Demokrasinin geleceğe doğru olası evrimi konusu notlarına devam ediyoruz ve gene, "Önümüzdeki dönemin karakteri özgürlük" diyoruz, ama özgürlük boş beleş bir iş değildir, bir ederi vardır. Bu ilke, Yeni Kuşağın özgün mecburî kalitesine de işaret ediyor... >> #KonstantiniyeNotları
Bir ülkenin vatandaşlarının yüksek demokratik kalitelerde yaşayabildikleri özgür hayatlar inşa edebilmeleri ucuz bir şey değildir, çünkü bir takım sosyal mekanizmaların yani "Halkın memuru olarak devlet aparatının" önem kazanacağı aşamada, çok iyi ve şeffaf işlemesi gerekir...
Özellikle Virüs krizi ile keskinleşen sistemsel sorunların hangi istikamete doğru evrildiğini tartışan çok sayıda kitap yayınlanıyor ve bunları izleyerek, değişimin -en azından Batıdan bakınca- nasıl bir görünüm arzettiği görülebiliyor, Doğuda da makaleler yazılıyor vs...
Twitter'de son zamanda ilginç bir gözlemim oldu:
"Demokrasi" ve "Özgürlük" gibi kavramlardan bahsetmek, bazılarını rahatsız ediyor (ve bunu "Batıcı, Liberal entel" falan olmanın işareti sayıyorlar). ABD'ye karşı Çin-Rusya safında olmak adına özgürlükleri küçümsemek saflıktır...
Yakın gelecekte evrim geçerek yeni formatlara bürünecek alanların başında, ücretli "iş" ve çalışma/meşgale konusu geliyor. İnsanları teneke arabalarına, oturdukları betona göre değerlendiren "Değerler"in "iş" ve tabii Parayı kıstas/kriter aldığını biliyoruz. Bu değişiyor...
Şimdiden, çalışılan yerin/mekanın yeri hızla önemsizleşiyor, gökdelenler boşalıyor, önemli bir kesimin evden çalışmaya başladığını görüyoruz.
Toplumsal hayatın merkezini -HÂLÂ- "iş hayatı" teşkil ettiğinden, "iş"in radikal değişimi, sistemin değişimiyle de yakından ilgili...
Sistemin DNA'sıyla ilgili bir konu olarak -Marx'ın tarif ettiği- "Kapitalist iş/çalışma biçimi"nin değişimi aşamasında: 1. Kayıtsız şartsız 'Yurttaşlık Temel Geliri' ile insanların çalışma zorunluluğunun iptali.
Böylece gelecek korkusu olmadan seçilen bi konuya tam yoğunlaşmak...
2. Angarya işlerin otomasyonu ve evden çalışmanın bir sonucu olarak şehirlerden köylere/kırlara göç. Burada yeni bir hareketli köy hayatı, hareketli ikamet modülleri, sadece belirlenen günlerde toplantılarda buluşmak vs., ayrı Thread konusu...
3. Çalışma zorunluluğunun iptali, temel gelir ve modüllerde hareketli yaşam, katalog tipi şehirli orta/küçük burjuvazinin (Spießbürger) her gün yeniden ürettiği "4 tekerlekli lüks gaz tenekesi ve lüks beton" üzerinden "komşuyla/akrabayla yarış" kriterlerini anlamsızlaştırıyor...
4. Buradan varılan nokta, sürekli görünür olmak üzerinden işleyen çenebazlık yerine, GÜVEN KÜLTÜRÜ olabilir diyebiliriz. Kendi konusunda sahiden/istediğinden kompetan olan insanların "saatle" değil "sonuçlarla" işlediği bir çalışma Dünyasında görüntü değil güven önemli olacak...
Sistemin merkezi sayılan "İş Dünyası"nın değişimiyle özgürlüğün ilişkisini anlatmaya bilmem gerek var mı. Ne iş yapacağına, neyle ilgileneceğine (veya ilgilenmeyeceğine) kendisi karar veren insanlar...
Yeni sistem, yoğun bir merak ve öğrenme prosessesiyle el ele yürüyecek gibi...
Okulların/öğrenmenin değişimini ayrı bir diziye bırakıp, "Ömür boyu öğrenmek" denen konunun bir tür Hobby haline geleceğini belirtmeliyim. "Öğrenmek" deyince akıllara "oturup ders kitabı ineklemek" de gelebildiğinden, ürkütücü olabilir. Ama ezberciliğin iptal olacağı bi çağ bu!..
