Kuran Hükümleri Tarihsel mi Evrensel mi?
1. Modern zihnin kodlarıyla ve popüler kültürün hayat görüşüyle çatışan, mevcut şartlarda uygulama imkanı oldukça zor olan, uygulandığında tartışma ve çatışmaları tetikleyecek olan dinî hükümler “tarihsel” olduğu gerekçesiyle reddediliyor.
2. Peki, işin aslı nedir? Gerçekten Kur’an ve Sünnet’te tarihsel hükümler var mıdır? Yüce Kitaptaki bir kısım ahkam Kur’an’ın nazil olduğu dönemin sosyo-kültürel yapısıyla alakalı olabilir mi? Daha doğrusu bu hükümlerin günümüzde geçerliliğini kaybettiğini iddia edebilir miyiz?
3. Ya da şöyle soralım: Dinin; sosyal, siyasal, iktisadi ve hukuki hayatın inşasında ve düzelenmesinde referans kaynağı olmaktan çıktığı modern zamanlarda, mevcut konjonktürle çatışma hâlinde olan dini hükümleri “tarihsel” diyerek terk etmek gerçekten bir çözüm olabilir mi?
4. Çözüm olmadan da öte böyle bir tavır dinî açıdan meşru mudur? Yani tarihselciliğin İslamın başlıca iki kaynağı olan Kur'ân ve Sünnetten vize alması mümkün mü? Tarihselcilerin veya modernistlerin yorum tarzları ne kadar dinin ruhuna, maksatlarına ve Allah’ın muradına uygundur?
5. Modern döneme kadar Kur’an'ın tarih-üstü ve evrensel olduğu hemen hemen tüm müslümanlarca kabul ediliyordu. Neredeyse hiçbir alim, hiçbir inanan bu konuda bir şüphe içerisinde değildi. Bu yüzden klasik eserlerde bu konu üzerinde çok fazla durulma ihtiyacı bile hissedilmez.
6. Bu problem, din ve hayatın birbirinden koptuğu, dinin “özne” olma vasfını yitirdiği, marjinalleştirildiği, mabede hapsedildiği, fıkhın dinamizmini kaybettiği ve modernitenin meydan okumaları karşısında müslümanlarca ikna edici cevapların verilmediği modern döneme özgüdür.
7. Şunu da belirtelim ki, Kur’an’ın “mahalli” ve “tarihsel” olduğu görüşünü ilk ortaya atanlar oryantalistler (şarkiyatçılar) dır. Fakat bu görüş daha sonra müslüman alimler arasında da yayılmaya ve taraftar bulmaya başlamıştır.
8. Öncelikle kavram kargaşasını önleme adına tarihselciliğin ne olduğunu kısaca tarif edelim: Tarihselcilik, Kur’an hükümlerini indiği dönemin tarihsel şartlarına inhisar ettirerek, bunların sadece o dönemin insanları için bağlayıcı olduğunu iddia eder.
9. Tarihselcilere göre Kur’an’ın miras hukuku, aile hukuku, ceza hukuku, ticaret hukuku gibi alanlardaki düzenlemelerinin günümüz dünyasında bir bağlayıcılığı kalmamıştır. Zira bunlar, Kur’an’ın nazil olduğu dönemin sosyo-siyasi şartlarına ait hükümlerdir.
10. Tarihselciler şunu söyler: Bize düşen Kur’an ve Sünnet’in hükümlerini birebir uygulamak değil, onların gerçekleştirmeye çalıştığı hikmet ve hedefleri anlayarak, günümüz dünyasında akıl ve bilimin yardımıyla bunları gerçekleştirecek yeni hükümler vaz etmektir.
11. Tarihselciler bu noktada nasların sübut ve delalet açısından kat’i olup olmamasına da bakmaz. Nasların hükmünü “indiği dönemin şartlarıyla sınırlamak” zaten böyle bir ayrımı gereksiz kılar. Bu yüzden kati olan nasların hükmünü bile geçersiz saymakta mahzur görmezler.
12. Dolayısıyla bir yönüyle tarihselcilik, şer’i hükümlerin tespitinde asli kaynaklar olan Kur’an, Sünnet, icma ve kıyası ve bu kaynaklardan hüküm çıkarma metodolojisini (usul-u fıkhı) bir kenara bırakarak, günümüzün baskın kültürüne göre dini yorumlama demektir.
13. Kur’an kıssalarına -haşa- gerçekliği bulunmayan birer mitoloji olarak bakan, ahiret tasvirlerini -haşa- Arapları tatmin etmek için anlatılan birer “masal/hikaye” olarak değerlendiren tarihselciler varsa da, işin bu yönüne girmeyeceğiz.
14. Tarihselcilikle (historicism) tarihsellik/tarihi olma (historic, historical) birbirinden farklıdır. Kur’an’ın tarihi olduğundan, belirli bir tarih dilimi içinde nazil olduğundan hiçkimse şüphe etmez. Tarihselcilik ise bir çeşit yorum metodu ve felsefi bir düşünce eğilimidir.
