Beynimiz de diğer bütün maddeler gibi moleküllerden ve atomlardan oluşuyor. Atomlar ise kuantum fiziğinin yasalarına göre hareket eden atomaltı parçacıklardan oluşuyor.
Bilinç diye adlandırdığımız oluşu kuantum dolanıklığı ile açıklayabilir miyiz?
Bilinci, çevresine ve kendi var oluşuna ilişkin bilgiyi depolayabilme ve işleyebilme yeteneği/gücü olarak tanımlarsak; en küçük temel parçacıklardan biz insanlara kadar uzanan bir yelpazede evrendeki her varlıkta farklı düzeylerde bilinç bulunduğunu söylemek yanlış olmaz.
Mantarların, besin maddelerini özütlemek için kullandıkları ve ince iplikçiklerden oluşan mycelium yapıları ile yer altında farklı bitkilerin köklerini birbirine bağladığını, “Wood Wide Web” denilebilecek bir etkileşim ağı oluşturduğunu biliyoruz.
Bu da bir tür “bilinç” değil mi?
Bilinç diye adlandırdığımız oluşu böyle anlamaya başladığımızda elektronlarda bile –etkileşim bilgisini depolama ve işleyerek buna göre davranış sergileme anlamında– bir tür “bilinç” olduğunu görürüz.
Kuantum bulanıklık kavramı devreye girdiğinde bu durum daha da keskinleşir.
Oxford Üniversitesi’nden Roger Penrose, 1964’teki çalışmalarıyla kara deliklerin genel izafiyet teorisinin kaçınılmaz sonuçları olduğunu ve tekilliğe ulaşacaklarını matematiksel olarak göstermiş, 2020’de Nobel Fizik ödülü kazanmış bir matematikçi ve teorik fizikçidir.
Gödel’in, matematikteki bazı iddiaların doğru ama ispatlanamaz olduğunu gösteren “eksiklik kuramı”ndan esinlenerek, bilincin algoritmik olmadığı ve bir şekilde kuantum mekaniği ile bağlantılı olduğunu savunmuştur.
Penrose ve onun yaklaşımından etkilenen anestezi uzmanı Stuart Hameroff birlikte gözlemler ve araştırmalar yaparak Düzenlenmiş Objektif İndirgeme (Orch-OR) olarak bilinen kuramı geliştirdiler.
Bu; bilgiyi depolayabilme ve işleyebilme yetisinin kuantum-biyolojik modeli oldu.
Penrose-Hameroff modeline göre bilinçsel farkındalık sinir hücreleri olan nöronların yapısındaki çok ince kanallardaki (mikrotübüllerdeki) kuantum kütle çekimi etkilerinin sonucu kuantum anlarında ortaya çıkar.
Mikrotübüllerin bilgi depolama ve işleyebilme yetisinin yansımasıdır.
Bu arada Hameroff-Penrose kuantum bilinç modelinin (planlanmış nesnel düşüş veya Orch-OR) ileri bir uyarlamasını başarıyla gerçekleştiren fizikçi Matthew Fisher, insan bilincinin de beyin hücrelerimizdeki fosfat iyonunlarının “dolaşık durum”u sonucu oluşabileceğini iddia ediyor.
Bilinç bir tür kuantum dolanıklığı ise, enerji yok olmayacağına göre bilincin evrenin bir parçası olarak hep var olacağı sonucu çıkar.
Bir de insan bilincinin atom ya da hücre düzeyinde değil, bizzat beyin düzeyinde ortaya çıktığını savunan ağ tabanlı zeka yaklaşımı var.
Buna göre bilinç beynin tek bir bölgesine indirgenmeyen bir örüntü, ilişkiler ağı. Talamus zedelendiğinde insan komalık olur veya claustrum bölgesi hasar gördüğünde bilinç kaybı yaşar ama bilinç beyin kabuğundaki nöronların karşılıklı sinyalleriyle oluşturduğu örüntünün bütünüdür
Sanayi devrimini ve bilgi devrimini ancak zaman geçtikten sonra algılayabilen toplumlar hâlâ aradaki açığı kapatabilmek için olağanüstü çaba göstermek zorunda kaldılar. Şu anda eşiğinde durduğumuz kuantum devrimi ise insanlık tarihinin en müthiş paradigma değişimini getirecek.
Bir Pazar akşamı serbest vezinde çağrışımlarla başınızı ağrıtmamışımdır umarım…
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
İktisat biraz da tahmindir.
Oysa toplumsal gelişmelerle, hele de işin içine havadan nem kapan finansal piyasa oyuncuları karışmışsa ancak belli olasılıklarla ve belli aralıklar içinde kestirin yapılabilir.
Bu yüzden de iktisatçılar ve tahminleri ile ilgili çok sayıda şaka vardır.
Aklı olan iktisatçılar İngilizce “creative ambiguity” diye adlandırılan çerçevede, güvenlik marjı bırakarak konuşur. Kesin tahmin yapmaktan kaçınır.
İktisatçıların bu belirsiz ifadeleri de ayrıca şaka konusu yapılır.
…
Ortada dolaşan bazı yorumlar beni bu kuralı bozmaya zorluyor
Fed’in yarın açıklayacağı kararla ilgili toz dumana karışmış durumda, piyasalarda göz gözü görmüyor. Bu arada; “aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış” misali “wishful thinking” yorumlar da havada uçuşuyor.
Risk alıp yarınki toplantı ile ilgili tahminlerimi paylaşacağım.
