“Tiyatroyu sevmek lazım. Ben tiyatronun tozunu seviyorum, kokusunu seviyorum, sahneye çıkıp şöyle bir baktığım zaman bütün dünyayı kucaklıyormuşum gibi geliyor...”
Bu sözler “Tiyatro Benim Hayatım” adlı kitaptan. Image
Yıldız Kenter, 11 Ekim 1928’de İstanbul’da doğdu.
Çocukluğunu yıllar sonra bir söyleşisinde şu cümlelerle anlatır;
“İngiliz gavur ana, her daim sarhoş bir baba…
Ama sevgi dolu bir aile. Fakirdik ama mutluyduk.
Ev, zaten yol geçen hanı gibiydi. Image
Hastaneden çıkartılmış iki çocuklu kadın, sokakta dilenen bir nine, sokak kedileri, köpekleri… Garip bir aileydik. Etraftan tuhaf bakarlardı.”

Annesi İngiliz Olga Cynthia, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını aldıktan sonra adını Nadide Kenter olarak değiştirmişti. ImageImage
Babası Türk diplomat Ahmet Naci Kenter’dir.
Hariciyecilerin eşlerinin yabancı olamayacağına dair kanun çıkınca işler sarpa sardı.
Ahmet Naci, boşanmayı reddetti ve istifayı bastı.

"Elinden geldiğince, hiçbir şeyden mahrum etmedi,
annem bizi. ImageImageImage
Ders verdi, tercüman olarak çalıştı. Hiç durmadı. Ama annemin yanı sıra, bir çocuk olarak en fazla mesuliyeti de ben yükleniyordum. Gün oldu komşu evlere bile gittim temizlik yapmak için. İki elin çıkardığı sesi duymaya o zamandan alıştırdılar beni. ImageImage
Annesi kızlarının konservatuara gitmesini istemiyordu.
Ahmet Naci Bey, Yıldız’ı, annesinden gizli kaydettirdi konservatuara.
Ekim 1944’te mezun olduktan sonra, sekiz yıl mecburi hizmet yapmak kaydıyla, Devlet Konservatuvarı’na parasız yatılı olarak kabul edilir. ImageImage
1938’de Ankara Halkevi’nde Nedim Otyam’ın korosuna gidiyordu. Orada seyirciyle ve alkışla tanıştı. Sonra da ömrü boyu o alkışın peşinden gitti.
Konservatuvarda öğretmenlerinden Carl Ebert, o yıllarda öğrencisi Yıldız Kenter için şunları yazar: ImageImage
“İstihdadı fevkalade! Devlet Konservatuvarı’nın bugüne kadar yetiştirdiği en kuvvetli elemandır.
Gerçek, tabii ve intensif bir şekilde en kuvvetli dramatik havayı yaratmaya muktedirdir. Tek zayıf tarafı sesidir ki, bunun dikkatli ve ImageImage
itinalı fonetik çalışmasıyla kuvvetlendirilmesi gerektir. Bedeni durumu fena değilse de, kambur ve göğsünü kısarak yürümesi, ciğerlerinde hastalık doğurabilir. Olağanüstü bir istihdaya sahip olması dolayısıyla, gelişme çağında bulunan bu öğrenciye gereken her şeyin yapılmasını ve ImageImage
hastalıktan korunmasını tavsiye ederim. Derhal sıhhi muayeneye tabi tutulması, sanatoryuma yollanması, iyi gıdalandırılması, pek önemli olmayan derslerden affedilmesi gerektir. Çalışması fevkalade."

12 Aralık 1948’de Ankara Devlet Tiyatrosu’nda ImageImage
Shakespeare’in ‘Onikinci Gece’ oyunuyla ilk kez profesyonel olarak sahneye çıktı. O gün Muhsin Ertuğrul Kenter’e “Yıldız, iki gözüm kızım” diyerek
şu satırlarla sesleniyordu:
“Bugün senin meslek hayatına ilk adımını attığın mübarek bir gündür. ImageImage
Mübarek diyorum, çünkü Shakespeare gibi bir dahinin ‘On ikinci Gece’ kadar güzel bir eserinde baş kadın rolü oynayarak sahneye atılmak, şimdiye kadar çok az bahtiyara nasip olmuştur. Fakat sakın bu başlangıç seni gurura sürüklemesin, ImageImage
bilakis daha çok çalışmaya ve daimi bir tevazuya bağlasın…”