Ezberciliğin/intihalciliğin/alıntıcılığın/islamcılığın -doğası gereği- artık yaşayamayacağı yakın geleceğin Dünyasında, Z Kuşağının şimdiden aynen yansıttığı gibi, Empati, Eşitlik, Şeffaflık (dürüstlük/liyakat), laf salatası ve demagoji yerine Rasyonel Bilgi esas...
Birlikte yaşam kültürünün, saatler/mekanlar ötesi birlikte çalışma kültürünün ve (laikliği de içeren) yüksek insanî değerler temelinde farklılıklara toleransın -mecburen- esas olacağını söyleyebiliriz ve halk, politikaya/devlete/siyasete doğrudan müdahil olacak...
Burada sosyal medyaya değinmeliyim...
Sosyal medyanın sadece reklamlardan değil, abuk sabuk provokatif Troll yatağı olmasına da son verilebileceğinden ve bu mecrada doğacak fikirlerin/kişilerin/grupların, zaman zaman klasik partilerden daha önemli olabileceğini söyleyebiliriz...
Şimdilik fazla uzatmadan, tıp konusunda gözüme çarpan bir konuya değineyim:
Dijitalleşmeyle birlikte kişiye özel -sürekli güncellenen- ayrıntılı dijital avatarların oluşturulmasıyla, doktorlara gerek kalmadan bir çok rahatsızlığı doğal yoldan önlemek/gidermek mümkün olabilir...
İnsanların para kazanmak için değil, anlamlı bulduğu için belli işleri yaptığı, maaşını ödediği devleti anlık kontrol ettiği ve anlık değişiklikler yapabildiği, yeni bir tür demokrasi, tartışma aşamasında ve Z Kuşağının gündeminde... <<
(Konuya devam edebiliriz)
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
2021 yılı ile birlikte, Dünya tarihinin -kapitalizmin bir sistem haline gelip Avrupa'nın sosyoekonomisini devraldığından beri- yaşanan en önemli ikinci yılı gündemde. 2020 yılı, doğal seleksiyon gibi bir Virüs vesilesiyle sisteme nokta koyulduğu -bitişi işaret eden- yıldı... >>
Virüsle birlikte bilinen sistem alenen stop etmişken bazıları hâlâ, "Ne olacak, bittikten sonra her şey aynen kaldığı yerden devam edecek" modunda olabilir, -elbette hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve 2010'dan tekrarlayalım:
Anadolu ve İstanbul'da İslamcı ot bile yeşermeyecek...
Akılların almadığı konular hakkında, daha kolay anlaşılabilmesi babında söylenebilecek -ve yüz yıl önce, şimdiki gibi kimsenin aklının almadığı- örnekler var. Türkiye'den:
1921'de Türkiye'de Arap alfabesiyle okuryazar oranı %5 civarındaydı, 2021'de Latin Alfabesiyle bu oran: %95.
Artık İslamcıların de anladığı üzere, toplum, "İslamcı İslamı"ndan belirgin bir şekilde uzaklaşıyor ve bu trendin özellikle önümüzdeki yıldan itibaren yeni bir ivme kazanması mümkün.
Sonucu 2010'ların başında yazmıştım:
Anadolu'da ve İstanbul'da, İslamcı ot bile bitmeyecek... >>
Bu gerçeğin somut nedenleri var... 1. İslamcıların "İslam" diye pazarladığı/sandığı, 1960'ların ortasından itibaren bütün Müslüman ülkelerde ABD destekli Suud finansmanıyla Rabıta gibi örgütler aracılığıyla yayılan Vahabi türü "Siyasal İslam"ın yaşadığı konjonktür artık yok...
2. İslamcıların asıl büyük "talihsizliği", İslam niyetine sundukları, birkaç siyasî şeyhin keyfine terkedilmiş Vahabi kökenli ideolojinin, yerel İslam gelenekleriyle -başından itibaren varolan ve aşılamayan- doku uyuşmazlığıdır...
Bu konu sadece Türkiye'de değil, heryerde vâki...
