DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ, GÜNEŞ UFUKDAN NASIL DOĞMUŞ BİLİYOR MUYUZ?
SELİM SIRRI TARCAN
(doğum 1874 Yenişehir, Tesalya - ölüm 2 Mart 1957 İstanbul)
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'nin kurulmasına öncülük ederek Türkiye'nin Olimpiyatlar'da temsil edilmesini sağlayan eden spor yöneticisi, eğitmen ve sporcu.
Ülkenin ilk beden eğitimi öğretmenlerini yetiştiren Selim Sırrı Tarcan, Türkiye’de boks ve voleybol sporlarının kurucusudur. TBMM V. VI. VII. dönem’de Ordu milletvekili olarak mecliste görev yapmış bir siyasetçidir.
1874 yılında Mora Yarımadası’nın Yenişehir Fener’inde dünyaya geldi. Babası Miralay Yusuf Bey, annesi Zeynep Hanım’dır. Yusuf Bey’in 1876 Karadağ Muharebeleri’nde şehit düşmesi üzerine 2 yaşında babasız kaldı ve ailesi ile birlikte İstanbul’a, asker olan dayısının yanına gitti.
Bir süre sonra dayısının da II. Abdülhamit’e muhalefet nedeniyle sürgüne gönderilmesi üzerine Galatasaray Lisesi’ne yatılı öğrenci olarak yazıldı. Lise yıllarında Ali Faik (Üstünidman) Bey’den jimnastik dersleri aldı.
İlk Milli Olimpiyat Komitesi’nin Kuruluşu
Galatasaray Lisesi’ndeki sekiz yıllık öğreniminin ardından Mühendishane-i Berr-i Hümayun'u bitirdi. Bir süre Servet-i Fünun dergisinde spor bölümünü yönetti.
O dönemde Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden Juery ile iyi görüşen Selim Sırrı, Juery aracılığıyla Pierre de Coubertin ile temas kurdu.
Coubertin, Türkiye'nin de IOC'ye girmesini istiyordu. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte harekete geçen Selim Sırrı, ilk Milli Olimpiyat Komitesi'ni kurdu.
Gençlik Marşı
28 Mayıs 1909'da Berlin'de yapılan Uluslararası Olimpiyat Komitesi toplantılarına katıldı ve aynı yıl İsveç Kraliyet Askeri Beden Eğitimi ve Cimnastik Akademisi'ne başladı.
1911'de akademiyi bitirip yurda döndü ve beden eğitimi öğretmeni olarak çalışmaya başladı. İsveç’ten dönerken beraberinde kimi İsveç şarkılarının notalarını da getirmişti.
Bunlardan Tre trallande jäntor adlı şarkıyı marş formatına getirdi ve çok yaygın olarak bilinen Gençlik marşı ("Dağ Başını Duman Almış")’nın yaratıcısı oldu.
Efsane beden eğitimi öğretmeni Selim Sırrı Tarcan,
Yüksek eğitim için gittiği İsveç'te duymuştu bu melodiyi… “Şakıyan üç kız” isimli bir şarkıydı. Jimnastikte kullanabilirim diye düşündü, notalarını kaydetti.
Türkçe öğretmeni ve şair Ali Ulvi Elöve'den rica etti, söz yazmasını istedi.
Birinci Dünya Savaşı'nın tamamen aleyhimize döndüğü, milletin derin ümitsizlik yaşadığı günlerdi.
Ali Ulvi bey bu duygularla, İstanbul Moda'daki erkek öğretmen okulunun denize bakan odasında pencere kenarına oturdu, kareli defterine mavi mürekkeple yazmaya başladı, dağ başını duman almış…)
(İlk kez, 1916'da erkek öğretmen okulunun beden eğitimi gösterileri sırasında söylendi. Özellikle gençler tarafından öylesine sevildi, öylesine yüreklendirici bulundu ki, kulaktan kulağa tüm yurda yayıldı.