Kenter, okuldan sonra kazandığı bursla American Theatre Wing, Neighbourhood Play House ve Actor’s Studio’da oyunculuk ve oyunculuk öğretiminde yeni teknikler üzerine çalışmalar yapar. ImageImage
Yurda döndüğünde mezun olduğu okulu Devlet Tiyatroları’na hoca olarak atanır. Yıldız Kenter, 1959 yılında Muhsin Ertuğrul’un haksız yere görevden alınmasını içine sindiremeyerek, kardeşi Müşfik Kenter’le Devlet Tiyatroları’ndan istifa eder. ImageImage
1951’de tiyatro sanatçısı Nihat Akçan’la evlenir.
Yıldız Kenter, İstanbul’da 1961 yılında arkadaşları ile Kent Oyuncuları Topluluğu’nu kurar. Önce İstanbul’daki Karaca Tiyatrosu ile anlaşır ve 1959-1960 sezonunda
Muhsin Ertuğrul yönetiminde oyunlar sahnelemeye başlarlar. ImageImage
1965 yılında Pembe Kadın’daki oyunculuğuyla Yıldız Kenter adeta efsaneleşir. Tiyatronun biletleri haftalar öncesinden tükenir.

Yıldız Kenter, sonrasında hayatının aşkı olacak Şükran Güngör’ü 1956’da Dünkü Çocuk oyununu izlerken tanır, çok etkilenir.
Evlenirler. ImageImage
Balayına gitmezler, kendilerine ait bir evleri bile yoktur. Ertesi gün tekrar sahnededirler.
Kenterler ve Şükran Güngör, 1968’de kolları sıvayıp Harbiye’de, tiyatro binasını yaptılar. Bu bina için yıllarca emek harcayıp tüm paralarını buraya yatırdılar. ImageImage
Kenter ömrü boyunca öğretmekten de öğrenmekten de vazgeçmedi. Onun öğrenciliği bir ömür boyuydu.
Sovyetler Birliği, ABD, İngiltere, Almanya, Hollanda, Danimarka, Kanada, Yugoslavya ve Kıbrıs’ta İngilizce ve Türkçe oyunlar sergiledi. Image
1951’de çekilen ‘Vatan İçin’ filmiyle sinemaya adım attı. 2007’de son kez kamera karşısına geçtiği ‘Beyaz Melek’e kadar 18 filmde rol aldı.
Sanat hayatı boyunca, Afife Tiyatro Ödülleri başta olmak üzere, hem Türkiye’de hem de yurtdışında pek çok ödül kazanan Kenter, Image
1981’de “Devlet Sanatçısı” unvanına layık görüldü.
Ankara ve İstanbul Üniversitesi’ne bağlı konservatuvarlarda uzun süre hocalık yapan Kenter,
öğrenciler arasında hep titizliğiyle ve disipliniyle tanındı.

‘Kraliçe Lear’ isimli oyunda sahnede amuda kalktığında 81 yaşındaydı.
17 Kasım 2019’da 91 yaşında hayata gözlerini yumdu. Image

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Kapheros

Kapheros Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @sigaramcamel

6 May
28 Şubat 1947’de Ankara’da tek katlı bir evde doğdu. Babası ileride ona yazdığı bir mektupta, “Karlı bir Şubat sabahı gözlerini açtığın zaman ilk işin ağlamak olmuştu. Şimdi anlıyorum; çünkü karşında yaratık olarak ilk defa bizi görmüştün, insanları.. Image
Yani bütün istikbalini onların mutlu olmaları uğrunda feda edeceğin insanları…” diyecekti.
Hayvanları; kedileri, köpekleri çok seviyordu.
Deniz, ilköğretim müfettişi Cemil Gezmiş ve ilkokul öğretmeni Mukadder Gezmiş‘in üç erkek çocuğundan ikincisiydi. ImageImage
1962’de Haydarpaşa Lisesi’ne kaydoldu.
1964’te Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) örgütlerinde çalışmaya başladı. Yaşı tutunca TİP’in Üsküdar şubesine üye oldu. 1966’da liseyi bitirdiğinde babasını kırmayıp önce İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fen Fakültesi’ne kaydolduysa da ImageImageImage
Read 40 tweets
5 May
Bilim insanları, evrenin başlangıcı olarak kabul ettiğimiz, yaklaşık 13.8 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama'nın, imajımızın yansıması olan ve zaman ibresinin tersine aktığı bir başka evren daha oluşturduğunu düşünüyorlar. Image
Yani tek bir evren olmadığını, sonsuz sayıda evrenin var olduğunu iddia ediyorlar.

