FİKİR ATATÜRKÇÜLÜĞÜ VE
KELİME ATATÜRKÇÜLÜĞÜ

Fikirlerin ve doktrinlerin büyük talihsizliği, bir gün gelip kelimeleşmeleridir.
İnsanlığa yeni fikirler getiren ve yeni doktrinler veren düşünürlerin ve önderlerin hazin kaderi de, bir gün gelip, şekil ve suretlerden ibaret donmuş putlar haline sokuluşlarıdır.
Halbuki fikirler ve doktrinler yaşayan varlıklardır. Bunları düşünen ve yayanlar da, hayatın içinden gelen ve hayatın içinde yoğrulmuş hareketli yaratıklardır. Bunlar, tarih içinde birer misyonu olan insanlardır.
Hepsinin de fikirleri ve doktrinleri evvela onların rüyaları gibidir. Ama sonra bu rüyalar, çileler ve mihnetler içinde yoğrulup birer tez olarak ortaya atılırlar. Bu tezler dayanaklarını, onları yaratanların yaşadıkları reel şartlardan alırlar.
Davaları ise, bu şartların bir başka türlü izahı, bir başka türlü düzenlenmesidir. Onları yayan önderlerin ve mübeşşirlerin İNKILAPÇI vasıfları, şartların bu yeniden düzenlenmesi davasından gelir.
Fikirler ve doktrinler bu kelime oyuncularının elinde dondurulurken, onları yaratan önderler ve düşünürler de, cansız putlar haline getirilirler.
Bu putlaşma, düşünürün ve önderin, sadece şekil ve suretlerden ibaret ölmüş varlıklar haline gelişidir ki, bir hareket ve inkılap öncüsü için en hazin hali, işte budur.
Bu hazin akıbetleri biz, tarihte cereyan yaratmış bütün düşünürler, bütün din adamları ve bütün önderler için görürüz.
Fikirlerin ve doktrinlerin gelişmeyen naslar (dogmalar) ve doktrin sahiplerinin donmuş putlar haline getirilmesi olayına, değişik örnekler vermemiz mümkündür.
Mesela Marksizmin hükümran olduğu ve Marksizmi hayata tatbik eden ülkelerde ve bizzat Marksist partiler içinde doksan yıldan beri en büyük savaş, doktrinleri şekilcilik ve kelimecilik haline getirme ve doktrin sahiplerini putlaştırıp dondurma mihveri etrafında cereyan eder.
Şimdi bizim Türkiye'mizde de, fikirleri ve doktrinleri kelimeleştirip, fikir ve doktrinlerin önderlerini şekil ve suretlerden ibaret putlar haline getirmenin büyük gayretleri ile karşı karşıyayız.
Bu tehlikede, kelimeleştirilmek istenilen doktrin Atatürkçülük ve fikirleri ile eserlerinden tecrit edilip sadece bir şekil ve suret haline getirilmek istenen fikir adamı da bizzat Atatürk'tür.
Evet bugün Türkiye' de bir fikir ve bir kelime Atatürkçülüğü var. Kelime Atatürkçülüğü, Atatürk ilkelerinden tamamıyla sökülmüş, onların izah ve idraki zahmetine girişmeyen sorumsuz insanların Atatürkçülüğüdür.
Onlar Atatürk'ün sadece adını bayrak gibi ortalıkta dolaştırırlar. Ama Atatürk'ün fikir temelleri, Atatürkçülüğün doktrin konuları, hulasa adına Atatürkçülük dediğimiz çağdaş ve dinamik hareketin fikir, sistem ve realizasyon prensipleri onları ilgilendirmez ve yorar.
Çünkü bu hareketin izahı, bu prensiplerin devşirilmesi ve nihayet Atatürk'ün rüyası olan ileri, üstün, imtiyazsız ve sınıfsız bir Türkiye’nin yaratılması gayreti, onların takatini ve ufkunu aşar.
Şunu da belirtelim ki, adını kolayca ve her adımda ağzımıza aldığımız Atatürk'ün, Türk dilinde, tam sistemli ve çağdaş bilginin usul ve dayanaklarına göre yazılmış, doğru bir biyografisi bile yoktur!
Bu böyle olunca, Atatürkçülüğün bir izahı olan, bir fikir ve hareket sistemi olarak onu açıklayan çağdaş araştırma ölçülerine uygun bir fikir eseri var mıdır? diyeceksiniz. Hayır! Ne yazık ki, Atatürk ve Atatürkçülük medeni dünyanın hiçbir ülkesinde olduğu kadar meçhul değildir.
Atatürk, sadece İstiklal Harbini anlattığı nutku ile vesikalandırılabilecek bir kumandan değildir. Atatürk, Türk yapısında bir çağ değişiminin büyük mimarıdır ki, bu mimaride ruh ve zihniyet malzemesi, en az askeri zaferlerimiz kadar yer alır.
Atatürkçülük, işte bu mimarinin adıdır.

