“Sanayi sonrası toplum”, “ideolojilerin sonu” gibi kavramları sosyal teoriye kazandıran, kendisini “ekonomide sosyalist, siyasette liberal ve kültürde muhafazakâr” olarak tanımlayan Daniel Bell’i yakından tanıyalım.
Daniel Bell 10 Mayıs 1919’da New York şehrinin doğu yakasında dünyaya gelir. Ailesinin büyük çoğunluğu fasılalarla Polonya-Belarus sınırındaki Bialystok şehrinden göç etmiştir. Yahudi kökenli aile, askeri hizmetten kaçmak için Bolotsky soyadını kullanmaktadır.
Babası, Daniel henüz 8 aylıkken ölür ve çocukluğunun geri kalanını annesi ve kardeşleri ile birlikte akrabaları yanında geçirir. 11 yaşından itibaren yasal vasisi amcası Samuel Bolotsky olacaktır.
Samuel Bolotsky başarılı bir diş hekimidir ve Amerikan rüyasını gerçekleştirmek için soyadlarını engel olarak görmektedir. Ailenin büyüklerini bir araya toplar ve karar verilir. Bolotsky soyadı geçmişte kalırken kuzenlerden kimi Ballin, kimi Ballot, kimisi ise Bell soyadını alır.
Bütün bu arınmalara rağmen Bell göçmen Yahudi deneyimini iliklerine dek yaşar: anadil olarak Yidiş, Yahudi okulu, etnik sokak çeteleri, ufak suçlar, haraç kesme ve rıhtım varoşlarının bütün yoksulluğu. Bell’e göre bu yoksulluk deneyimi onun sosyalist olmasına yol açacaktır.
Nitekim Bell 13 yaşına geldiğinde, 1932’de Bar Mitzvah töreninde hahama dönüp “Hakikati buldum. Tanrı’ya inanmıyorum. Sosyalist Birliğine katılıyorum” diyecektir. Bu beyana şaşıran haham “Evlat, inanmaman Tanrı’nın umurunda mı sanıyosun?” cevabını verecektir.
Sosyalist Birliğine katılan Bell, Sosyalist başkan adayı Norman Thomas yanında sokak mitinglerine katılır. Bell, o yıllarda günlerini New York Halk Kütüphanesinde sosyalizm ve sosyoloji klasiklerini okuyarak geçirdiğini hatırlar.
Bell 1935’te City College’a girdiğinde sosyalist kanona hakimdir. City College’da klasik filoloji okur zira bir komünist dostu, Moses Finkelstein antik tarihin sosyoloji için en uygun başlangıç olacağını söyler. Sadece orada kültürlerin kapsamlı bir incelemesi yapılmaktadır.
City College’de “Alcove No.1” adlı sosyalist okuma grubuna dahil olur. Burada Meyer Lasky, Irving Kristol, Nathan Glazer ve Irving Howe gibi geleceğin Yahudi entelektüel eliti ile dostluk geliştirir. Gruptaki dostlarının çoğu daha sonra yeni-muhafazakâr ideolojiye kayacaktır.
City College’da ayrıca sosyolog Semour Martin Lipset ve edebiyat eleştirmeni Alfred Kazin’le de tanışacaktır. Kazin’in yazar kız kardeşi Pearl ile Bell 1960’ta evleneceklerdir. Pearl, şair Dylan Thomas’ın efsanevi aşkı ve Daniel Bell’in üçüncü eşidir.
1938’de mezun olduktan sonra Columbia Üniversitesinde lisansüstü çalışmalara başlayan Bell, açıklanmayan nedenlerle ayrılır ve bundan sonraki yirmi yılı gazeteci olarak geçirecektir. 1947’de sosyalizmle tüm bağlarının koptuğunu ilan eder ve Fortune’da işe başlar.
Bell bu ideolojik kopuşunu, “ideolojilerin sonu” kavramsallaştırması ile kitaplaştıracak ve ideolojilerin ölüm ilanını verecektir. Kitaba temel olan metin Londra’daki bir anti-komünist dernekte yapılan konuşmadır. Her ne kadar Bell bilmese de derneğin en büyük fon kaynağı CIA’dir
Bell’in ideolojik kopuşuna rağmen dostlukları devam eder ve bu ekip gün geldiğinde “New York Çevresi” adıyla anılmaya başlar. Farklı görüşlerden çok sayıda New Yorklu Yahudi entelektüel bir araya gelmekte, çetin münakaşalar tutuşmakta ama kabilevari dayanışmayı terk etmemektedir.