15. Kur’an, belirli bir tarih dilimi içinde nazil olduğundan onda tarihi motif ve desenler vardır. O, pek çok tarihi olaya atıfta bulunur, çok önemli mesajlarını bu tarihi olaylar üzerinden verir. Bu yüzden ayetlerin doğru anlaşılabilmesi için sebeb-i nüzulun bilinmesi önemlidir.
16. Bu ayrımın iyi anlaşılması gerekir. Zira bu, mezelle-i akdam (çoklarını yanıltan) bir meseledir. Tekrar edecek olursak, Kur’an ayetlerinin muhtevasında tarihsel unsurların yer almasıyla Kur’an’ın tarihsel olması (tarihselcilik) arasında çok büyük fark vardır.
17. Peki, tarihselciliğin nesi yanlıştır? Kuran’ı tarihselci bir yöntemle yorumlamayı mahzurlu kılan şey nedir? Veya tersinden soralım: Kuran hükümlerinin tarih-üstü ve evrensel olduğunu, dolayısıyla kıyamete kadar gelecek bütün insanlar için bağlayıcı olduğunu nereden biliyoruz?
18. Kur’an evrenseldir; çünkü hem Kur’an’ın tarihsel olduğuna delalet eden hiçbir kesin delil yoktur; hem de ilahî hitabı oluşturan unsurların tamamı (hitap eden, muhatap, maksat, muhteva, üslup vs.) Kur’an hükümlerinin evrensel olduğunu açıkça ve kesin bir şekilde gösterir.
19. Kur’an hükümleri bütün insanlığı içine alır; çünkü çok sayıda ayette açıkça belirtildiği üzere sözün sahibi doğrudan Allahtır. Kuran, sıradan bir metin değildir. Efendimiz’in sözü de değildir. Bilakis O, kelamullahtır. Hem lafızları hem de manaları doğrudan Allah’tan gelir.
20. Kur’anı “tarihsel” ve “bölgesel” gören Batılı oryantalistlerin yanıldığı en temel nokta budur. Onlar, Kur’an’ın vahiy kaynaklı olduğunu kabul etmez. Kur’an’ı, bütün âlemleri yaratan ve her şeyi bilen Allah'ın bir kelamı olarak değil, sıradan bir metin olarak tahlil ederler.
21. “Hitabın sahibini” isim ve sıfatlarıyla iyi tanıyan bir araştırmacının Kur’an’ı belli bir zaman dilimiyle sınırlandırması mümkün değildir. Elbette geçmiş ve gelecek her şeyi bilen ve zaman-üstü bir Zattan gelen kelâm da zaman-üstü olacaktır.
22. Allah cahiliye toplumunu çok iyi bildiği gibi kıyamete kadar gelecek olan tüm insanları ve onların ihtiyaçlarını da bilir. Dolayısıyla insanlığın yolunu aydınlatıcı, onlara yol gösterici, hakla batılı ayırıcı ve hidayet rehberi olan Kur’anı da tüm insanlık için gönderecektir.
23. Bu yüzden cahiliye insanı Kur’an’a ve onun hükümlerine ne kadar muhatapsa, tüm zaman ve mekânlarda yaşayan mü’minler de aynı ölçüde muhataptır. Ayetlerde sürekli tekrarlanan “Ey insanlar”, “Ey inananlar” şeklindeki genel ifadeler de bunu net olarak ortaya koyar.
24. Kur’an’da bizzat Kur’an’ın tarifinin yapıldığı onlarca ayet de onun bütün insanlık için gönderilmiş bir Kitap olduğunu gösterir. Kur’an hükümleri cahiliye insanı için olduğu kadar tüm insanlık için de “nur” “hidayet” “rahmet” “burhan” “şifa” “hatırlatıcı” dır.
25. Kur’an’ın bu özelliklerini sadece onun itikadi ve ahlaki hükümlerine has kılmamızı gerektiren hiçbir delilimiz yoktur. Kur’an’ın özel hukuka ve kamu hukuka dair hükümleri de insanlığı en doğruya, en haklı ve adil olana ulaştırıcı hükümlerdir.
26. Kur’an’da yer alan emir ve yasakların o dönemin insanlarına özel olduğuna, daha sonraki dönemlerin dışarıda bırakıldığına yönelik hiçbir ifade bulunmaz. Efendimiz’e has hükümler, bazı sahabeler hakkında inen ayetler dahi evrensel prensipler, tarih-üstü mesajlar ihtiva eder.
27. Kaldı ki Kur’an’da Allah Resûlü’ne özel veya bazı sahabeleri ilgilendiren hükümlerin bulunmasından yola çıkarak bunları tarihselci görüşe destek yapmanın da hiçbir makul ve meşru yanı yoktur. Zira bu tür hükümlerin olması, diğer hükümlerinin de böyle olmasını gerektirmez.
