28 Şubat 1947’de Ankara’da tek katlı bir evde doğdu. Babası ileride ona yazdığı bir mektupta, “Karlı bir Şubat sabahı gözlerini açtığın zaman ilk işin ağlamak olmuştu. Şimdi anlıyorum; çünkü karşında yaratık olarak ilk defa bizi görmüştün, insanları..
Yani bütün istikbalini onların mutlu olmaları uğrunda feda edeceğin insanları…” diyecekti.
Hayvanları; kedileri, köpekleri çok seviyordu.
Deniz, ilköğretim müfettişi Cemil Gezmiş ve ilkokul öğretmeni Mukadder Gezmiş‘in üç erkek çocuğundan ikincisiydi.
1962’de Haydarpaşa Lisesi’ne kaydoldu.
1964’te Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) örgütlerinde çalışmaya başladı. Yaşı tutunca TİP’in Üsküdar şubesine üye oldu. 1966’da liseyi bitirdiğinde babasını kırmayıp önce İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fen Fakültesi’ne kaydolduysa da
vazgeçip Hukuk Fakültesi’ne yazıldı.
15 Ağustos 1966’da Çorum Belediyesi’nde işten çıkarılan temizlik işçilerinin yürüyüşü başladığında
İstanbul’da işçileri karşıladı. O eylemde ilk defa gözaltına alındı ve ilk kez bu haberle gazetelere çıktı. 19 yaşındaydı
1967’de Kıbrıs Krizi alevlendiğinde Gezmiş yine alanlardaydı ve Taksim’de ABD bayrağı yakan üç kişiden biriydi.
30 Ocak 1968'de 'Devrimci Hukukçular Örgütü'nü kurdu.
7 Mart 1968'de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi konferans salonunda düzenlenen toplantıda konuşma yapan
Devlet Bakanı Seyfi Öztürk'ü protesto ettiği için tutuklandı. 2 Mayıs'a kadar tutuklu kalan Gezmiş, 30 Mayıs'ta 6. Filo'yu protesto ettiği için yargılandı ve beraat etti.
Deniz Gezmiş, 12 Haziran’da İÜ’nün işgalinde ön saflardaydı.
1 Kasım 1968'de TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı), AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB'ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü'nü düzenledi.