Bunlar aynı göçmen Yahudi deneyimini yaşamış, gençliklerinde sosyalist olan, eğitimle sosyal hiyerarşinin üst basamaklarına çıkmış, çoğunlukla City College ve Columbia mezunu kişilerdir. Denilene göre Amerikan intelijansiyasının yarısını bunlar oluşturmaktadır.
New York çevresi McCarthyizm’e ve Vietnam savaşına destek çıkacak, liberal olmayan, kadın ve siyah hareketlerine tepkili bir ton takınacaktır. 68 öğrenci hareketlerine açıkça karşı çıkarken, İsrail’e ABD desteğinin de yılmaz savunucusu olacaktır.
Bu grup yeni-muhafazkârlık akımının da kalesi haline gelecek ve tüm yayın organları ile bu fikrin bayraktarlığını yapar. Grupla dostluğu sürse de Bell yeni-muhafazakâr olmadığını ve Vietnam savaşını hiçbir zaman desteklemediğini söyleyecektir.
New York Çevresinin etkili isimleri Daniel Bell, Irving Howe, Nathan Glazer ve Irving Kristol, Joseph Dorman’ın yönetmenliğini yaptığı 1998 yapımı “Arguing the World” belgeseline konu olacaktır.
İkinci Dünya Savaşı yıllarının çoğunu sendikal hareketleri destekleyen sosyal-demokrat bir yayın olan New Leader’da geçiren Bell, yönetici editörlük görevindeyken 1948’de Amerikan büyük iş çevrelerinin dergisi Fortune’a geçer. Bell’in Fortune macerası 10 yıl sürecektir.
Bu arada 1945’te Chicago Üniversitesi’nden teklif alan Bell, burada üç yıl boyunca sosyal bilim dersleri verir. Daha sonra Fortune’da görev yaparken Columbia Üniversitesi’nde okutmanlık yapar. 1958’de aynı üniversiteye atanması ile gazetecilik kariyerine son verecektir.
Bell, Chicago’da akademik sosyoloji dünyasıyla ilk kez karşılaşacak ve burada David Riesman, Edward Shils, Barrington Moore, Morris Janowitz gibi isimlerle dostluk kurar. Bu sosyologlar toplumsal değişimleri kuramlarla açıklamaya çabalayan bir geleneği de temsil etmektedir.
Bu arada Bell, bir gazeteci olarak var olan ününü toplumsal araştırmaya dayalı yayınlarla da geliştirmektedir. 1952’de ABD’deki Marksist sosyalizme dair çalışması ses getirecek ve bunu 1955’te McCarthyciliği ele aldığı bir başka çalışma “The New American Right” takip edecektir.
1956’da ise “Work and Its Discontents” yayınlanır. Kitap sanayi kapitalizmi altındaki çalışma düzeninin, insanlıktan çıkarıcı etkilerini sosyalist bir tınıyla eleştirmektedir. Columbia Üniversitesi’nde kadro açılınca Bell, Fortune’daki görevinden ayrılarak tamamen akademiye geçer
Bell’in Columbia’daki yılları oldukça verimli geçer ve burada ilk ünlü çalışması olan “The End of Ideology” (1960) yayınlanır. Çalışma komünist, sosyalist, faşist, milliyetçi yahut liberal kapsayıcı siyasi dünya görüşlerinin yerini teknokratik çözümlere bıraktığı iddiasındadır.
“The End of Ideology” Bell’in bir diğer önemli çalışması “Cultural Contradictions of Capitalism”le birlikte Times’ın II. Dünya Savaşı sonrası en etkileyici 100 kitap listesine girecektir.
Columbia’daki ikinci çalışması ise demografik ve örgütsel değişimlerin ABD’de yüksek öğrenim üzerine etkilerini ele aldığı ve beşeri ve fenni bilimlerin bir savunusu hüviyetindeki “The Reforming of General Education” (1966) olacaktır.