28. Bu yüzden Kur’an’ın bazı hükümleri değil; Fatiha’dan Nas suresine kadar bütün ayetleri, bütün hükümleri, bütün düzenlemeleri, bütün emir ve yasakları insanlar için şifa ve hidayet kaynağıdır. Zira bu hükümler bizzat Allah tarafından teşri kılınmıştır.
29. Kuran’ın, iman esaslarını talim etme, kulluk bilinci aşılama, adaleti gerçekleştirme, ahlaklı bir toplum oluşturma, zarurat-ı hamseyi (din, can, nesil, mal, akıl) koruma gibi maksatları vardır. Fakat Kur’an mücerret olarak bunları istemekle yetinmez bunun ölçülerini de verir.
30. Kur’an’ın maksatları bütün insanlık için geçerli olduğu gibi, bu maksatları gerçekleştirecek hükümleri de aynı şekilde kıyamete kadar bakidir. Zira her ne kadar temiz fıtrat, selim akıl ve bozulmamış vicdan bir yere kadar doğruyu bulsa da bu, sürekli ve objektif değildir.
31. Kur’an’ın en başta gelen özelliklerinden ikisi makuliyet ve fıtriliktir, yani akla ve insan tabiatına uygun olmasıdır. Kur’an, insandaki olumsuz duyguları terbiye ederek, onun zayıf noktalarını disiplin altına alarak insanın fıtrata ve akla uygun yaşamasını sağlar.
32. Fakat İslam, insanı; aklıyla, duygularıyla, zayıf ve güçlü yönleriyle, maddi ve manevi yapısıyla, ferdi ve içtimai yönleriyle, kalbi ve ruhi hayatıyla, ihtiyaç ve beklentileriyle, arzu ve istekleriyle bir bütün olarak ele alır ve hükümlerine buna göre vaz eder.
33. Kur’an’ın indiği dönemden bu güne kadar insan mahiyeti değişmediğine göre onun hükümleri de değişmeyecektir. Eğer bugün bazılarınca Kur’an’ın bir kısım hükümleri tasvip edilmiyorsa bunun sebebi akl-ı selimden, hiss-i selimden, fıtrat ve tabiat kanunlarından uzaklaşılmasıdır.
34. Kur’an’ın tüm hükümleri insanlık için mahz-ı adalet, maslahat ve rahmettir. Fakat bunun ortaya çıkabilmesi için, dinin bir bütün olarak uygulamada olması gerekir. Seküler dünya görüşüne veya farklı ideolojilere göre tesis edilmiş sosyo-siyasal gerçeklik bizi aldatmamalıdır.
35. Kur’an baştan sona bütün hükümleriyle düşünce ve tefekkürü teşvik eden ve yücelten bir kitaptır. Onun selim akla zıt hiçbir hükmü yoktur. Önemli olan onun “hangi akılla” yorumlanacağıdır. Zira akıl, sahip olunan bilgi ve tecrübelerle şekillenir ve bir bakış açısı kazanır.
36. IQ seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun komünizm ve kapitalizmi savunan iki kişinin “doğruları” arasında muazzam farklar olacaktır. Hatta onlar bazı meseleler hakkında taban tabana zıt düşüneceklerdir. Dolayısıyla hangi aklın verilerini esas alacağımız önemli bir problemdir.
37. Kur’an ve Sünnet’in bakış açısıyla şekillenmiş ve vahyin ışığında yürüyen akl-ı semavi açısından Kur’an hükümleri baştan sona makuldür, fıtridir, hikmet yüklüdür. Farklı izm ve felsefelerle şekillenmiş ve şartlanmış modern aklın yaklaşımlarını mutlaklaştırmak doğru değildir.
38. Kur’an, hak ve sorumluluklar, dünya ve ahiret, fert ve toplum, suç ve ceza vs. arasında müthiş bir denge tesis eder, orta yolu ve adaleti temsil eder. Onun hükümlerinde aşırılıklara yer yoktur. Fakat seküler bir sisteme monte edilen hükümlerde bu dengeyi görmek çok zordur.
39. Günümüzde Kur’an'ın bazı hükümlerinin arzu edilen fayda ve maslahatları gerçekleştirmeyecek zannedilmesinin önemli bir sebebi iman temelinin zayıf olmasıdır. İslam, merkeze iman ve takvayı koyar, onun üzerine de fıkhi hükümleri. Fıkhi hükümlerin meyve vermesi buna bağlıdır.
40. Kur’an’ın “yapın”, “yapmayın”, “farz kılındı”, “haram kılındı”, “emredildi”, “yasaklandı” tarzında gelen hükümlerinin tarihsel olduğunu nereden biliyoruz? Bütün mü’minlere hitap ettiği aşikar olan bu ayetlerin hükümlerini hangi gerekçeyle “tarihsel” diyerek ilga ediyoruz?