Ezbere bilenler arasında, bu milletin kaderini ve tarihin akışını değiştirecek biri vardı.)
Mustafa Kemal…
İnce ince yağan yağmur altında Karageçmiş köyüne yürürken, gülümseyerek mırıldanıyordu.
Her geceyi güneş boğar
Ülkemizin günü doğar
Yol uzun da olsa ne var
Yürüyelim arkadaşlar!
Bu sözler, özgürlüğe, bağımsızlığa, cumhuriyete, demokrasiye, hukuka, bilime, sanata, akla mantığa atılan adımların sözleriydi…
İzmir Marşı'yla hedefine ulaşan milli mücadelemizin Samsun'dan yola çıkışı, Gençlik Marşı'ydı...
Atatürk…
19 Mayıs'ın milli bayram ilan edildiği gün, 1938'de, hastaydı ama yine gülümseyerek şöyle diyordu:
“Anadolu'nun dağ başlarını, tekerleklerine çuval doldurduğumuz kırık dökük otomobillerle aşarken, yanımdaki arkadaşlarıma bu marşı söylemeyi
adet edinmiştim.”
Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaşlar...🇹🇷
DERLEYEN BUSE GENÇDOĞAN VE RENA.
ALINTIDIR.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Kültür eski Bakanlarımızdan Ahmet Taner Kışlalı bundan tam 22 yıl önce 21 Ekim 1999 günü aracına konan bombalı bir paketin patlamasıyla hayatını kaybetti.
Failleri hala bulunamadı. Onu Orhan Pamuk üzerine 1999 yılında yazdığı ‘Balo Maskesiz Olsun’ adlı bir tartışma yazısıyla bir kez daha saygıyla anıyoruz.
RAHMETLİ ATTİLÂ İLHAN, ORHAN PAMUK’U NE DE GÜZEL ANLATMIŞ. ”VEBA GECELERİ” KİTABI YAYINLANAN VE LİBERAL KESİM TARAFINDAN ÖVGÜ YAĞMURUNA TUTULAN BU ADAMIN KİMLİĞİNİ HATIRLAMANIN YARARLI OLDUĞU DÜŞÜNCESİNDEYİM.
•••
İstihbarat dünyasında “kuş yumurtası üretmek” diye bir deyim vardır. Diyelim ki X ülkesinde bundan 20 yıl sonra yapmak istediğiniz uzun vadeli bir operasyon var. Bu operasyon için size çeşitli provakatörler lazım ve en güvenilir provakatör kendi yetiştirdiğinizdir.
KİMİLERİ VAHDETTIN KAÇMAMIŞMIŞTA, SÜRGÜN EDILMİŞ SANIYOR.
Oysa sürgün kanunu 1924'te geride kalanlar için çıktı.
Olayları gününe dünya basını yazdı.
- 17 Kasım 1922 : SULTAN İNGİLİZ GEMİSİYLE KAÇTI
- 19 Kasım 1922: TÜRKLER SULTANIN İADESİNİ TALEP ETTİ.
- 22 Kasım Ankara kaçan Sultanı istiyor.
İngiltere iade talebini reddetti.
Haber devam ediyor:
"Kemalist hükümetin temsilcisi Refet Paşa SULTANIN mahkeme önüne çıkarılacağını ve İngiltere'nin Sultanı kaçırmasının Türkiye'nin iç işlerine müdahale olduğunu belirtti."
Köy Enstitüleri Türk buluşu olarak, Dünya eğitim ansiklopedilerinde yer aldı, Dünya basını ve eğitimcileri enstitülerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.:
- “Son yıllarda tasavvurumdaki okullar, Türkiye’de kurulmaktadır. O da Köy Enstitüleredir.”(Prof. Jhon Dewey)
- “Köy Enstitüleri yeni “bir köye intelligigentisti” yaratmıştır.”(Le Monde gazetesi)
- “Köy Enstitüleri, şimdiye kadar eşine az rastladığım pek kıymetli öğrenim merkezleridir.” ( Prof. Charles Latman)