Demirel, 10 Kasım’da sonlanacak yürüyüşle ilgili “Yollar yürümekle aşınmaz” sözünü işte o zaman söyledi
68 yazında sokaklardaki özgürlük rüzgarına karşı, devlet komünizmle mücadeleyi kafasına koymuştu.
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) komando kamplarında eğitim verecek, burada yetişenler solcu öğrencilerle mücadele ederken şiddet olayları başlayacaktı.
15 Temmuz’da İstanbul’a gelen Amerikan 6. Filosu protestosunu izleyen günlerde bu fitil ateşlendi.
İTÜ Öğrenci Yurdu polislerce basıldı ve Vedat Demircioğlu pencereden aşağı atıldı.
Demircioğlu komadayken ertesi gün kalabalık öğrenci kitlesi Deniz’in öncülüğünde yürüyordu.
Dolmabahçe’de ABD filosuna saldırdılar ve askerleri denize döktüler. Gezmiş bu olaydan sonra bir kere daha tutuklandı. Bir ay cezaevinde kaldı.
28 Kasım 1968'de ABD büyükelçisi Kommer'in gelişi sırasında düzenlenen protesto gösterileri nedeniyle tutuklandı.
İstanbul Üniversitesinde sağcı güçlerin 16 Mart 1969'da girişmiş olduğu hareketlere öğrenci kitlesiyle birlikte karşı koyan Gezmiş, bu eylemi gerekçe gösterilerek 19 Mart'ta yeniden tutuklanarak 3 Nisan'a kadar hapis yattı.
Filistin'de bulunan Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi'nin kampına; silahlı eğitim almak ve FDHKC üyeleri ile aynı safta savaşmak için gitti.
28 Ağustos 1969'da üniversiteyi işgal ettiği gerekçesiyle Hukuk Fakültesi'nden ihraç edildi.
20 Aralık 1969'da yakalanan Gezmiş, kendisiyle birlikte tutuklanan Cihan Alptekin'le birlikte 18 Eylül 1970'e kadar tutuklu kaldı. Hapisten çıktığında askere alındı.
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), 1960’ların ikinci yarısında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan,
Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Taylan Özgür ve Cihan Alptekin tarafından kuruldu. Örgüt, kuruluşunu 4 Mart 1971’de yayımladığı bir bildiri ile duyurdu.
11 Ocak 1971’de Deniz, Yusuf, Hüseyin, Sinan ve Alpaslan, İş Bankası’nın Emek Şubesini
bastılar ve 124 bin lira ile ortadan kayboldular.
İçişleri Bakanlığı haklarında vur emri çıkardı.
Daha sonra ABD’li askerlerin Balgat’taki tesislerinden kaçırılması eyleminde bulundu ve erleri sonra serbest bıraktı.
12 Mart darbesinin ilk günleriydi.
16 Mart 1971’de Sivas ta yakalandılar.
26 sanıklı THKO ana davası 16 Temmuz 1971’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve arkadaşlarının yargılanması ile başladı. Sanıklar, Altındağ’da 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’ne çevrilen Askeri Veteriner Okulu’nun kapısından
Gündoğdu Marşı’nı söyleyerek girdi.
Mahkeme Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi, Duruşma Yargıcı Yarbay Ahmet Tetik, Hakim Mehmet Turan, Savcı Hakim Yüzbaşı Baki Tuğ idi. 9 Eylül’deki duruşmada Savcı Tuğ, Gezmiş ve 16 arkadaşının idamını istedi.
Gezmiş cezaevinde Erdal Öz ile karşılaştı . Deniz ondan kendilerini yazmasını istedi. “Gülünün Solduğu Akşam” işte böyle ortaya çıkacaktı.
27 Eylül’de savunmalara geçildi. 26 sanığın savunmasını 11 avukat 15 günde yapmak zorundaydı.
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Mahkemesi, Deniz Gezmiş ve 17 arkadaşını 9 Ekim 1971’de idama mahkum etti.
İdam cezaları ö dönemler senato tarafından onaylanmak zorundaydı. İsmet İnönü hiçbir siyasi suç idam ile cezalandırılmamalı dedi ve
Bülent Ecevit ile birlikte ret oyunu kullandı. Süleyman Demirel ise infazdan yana oy kullandı. Mahkûmların özür dilemesi istendi fakat hiç biri dilemedi. Ve ardından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay idamları onayladı.
Bülent Ecevit ve arkadaşlarının idam cezasının kaldırılması için
verdiği kanun teklifi, aydınlar arasında başlatılan imza kampanyası ve Uluslararası Af Örgütü’nün çağrısı ise fayda etmedi.
Karardan sonra avukatları Halit Çelenk onlarla görüştüğünde, Gezmiş son isteklerini sıraladı.
Üç arkadaş, Taylan Özgür’ün yanına gömülmeyi ve ailelerinin kimseden af dilememesini vasiyet etti.
16 Mart’ta idamlar senatoya geldiğinde eski Başbakan Adnan Menderes ve bakanları Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan kast edilerek “Üç sizden üç bizden” sözleri fısıldanıyordu.
İdam gecesinin tanıkları Çelenk ve avukat Mükerrem Erdoğan’dı. Deniz asılmadan önce arkadaşlarıyla görüşmek istedi.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan Ankara’da Karşıyaka Mezarlığı’nda üçer mezar arayla defnedildiler.
“En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak…
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama aşkolsun sana çocuk, aşk olsun!”
Can Yücel
Deniz Gezmiş
merkez cezaevi 6.5.1972

baba,

mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış
bulunuyorum. ben ne kadar üzülmeyin dersem
yine de üzüleceğinizi biliyorum. fakat bu durumu metanetle
karşılamanı istiyorum.

+++ 👉👉👉
insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler.
Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir.
Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir.
benim de tereddüte düşmeyeceğimden şüphen olmasın.
Oğlun ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir.
O bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu.
Seninle düşüncelerimiz ayrı, ama beni anlayacağını tahmin ediyorum.
Sadece senin değil, türkiye'de yaşayan kürt ve türk halklarının da anlayacağına inanıyorum.
Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim.
Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım taylan özgür'ün yanına gömülmek istiyorum.
Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkma. Annemi teselli etmek sana düşüyor.
Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum.
Kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı
olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın
ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.
son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım.