Merkez Bankası, Eximbank ve bankalar üzerinden ihracatçılara sağladığı reeskont kredisi limitini 30 milyar dolara yükseltti.
Daha önemlisi ise bu limitin 5 milyar dolar karşılığının TL reeskont kredisi olarak da kullanılabilmesi.
Bu ne anlama geliyor?
Piyasaya etkisi ne olur?
Esas olan merkez bankalarının sistemdeki toplam likidite açığını fonlaması, piyasanın işleyişinin aksadığı sorunlu dönemler dışında doğrudan kredi finansmanına girmeyip bunu piyasaya bırakmasıdır.
1990’lı yıllardan beri dünyada genel kabul gören yaklaşım budur.
1970’lere kadar egemen olan kalkınmacı okulun etkisiyle geçmişte reeskont kredileri (bankanın verdiği krediler karşılığında aldığı ticari senetleri merkez bankasına belli bir iskonto oranıyla satıp nakte çevirmesi) bir para politikası aracı olarak kullanılıyordu.
Türkiye siyasetindeki krizlerin “sol sorunsalı” ile ilişkili bir yönü vardır.
“Sol” olarak kabul edilen kesimlerin aldığı konum, takındığı tutum ve nitelikleriyle ilgili; Kemal Tahir, İdris Küçükömer, Cemil Meriç ve Hikmet Kıvılcımlı gibi düşünürlerin tespitleri buna işaret eder.
Sol siyasal görüşün felsefi temelinde insana dair olumlu görüş vardır. İnsan doğal durumda iyiliğe yatkındır. Kötülüğü doğuran; mülkiyet ve mülkiyeti güvence altına almak için üretilen toplumsal-siyasal kurumlardır.Mülkiyet ve devlet ortadan kalkarsa yeryüzü cenneti yaratılabilir
Sol; doğası gereği evrenseldir, eşitlikçidir, ilerlemecidir. Ortak insanlık değerlerini yüceltir. Irk, inanç, etnik köken gibi ayrımları reddeder.
“Ulusalcı sol” ya da nasyonal sosyalizm mutant bir canavardır.
Almancası bütün dünyada bilinir; “Nationalsozialistische” (Nazi).
Türkiye ekonomisi bir kıskaca yakalanmış durumda.
Sayın Cumhurbaşkanı bir konuşmasında ekonomiyi kur, enflasyon, faiz parantezine sıkıştırmaya çalışıyorlar dedi. 2018'den bu yana izlenen politikalarla ekonomiyi bu açmaza bizzat hükümetin politikaları düşürdü.
Bu açmaz; kredi büyümesi, cari açık, kur artışı, enflasyon, döngüsüdür. Ekonomiyi canlandırmak için gerekli mekanizma işlemiyor çünkü bankalarda ciddi sorunlar var. Bu sorunları çözecek yapısal reformlar yapılmıyor. Türkiye'ye ekonominin gerek duyduğu sermaye girişi sağlanamıyor.
Hükümet ekonomiyi yeni bir kredi genişlemesi yoluyla desteklemek istiyor ama ne yurt içi tasarruflar ne bankaların bilanço yapısı bu kredi genişlemesinin piyasa dinamikleri içerisinde sağlıklı bir şekilde çalışmasına yeterli değil. Dışarıdan sermaye girişi de son derece sınırlı.
Mahalle taassubu, kabile tarafgirliği, asabiyet bilinci...
Bu çağa ait olmayan arkaik yankılar sadece...
“Mahalle taassubu” tarım toplumu sosyolojisinin yan ürünüdür. Bireyleşemeyen, bireysel değer bulamayan toplulukların değişim travmasına verdiği sağlıksız bir tepkidir.
Tarım toplumu değerlerini esas alan,
dogmatik anlayışla kollektif indoktrinasyonu amaçlayan mahalle bağnazlığı/kabileci zihin; dünyayı ve gerçekliği kavrayamadığı için hırçındır ve içe kapanmacıdır.
Her şeyi komplolarla açıklar, açık gerçekleri bile reddeder.
Düzen kurucu olamaz.
Topluma yön veren zihniyet, evrensel değerleri esas alan rasyonel akıl ve birey merkezli olursa ancak o zaman düzen kurucu paradigmadan bahsedilebilir. Geleceğin dünyasında antropolojik bir kalıntı değil, küresel düzenin onurlu bir unsuru olabilmek ancak böyle bir düzende mümkün.
İş yine başa düştü...
Ne yapalım, öğreteceğiz mecburen.
1) Merkez bankasının döviz satmak zorunda olduğu döviz kuru rejiminin adı; sabit kur rejimidir. Nokta veya bant olarak kur taahhüdü olduğu için merkez bankası “kendi belirlediği” kurdan döviz satmak zorundadır.
2) Hem kurun piyasada oluştuğu hem merkez bankasının talep edilen dövizi piyasa kurundan (döviz için fiyat demiyoruz) satmak zorunda olduğu bir rejim yoktur. “Ekonomi eğitimi veren okulların birinci sınıflarında öğretilen temel kuralları” bilseniz bunu da bilirsiniz.
3) Dalgalı döviz kuru rejiminde, döviz kuru bir politika aracı değildir. Merkez bankasının nominal ya da reel herhangi bir kur hedefi olmaz.
Arz-talep koşullarını, dolayısıyla kur seviyesini etkilememek için döviz alımı ve satımı; kuralları önceden belirlenen ihalelerle yapılır.