Mesela Atatürk'te bir vatan anlamı vardır ki, kendinden evvelkilerin vatan anlayışlarına uymaz. İmparatorluk devrimizde vatan, ordumuzun gidebildiği yerlerdi.
Namık Kemal, Osmanlı vatanına hitap ederken:

"Bir elin ravzai-nebiye uzat,
Birini Kerbelada meşhede at,
Kainata o heybetinle görün."

demişti.
Atatürk'ten evvelki Enver Paşa'nın vatanı daha garip bir şeydi.

Ziya Gökalp'a göre de vatan şöyle tarif edilir:

"Vatan ne Türkiye'dir Türklere ne Türkistan,
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan"
Atatürk için ise vatan, Misakı Milli içindeki topraklardır. Bu toprakların içinde ne Ravzai- nebi, ne de Meşhet, ne Mısır, ne Tunus, ne İran, ne Hindistan vardır. Bu böyle olduğu için de Türkiye, 100 yıldan beri ve bütün tarihinde ilk defa sulh içindedir.
Atatürk’ün Millet Anlayışı da, kendinden evvelkilerden başkadır. Atatürk için millet, Türkiye sınırları içinde ve Türk kültürünü benimseyen, mütecanis bir toplumdur.
O, Türklerin tarih içindeki yerini, Türklerin medeniyete hizmetleri bakımından inceler ve kökleri kırk asra varan bu şerefi, Türkiye sınırları içindeki milletine bağışlayıp:
"Ey Türk! Öğün, çalış, güven!" der.
Halbuki imparatorluk, millet sözünü zaten bilmezdi. Fanatik bir ırkçılığın ise, Atatürk'ün lügatinde yeri yoktur. Ama bugün, ne istediği belli olmayan, tarifi yapılmayan, sınırları anlatılmayan,
reel şartları işlenmeyen ve hatta duyguya bile değil de sadece taasuba hitap ettiği için bir kelimecilik haline getirilen bir ırkçılık, sanki Atatürkçülük gibi savunulmaktadır.
Atatürk’ün Vatan, Millet konularında kısaca çizgilendirilen "öz" unsurlarını, istiklal fikri, hürriyet fikri, medeniyet anlamı, terakki anlamı, ilim, felsefe, iktisat ve devlet anlayışları gibi hesapsız konular üzerinde derinleştirebiliriz.
O zaman ortaya bir FİKİR Atatürkçülüğü çıkar ve görürüz ki bu Fikir Atatürkçülüğü, KELİME Atatürkçülüğünden bambaşka bir şeydir. Yani Kelime Atatürkçülüğü, donmuş bir çığlık halinde kalırken, Fikir Atatürkçülüğü bize dün olduğu gibi, bugün de, yarın da yön verecek bir doktrindir.
Bilgisizlik, tembellik veya taassup yüzünden ne Atatürk, ne Atatürkçülüğü dondurmaya hakkımız yoktur. Atatürk sokak tabirleri ile değil, ancak fikir yolu ile incelenir ve anlaşılır. Atatürk mefküreciliği ise, ancak bu fikirler manzumesidir.
Biz asıl Atatürk'e yönelelim. Yalnız sözde kalan, şekil ve suret haline getirilmiş Atatürk değil, hakiki, yaşayan ve uzun süreli ilkeler koyan Atatürk’e.