Batı kökenli her sosyolojik/politik terimin Türkiye'de aynen Batı'daki anlamda kullanılamayacağını dün @dilekzaptcioglu dile getirmişti. Ben bu doğru fikrin dün değil de neden bugün daha fazla alıcı bulduğuna değinmek istiyorum, zira yeni dönemle alakalı olduğunu düşünüyorum.. >>
Şimdi İslamcılar bile "o-izm, bu-izm" (ille de "emperyalizm") terimlerini mal bulmuş mağribi gibi bol bol kullanıyorlar ama 1970'lerde bu tip terimleri Türkiye'de sadece "Solcu Abiler" kullanırdı ve "Türkiye kapitalist mi yarı-feodal bir ülke" tartışmaları yapılırdı...
Gerçi ara tonlar da vardı, ama "Türkiye yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülkedir" diyenler, o zamanlar Dünyada "Yeni Sol" diye adlandırılan Çin Kültür Devrimi hayranı Vietnam Savaşı karşıtı "68'liler"di ve Sovyet tipi "bürokrat" Doğu Berlin (TKP) Nomenklaturasından farklıydılar...
Sosyal medyaya herkesin katıldığı bir dönem yaşadık, hızla yaygınlaştı, şimdi gelişmenin nereye doğru gittiğini ve son birkaç yılda yaşanan muazzam gelişmeyi yeniden konuşmanın ve hazmetmenin zamanı. Çünkü ancak o zaman, gelecekte nereye işaret ettiğini konuşabiliriz... >>
Sosyal medyanın yükselişini kanıksadığımızdan, alıştığımız başka konular bize, fena halde tavsamış gibi geliyor -ki bu algı yanlış da sayılmaz. Mesela politika/siyaset, artık siyasi partiler/dernekler ve medyanın tekelinde değil ve "kamuoyu" pasif bir kitle değil artık...
Gündemi tek başına politikacıların ve basının belirlediği günler geride kaldı. Artık sosyal medyada abanılan konular bal gibi gündem olabiliyor ve hatta yaptırım gücüne sahip olabiliyor.
Bir andan diğerine akan yeni kümeleşmeler, buradan Kanada'ya, oradan Tayvan'a uzanabiliyor...
12 Eylül, Huntington zihniyetine uzanacak devrin "Yeşil kuşak" saçmalığına uyan Türk yönetici elitinin "Solun panzehiri İslamdır" mantığıyla Türkiye'nin doğal gelişimine müdahale ettiği ve artık kapanmak üzere olan bir devrin adıdır... >>
"Siyasi"likten ziyade Türkiye'nin organik kültür/sanatına ve sosyal yaşamına müdahale demek olan 12 Eylül, "Gomonizma"ya karşı odunizme, "sadakat"e ve "biz Batı gibi olamayız, icad micad da yapamayız" önkabulünr vardığından, Anadolu/İstanbul uygarlığına açık ihanettir...
12 Eylül aynı zamanda, Türkiye'nin yeni bir "Sonradan modernleşme" dönemiydi, fakat Sol imha edildiğinden, bu modernleşme "artık yeni bir söz söylemek" aşamasına asla ulaşamayıp asfalt/beton bataklığına çakılıp kaldı. Dindar fakirler modernleşti ama ilerisi için Sol lazımdı...
Yeni bir Dönemden de öte, yeni bir Çağ geliyor, bu çağın ilk kuşağı, "Z-Kuşağı" denen -2023'de oy kullanan Türk vatandaşlarının dörtte birini oluşturacak- Gençlik olacak. Çalışma hayatına atılmalarıyla birlikte "keşfedildiler" ama Çin, Türkiye'de henüz keşfedilmiş değil... >>
Çin'in yükselişine ve çok kutuplu Dünyaya gözlerini açacak yeni kuşağın Yeni Türkiye'si Çin'e yaklaşırken elbette sadece sayılara/garafiklere falan bakmayacak, o "maddecilikten kırım kırım kırılan" BETONARME GEÇMİŞ zihniyetin ifadesi. Artık yeni kriterler olacak...
Bu kriterlerden ve Çinlilerin mantalitesinden basetmeden önce sonda söyleyeceğimi başta söylemem gerekirse:
Çin, Yeni Çağ ile önemli uyumsuzluklara sahip, bu yüzden geleceğin Asya'sında asıl süper gücün Hindistan olmak ihtimalinin yüksekliği ve bunun nedenlerinden bahsedeceğim...