Paralel evrenler teorisi 1954 yılında, Princeton Üniversitesi doktora adayı olan Hugh Everett’in merakı ile ortaya çıkan bir konudur. ImageImage
“Tam olarak bizim evrenimize benzeyen başka evren veya evrenler de var olabilir.”
Hugh Everett; şu an içinde olduğumuz Samanyolu Galaksisi’nin de içinde bulunduğu devasal Evren’in hiçbir farkı olmayan bir kopyasının sürdüğünü düşünmektedir. ImageImage
Read 25 tweets
1 May
Alandaki gazete muhabirin yazdıklarına göre, 19.05’te ilk silah sesi duyuluyor ve sonra şöyle devam ediyor haber, “Silah sesleri kaplıyor tüm alanı ve insanlar çil yavrusu gibi kaçışıyorlar. Kurşunlanmamak için, ölmemek için... Birbirlerini eziyorlar. Birbirlerini çiğniyorlar.”
1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı`nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi Taksim Meydanı`nı doldurdu.
Saat 19.00 sularında dönemin DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulmaya başlandı.
Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan bu ateş sonucu insanlar panik halde kaçmaya başladı.
İnsanlar panik halde kaçmaya çalışırken panzerler de kalabalığın arasına doğru girmeye ve kitleleri sıkıştırarak Kazancı Yokuşu`na itmeye başladı.
Read 18 tweets
30 Apr
#1MAYIS

Ey işçiler ;
1 Mayıs sizin serbest gününüz
Yürüyünüz ileri “aydınlık"tır önünüz.
Atölyeler kapandı, dünya sanki uykuda,
Şimdi istismarcılar hep telaşta, korkuda.
Bugün kızıl bayrağın kızıl nurlar saçarken,
Yarın için kurtuluş yollarını açarken.
Meşru olan hakkını istemekten usanma,
"Sabret biraz ” derlerse, bu sözlere inanma
Burjuvazi yalanla dolabını döndürür,
Kalbindeki emelin nurlarını söndürür.
Sen bir mağdur işçisin, senelerce ezildin.
“1 Mayıs"ta hür oldun, bunu bir bayram bildin.
Evet, hürsün, yarın da hür olmaksa emelin,
Esaret bağlarını kırsın kuvvetli elin.
Bir günlük hürriyetin sana bayram oluyor,
Dudakların gülüyor; kalbin sevinç doluyor.
Fakat;
İdrak etmedin sen hakiki bayramı,
Yine yarın hırpalar maişetin ilamı.
Read 4 tweets
30 Apr
"Beyin, bir deneyime yönelik olarak tam bir algı üretmeden önce, kısmi bir algı yaratır.
İşte bu kısmi algı, daha önce deneyimlenmiş bir olay olduğu hissi yaratmaktadır."
Dr. Edward Titchener (1928-Bir Psikoloji Kitabı )
Bilim camiasında deja vu, hatırlanan veya yeni oluşturulan bir anıda meydana gelen ve yeniden yaşanmışlık hissi uyandıran bir hafıza hatası olarak görülmektedir.
Uzmanlara göre, insanların yüzde 50’sinden fazlası, yaşamları boyunca en az bir kez deja-vu anını yaşadı.
Fransızca bir sözcük déjavu. ‘Daha önce görüldü’ anlamını taşıyor.

Deja vu, bilimsel olarak beynin sağ lobu ile sol lobunun milisaniyeden daha ufak bir zaman farkıyla çalışmasıdır. Bir taraf, olayı öteki taraftan daha önce algıladığı için,
Read 17 tweets
29 Apr
Eski dönemlerde insanlar baş ve eklem ağrılarını azaltmanın yanı sıra ateşi düşürmek için söğüt ağacının kabuklarını ezer, kaynatır ve suyunu içerdi.
Salix alba olarak adlandırılan akça söğüt MÖ 1500’lü yıllarda Eski Mısır tabletlerinde “ağrıyı öldüren bitki” olarak geçer.
MÖ 3. yüzyılda yaşayan ve modern tıbbın kurucusu sayılan Hipokrat da söğüdün kabuklarını ağrı tedavisinde kullanırdı.
Söğüt kabuğunda bulunan ve ağrıyı dindirmeyi sağlayan madde salisilik asit olarak adlandırılır.
Çok sayıda kimyacı bu maddenin yan etkilerini ortadan kaldırmak için uzun süren çalışmalar yaptı.
1899 yılının mart ayında Berlin’deki ulusal patent ofisi asetilsalisilik asit etken maddesine sahip bir ürünün marka kaydını onayladı.
Read 15 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!

:(