Kültür eski Bakanlarımızdan Ahmet Taner Kışlalı bundan tam 22 yıl önce 21 Ekim 1999 günü aracına konan bombalı bir paketin patlamasıyla hayatını kaybetti.
Failleri hala bulunamadı. Onu Orhan Pamuk üzerine 1999 yılında yazdığı ‘Balo Maskesiz Olsun’ adlı bir tartışma yazısıyla bir kez daha saygıyla anıyoruz.
"BALO MASKESİZ OLSUN!"
“Kimileri “ortaoyunu”nu maskeli balo ile karıştırıyor.
Ortaoyunu güldür güldür, bu güldürmüyor…
Maskeli balonun bir gizemi vardır, bu ise sadece çirkinlikleri gizliyor.
Kimileri maskelerin ardındaki gerçeği bilmiyor.
Kimileri ise bildiği halde susuyor.
Ya çıkar gereği… Ya da korkudan!
Balo maskesiz olmalı ki, kimin kiminle dans ettiği bilinsin… Maskeler inmeli ki, o maskelerin ardındaki suratları beğenmeyenler, aldatılmaktan kurtulsun!
Önce, bir romancımızın son kitabının 50 bin adet basıldığı yazıldı. Arkasından kısa sürede 100 binlik bir satışın gerçekleştiği açıklandı.
Derken, çıktığı günden beri ikinci cumhuriyetçi çizgisini korumaya özen gösteren Aktüel dergisi, romancıyı
Türkiye´nin “bir numaralı aydını” ilan etti.
Bu romancımızın adı Orhan Pamuk´tu!
Ben bu “Büyük” (!) yazarımızın bir romanını okumayı denemiştim. Başladığım şeyi bitirme konusundaki tüm inatçılığıma karşın, bitirememiştim.
Ama Kara Kitap basında öylesine övüldü ki, ikinci bir deneye girişmekten kendimi alamadım. Ve o çabamda da, daha yarıya gelmeden havlu atmak durumunda kaldım. Tahsin Yücel ve Emin Özdemir gibi, çok saydığım yazarların bu yazarla ilgili oldukça ağır eleştirilerini anımsadım.
Ama beğenenlerin de “beğenme hakkı”na saygı duydum. Ta ki… Bir okurum “Kara Kitap”ta gizlenmiş bir bölüme dikkatimi çekinceye kadar…
“Çocukluğunda kız kardeşi ile tarlada karga kovalayan sapık bir padişah” gibi bir anlatım vardı bu bölümde!
Prof. Çetin Yetkin yönetiminde, Müdafaa-i Hukuk adlı çok değerli aylık bir dergi çıkıyor.
İlginç bir rastlantı olarak, derginin Aralık 1998 sayısında, Prof. Fahir İz´in bir incelemesi yayımlandı:”O. Pamuk´taki Atatürk Anlayışı…” Meğer benim artık okumayı denemediğim kitaplarında daha neler varmış!
İşte birkaç örnek:
“Sonra kasaba alanına dolanır. ATATÜRK heykellerine sıçan güvercinleri ayıplar…”
“ATATÜRK kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu…”
“ATATÜRK´ÜN leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu…”
“Sonra bir CUMHURİYET, ATATÜRK, damga pulu havasına girdiğimizi hatırlıyoruz…”
Sayın İz, 275 sayfalık bir kitapta, tam sekiz yerde ve “hiç gerekmediği halde” Atatürk´e sataşıldığını saptamış. Şöyle diyor: “Bunlar kitaptan çıkarılsa hiçbir şey değişmez. Yalnız yazarın kimi ruhsal gereksinimleri tahmin edilmemiş olur!”
Kim bilir, belki de Orhan Pamuk´un ” en birinci aydın” ilan edilmesinde, bu incelemenin de büyük katkısı olmuştur!
Ben, inandıklarını açıkça savunanlara hep saygı duymuşumdur… O düşüncelere karşı olsam bile!
Ama o yürekliliği gösteremeyip de bunu sinsice yapmaya çalışanlara… oraya buraya “bityeniği” sokuşturanlara… hep tiksinerek bakmışımdır.
