Atatürk'ün "Gökten indiği sanılan kitaplar" sözüyle ilgili uzun zamandır sorular geliyor. Din karşıtlığı mı yapmak istedi, yoksa başka bir sebebi mi vardı? Fikrimi soran çok insan olduğu için düşüncelerimi yazma gereği duydum.

Öncelikle konuşmanın yeri ve zamanına bakmak gerek.
1* İlgili cümleler 1 Kasım 1937 tarihli TBMM açılış konuşmasının sonlarında yer alıyor. Tam halini görsel olarak ekliyorum.

Bu cümleler kimileri tarafından dini reddiye olarak yorumlanıyor. Özellikle Atatürk karşıtları tarafından saldırı argümanı olarak kullanılıyor.
2* Kimileri "dini reddiye yapsa ne değişir ki" diyebilir. Esasen buradaki amacım Atatürk'ü dindar veya dinsiz yapmaktan çok gerçeklerin anlaşılmasıdır.

Birazdan yazdıklarımı okuyunca bazı şeyler daha net anlaşılacaktır.
3* Bilindiği gibi meclis yaz aylarında tatile girer ve Kasım ayında açılır. Açılışta Cumhurbaşkanı konuşma yapar. Atatürk, ilgili cümleleri açılış konuşmasında yapıyor.

Şimdi zamanı biraz geri sarmak gerek. Çünkü yaz aylarından itibaren son derece hararetli mevzular yaşandı.
4* O yıl, Akdeniz'de korsan gemiler pek çok soruna neden oluyor. Sorunun çözümü için Nyon'da konferans toplanıyor. Türkiye de katılım sağlıyor. Atatürk, özellikle 1934'ten itibaren uluslararası arenada daha aktif. Nyon da bu politika için ideal bir ortam sağlıyor.
5* Konferans esnasında Türkiye'den Akdeniz'de faaliyet göstermesi için gemi talep ediliyor. Türkiye bu şartı kabul ediyor. Fakat verilen sözden sonra İnönü, Nyon'da bulunan Dışişleri Bakanı Aras'a bir talimat gönderiyor.
6* İnönü'ye göre Türkiye'nin göndereceği geminin operasyonlara dahil olması halinde İtalya ile gerginlik yaşanması mümkün. İnönü, Türkiye'nin uluslararası bir gerginliğe karışmasını istemediği için böyle bir operasyona dahil edilmemesi için taahhüt istiyor.
7* Dışişleri Bakanı Aras, İnönü'nün isteğinin uluslararası diplomasiye uygun olmadığının farkında. Fakat başbakana itaatsizlik etmek de istemiyor. Konuyu Atatürk'e götürüyor. Atatürk, İnönü'nün düşüncesine katılmıyor. Aras'a hak veriyor.
8* İnönü, tutumunda ısrar edince Aras, İnönü ile Atatürk arasında sıkışıp kalıyor. Her neyse, neticede mesele Atatürk ve Aras'ın dediği şekilde çözülüyor. Fakat İnönü bu durumdan oldukça rahatsız oluyor.

Aslında bu durum İnönü'nün tek rahatsızlığı değil.
9* Mesela bir önceki yıl Atatürk, İnönü'nün tuttuğu parti genel sekreteri Recep Peker'i görevden alıyor. Çünkü parti kadrolarının devlet bürokrasisine baskı uyguladığını fark ediyor. Peker'le birlikte tüm il başkanları da görevden alınıyor.
10* Parti genel sekreterliği iç işleri bakanlığına bırakılıyor. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da esasen İnönü'nün tuttuğu biri değildir, tıpkı Dışişleri Bakanı gibi... Fakat onlar Atatürk'ün talimatı ile hükümette bulunuyorlar.
11* Atatürk, Peker'le birlikte parti kadrolarını ile devlet bürokrasisi arasındaki sorunu bürokrasi lehine çözünce (ki otoriter rejimlerinde devlet başkanı tam tersi davranır) İnönü'nün kadroları zarar görmüş oluyor. Bu da ikili arasındaki gerginliği artıran bir durum.
12* Tüm bunların üzerine Atatürk, İnönü'nün tuttuğu tarım bakanının bazı politikalarını da eleştirince gerilim artık kontrol edilemez noktaya geliyor. İnönü, bir yemek esnasında Atatürk'le ciddi tartışma yaşıyor. Atatürk'ü içki sofrasından memleketi yönetmekle suçluyor.
13* İnönü, yemekte başka sert sözler de ediyor. Atatürk polemiğe girmeden yemeği terk ediyor ve o gün İnönü'yü görevden almaya karar veriyor.

