Bilim insanları, evrenin başlangıcı olarak kabul ettiğimiz, yaklaşık 13.8 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama'nın, imajımızın yansıması olan ve zaman ibresinin tersine aktığı bir başka evren daha oluşturduğunu düşünüyorlar.
Yani tek bir evren olmadığını, sonsuz sayıda evrenin var olduğunu iddia ediyorlar.

Paralel evrenler teorisi 1954 yılında, Princeton Üniversitesi doktora adayı olan Hugh Everett’in merakı ile ortaya çıkan bir konudur.
“Tam olarak bizim evrenimize benzeyen başka evren veya evrenler de var olabilir.”
Hugh Everett; şu an içinde olduğumuz Samanyolu Galaksisi’nin de içinde bulunduğu devasal Evren’in hiçbir farkı olmayan bir kopyasının sürdüğünü düşünmektedir.
Bunun zamanının bire bir aynı ilerlediğini fakat birbirinden bağımsız olduğunu düşünmektedir.

Bu evrenlerin tamamı bizimki ile bağlantılıdır yani her biri bizim evrenimizden ve bizimki de başkalarından ayrılmış olabilir.
Paralel evrenler içinde tarihteki savaşlar bizim bildiğimizden daha farklı sonuçlanmış veya bizim evrenimizde soyu tükenmiş olan türler başka bir evrende evrimleşmiş ve adapte olmuş olabilir.
Diğer yandan biz insanların nesli başka bir evrende tükenmiş de olabilir.

Çoklu evren terimini ilk kullanan ise 1895 yılında William James olmuştur.
Çoklu evren bir teori değil, paralel evren kuramlarını içine alan bir modeldir.
Çoklu evren, birbirinden farklı, sonlu ve sonsuz var olan olası evrenlerin hipotezsel toplamını; her evrenin doğasını ve bu evrenler arasındaki ilişkiyi içerir.
Bizim evrenimiz ise, çoklu evrenin ancak küçük bir kısmıdır.
Kuantum fiziğinden yola çıkılarak ortaya atılan çoklu evren; alternatif birer kopyalarımızın olduğu paralel evrenlere işaret eder.
Ancak çoklu evrenler modelinde, paralel evrenlerde birer kopyalarımızın olması gerekmiyor.
Çoklu evren modellerinin bir kısmında ise bizim evrenimizin kopyaları yoktur; kainatta sonsuz sayıda farklı evren vardır.
Stephen Hawking, Steven Weinberg, Brian Greene, Max Tegmark, Andrei Linde, Michio Kaku, David Deutsch, Leonard Susskind, Raj Pathria, Sean Carroll ve
Neil de Grasse Tyron gibi çoklu evren modellerinden birini destekleyen bilim insanlarının yanı sıra Jim Baggott, David Gross, Paul Steinhardt, George Ellis ve Paul Davies gibi çoklu evren modelinin bilimsel değil felsefi olduğunu savunan ve eleştiren bilim insanları da bulunuyor.
1990’lı yıllarda ise, fizikçiler ve matematikçiler, evrenin matematiksel bir sisteme dahil olduğuna ve matematiksel sistemlerdeki tüm sınıfların eşit düzeyde gerçek olacağına ilişkin hipotezi öne sürdüler.

Bildiğimiz üç boyutun ötesinde dördüncü boyut olan
zamanın göreceliği teorisi bilim dünyasında büyük çığır açmıştı.
Bu teori Einstein’ın matematiksel ispatıyla sınırlı kalmadı, uydu yörüngelerindeki sapmalar uzayın zamanı büktüğünün yakın zamandaki ilk kanıtlarındandı.
Zaman farkı farklı evrenleri işaret ediyor olabilirdi.
Bu evrende bugünü yaşarken başka evrenlerde geçmiş ve geleceğin farklı varyasyonları yaşanıyor olabilir.
Aynı üç boyutta konumlanmış bitişik evrenler veya kesişen evrenler de görecelik teorisinin bir sonucu olarak görülebilir.
Stephen Hawking’in neredeyse bütün hayatı boyunca çalıştığı Sicim ve M Teorileri de paralel evrenlerin varlığını güçlendiriyor. Kuantum fiziği ile görelilik teorisini birleştirerek her şeyin teorisini geliştirmeyi vaat eden sicim teorisine göre,
evreni oluşturan temel parçacıklar tek boyutlu süper küçük sicimlerden meydana gelir.
Sicim teorisine göre, 11 boyutlu evrende, sicimleri düzenlemenin 10.500 yolu vardır, yani kainatta 10 üzeri 500 evren bulunur. Bunlardan biri yaşadığımız evrendir.
Ve genellikle çoklu evren modellerinden bahseden fizikçiler sicim teorisini kastetmektedirler.