oğlun deniz gezmiş
Yusuf Aslan

Sevgili babacığım,
bu mektubu aldığın zaman ben ebediyen bu dünyadan göç etmiş olacağım. ne kadar sarsılacağını tahmin ediyorum. bir-buçuk seneden beri benim yüzümden nasıl üzüntü içinde olduğunuz malum.
Bu son olayı da metanetle karşılamanızı sadece dileyebiliyorum
babacığım bu olaydan da annemin ve yücel’in senin tesellilerine ve desteklerine ihtiyaçları çok.
bunun için ne kadar metin olursan, hem senin sağlığın için hem de onlar için o kadar iyi olur. elbette ki, yıllarca emek verip yetiştirdiğin bir oğlun,
bir günde öldürülmesi kolay göğüslenecek bir olay değildir. fakat siz benim ne için, kimlere karşı mücadele verdiğimi biliyorsunuz. ben bu açıdan rahat ve vicdan huzuru içinde gidiyorum. sizlerin de bu bakımdan rahat ve huzur içinde olduğunuzu ve olacağınızı biliyorum.
babacığım, annemin ve yücel’in senin desteklerine muhtaç olduklarını yukarıda söylemiştim. onları rahat ettirmek için bütün gücünü kullanacağından zaten eminim. babacığım, burada şunu ilave edeyim ki, yücel’in hastalığından kendini sorumlu hissediyorum.
yücel için her şeyinizi ortaya koyacağınız konusunda da kuşkum yok. ablamlar için söyleyeceğim; fazla üzülmesinler, olayın sarsıntıları geçtikten sonra normal hayatlarını devam ettirsinler. mehtap’a ne diyeyim... benim için her zaman bol bol öpün.
babacığım, cezaevinde kalan arkadaşları arasıra yoklarsan, hallerini hatırlarını sorarsan çok memnun olurum.
Hher birisi oğlun sayılır. Dışarda bizler için uğraşan dostlarımı ve dostlarını unutmayacağını biliyorum.
mektubum burada biterken sizi, annemi, yücel’i, ablamı, aziz abiyi, mehtap’ı hasretle kucaklarım babacığım... sağlıcakla kalın.
Hüseyin İnan

Babama, anneme, kardeşlerime ve yakın akrabalarıma,
söyleyecek fazla söz bulamıyorum.
Bir insanın sonunda karşılaşacağı tabii sonuç, bildiğiniz sebeplerden dolayı erken karşıma çıktı.
Üzüntü ve acınızı tahmin ediyorum.
ileride durumumu çok daha iyi anlayacağınız inancındayım.
metin olunuz.
üzüntü ve acılarınızı unutmaya çalışınız.
bütün varlığımla hepinize kucak dolusu selamlar sevgiler!
yazılacak çok şey var, fakat hem mümkün değil, hem de sırası değil..
candan selamlar.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Kapheros

Kapheros Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @sigaramcamel

5 May
Bilim insanları, evrenin başlangıcı olarak kabul ettiğimiz, yaklaşık 13.8 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama'nın, imajımızın yansıması olan ve zaman ibresinin tersine aktığı bir başka evren daha oluşturduğunu düşünüyorlar.
Yani tek bir evren olmadığını, sonsuz sayıda evrenin var olduğunu iddia ediyorlar.

Paralel evrenler teorisi 1954 yılında, Princeton Üniversitesi doktora adayı olan Hugh Everett’in merakı ile ortaya çıkan bir konudur.
“Tam olarak bizim evrenimize benzeyen başka evren veya evrenler de var olabilir.”
Hugh Everett; şu an içinde olduğumuz Samanyolu Galaksisi’nin de içinde bulunduğu devasal Evren’in hiçbir farkı olmayan bir kopyasının sürdüğünü düşünmektedir.
Read 25 tweets
4 May
“Tiyatroyu sevmek lazım. Ben tiyatronun tozunu seviyorum, kokusunu seviyorum, sahneye çıkıp şöyle bir baktığım zaman bütün dünyayı kucaklıyormuşum gibi geliyor...”
Bu sözler “Tiyatro Benim Hayatım” adlı kitaptan. Image
Yıldız Kenter, 11 Ekim 1928’de İstanbul’da doğdu.
Çocukluğunu yıllar sonra bir söyleşisinde şu cümlelerle anlatır;
“İngiliz gavur ana, her daim sarhoş bir baba…
Ama sevgi dolu bir aile. Fakirdik ama mutluyduk.
Ev, zaten yol geçen hanı gibiydi. Image
Hastaneden çıkartılmış iki çocuklu kadın, sokakta dilenen bir nine, sokak kedileri, köpekleri… Garip bir aileydik. Etraftan tuhaf bakarlardı.”