Fakat bunun nasıl yapılacağı ayrı bir mesele. Çünkü o tarihte meclis kapalı.
14* İnönü'nün görevden alınabilmesi için meclisin olağanüstü toplanması gerekiyor. Bu, dış alem tarafından bir hükümet krizi olarak algılanır ve kritik bir dönemde Türkiye'nin aleyhine olur.

O yüzden meclisin açılmasını, yani 1 Kasım'ı bekleme kararı alınır.
15* İnönü ettiği laflar için çok pişman oluyor ve özür diliyor. Atatürk bu özrü kabul ediyor ve arkadaşlığın sürdüğünü söylüyor ama birlikte çalışmama kararından dönmüyor.

Sorunun çözümü için bir yol bulunuyor. Buna göre İnönü, sağlık sebeplerinden ötürü istirahat alıyor.
14* İnönü, tedavi süresince yerine Celal Bayar'ı bırakıyor. Bayar, İnönü'ye vekaleten görevi sürdürecek. Kasım'da meclis açılınca Atatürk, Cumhurbaşkanı olarak hükümeti kurma yetkisini Bayar'a verecek ve o da hükümeti kuracak. Böylece sorun çözülecek.
15* İnönü sağlık sorunları nedeniyle vekaleten Bayar'ı tayin edince basın konunun üzerine gidiyor. Fısıltı gazeteleri, yaşanan tartışmayı kısmen öğreniyor ve gündem çalkalanmaya başlıyor.

Bu süreçte muhalif Tan ile hükümet yanlısı Cumhuriyet gazeteleri arasında kavga başlıyor.
16* İnönü'nün istirahatinin geçici olmadığı, hükümet değişikliği yaşanacağı bilgisi medyada tartışılıyor. Medyadaki tartışmalar o kadar alevleniyor ki, Atatürk, bu tartışmalardan rahatsız oluyor.

Aslında tartışmanın yaşanması çok da beklenmedik değil. Çünkü...
17* Çünkü İnönü ile Bayar'ın arası pek iyi değil. Bayar, Atatürk'ün talimatıyla bakanlığa gelen bir isim. İki politikacının birbiriyle ciddi farklılıkları var.

Bayar daha liberal ve güvercin, İnönü daha devletçi ve şahin bir politikacı.
18* Basın, Bayar'ın göreve gelişini bir "politik değişim" olarak yorumluyor. Hatta tartışmalar öyle derine iniyor ki... Kemalizm'de bazı değişimlerin olup olmayacağı da tartışılmaya başlanıyor.
19* İnönü, 1925'ten beri hükümeti yönetiyor. İnkılapların çoğu onun döneminde yürürlüğe girdi. Onun değişimi, hele hele ondan farklı bir tip olan Bayar ile değişimi, ister istemez "değişim" tartışmalarını alevlendiriyor.

Haliyle 1 Kasım'a kadar bu değişim tartışmaları sürüyor.
20* Atatürk, meclis açılana dek bu değişim tartışmalarına yönelik herhangi bir açıklama yapmıyor. Gerekli açıklamayı 1 Kasım'da meclis kürsüsünde yapıyor diyebiliriz.

İşte, "gökten indiği sanılan kitaplar" cümleleri, tam olarak bu "değişim" tartışmalarıyla alakalı.
21* Bilindiği üzere dini kurallar değişmez niteliğe sahiptir. Yaratıcı tarafından konulur ve asla değişmez. Zaman ve şartlar ne olursa olsun, dini kurallar konulduğu gibi uygulanır. Dini kitaplar zamanla değişmez.

Bu değişmezlik, felsefede dogmatik kavramıyla açıklanır.
22* Atatürk, meclis açılış konuşmasında "değişim yaşanacak mı yaşanmayacak mı" tartışmalarına yönelik olarak "bizim programımızı dogmalarla bir tutmayın" diyor. Yani politikaların değişmez olamayacağını dolaylı olarak ifade etmiş oluyor.
23* Atatürk, değişim tartışmalarına dolaylı olarak "değişim tabii ki de olacaktır" demiş oluyor. Bu aslında kendi politikalarının "dini ayet" statüsünde olmadığının kabulü anlamına geliyor.

Yani "Biz bir din yaratmıyoruz ki, neden politikalarımız dogmatik olsun" demiş oluyor.
24* Atatürk, konuşmada "bu prensipleri (politikaları), gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır" diyerek, belki de istemeden, bir başka dini tartışmayla ilgili görüş belirtmiş oluyor.

Bu, vahiylerin peygamberlere nasıl tebliğ edildiği, tartışmasıdır.
25* Vahiylerin, peygamberlere nasıl tebliğ edildiği hususu teolojik bir tartışma. Vahiylerin gökten indirildiği buna ilişkin bir görüştür. Fakat karşıt görüşler de mevcut.