Bir başka destekleyici kanıt, Zar Kozmolojisi’dir.
Zar kozmolojisine göre; diğer evrenlerde birer kopyalarımız yoktur, ancak paralel evrenler mevcuttur.
Antropik İlkeye göre, birden fazla evren varsa, onlar da bizimki gibi fizik kurallarına ve sabitlerine göre olmalıdır ve yaşam formları da bize benzemelidir.
Stephen Hawking, sicimde takılıp kalmadı ve hesaplar yaparak sicimlerden çok boyutlu kuvantlar elde etti.
Bunlara "membran" adını verdi ve daha da kısaltarak "bran" olarak kullandı. Bu bran'lar, birden fazla boyutta varlık gösteriyorlardı. Hesaplamalarına devam ederek bir sınıra ulaştı: Evrende on bir boyut vardı.
Hawking, bütün o boyutları neden algılayamadığımızı
şöyle açıklıyor: Büyük Patlama'nın ardından, zaman boyutu ile üç tane uzaysal (uzunluk, genişlik, yükseklik) boyut açılarak kozmik büyüklüğe dönüştü.
Kalan yedi boyut, konumlarını değiştirmeden, yani sicim kadar bir alanı kaplayacak büyüklükte, bir gonca gibi sarılı olarak kaldılar. Bilim adamına göre, böyle yedi boyutlu bir yumak, evrenin her noktasında mevcut.
Paralel evrenle ilgili yıllardır bir kanıt arayan NASA’nın Hawaii Üniversitesi’nden Peter W. Gorham tarafından yürütülen Antarktika araştırmasında bulunan veriler paralel evrenin olabileceği iddialarına neden oldu
“Bu verileri açıklamak, bizimkiyle aynı büyük patlamada yaratılmış ve paralel olarak var olan karmaşık ve başka bir evrenin varlığını gerektiriyor.”
Teoriler doğruysa biz varolan evrenlerden rastgele birisinde yaşayan canlılardan biriyiz.
Farkına varamadığımız ve de asla varamayacağımız sonsuz sayıdaki evrenden rastgele bir tanesinde yaşayan basit bir canlı…
Eğer gerçekten de paralel evrenler varsa umarım orada adalet ve eşitlik vardır.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Kapheros

Kapheros Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @sigaramcamel

6 May
28 Şubat 1947’de Ankara’da tek katlı bir evde doğdu. Babası ileride ona yazdığı bir mektupta, “Karlı bir Şubat sabahı gözlerini açtığın zaman ilk işin ağlamak olmuştu. Şimdi anlıyorum; çünkü karşında yaratık olarak ilk defa bizi görmüştün, insanları.. Image
Yani bütün istikbalini onların mutlu olmaları uğrunda feda edeceğin insanları…” diyecekti.
Hayvanları; kedileri, köpekleri çok seviyordu.
Deniz, ilköğretim müfettişi Cemil Gezmiş ve ilkokul öğretmeni Mukadder Gezmiş‘in üç erkek çocuğundan ikincisiydi. ImageImage
1962’de Haydarpaşa Lisesi’ne kaydoldu.
1964’te Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) örgütlerinde çalışmaya başladı. Yaşı tutunca TİP’in Üsküdar şubesine üye oldu. 1966’da liseyi bitirdiğinde babasını kırmayıp önce İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fen Fakültesi’ne kaydolduysa da ImageImageImage
Read 40 tweets
4 May
“Tiyatroyu sevmek lazım. Ben tiyatronun tozunu seviyorum, kokusunu seviyorum, sahneye çıkıp şöyle bir baktığım zaman bütün dünyayı kucaklıyormuşum gibi geliyor...”
Bu sözler “Tiyatro Benim Hayatım” adlı kitaptan. Image
Yıldız Kenter, 11 Ekim 1928’de İstanbul’da doğdu.
Çocukluğunu yıllar sonra bir söyleşisinde şu cümlelerle anlatır;
“İngiliz gavur ana, her daim sarhoş bir baba…
Ama sevgi dolu bir aile. Fakirdik ama mutluyduk.
Ev, zaten yol geçen hanı gibiydi. Image
Hastaneden çıkartılmış iki çocuklu kadın, sokakta dilenen bir nine, sokak kedileri, köpekleri… Garip bir aileydik. Etraftan tuhaf bakarlardı.”

