Tarihi fotoğraf: Yerde oturanlar, Filistin'de İngilizlere esir düşen Türk askerleri.. Çevrelerinde onları izleyen Filistinliler bulunuyor. Farkında olmadan yok olan huzurlarına bakıyorlar aslında.
Türkler, bölgeye huzur getirmişti. Gittiklerinden beri sadece acı ve göz yaşı var.
Huzurun sağlanması için birlik ve beraberliğe, millet olmaya ve sağlıklı bir devlet aygıtına ihtiyaç olur.
Araplar maalesef hala millet olamadılar. Birlik ve beraberliklerini sağlayamadılar. Hala devlet geleneğine sahip değiller. Bu, acıyı beraberinde getiriyor.
Bugün bile, Filistin halkı zulüm görürken şahsi çıkarlarını düşünen yöneticilere sahipler. Suud'ları, Mısır'ı ve diğer ülkeleri bir kenara koyun.
Filistin'deki siyasi gruplar bile hala kendi içlerinde ideolojik çekişmeler yaşıyor. Bir olamadıkları sürece acıları son bulmayacak.
Bir hastalığın iyileşmesi için evvela hastanın hastalığını kabul etmesi ve tedaviyi arzulaması gerekir. Ortada, hastalığını kabul etmeyen bir hasta var.
Bu bilinçsizliğin ve idraksizliğin cefasını maalesef masum Filistin halkı ödüyor.
Bugün, "Mehmetçik Kudüs'e" sloganları atanlar, meseleden habersizdir. Mehmetçik yola çıksa, Şam'dan geçebilir mi? Ürdün'de kabul görür mü? Filistin bu ele ne kadar tutunur?
Bu sorun, evvela Arapların attığı adımlarla çözülebilir. Bizler ancak sonradan yardım el olabiliriz.
Bu tablonun kaybedeni maalesef mazlum Filistin halkıdır. Onlar için çok üzülüyorum. Uzun süredir aradıkları huzura kavuşmalarını temenni ediyorum. Daha iyi bir dünyada yaşamalarını diliyorum.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Filistinliler, atalarının geçmişte yaptığı hataların bedelini ödüyor. Hatta bugün bile Filistin yönetiminin çok büyük hataları var. Mazlumları kullanarak siyasi kazanım elde etmeye çabalayanlar da var, evet.
Fakat o çocukların, kadınların, mazlumların bir suçu yok.
Acı çeken, öldürülen, tepelerine bomba yağan mazlumların acılarını paylaşmak, onlar için tepki göstermek yapılması gereken şey...
Türklerin kaderidir. Kıymetleri bilinmez. İhanete uğrarlar. Hep böyle olmuştur. Ama Türkler hiçbir zaman masumlara "oh olsun" demedi. Dememeli.
Geçmişte yaşanan hadiseler, Doğu Türkistan'a susup Filistin konu olunca alevlenenlerin samimiyetsizliği, Filistin pazarlamacılığı yaparak acılardan menfaat devşiren bazı sivil toplumun tiksinçliği... Bunları görüyoruz.
Ama zulüm gören çocuklar için üzülmeye engel değil.
Toplanın size bu fotoğrafın hikayesini anlatayım..
Sene 1936, Avrupa'da savaş tamtamları iyiden iyiye çalmaya başlamış. Atatürk Balkan ülkeleriyle ilişkileri geliştirip bölgeyi güven içinde tutabilmek için festival düzenlemeye karar veriyor.
2 Eylül 1936 günü için Beylerbeyi Sarayı'nda Balkan ülkelerinden heyetler ağırlanıyor. Özel olarak halk oyunları ekipleri davet ediliyor. Güzel bir yemekten sonra ekipler sahneye iniyor ve oyunlar başlıyor.
Oyunlardan sonra Atatürk "Balkanlı kardeşlerim! Memleketime, onu kendi evleri gibi bilerek gelmiş olmanızdan ne kadar çok bahtiyarım. Ben Türk çocuğu siz Balkanlıları seviyorum. Siz de beni seviyorsunuz değil mi? Ben işte kollarımı açıyorum size." şeklinde konuşuyor.
Tarihte çok büyük kırılmalar vardır. Bu kırılmalar bazen bir insanın bazen de milletin kaderini değiştirir.
25 Nisan 1915 sabahı hem bir insanın hem de milletin kaderi aynı anda değişti: Yarbay Mustafa Kemal bir kahraman olarak tarih sahnesine çıkıyordu.
1* Mart 1915'te boğazı zorlayan İngiliz ve Fransız donanması mağlup olunca Bigalı Köyü'nde yedek kuvvetlerin başında bulunan Yarbay Mustafa Kemal, not defterine şunları yazdı:
"Düşmanın sahile asker çıkarma biçimindeki girişimine devam edeceğine ihtimal veriyorum"
2* Osmanlı karargahı da genel olarak İngiliz ve Fransızların Gelibolu'yu işgal ederek boğazı geçmeyi planlayacağını hesaplamıştı. Fakat iki konu şüpheliydi:
Düşman nereden kıyıya çıkacak? Düşmana kıyıda mı yoksa merkezde mi müdahale edilecek?
Ve ve ve Boğaziçi Dayanışması kendisini açık etti.
Toplumsal kutuplaşmanın olduğu, devlet ciddiyetinin azaldığı memleketlerde böyle virüsler peydah olur. Genelde dış destek alırlar. Milletine düşmandırlar. En önemli özellikleri işgalcilere yaltaklanmalarıdır.
Boğaziçi Üniversitesi gibi bir kurumun adını kirleten üç beş gafil...
Bir şekilde yuvalandıkları grubun hesabını yönetince, herkesin kendileri gibi düşüneceğini sanıyorlar.
Tepki üzerine tepki yiyorlar.
Ama suç Kemalistlerde ben söyleyeyim. Yani yıllardır, bir oradan bir buradan çeşit çeşit gruplar taarruz ediyor, tarlayı sürüyor, örgütleniyor, ele geçiriyor, boylarından büyük sesler çıkarmaya başlıyor. Bu ülkenin Kemalistleri ne yapıyor?
Sözde soykırım hangi gün anılıyor: 24 Nisan...
Ermeni tehciri ne zaman yasalaştı: Mayıs 1915...
Ne zaman uygulanmaya başlandı: Haziran 1915...
Sözde soykırımı dayandırdıkları 24 Nisan'da ne tehcir yasası ne de uygulaması yokken, neden o gün anılıyor? Anlatayım.
1* Konu aslında 1915'ten çok önceye dayanıyor. Dağılma döneminde Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsızlığını Osmanlı'dan bağımsızlığını kazandı ama Ermenilerin bağımsızlığı sağlanamadı.
2* Ermeniler bunun üzerine Taşnak ve Hınçak gibi terör örgütleri kurarak Rusya ve İngiltere'den destek almaya başladı.
Bu örgütler isimlerini terör yoluyla duyurmak için 1895'te Van civarında isyan tertipledi. 1896'da ise Osmanlı Bankası'nı bastılar.