Kitapta, İslam dinine ilişkin ayetlerin bir melek vasıtasıyla Hz. Peygamber'e tebliğ edildiği ifade edilir.
26* Özetle Atatürk, politikaların din kitaplarıyla ve ayetlerle bir tutulmaması gerektiğini, bunların dogma olmadığını, değişmenin son derece normal olduğunu, dini kitapların da gökten indirilmediğini, tebliğin bu şekilde gerçekleşmediğini söylemiş oluyor.
27* Süreç, beklendiği şekilde tamamlanıyor. İnönü, Kasım'da görevine dönmüyor. Atatürk, hükümeti kurma görevini Bayar'a veriyor ve bazı politik değişimler yaşanıyor.

Hatta öyle ki, Atatürk öldükten sonra Cumhurbaşkanı seçilen İnönü, kısa süre içerisinde Bayar'ı görevden alıyor.
28* Mesela, İnönü, Atatürk'ün kararını bozarak genel sekreterliği içişleri bakanlığından alıyor. İl başkanlığını geri getiriyor. Dışişleri Bakanı Aras ve İçişleri Bakanı Kaya'yı görevden alıyor. Başbakanlığı Bayar'dan alıp Refik Saydam'a veriyor.
29* Sonuç olarak "gökten indiği sanılan kitaplar" açıklaması, İnönü döneminin sona ermesi ve beraberinde basında başlayan politik değişim tartışmalarına yönelik dolaylı bir beyanattır diyebiliriz.
30* Atatürk'ün konuşmanın devamında söylediği "Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz" söze de değinmek gerekiyor.

Bu çok realist bir bakış açısı. Sağlamasını şöyle yapabiliriz:
31* Bugün de her dönem olduğu gibi onlarca politika oluşturuluyor, yüzlerce kanun düzenleniyor. Bu politikalar ve kanunlar neye göre belirleniyor?

Ekonomik duruma, mevcut iç ve dış politik ortama ve toplumun beklentilerine ve ihtiyaçlarına göre...
32* Yani bu durumda "politik ilhamları yaşamdan almak" lafı aslında realitedir. Bu realite Türkiye için de geçerli, Osmanlı için de geçerli.

Osmanlı padişahları da politik ilhamları şartlara göre belirliyor ve değiştiriyordu.
33* En basitinden sormak gerekir, Kanuni Fransızlara kapitülasyonları verirken nereden ilham almıştır? Osmanlı'nın ekonomik üstünlüğünden ve Avrupa'da Kutsal Roma ile Fransa arasındaki politik farklılıklardan...

Onu yanına çekebilmek için kapitülasyonları kullanmıştır.
34* Haliyle politik ilhamları yaşamdan almak lafı bir dini reddiye değil, realitedir. Başka türlü düşünenlere hayret etmek gerekir. Mesela şuan Suriye politikamızın ilhamı nedir? S400 politikasının ilhamını nereden aldık? Kutsal kitaptan mı?

Olaya böyle bakmak gerek.
İlgili konuşma metni, dönemin politik cereyanları ve basındaki tartışmalar incelendiğinde benim anladığım, yukarıda yazdığım gibidir. Benim görüşüm böyledir.

Başka türlü düşünen, sevmediği için başka türlü düşünmek isteyen illa ki olacaktır.
Son olarak tekrar edeyim, burada amaç Atatürk'ü dindar veya dinsiz olarak nitelemek, onu bir yere çekmek değildir. Gerçek nedir? Bunu ortaya çıkarmaktır.

Bu konu çokça sorulduğu için ben de açıklama gereği duydum. Saygılar.
Kaynaklar:

1- Hasan Rıza Soyak - Atatürk'ten Hatıralar
2- Hulusi Turgut - Kılıç Ali'nin Anıları
3- Arı İnan - Tarihe Tanıklık Edenler
4- Atatürk'ün Yaveri - Turgut Gürer
5- Asım Us - Hatıra Notları
6- Meclis Tutanakları (1 Kasım 1937)

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Con Sinov

Con Sinov Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @lordsinov

13 May
Bir kolluk kuvveti mensubu, kafasının içinde "ben çevirdiğim bir adamı gerekirse yatırır döverim, yaklaşan olursa ona da sövüp tekme atarım" hakkını kendisine tanımışsa, orada değiştirilmesi gereken çok şey var demektir.
Çünkü kolluk kuvveti mensubu, kanundan gelen gücünü kullanırken yalnızdır. Onu denetleyecek kimse yoktur. Yalnızca kendisini denetleyebilir. Bu esnada yetkisini kötüye kullanmasını veya yetkisi aşmasını yalnızca kendi vicdanı ve sorumluluk bilinci engelleyebilir.
Kolluk kuvveti mensubu, yetkisini kötüye kullanma veya yetkisini aşma durumu ile karşı karşıya kaldığında vicdan ve sorumluluğu onu durdurmaya yetmezse zorbalık başlar.