Öte yandan Columbia Üniversitesi neredeyse New York çevresinin sosyoloji kanadına da ev sahipliği yapmaktadır. Seymour Martin Lipset, Nathan Glazer, Alvin Gouldner, Bernard Rosenberg Merton ve Lazarsfeld’in öğrencileri olarak başladıkları kariyerlerini sürdürmektedir.
Bell burada Robert McIver ve Frankfurt okulu temsilcileriyle de entelektüel alışverişe girer ve Parsons’ın ABD’ye tanıttığı eylem kuramcısı Weber’in ötesinde bir tarihsel sosyolog olarak Weber’le tanışır.
1960’da doktor, 1962’de de profesör unvanı alır. 1969’da Harvard’a geçer ve 1980’e dek Harvard Üniversitesi bünyesinde çalışmalarını sürdürür. Bu çalışmaların en ünlüleri “The Coming of Postindustrial Society” ve “Cultural Contradictions of Capitalism”dir.
Çağdaş sanayi toplumlarının yaşadığı dönüşümü “sanayi sonrası toplum” kavramı ile açıklamak bugün kanıksanmışsa da bu kavramı erken dönemlerde sosyal teoriye kazandıranlar hemen hemen aynı dönemlerde konuya eğilen Daniel Bell ve Alain Touraine olacaktır.
Bell’e göre sanayi sonrası toplumu malların üretiminden hizmetlerin üretimine geçişi temel almaktadır. Teknolojik atılımlar ve profesyonel hizmetlerin gelişiminde ise kuramsal bilgi merkezî önemdedir. Bütün bu süreçlerde üniversiteler hayati kurumlardır.
Bell sanayi sonrası toplumun ortaya çıkışının yeni statü gruplarının ortaya çıkmasına yol açacağını ve bu yeni statü grupları içinde bilimsel ve profesyonel elitlerin öne çıkacağını iddia eder. Artık iktidar sermayenin değil paranın elindedir.
Hatta Bell 1967’de bugünkü internete benzer bir şeyi tahayyül ederek: “Gün gelecek ulus çapında bir tür bilgisayarlı-enformasyon-hizmet ortaya çıkacak ve ev ve ofislerinden on binlerce terminalden insanlar enformasyona erişim sağlayacak” diyecektir.
Öte yandan sanayi sonrası toplumun beraberinde getirdiği dönüşümler ve bilimsel teknokratik aklın egemenliği kapitalizm içerisinde de kırılmalar ve kültürel çelişkilere yol açacaktır. Bell’in “Cultural Contradictions of Capitalism” çalışması bu çelişkileri ele almaktadır.
“Cultural Contradictions of Capitalism” henüz terim icat edilmeden önce yapılmış bir postmodernizm incelemesi niteliğindedir. Bell, kendisinden sonra konuya eğilen Lyotard, Harvey, Lash & Urry gibilerden farklı olarak postmodernizmi aşırı ve niyetlenilmemiş bir sonuç olarak görür
Yine “Cultural Contradictions of Capitalism” Ulrich Beck ve Anthony Giddens’ın geleneksellikten kopuş teorilerinin de habercisidir. Buna göre artık bireyler toplumsal durumların bir ürünü değil fakat benliklerini kitle iletişim araçlarında sunulan hedeflere göre kuran öznelerdir.
Bütün bunların dışında Daniell Bell rap müziğinin beyazlar, orta sınıflar ve gençler arasında yaygınlaşması gibi konularda da çalışmalar yapmıştır. Hemen her eserinde Bell’in kuramsal bakışı formel ve analitik olmaktan çok tarihsel ve tözcüdür.
Bu anlamda Bell, klasik sosyologların kurduğu gelenekler içerisinde Weber’e yakın, Marx’ın kesinlikle karşısında ve Durkheimcı sayılamayacak kadar Durkheim’a karşı nötrdür. Öte yandan çağdaşları arasında Aron, Shils, Riesman ve Dahrendorf’tan etkilenmiştir.
Daniell Bell ayrıca Aristotle, Rousseau, Nietzsche, Veblen, Saint-Simon ve Kant’a sık sık atıf yapacak kadar vakıf ve Kıta Avrupası düşünce mirasına aşina bir sosyal bilimcidir.