Annesi İngiliz Olga Cynthia, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını aldıktan sonra adını Nadide Kenter olarak değiştirmişti. ImageImage
Read 22 tweets
1 May
Alandaki gazete muhabirin yazdıklarına göre, 19.05’te ilk silah sesi duyuluyor ve sonra şöyle devam ediyor haber, “Silah sesleri kaplıyor tüm alanı ve insanlar çil yavrusu gibi kaçışıyorlar. Kurşunlanmamak için, ölmemek için... Birbirlerini eziyorlar. Birbirlerini çiğniyorlar.”
1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı`nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi Taksim Meydanı`nı doldurdu.
Saat 19.00 sularında dönemin DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulmaya başlandı.
Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan bu ateş sonucu insanlar panik halde kaçmaya başladı.
İnsanlar panik halde kaçmaya çalışırken panzerler de kalabalığın arasına doğru girmeye ve kitleleri sıkıştırarak Kazancı Yokuşu`na itmeye başladı.
Read 18 tweets
30 Apr
#1MAYIS

Ey işçiler ;
1 Mayıs sizin serbest gününüz
Yürüyünüz ileri “aydınlık"tır önünüz.
Atölyeler kapandı, dünya sanki uykuda,
Şimdi istismarcılar hep telaşta, korkuda.
Bugün kızıl bayrağın kızıl nurlar saçarken,
Yarın için kurtuluş yollarını açarken.
Meşru olan hakkını istemekten usanma,
"Sabret biraz ” derlerse, bu sözlere inanma
Burjuvazi yalanla dolabını döndürür,
Kalbindeki emelin nurlarını söndürür.
Sen bir mağdur işçisin, senelerce ezildin.
“1 Mayıs"ta hür oldun, bunu bir bayram bildin.
Evet, hürsün, yarın da hür olmaksa emelin,
Esaret bağlarını kırsın kuvvetli elin.
Bir günlük hürriyetin sana bayram oluyor,
Dudakların gülüyor; kalbin sevinç doluyor.
Fakat;
İdrak etmedin sen hakiki bayramı,
Yine yarın hırpalar maişetin ilamı.
Read 4 tweets
30 Apr
"Beyin, bir deneyime yönelik olarak tam bir algı üretmeden önce, kısmi bir algı yaratır.
İşte bu kısmi algı, daha önce deneyimlenmiş bir olay olduğu hissi yaratmaktadır."
Dr. Edward Titchener (1928-Bir Psikoloji Kitabı )
Bilim camiasında deja vu, hatırlanan veya yeni oluşturulan bir anıda meydana gelen ve yeniden yaşanmışlık hissi uyandıran bir hafıza hatası olarak görülmektedir.
Uzmanlara göre, insanların yüzde 50’sinden fazlası, yaşamları boyunca en az bir kez deja-vu anını yaşadı.
Fransızca bir sözcük déjavu. ‘Daha önce görüldü’ anlamını taşıyor.

Deja vu, bilimsel olarak beynin sağ lobu ile sol lobunun milisaniyeden daha ufak bir zaman farkıyla çalışmasıdır. Bir taraf, olayı öteki taraftan daha önce algıladığı için,
Read 17 tweets
29 Apr
Eski dönemlerde insanlar baş ve eklem ağrılarını azaltmanın yanı sıra ateşi düşürmek için söğüt ağacının kabuklarını ezer, kaynatır ve suyunu içerdi.
Salix alba olarak adlandırılan akça söğüt MÖ 1500’lü yıllarda Eski Mısır tabletlerinde “ağrıyı öldüren bitki” olarak geçer.
MÖ 3. yüzyılda yaşayan ve modern tıbbın kurucusu sayılan Hipokrat da söğüdün kabuklarını ağrı tedavisinde kullanırdı.
Söğüt kabuğunda bulunan ve ağrıyı dindirmeyi sağlayan madde salisilik asit olarak adlandırılır.
Çok sayıda kimyacı bu maddenin yan etkilerini ortadan kaldırmak için uzun süren çalışmalar yaptı.
1899 yılının mart ayında Berlin’deki ulusal patent ofisi asetilsalisilik asit etken maddesine sahip bir ürünün marka kaydını onayladı.
Read 15 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!

:(