İş yine başa düştü...
Ne yapalım, öğreteceğiz mecburen.
1) Merkez bankasının döviz satmak zorunda olduğu döviz kuru rejiminin adı; sabit kur rejimidir. Nokta veya bant olarak kur taahhüdü olduğu için merkez bankası “kendi belirlediği” kurdan döviz satmak zorundadır.
2) Hem kurun piyasada oluştuğu hem merkez bankasının talep edilen dövizi piyasa kurundan (döviz için fiyat demiyoruz) satmak zorunda olduğu bir rejim yoktur. “Ekonomi eğitimi veren okulların birinci sınıflarında öğretilen temel kuralları” bilseniz bunu da bilirsiniz.
3) Dalgalı döviz kuru rejiminde, döviz kuru bir politika aracı değildir. Merkez bankasının nominal ya da reel herhangi bir kur hedefi olmaz.
Arz-talep koşullarını, dolayısıyla kur seviyesini etkilememek için döviz alımı ve satımı; kuralları önceden belirlenen ihalelerle yapılır.
3(devam) Kurlarda aşırı oynaklık görülmesi ya da piyasanın temellerinden kopuk anlık dengesizlik oluşması durumunda doğrudan alım ya da satım müdahalesi yapılabilir. Ama bu istisnai bir durumdur. Müdahale aynı gün kamuoyuna duyurulur, tutarları en geç 15 işgünü sonra yayınlanır.
4) Konvertibilitenin ise kur rejiminin sabit ya da dalgalı olmasıyla ilgisi yoktur. Konvertibilite, yerli paranın cari kur üzerinden (belirlenmiş sabit kur da olabilir serbest piyasa kuru da) yasal kısıtlama olmaksızın yabancı paraya serbestçe çevrilebilmesidir.
5) TCMB @Merkez_Bankasi
20 yıldır dalgalı kur rejimi izlemektedir. Döviz satma zorunluluğu yoktur.
Ayrıca her ihtiyaç duyana döviz satma görevi de yoktur.
6) Boyundan büyük işlere kalkışmadan önce insan hiç olmazsa TCMB web sayfasına bir bakar da gülünç duruma düşmez.
7) Atalarımız güzel söylemiş:
(a) Cahilden değil yarı cahilden kork.
(b) Zırva tevil götürmez.
8) Saçmalamak için 20 tweete gerek yok. “Sâbık Bakan”dan gelecekte daha iyi performans bekliyoruz.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Demokrasiye, hukuk devletine ve bu bağlamda anayasal milli iradeye sahip çıkma konusunda en ufak bir tereddüde yer yok.
Tarafımız belli;
*evrensel insan hakları,
*demokrasi,
*anayasal kuvvetler ayrılığı düzeni,
*siyasal iktidarın özgür ve adil seçimle belirlenmesi.
NOKTA!
“Aksi halde, T.C., tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir” ifadesini;
seçimle belirlenen siyasal iktidara demokrasi dışı müdahale anlamı taşıyan, muhtıra niteliğindeki açıklamayı açıkça eleştiriyoruz.
Bizim bu konudaki eleştirimiz ‘ama’sız ve net.
Tabi her şeyin de bir sırası var. “Ehem mühimme müreccahtır” derler. Şu listenin sonuna ekliyoruz:
Kasım 2000 - Şubat 2001 hatırlatmasına çok sayıda soru geldi.
Biz içinde yaşadığımızdan olsa gerek imâ etmenin yeterli olacağını düşünmüştüm. Ama zamanın ne kadar hızlı geçtiğini yine unutmuş, bugünün kuşakları için o dönemin çoktan tarih olduğunu atlamışım.
O zaman haydi buyurun
1999’da Türkiye Marmara bölgesini etkileyen ve derin acılar bırakan 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleriyle sarsılmış, resmi verilere göre 20 bine yakın insan yaşamını yitirmiş, bir yıl öncesinde başlayan ekonomik kriz derinleşmişti.
Enflasyon yüzde 70 iken ekonomide daralma yaşandı
Hazinenin borçlanma faizi yüzde 100’ün üzerindeydi.
9 Aralık 1999’da, enflasyonu kalıcı olarak düşürmeyi amaçlayan döviz kuru çapasına dayalı bir istikrar programı çerçevesinde IMF ile stand-by kredi anlaşması yapıldı.