1960’ların sonunda Amerikan entelektüel elitleri üzerine yapılan bir çalışmada ilk on içerisinde gösterilen tek sosyologdur. İlk onda Chomsky, Galbraith, Sontag gibi isimler de bulunmaktadır. Arendt ve Riesman, Bell’i takip eden diğer sosyologlardır.
Bell’in bu denli etki bırakmasında akademik söylem ile kamusal söylemi ustaca bütünleştirmesi yatar. Hem akademinin içinde olması hem de gazetecilik geçmişi bunu vülgarize olmadan başarmasını sağlar. Bu anlamda Mills, Riesman, Etzioni ve Giddens gibi bir kamusal entelektüeldir.
Bell akademik kariyeri boyunca 14 kitabın müellifi yahut editörü olurken 200’den fazla da bilimsel niteliği olan makale kaleme almıştır. Ancak bu makalelerin büyük çoğunluğu akademik dergilerde değil genelde New York çevresine yakın hakemsiz düşünce dergilerinde yayınlanmıştır.
Bütün bu kitap ve makalelerinden başka Daniel Bell teknoloji, enerji ve toplumsal göstergeler gibi konularda devlete danışmanlık hizmeti vermiş, Amerikan Sanat ve Bilim Akademisinde görev almış, 1960-70’lerin önemli kamu işleri yayını The Public Interest’te editörlük yapmıştır.
Nora Potashnick ve Elaine Graham ile olan evlilikleri boşanma ile sonlanan Bell’in Pearl Kazin’den bir erkek bir kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Oğul Daniel Bell Princeton Üniversitesi’nde Fransız tarihi profesörü ve kızı Jordy Bell ise Marymount College’da idarecidir.
Sosyal teoriye önemli kavramlar kazandıran, sosyolog, yazar, editör ve bir kamu entelektüeli Daniel Bell 25 Ocak 2011’de 91 yaşında Cambridge’de hayata gözlerini yumar. Çağdaş sosyolojinin önemli ismi Daniel Bell’i saygıyla anıyoruz.
Joseph Dorman’ın yönetmenliğini yaptığı 1998 yapımı “Arguing the World” belgeselinden parçalara şuradan ulaşılabilir:
()
()
Daniel Bell ile sanayi sonrası toplum ve kapitalizmin kültürel çelişkileri bağlamında yapılan bir tartışma programı için:
Daniel Bell’e dair kapsamlı bir monografi için Routledge Yayınları “Key Sociologist” dizisi için Malcolm Waters’ın kaleme aldığı “Daniel Bell” kitabına bakılabilir: routledge.com/Daniel-Bell/Wa…
New York çevresi için şu iki çalışmaya bakılabilir:
Alexander Bloom “Prodigal Sons: The New York Intellectuals & Their World”
Terry A. Cooney “The Rise of the New York Intellectuals: Partisan Review and Its Circle”
Dylan Thomas’ın Pearl Kazin’e yazdığı aşk mektupları için Jeff Towns’ın derlediği “A Pearl of Great Price: Love Letters of Dylan Thomas to Pearl Kazin” kitabına bakılabilir.
Daniel Bell paylaşımını arkadaşımız Muhammed Fatih KARAKAYA @zinderud hazırladı
Çok teşekkür ederiz.
Karakaya’nın sayfamıza katkısı sürecek.
Klasik ve çağdaş sosyoloji, ekonomik sosyoloji konularında paylaşımları için Karakaya’nın @zinderud hesabını takip etmenizi öneriyoruz.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
📝🔎
“İnsanoğlunun yaptığı her şey, var olan her şey, insan ruhunun bir parçasını içerir. Bu soylu ruh, bilimde ve her şeyden çok sanatta yaşar. Ve bu ruh en açık, en belirgin ve en güzel biçimde yalnızca kitaplar aracılığıyla konuşur.”
Maksim Gorki
(28 Mart 1868-18 Haziran 1936)
Aleksey Maksimoviç Peşkov, bilinen adıyla Maksim Gorki, 1868’de doğar. Annesi Varvara Kaşirin, gençliğinde çok çalışıp yaşlılığında rahata eren esnaf Vasili Kaşirin’in kızıdır. Varvara, babasının bütün telkinlerine rağmen alt gelir grubundan Savatiyeviç Peşkov ile evlenir.