Bunu hep zayıf bir kişiliğin, zavallı bir ruh halinin yansıması olarak görmüşümdür.
Oyun maskesiz oynanmalıdır!
Çirkinlikleri gizleyen maskelerin indirilmesini de tüm “gerçek aydınlar” görev saymalıdır!
Ve de Pamuk adlı yazarı, isteyen okumalı, isteyen sevmelidir…
Ama ne olduğunu, kim olduğunu bilerek!.
MASKENİN ARKASINDAKİ GERÇEK YÜZÜ GÖREREK!”
Emperyalizmin çalışma yöntemlerini çok iyi tespit eden Ahmet Taner Kışlalı Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinden tam üç kez Orhan Pamuk'u, Atatürk'le ilgili yazıları nedeniyle uyarmıştı.
Ahmet Taner Kışlalı son yazılarının birinde, " İnanıyorum, Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü’nü alacak." demişti ve haklı çıktı.
Ülkemizde emperyalizmin baş düşmanı hala MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’TÜR.
BU NEDENLE, ATATÜRK'E KARŞI OLMAK ÖDÜLE GİDEN YOLU KISALTIR…
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
RAHMETLİ ATTİLÂ İLHAN, ORHAN PAMUK’U NE DE GÜZEL ANLATMIŞ. ”VEBA GECELERİ” KİTABI YAYINLANAN VE LİBERAL KESİM TARAFINDAN ÖVGÜ YAĞMURUNA TUTULAN BU ADAMIN KİMLİĞİNİ HATIRLAMANIN YARARLI OLDUĞU DÜŞÜNCESİNDEYİM.
•••
İstihbarat dünyasında “kuş yumurtası üretmek” diye bir deyim vardır. Diyelim ki X ülkesinde bundan 20 yıl sonra yapmak istediğiniz uzun vadeli bir operasyon var. Bu operasyon için size çeşitli provakatörler lazım ve en güvenilir provakatör kendi yetiştirdiğinizdir.
KİMİLERİ VAHDETTIN KAÇMAMIŞMIŞTA, SÜRGÜN EDILMİŞ SANIYOR.
Oysa sürgün kanunu 1924'te geride kalanlar için çıktı.
Olayları gününe dünya basını yazdı.
- 17 Kasım 1922 : SULTAN İNGİLİZ GEMİSİYLE KAÇTI
- 19 Kasım 1922: TÜRKLER SULTANIN İADESİNİ TALEP ETTİ.
- 22 Kasım Ankara kaçan Sultanı istiyor.
İngiltere iade talebini reddetti.
Haber devam ediyor:
"Kemalist hükümetin temsilcisi Refet Paşa SULTANIN mahkeme önüne çıkarılacağını ve İngiltere'nin Sultanı kaçırmasının Türkiye'nin iç işlerine müdahale olduğunu belirtti."
DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ, GÜNEŞ UFUKDAN NASIL DOĞMUŞ BİLİYOR MUYUZ?
SELİM SIRRI TARCAN
(doğum 1874 Yenişehir, Tesalya - ölüm 2 Mart 1957 İstanbul)
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'nin kurulmasına öncülük ederek Türkiye'nin Olimpiyatlar'da temsil edilmesini sağlayan eden spor yöneticisi, eğitmen ve sporcu.
Ülkenin ilk beden eğitimi öğretmenlerini yetiştiren Selim Sırrı Tarcan, Türkiye’de boks ve voleybol sporlarının kurucusudur. TBMM V. VI. VII. dönem’de Ordu milletvekili olarak mecliste görev yapmış bir siyasetçidir.
Köy Enstitüleri Türk buluşu olarak, Dünya eğitim ansiklopedilerinde yer aldı, Dünya basını ve eğitimcileri enstitülerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.:
- “Son yıllarda tasavvurumdaki okullar, Türkiye’de kurulmaktadır. O da Köy Enstitüleredir.”(Prof. Jhon Dewey)
- “Köy Enstitüleri yeni “bir köye intelligigentisti” yaratmıştır.”(Le Monde gazetesi)
- “Köy Enstitüleri, şimdiye kadar eşine az rastladığım pek kıymetli öğrenim merkezleridir.” ( Prof. Charles Latman)