Kur bir miktar gevşeyince (ne gevşeme ama!) sosyal medya hemen hareketlendi. Danışmanlar TV ekranlarından erken zaferler ilan ediyor.
Aklıma şu meşhur “Ettehiyyatü fıkrası” geldi. Hani sonu şöyle bitiyor;
“Bakalım en son oturunca ne edeceksin.”
“Good Friday-Easter Monday” hazır piyasalar kapalıyken, biraz küresel piyasalarda hafta başından beri hâkim olan olumlu havanın biraz da yatırımcı toplantısında verilen “yeminle indirmeyeceğiz” sözünün etkisiyle ve yeniden başlayan ‘nazik dokunuşlarla’ şimdilik idare ediyorsunuz.
İyi de sorun sadece spekülasyon değil ki!
İlk üç ayda 11 milyar dolar dış ticaret açığı oldu. Covid vaka sayıları ve Ukrayna gerilimi sebebiyle turizm rezervasyonları da sıkıntıya girdi.
Önümüzdeki üç ayda bankalarla reel sektörün 14 milyar dolar kredi geri ödemesi var.
Burada bir bilgi sunduğumda doğru olmasına özen gösteririm.
Elimden geldiğince alanımla ilgili gelişmeleri izlemeye çalışırım.
“Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp” sözünü ilke edinmişim.
Öğrenmek amacıyla, iyi niyetle soranlar dışında yanıt vermem, kimseyle polemiğe girmem.
Ama bazen densizliklere usulünce karşılık vermek gerekiyor. Son dönemde türeyen ‘yarı-cahil tayfa’ ne yazık ki bir dönem, saygın devlet kurumlarında konum elde ettikleri ya da oralarda bağlantıları olduğu için arsızlıklarını hadsizlik düzeyine çıkardı.
Zırvalarını bilgi diye yutturmaya çalışıyorlar. Ağızlarına sakız ettikleri de şu;
“Dünya da değişti, merkez bankaları da. Herkes para basıyor. Son gelişmelerden haberiniz yok. Onlar mazide kaldı.”
Quant modellerle hedge fund yönetir gibi merkez bankacılığı yapılabilir sanıyorlar.
Son günlerde yeni bir para-kredi genişlemesi yapılacağına, bunun finansmanının da Merkez Bankası kaynaklarıyla karşılanacağına ilişkin haberler dolaşıyor.
Merkez Bankası başkanının 19 Mart’ta görevden alınmasının altında yatan gerçek neden, bunu kabul etmeyecek olması olabilir.
*TL’ye güven sarsılmış,
*Döviz arzı-talebi arasındaki denge bozulmuş,
*Yurt dışından sermaye girişi imkanları azalmış,
*Enflasyon beklentileri bozulmuş,
*Para politikasının bağımsız karar alamayacağı kanısı yaygınlaşmış,
Üstüne bir de para basıp kredi genişlemesi mi yapacaksınız?
İtirazları duyar gibi oluyorum;
“ABD Merkez Bankası Fed, Avrupa Merkez Bankası ECB, Japonya Merkez Bankası BoJ buna benzer uygulamalar yapmıyor mu?
Niye karşı çıkıyorsunuz? Eskinin öğretilerini bırakın! Ülkeyi bu hale getiren hep bu ‘biz yapamayız-edemeyiz’ zihniyeti oldu”
Açık yazalım da insanların kafası karışmasın, yine bir dizi komplo teorisi geliştirilmesin.
25.000 TL olan TCMB’nin sermayesi, her biri 10 kuruşluk 250.000 adet hisseye ayrılmış olup, hisse başına 1,2 kuruş, toplamda Hazine hariç 1.346 TL (bin üçyüz kırk altı) 40 kuruş temettü.
Onun da 576 TL 72 kuruşluk kısmı tamamı Hazineye ait olan Ziraat Bankasına ödendi.
Bütün kâr her zaman olduğu gibi Hazineye gidecek.
Hayır efendim; maalesef zannettiğiniz gibi değil...
Rothschild ve Rockefeller aileleri hiçbir şey almadı (hiçbir zaman almadıkları gibi).
Ortaklık yapısı da şu şekilde.
MERVAK (Merkez Bankası Vakfı), birçok bankada olduğu gibi, BES’in olmadığı yıllarda çalışanlar için kurulmuş bir munzam sandık vakfıdır. Oy ve pay hakları TCMB Başkanı tarafından temsil edilir.