41. Tarihselcilik, on dört asırdır nassların anlaşılmasında, yorumlanmasında ve onlardan hüküm istinbat edilmesinde ortaya konulan metodolojiyi yıktığı gibi, ortaya ciddi bir alternatif de koyamamıştır. Bilakis nasları indî, keyfi ve subjektif yoruma açık hale getirmiştir.
42. Modernist yazarların İslam ve Kur’an hakkında yaptıkları çalışmaların son derece karışık, tutarsız, kapalı, kompleks ifade ve yaklaşımlarla dolu olmasının sebebi de usulsüzlükleridir; yani görüşlerini ciddi bir metodolojiye yaslamamalarıdır.
43. Onlar, oryantalistlerin de etkisiyle pek çok dinî ve fıkhî kavramın içini boşaltmış veya değiştirmişlerdir. Kur’an ve Sünnete yaklaşımlarıyla, bakış açılarıyla, yorum metotlarıyla uzun asırlar boyunca geliştirilen İslami ilimlerden radikal bir kopma yaşamışlardır.
44. İlkesel olarak Kur’an hükümleri bir kere özel tarihi ve toplumsal şartlara indirgendikten sonra “modern çağa uymadığı” gerekçesiyle onun değiştirilemeyecek hükmü yoktur. Nitekim günümüzde bunun örneklerini bolca görüyoruz.
45. Eğer biz “içtihat” diyerek mezhep görüşlerini bir kenara atar; uydurulduğu veya zayıf olduğu gerekçesiyle hadisleri inkâr eder; tarihsel olduğunu ileri sürerek Kur’ân ahkamı da bağlayıcı görmezsek din adına geriye ne kalır! Din sadece inanç, ahlak ve ibadetten mi ibarettir?
46. Tarihselcilik, baştan sona hayatı tanzim ve talim etmesi için gönderilen ilahi beyana “çağın aklını doğrulama” görevi vermiş, onu modern ideolojilerin nüfuz ve kullanımına açık hale getirmiş, onu edilgen ve pasif bir konuma düşürmüştür.
47. Tarihselciler, Kur’an’da “sorun” olduğunu, onun bir kısım hükümlerinin akla ve bilime “zıt” olduğunu, günümüz problemlerinin çözümünde “yetersiz” kaldığını vs. ileri sürerler. Ne var ki şimdiye kadar çözüm adına ortaya koydukları ciddi bir çalışma da yoktur.
48. Tarihselcilik, “ilahî maksatların ve murad-ı ilahinin keşfi” için yapılan/yapılması gereken içtihat faaliyetinin yönünü ve mahiyetini değiştirerek, onu “modern değerlerin tasdikçisi” ve “seküler aklın ürünü” haline getirmiştir.
49. Lafız-mana ilişkisini, lafızların delalet çeşitlerini, şer’i hükümlerin kaynaklarını, bu kaynaklardan hüküm çıkarma metodunu ortaya koyan ilim, usul-u fıkıhtır. Dinî bilginin meşruiyeti de, onun ehli tarafından sahih kaynaklardan, doğru metotlarla çıkarılmasına bağlanmıştır.
50. Tarihselciler/modernistler, bir çok ayet ve hadisin açık hükmünü belirli bir zaman ve mekâna hasredecek bunların günümüzde geçerliliğini yitirdiğini söyler. Sonra da bunların yerine zamanın ruhuna daha uygun veya daha adil ve makul olduğunu iddia ettiği yeni hükümler koyar.
51. Ne var ki nasların yerine ikame edilen bu yeni görüşlerin meşruiyetini nasıl test edebileceğimizi bize göstermez, bu konuda tutarlı bir metodoloji ortaya koymaz. Tarihselci görüşlerin yaygınlık kazanamamasının en önemli sebebi de meşruiyet sorunudur.
52. Hatta ilkesel olarak Kur’an’da tarihsel hükümlerin bulunduğunu iddia eden tarihselciler, bunların hangi hükümler olduğu noktasında da ihtilaf halindedirler. Gerçekten hangi ayetlerin tarihsel hangilerinin evrensel olduğunu tespit edebileceğimiz mihenk ve ölçü nedir?
53. Şatıbi başka bir tehlikeye dikkat çeker: “Bazı hükümlerin sadece bazı kimselere hitap ettiği ve bu hükümlerin sadece onları bağladığı kabul edilirse aynı durumun inanç, ibadet ve ahlak gibi İslâmın temel kaideleri hakkında da geçerli olması gerekir. Bu ise icma ile batıldır.”
54. Tarihselcileri yanıltan en önemli noktalardan biri, pek çok fıkhî ahkamın günümüzde uygulanamıyor olmasıdır. Onlara göre madem şu veya bu sebepten bir kısım hükümler uygulanamıyor, o halde ne diye bunlarda ısrar edelim.
