abdülaziz, bu ziyaret sonrası batı usulü protokol, mekân düzenlemesi gibi konularda yeniliklere açık olmuş ve desteklemiştir. İlklerin padişahı diyebileceğimiz Sultan Abdülaziz, Avrupa seyahatinden dört yıl sonra
yine bir ilke imza atmıştır. Daha önce birçok padişahın plastik sanatlara ilgisi olmuşsa da heykel sanatı dinî sebeplerle kabul görmemiştir. Sultan Abdülaziz ise 1871 yılında sipariş ile kendi heykelini yaptırmak istemiştir.
1871’te Floransalı sanatçı C. F. Fuller tarafından
Medusa’yı hiç kanatlarıyla gördünüz mü? Şeytanlaştırılan ancak zavallı bir suçsuz olan, sırf güzel ve özel diye tecavüze uğradığı için lanetlenen bir kadın, Medusa. İlk tecavüze uğrayan, bu iğrenç olayın mite dönüşmüş hali. Tüm masum olup dışlanan, suçlanan kadınların sembolü.
Atina'daki Athena tapınağında; Phorkus ve Keto'nun kızları olan Sthenno, Euryale ve Medusa isminde üç kız kardeş yaşardı. Bu üç kız kardeşten sadece Medusa ölümlüydü. Medusa'nın güzelliği yüzünden yeryüzündeki bütün kadınlar onu kıskanırmış. Medusa kendisini tanrılara adamıştı.
Athena evinde yaşayan bu güzel kızı gördüğünde güzelliğinden etkilenmiş ama kendisi kadar güzel ve akıllı görmeyip umursamamış. Poseidon, karısı Athena'nın tapınağındaki Medusa'yı görünce onu arzulamış fakat bir ölümlüye aşık olduğu için küçümsenmekten korkup bunu gizlemiş.