Annesi İngiliz Olga Cynthia, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını aldıktan sonra adını Nadide Kenter olarak değiştirmişti. ImageImage
Read 22 tweets
1 May
Alandaki gazete muhabirin yazdıklarına göre, 19.05’te ilk silah sesi duyuluyor ve sonra şöyle devam ediyor haber, “Silah sesleri kaplıyor tüm alanı ve insanlar çil yavrusu gibi kaçışıyorlar. Kurşunlanmamak için, ölmemek için... Birbirlerini eziyorlar. Birbirlerini çiğniyorlar.”
1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı`nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi Taksim Meydanı`nı doldurdu.
Saat 19.00 sularında dönemin DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulmaya başlandı.
Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan bu ateş sonucu insanlar panik halde kaçmaya başladı.
İnsanlar panik halde kaçmaya çalışırken panzerler de kalabalığın arasına doğru girmeye ve kitleleri sıkıştırarak Kazancı Yokuşu`na itmeye başladı.
Read 18 tweets
30 Apr
#1MAYIS

Ey işçiler ;
1 Mayıs sizin serbest gününüz
Yürüyünüz ileri “aydınlık"tır önünüz.
Atölyeler kapandı, dünya sanki uykuda,
Şimdi istismarcılar hep telaşta, korkuda.
Bugün kızıl bayrağın kızıl nurlar saçarken,
Yarın için kurtuluş yollarını açarken.
Meşru olan hakkını istemekten usanma,
"Sabret biraz ” derlerse, bu sözlere inanma
Burjuvazi yalanla dolabını döndürür,
Kalbindeki emelin nurlarını söndürür.
Sen bir mağdur işçisin, senelerce ezildin.
“1 Mayıs"ta hür oldun, bunu bir bayram bildin.
Evet, hürsün, yarın da hür olmaksa emelin,
Esaret bağlarını kırsın kuvvetli elin.
Bir günlük hürriyetin sana bayram oluyor,
Dudakların gülüyor; kalbin sevinç doluyor.
Fakat;
İdrak etmedin sen hakiki bayramı,
Yine yarın hırpalar maişetin ilamı.
Read 4 tweets
30 Apr
"Beyin, bir deneyime yönelik olarak tam bir algı üretmeden önce, kısmi bir algı yaratır.
İşte bu kısmi algı, daha önce deneyimlenmiş bir olay olduğu hissi yaratmaktadır."
Dr. Edward Titchener (1928-Bir Psikoloji Kitabı )
Bilim camiasında deja vu, hatırlanan veya yeni oluşturulan bir anıda meydana gelen ve yeniden yaşanmışlık hissi uyandıran bir hafıza hatası olarak görülmektedir.
Uzmanlara göre, insanların yüzde 50’sinden fazlası, yaşamları boyunca en az bir kez deja-vu anını yaşadı.
Fransızca bir sözcük déjavu. ‘Daha önce görüldü’ anlamını taşıyor.

Deja vu, bilimsel olarak beynin sağ lobu ile sol lobunun milisaniyeden daha ufak bir zaman farkıyla çalışmasıdır. Bir taraf, olayı öteki taraftan daha önce algıladığı için,
Read 17 tweets
29 Apr
Eski dönemlerde insanlar baş ve eklem ağrılarını azaltmanın yanı sıra ateşi düşürmek için söğüt ağacının kabuklarını ezer, kaynatır ve suyunu içerdi.
Salix alba olarak adlandırılan akça söğüt MÖ 1500’lü yıllarda Eski Mısır tabletlerinde “ağrıyı öldüren bitki” olarak geçer.
MÖ 3. yüzyılda yaşayan ve modern tıbbın kurucusu sayılan Hipokrat da söğüdün kabuklarını ağrı tedavisinde kullanırdı.
Söğüt kabuğunda bulunan ve ağrıyı dindirmeyi sağlayan madde salisilik asit olarak adlandırılır.
Çok sayıda kimyacı bu maddenin yan etkilerini ortadan kaldırmak için uzun süren çalışmalar yaptı.
1899 yılının mart ayında Berlin’deki ulusal patent ofisi asetilsalisilik asit etken maddesine sahip bir ürünün marka kaydını onayladı.
Read 15 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!

:(