55. Tarihselcilik bir yönüyle, “Madem Kur’an’a göre bir dünya kuramıyor, onun hükümlerini uygulamaya imkan bulamıyor ve ona göre yaşayamıyoruz; o halde Kur’an’ı modern çağa uyduralım” gibi bir mantığın sonucudur. Bu, ise dini açıdan oldukça problemli bir bakıştır.
56. Herhangi bir meselede dinin hükmünün ne olduğunu tespit etmekle, onu uygulamak ayrı şeylerdir. Uygulama söz konusu olduğunda şartlara göre bazen “zaruretler”, “ihtiyaçlar”, “geçiş dönemi ahkamı” devreye girebilir ve bu da bazı hükümlerin askıya alınmasını gerektirebilir.
57. Veya muallel (illeti bilinen) hükümler illetlerine bağlıdır. İllet (sebep, gerekçe) ortadan kalkınca hüküm de uygulanmaz. Ne var ki bu geçici, muvakkat bir durumdur. Asli hükmü değiştirmez. İlletlerin geri gelmesiyle birlikte yürürlükten kalkan hüküm de geri gelir.
58. Kur’an’daki bazı hükümlerin günümüzde uygulanmıyor veya çok az uygulanıyor olması da hiçbir şekilde tarihselci anlayışı meşru kılmaz. Tarihselciler bu konuda sık sık zıhar, i’la ve kölelik gibi hükümleri misal verirler.
59. Köleliği ele alalım. Onlar, “Madem Kur’an evrensel köleliği niye uygulamıyorsunuz?” derler. Ne var ki Kur’an’ın köleliği emreden veya tavsiye eden hiçbir hükmü yoktur ki! Bilakis Kur’an var olan bir olguyu iyileştirme ve ortadan kaldırma adına hükümler vaz etmiştir.
60. Keza Kur’an’daki çok evlilik gibi bazı mubahların yapılmaması veya bazı haramların bazı toplumlarda görülmemesi de (zıhar gibi) Kur’an’ın “yap” dediği kesin hükümleri tarihsel görerek terk etme adına bir gerekçe olamaz ve Kur’an’ın evrenselliğine gölge düşüremez.
61. Kur’an’ın “savaş atları besleme” emri de tarihselcilerin ağzından düşürmediği bir ayettir. Halbuki bu ayette asıl emredilen düşmana karşı güç hazırlığıdır. Savaş atları beslenmesi ise örnek kabilinden zikredilen bir meseledir.
62. Onların bütün bu argümanlarına ve tarihselciliği savunma şekillerine baktığımızda karşımıza çıkan şey “mugalatadır”. Zira alakasız meseleleri öne sürmek ve laf kalabalığı yapmak suretiyle Kur’an’ın muhkem hükümlerini dönemsel ve tarihsel göstermeye çalışırlar.
63. Bu demek değildir ki dinin zamana ve şartlara göre değişen hükümleri yok. Elbette vardır. Fakat burada sabit ve değişken hükümlerin birbirinden ayrı düşünülmesi gerekir. Bu konuda bize rehberlik yapan da naslardır.
64. Eğer hüküm çıkarılan naslar subût veya delalet açısından zanni ise veya dinî hükümler kıyas, maslahat, örf, istishab, istishan gibi feri delillerden çıkarılıyorsa işte burada farklı yorum ve içtihatlar söz konusu olabilir ve de şartlara göre yeni hükümler istinbat edilebilir.
65. Fakat sübut ve delalet açısından kesin olan nasların hükmünün (ki bunlar genelde hakkında icma edilen hükümlerdir) tarihselcilik iddiasıyla ilga edilmesinin meşru bir temeli yoktur. Zira Allah’ın maksat ve taleplerini öğrenebileceğimiz en güvenilir kaynak bunlardır.
66. Muamelata dair hükümlerin az olması, daha çok ilkeler üzerinde durması, farklı hükümler çıkarmaya elverişli olması, kıyasla bu hükümleri genişletme imkanının bulunması gibi özellikler fıkha yenilenen ihtiyaçlara cevap verebilecek bir esneklik ve enginlik kazandırmıştır.
67. Kur’an’ın, aile hukuku, miras hukuku, borçlar hukuku, helal-haramlar gibi alanlarda tafsilatlı hükümler bildirmesinin sebebi ise, onların sabit faydalar ihtiva etmesi ve bu faydaların zaman ve şartlara göre değişmeyecek olmasıdır. Bunlar da oldukça sınırlıdır.
68. Bazılarını tarihselci görüşlere sevk eden diğer bir sebep de ayetlerin, nazil olduğu dönemle, bu dönemin örf ve adetleriyle, olay ve olgularıyla, kültür ve alışkanlıklarıyla sıkı irtibatıdır. Böyle olmasaydı zaten Kur’an’ın kabul edilmesi ve uygulanması mümkün olmazdı.