Bu gidişatı engellemek için kafaları değiştirmek gerekir ki o da çok zordur.
Read 4 tweets
12 May
Mahmut 16 yaşındaydı. 1920 yılının 20 Ağustos günü hayatının en unutulmaz günüydü. Okulun en başarılı öğrencisi olduğu için konuşma görevi ona verilmişti. Mustafa Kemal Paşa geldiğinde heyecanla konuşmaya başladı.

O gün Mahmut'un hayatı değişti. Bambaşka bir ömür onu bekliyordu.
Mahmut, konuşmaya “Tarih seni Fatihler, Yavuzlar, Kanuniler koyacaktır…” diyerek başladı ve bir çırpıda bitirdi.

Konuşma bittikten sonra Paşa “Gençler, sizi bu millet yetiştiriyor. Göreviniz büyük hizmetlere hazırlanarak bu millete layık olmaktır" dedi.
Mahmut, bu karşılaşmayı ve Gazi’nin sözlerini hiç unutmadı. Üç yıl sonra okulunu birincilikle bitirdi. 1924 yılında, eğitim için yurt dışına gönderilecek 13 kişiden biri olabilmek için sınava giren 150 öğrenciden biri oldu. Sınavı kazanmayı başardı. Berlin'e gönderilecekti.
Read 14 tweets
12 May
Sene 2007... Tarihte ilk defa İsrail lideri TBMM'de konuşma yaptı.
13 Kasım 2007 günü İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres, TBMM'de Ankara Forumu kapsamında bir konuşma gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Filistin Yönetimi Ulusal Lideri Mahmud Abbas ve Peres barış için bir araya gelerek bir mutabakat imzaladı.
Sene 2009... Davos zirvesinde Başbakan, moderatör ve İsrail lideri arasında tartışma yaşandı. Başbakan zirveyi terk etti ve bir daha katılmayacağını açıkladı.
Read 6 tweets
11 May
Soru cevap etkinliğine kaldığımız yerden devam ediyoruz, bekleriz:

i̇nstagram.com/consinov3
Z kuşağı Image
Köy enstitüleri Image
Read 4 tweets
11 May
Tarihi fotoğraf: Yerde oturanlar, Filistin'de İngilizlere esir düşen Türk askerleri.. Çevrelerinde onları izleyen Filistinliler bulunuyor. Farkında olmadan yok olan huzurlarına bakıyorlar aslında.

Türkler, bölgeye huzur getirmişti. Gittiklerinden beri sadece acı ve göz yaşı var.
Huzurun sağlanması için birlik ve beraberliğe, millet olmaya ve sağlıklı bir devlet aygıtına ihtiyaç olur.

Araplar maalesef hala millet olamadılar. Birlik ve beraberliklerini sağlayamadılar. Hala devlet geleneğine sahip değiller. Bu, acıyı beraberinde getiriyor.
Bugün bile, Filistin halkı zulüm görürken şahsi çıkarlarını düşünen yöneticilere sahipler. Suud'ları, Mısır'ı ve diğer ülkeleri bir kenara koyun.

Filistin'deki siyasi gruplar bile hala kendi içlerinde ideolojik çekişmeler yaşıyor. Bir olamadıkları sürece acıları son bulmayacak.
Read 6 tweets
11 May
Filistinliler, atalarının geçmişte yaptığı hataların bedelini ödüyor. Hatta bugün bile Filistin yönetiminin çok büyük hataları var. Mazlumları kullanarak siyasi kazanım elde etmeye çabalayanlar da var, evet.

Fakat o çocukların, kadınların, mazlumların bir suçu yok.
Acı çeken, öldürülen, tepelerine bomba yağan mazlumların acılarını paylaşmak, onlar için tepki göstermek yapılması gereken şey...

Türklerin kaderidir. Kıymetleri bilinmez. İhanete uğrarlar. Hep böyle olmuştur. Ama Türkler hiçbir zaman masumlara "oh olsun" demedi. Dememeli.
Geçmişte yaşanan hadiseler, Doğu Türkistan'a susup Filistin konu olunca alevlenenlerin samimiyetsizliği, Filistin pazarlamacılığı yaparak acılardan menfaat devşiren bazı sivil toplumun tiksinçliği... Bunları görüyoruz.

Ama zulüm gören çocuklar için üzülmeye engel değil.
Read 4 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!

:(