Gorki’nin babası Savatiyeviç Peşkov, nakliyecilikle uğraşan bir adamdır. Ölü doğan üç çocuğun ardından gelen Aleksey Maksimoviç, babasının işi sebebiyle bulundukları Astrahan’da koleraya yakalanır. Kendisi kurtulsa da bulaştırdığı hastalık babasını hayatından eder.
Uzaklar yakınlaştı, hem saha teknikleri hem de taşıdığı malzemenin zenginliğiyle antropoloji sosyal bilimlerin her alanında kaçınılmaz bir başvuru kaynağı haline geldi.🏹
🪶İşte sosyal (kültürel) antropolojiyle ilgilenmek isteyenler için Türkçede yayımlanmış başlangıç kitapları!
1-Conrad P. Kottak'ın oldukça kapsamlı "Antropoloji: İnsan Çeşitliliğinin Önemi" kitabı; uygulamalı antropoloji, biyolojik antropoloji, arkeoloji, kültürel çeşitlilik ve dünya sistemi başlıklarında disiplinin görüş alanına giren bütün konuları ayrı ayrı ele alıyor. @BilgiYay
2-Thomas Hylland Eriksen ve Finn Sivert Nielsen'in "Antropoloji Tarihi" ise disiplinin ortaya çıkışından 2000'li yıllara kadar olan serüvenini genel hatlarıyla anlatan temel bir kaynak.
🔎
Bir ömür boyu bilimsel adanmışlığın örneklerinden, dünyanın en çok atıf alan araştırmacılarından ve siyaset biliminin “gerçek devlerinden biri” olan Ronald F. Inglehart (5 Eylül 1934 - 8 Mayıs 2021) geçen hafta aramızdan ayrıldı.
👇👇
Günümüzde pek çok sosyal bilimcinin aşina olduğu Dünya Değerler Araştırması’nın da kurucusu olan Inglehart’ı yakından tanıyalım.
Inglehart, 1934’te Wisconsin’de dünyaya geldi. Çocukluğu Büyük Buhran’ın son yıllarına denk geliyordu, İkinci Dünya Savaşı’nı haber veren koşullar altında büyüdü. Avrupa’daki değişim rüzgarlarına erken dönemde şahit olmuştu ve bu değişim uzun süre zihnini meşgul edecekti.
Sosyoloji okumaya nereden başlamalı?
Neler okumalı?
Alana dair, mevcutta neler var?
Sosyolojinin farklı alt alanlarına dair hazırladığımız okuma listelerimizi burada peyderpey paylaşmak istiyoruz...
👇👇👇
🔎📝
Sosyolojiye dair başlangıç metinleri...
İlk etapta nelere bakmalı?
Kimlerden başlanmalı?
Bir yol haritası olarak da düşünebileceğimiz "Sosyolojiye Giriş" Okuma Listesi:
🔎📝
Sosyoloji tarihi...
Sosyolojinin doğuşu. Ana kaynakları. Tarihsel, toplumsal koşullar. Ve dahası...
🏛️🔎📝
Klasikler...
Batı düşünce dünyasını ve edebiyatını zenginleştiren önemli isimler ve metinler...
Bugün klasiklere dair paylaşımlarımızı gelin birlikte hatırlayalım.
"Ilias ve Odysseia, antikçağ kültürünü ve edebiyatını anlamak isteyen her araştırmacının aralayacağı ilk kapıdır. Ne de olsa Homeros, Platon’un Devlet’teki deyişiyle, “bütün Yunanistan’ı eğiten şair”dir."
Peyami Safa, 2 Nisan 1899’da İstanbul Gedikpaşa’da doğar. #PeyamiSafa
Babası Trabzonlu köklü bir aileye mensup Servet-i Fünun şairlerinden İsmail Safa, annesi ise Server Bedia Hanım'dır. Peyami’nin isim babası ise İsmail Safa’nın yakın arkadaşı Tevfik Fikret’tir.
İsmail Safa’nın Mirsad, Maarif, Servet-i Fünun gibi dönem dergilerinde yazıları ve şiirleri vardır. Meşveret gazetesinde Abdülhamit aleyhinde şiirleri yayımlanır.