69. Dolayısıyla farklı boyutlarıyla Mekke toplumunu yakından tanıdığımızda hükümlerin gerçekleştirmeyi hedeflediği hikmet ve maslahatları ve bu hükümlere mesnet olan illetileri çok daha iyi anlarız. Dolayısıyla lafız-mana ilişkisini daha sağlıklı kurabiliriz.
70. Fakat Kur’an’ın indiği Arap toplumunu sosyal, kültürel, siyasi ve iktisadi yapısıyla yakından tanıma ayetlerin daha iyi anlaşılmasına büyük hizmet etse de, inen vahyin vakıayla yakın ilişkisinden yola çıkarak ayetlerin hükmünü belirli bir zamana bağlama büyük bir yanılgıdır.
71. Ayetlerin belirli olay ve sebepler üzerine inmesi ve onlarla alakalı olması ayetlerde bildirilen hükümlerin evrensel olmasına mani değildir. Usuldeki ifadesiyle “Sebebin hususiliği hükmün umumiliğine mani değildir.” Kur’an’ın hükümleri bütün insanları kapsar.
72. Ayetlerde kullanılan üsluba ve ifade tarzına bakıldığında bu genelliği ve evrenselliği görmek mümkündür. Kur’an, vaz ettiği hükümlerin indiği döneme ait olduğuna dair hiçbir işarette bulunmaz, hiçbir karine ortaya koymaz. Bu da onun tarih-üstü hükümler hedeflediğini gösterir.
73. Hüküm bildiren ayetlerin hitap çerçevesinin genel (amm) oluşuna, pek çok hükmün illetinin/hikmetinin beyan edilmesine vs. baktığımızda bu hükümlerin muayyen bir zamanla ve bölge insanıyla sınırlanmaksızın tüm mü’minler için bağlayıcı olduğunun bizatihi vurgulandığını görürüz.
74. Şatıbî şöyle der: “İslâm şeriatı mükellefler açısından külli ve genel bir özelliğe sahiptir. Hükümlerinin hiçbirinde insanlardan belli bir gruba özel hitapta bulunmamıştır. Koyduğu hükümlerin hitap çerçevesinden hiçbir mükellef dışarıda tutulmamıştır.”
75. Bir taraftan “ey iman edenler” denilerek içtimai, iktisadi ilişkilere dair hüküm getiren ayetlerin tüm müminlere hitap etmesi, diğer yandan da bu hükümlerin külli prensiplere ve evrensel hedeflere bağlanması, Kur’an’ın tarihselci yoruma tüm kapılarını kapattığını gösterir.
76. Kur’an’da, “Biz seni ancak bütün insanlar için müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” “Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik.” “Şüphesiz ki ben Allah’ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim.” şeklinde bize tanıtılan bir peygamberin mesajı nasıl herkesi bağlamasın ki!
77. Batının bilim ve teknolojisine, siyasi üstünlüğüne, baskın kültürüne mukabil İslam dünyasının pek çok alanda geri kalmış olması pek çok müslümanda aşağılık kompleksi ve ezilmişlik duygusu hasıl etmiş ve bu da dini metinlerin yorumlanmasını etkilemiştir
78. Tarihselcilerin Kur’an hükümlerinin tarih-üstü olmasını anlayamamalarının, daha doğrusu bu hükümlerin altında gizlenen faydaları, hikmetleri, adaleti, fıtriliği, makuliyeti vs. görememelerinin önemli bir sebebi de içinde neşet ettikleri kültür ortamını mutlaklaştırmalarıdır.
79. Taha Abdurrahman da, günümüzde birçok kişinin, Batı modernizmini hiç yok olmayacak bir olgu, değişmeyecek bir kesinlik, hiç zararı olmayan bir fayda, hiç eksiği olmayan bir mükemmellik olarak vehmettiğini ve bunun da Kur’an’ın anlaşılmasına zarar verdiğini ifade eder.
80. İşin garibi Allah, Kur’an’ı açıklama vazifesini doğrudan Peygamber Efendimize verdiği halde modernist görüş, Kur’an nasslarının anlaşılmasında Sünnet malzemesine (hadislere) de yeterince yer vermez, önem atfetmez.
81. Kendilerini Kur’an naslarıyla bile bağlamak istemeyen, akla ve yoruma sınırsız bir alan açmaya çalışan, dinin alanını olabildiğince dar tutmaya çalışan modernistlerin bu tutumunu anlamak hiç de zor değildir. Fakat bu ayrıca ele alınması gereken bir konudur.
82. Şunun da altını çizmek istiyoruz: Modern aklı Kur’an üzerinde hakem kılan, zamana uymadığı ve tarihsel olduğu gerekçesiyle onun muhkem hükümlerini reddeden/değiştiren tarihselciliğin durabileceği muayyen bir nokta ve sınır yoktur.
83. Nitekim bir kısım tarihselciler kendilerini alan açma ve ayetler hakkında daha rahat yorum yapma adına “Kur’an’ın lafız olarak Allah’tan gelmediğini bilakis Efendimiz’e ait olduğunu” iddia edecek kadar ileriye gitmiş ve uçlarda dolaşmışlardır.
84. Allah’ın ezeli bir kelamı olan Kur’an’ı, beşere ait edebi bir metin gibi ele alma, olgu-nas ilişkisini kuracağım diye onun muhkem hükümlerini ölçüsüz ve sınırsız bir yoruma tabi tutma, meşru ve sahih bir metot olarak görülemez.
85. Kur’an’ın ailevi, ticari, cezai, siyasi vs. alana ait hükümlerinin sadece karşılaşılan somut problemlere çözüm üretmediğini, aynı zamanda mü’minlere belli bir hayat tarzı, dünya görüşü ve ahlaki değerler telkin ettiğini de unutmamak gerekir.
86. Kur’an, koyduğu hükümlerle belli bir zaman ve mekanda yaşayan insanların örfüne mümaşat etmemiş ve sadece onların hayatını düzenlememiştir; bilakis bu hükümlerle kıyamete kadar gelecek insanlığın önüne ulaşılması gereken ideal bir toplum düzeni koymuştur.
87. Bu sebeple sınırsız bir yorum faaliyetinin önünü açma ve hüküm istinbatında akla sınırsız bir yetki verme adına müteal ve kutsal bir metin olan Kur’an’ın hükümlerini izafileştiren, beşerileştiren, daraltan ve atıl duruma düşüren tarihselcilik din açısından meşru görülemez.
88. “Kur’an’ın ahlaki hükümleri evrensel, hukuki hükümleri tarihseldir” demenin hiçbir gerçekçi yönü yoktur. Zira bu iki alan birbiriyle son derece irtibatlı olup, bağımsız iki küme değildir. Kur’an’ın hukuki hükümlerinin nihai maksadı da yüce ahlaki değerleri gerçekleştirmektir.
89. Kur’an’ın Ehl-i Kitab’ı en çok eleştirdiği konulardan biri, onların kutsal kitaplarının bir kısmıyla amel edip diğer kısmıyla amel etmemeleridir. Tarihselci anlayışın da Kur’an’ın bu eleştirisinden nasibi olduğunda şüphe yoktur. Zira yapılan tam olarak budur.
90. “Allah ve Resûlü herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra, hiçbir erkek veya kadın müminin, o konuda başka bir tercihte bulunma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne isyan ederse besbelli bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab suresi, 33/36)
91. Dolayısıyla ilmi seviyesi, fikri derinliği, konum ve makamı her ne olursa olsun, hiç kimsenin vahiy bilgisine dayanmadan (ayet ve hadislerden delil getirmeden) akli çıkarımlarla ayetlerin içini boşaltma ve Kur’an hükümlerini geçersiz kılma hakkı ve yetkisi olamaz!
92. Tarihselci görüşün zihin kotlarını ve modernist yaklaşımların altında yatan sebepleri daha detaylı anlayabilmek için daha önce hazırladığım şu iki floodun okunması faydalı olacaktır.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Yüksel Çayıroğlu

Yüksel Çayıroğlu Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @yukselcayiroglu

8 May
Kadının Şahitliği
1. Moderniteyle birlikte dinin çağdaş akla ve modern değerlere aykırı görülen bazı hükümleri sorgulanmaya ve tenkit edilmeye başladı. Kadın meselesi bunların başında geliyor. Son günlerde tatışma konusu yapılan kadının şahitliğini kısaca izah etmek istiyoruz:
2. “İçinizden iki erkeği şahit tutun. İki erkek bulunmazsa, o zaman doğruluklarından emin olduğunuz bir erkek ile, biri unutur veya yanılırsa diğeri hatırlatabilir ümidiyle iki kadının şahitliğini alın. Şahitler çağrıldıklarında, şahitlikten kaçınmasınlar.” (Bakara, 2/282)
3. Bu ayet-i kerimede Cenab-ı Hak, borçların yazılması esnasında ya iki erkek şahidin ya da bir erkek ile iki kadın şahidin tutulmasını emrediyor. Dolayısıyla bir erkeğin yanında iki kadın şahidin istenmesiyle ilgili hüküm, çoğunluk ulemaya göre borçlar hukuku alanında caridir.
Read 23 tweets
6 May
1. Evrimi tamamıyla bilimsel bir mesele olarak gören veya dinle arasını uzlaştırmaya çalışan ya da İslâm’dan ve İslâm tarihinden hareketle evrime dinî temeller arayan ilahiyatçıların yaklaşımları iyi niyetli olsa da ilmi, mantıki ve realist değildir.
tr724.com/15-yazi-evrimi…
2. Onların Darwinizm hakkındaki sübjektif kanaatleri gerçeği değiştirmeye yetmez. Neticede bir buçuk asırdır ortaya konulan ciddi bir literatür ve birikim vardır. Darwinizm denildiğinde herkesin zihninde canlanan tanımlar, izahlar, mekanizmalar ve sonuçlar vardır.
3. Peki, evrimi din açısından bu ölçüde tehlikeli kılan nedir? Çünkü evrim, kâinatın veya canlı varlıkların ortaya çıkışında hiçbir şekilde yaratmaya, tasarıma, hikmetli  ve şuurluca yaratılışa yer vermez. Her tür teolojik ve metafizik izahı itina ile teorisinin dışına iter.
Read 5 tweets
3 May
Huneyn ve Günümüz
1. Asr-ı Saadette yaşanan olaylar, kıyamete kadar yaşanacak olayların özeti gibi. 23 yıla o kadar çok şey sığdırılmış ki! Bu hadiseleri arka planlarıyla birlikte değerlendiren bir kişi, günümüzde takip edilecek yol haritası adına dünya kadar prensip bulabilir.
2. Kur’an'ın çok sayıda ayeti de Asr-ı Saadette yaşanan olaylarla ilgilidir (sebeb-i nüzul). Dolayısıyla Kur’ân’ı iyi anlamak biraz da Siyer-i Nebi’yi iyi bilmeye bağlıdır. Pek çok âyet-i kerime sahabeden misaller vermek suretiyle kıyamete kadar gelecek müminlere ders verir.
3. O dönemin en önemli olaylarından biri Hendek gazvesidir. Ahzab suresi detaylı olarak bunun üzerinde durur. Hendek, tam bir imtihandır. Çok zorlu bir mücadele verilmiştir. Öyle ki Allah Resulü açlıktan karnına taş bağlamış, namazlarını kaza etmek zorunda kalmıştır.
Read 31 tweets
2 May
Dine yöneltilen çoğu itiraz ve eleştirinin temelinde, onun ne için vaz olunduğunun anlaşılamaması, ideal ve hedeflerinin kavranamaması var. İlahi iradeye teslim olamama, vahye tam anlamıyla güvenememe, dini “edilgen” kılma ve “nesne” konumuna düşürme de bu konuda önemli sebepler.
Maalesef pek çok kişi samimi bir gönülle ve katıksız bir imanla Kur’an ve Sünnete yönelip murad-ı ilahiyi, makasıd-ı sübhaniyeyi anlamaya çalışmak yerine farklı ad ve ünvanlarla kendi anlayış ve fikirlerini dine yamamaya çalışıyor ve reform iddialarını dillendiriyor.
İslam, İslamdır. Onun Şarii, Peygamberi, kaynakları, itikat esasları, hükümleri, talepleri, maksatları bellidir. Nasslarda açıkça ve bağlayıcı bir üslupla emredilen veya yasaklanan muhkem hükümleri kıyamete kadar bakidir. Bunları değiştirme çabası reform değil tahrif olur.
Read 7 tweets
1 May
Son günlerde ayet ve hadislerden yola çıkarak ortaya konulan görüşü beğenmeyen bazıları, muhatabını hemen din istismarı yapmakla suçlayıveriyor. En basitinden böyle bir tavır suizandır. Yapılması gereken argümanların tartışılması veya karşıt delillerin ortaya konulmasıdır.
Kur’an ve Sünneti temel referans kaynağı alan ve hayatını onların rehberliğinde yaşamak isteyen kimselerin, karşılaştıkları olayları onların kıstaslarıyla tartmalarından, ayet ve hadislerden istidlalde bulunmalarından daha tabii ne olabilir!
İşin ehi tarafından yapılan içtihat bile bağlayıcı görülmemişken, müçtehit olmayan kimselerin ayet ve hadis yorumlamaları veya nasları belli hadiselerle ilişkilendirmeleri elbette bağlayıcı değildir; subjektif yorum ve yaklaşımlardır.
Read 5 tweets
26 Apr
Firavun
1. Kur’an’ın en detaylı anlattığı kıssa Hz. Musa ile Firavun kıssasıdır. Firavun’un şahsiyetinde adeta bütün tiran ve zorbaların prototipi ortaya konur. Bu prototibi ortaya koyarak modern tiran ve diktatörlerle karşılaştırmasını ve benzerliklerini okuyucuya bırakalım.
2. Büyüklük taslaması: Şu ayetin açıkça ortaya koyduğu üzere Firavun ilahlık iddia edecek kadar kendini büyük gören tam bir narsist ve kibir abidesidir. “Adamlarını topladı ve onlara: ‘Sizin en yüce rabbiniz benim!’ dedi.” (Naziat, 79/23-24)
3. Korkak: Ne var ki onun büyüklüğü asılsız ve temelsizdir. Sözü zayıflara geçer. Başı sıkıştığında başkalarına sığınır. Korkaktır. Zor durumlarda çevresindekilere, “Bana bu konuda ne emredersiniz?” (Araf, 7/110; Şuara, 26/35) diyecek kadar kendisiyle zıtlaşabilir.
Read 36 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!

:(