Çünkü hakiki Atatürkçülük, Atatürk'ün adını haykırmakla yetinmek değil, Atatürk'ü anlamak, izah etmek ve savunmaktır.
(YÖN DERGİSİ / 24 Ocak 1962’de Ş. Süreyya Aydemir’in  yayımlanan bir makalesinin tetkiki neticesi yazılmıştır.)

Bu hususta ilk görev ise,
Kuruluş tüzükleri gereği Atatürkçü çizgide faaliyet yürüten Demokratik Kitle ve Sivil Toplum Örgütlerine düşer….

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Ahmet

Ahmet Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @Antikor38Junior

22 Nov
Kemalist eğitim sisteminde yetişen gençler putperest oluyormuş.

O yüzden çocuklarımızı Kemalizm'den korumalıymışız.
*
Size puta tapan Hintlilerin inancından bahsedelim biraz.
Hinduizmde 3 tane ana tanrı vardır:
Yaratıcı Tanrı,
Koruyucu Tanrı,
Yok edici Tanrı.
Bunların dışında bir sürü yarı tanrı figürler vardır:

Bereket tanrısı, bilgelik tanrısı, dans tanrısı, doğum ve evlilik tanrıçası, adalet tanrısı, sağlık ve tıp tanrıları, aşk tanrısı, seks tanrısı..

Var da var..
Read 24 tweets
22 Nov
ANKARA TÜRK OCAĞI BİNASI.

Türk Ocağı merkez binası için bir proje yarışması açıldı. Etnografya Müzesi'ni yapan Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu'nun projesi birinci oldu.

Atatürk, binada Türk süslemelerinin kullanılmasını istemiş ve yalnızca Türk işçilerinin çalışmasını emretmişti.
Bunu Arif Hikmet Koyunoğlu kendi ağzından şu şekilde anlatıyor :

'' Türk ocağı inşaatına 21 Eylül 1925 tarihinde başlamış ve 18 ayda tamamlamıştım. Ankara'da ilk betonun kullanıldığı bu binayı Mustafa Kemal 18 ayda tamamlamamı emir buyurmuştu.
Ayrıca, ''binanın inşaatının her şeyinde yalnız Türkler çalışacak, yabancılar hiçbir yerde görev almayacaklar'' dediler.  Ne yazık o günlerde teknik elemanların ve ustaların büyük bir bölümü yabancı kökenli idiler.
Read 17 tweets
21 Nov
DÜNYA TARİHİNDE  “İLK” OKUL ImageImageImageImage
Bu pazar yine genel kültür tadında…
Bunaltıcı  ve yoğun gündemler arasında biraz tebessüm biraz da hayretle okuyacağınız bir konu…
 
Malum önceki hafta okullar bir bir yarıyıl tatillerine girdiler.
Peki…
Hiç merak ettiniz mi..?
Dünya tarihinde “ilk” okul nerede ve ne zaman açıldı..?

Haydi o zaman…

Bundan tam 5 bin yıl önce...
M.Ö.3 Binler...
Yer, Sümerliler...
Başka bir deyişle, ilk uygarlığı kuran, ilk yazıyı bularak tarihe başlangıç olan Sümerliler...
Read 28 tweets
21 Nov
AKP'Lİ VEKİL İNGİLTERE'YE BELGE ARAMAYA GİTTİ

BAKIN NE BULDU... Image
Son dakika haberine göre; AK Parti'nin tarihçi Milletvekili Doç. Dr. Halil Özşavlı, İngiliz arşivinde Atatürk'ün 98 yıl önce Le Temps gazetesinden gazeteci Paul Gentizon'a verdiği röportaja ulaştı.
AK Parti'nin tarihçi Milletvekili Doç. Dr. Halil Özşavlı, İngiliz arşivinde Mustafa Kemal Atatürk'ün 98 yıl önce Le Temps gazetesinden gazeteci Paul Gentizon'a verdiği ve bugüne kadar bilinmeyen röportajını gün yüzüne çıkardı.
Read 15 tweets
20 Nov
BİZ MUSTAFA KEMAL’İN ÇOCUKLARIYIZ

Yaşadığımız günlerden, okuduğumuz kitaplardan, öğrendiğimiz gerçeklerden çıkardığımız sonuç şudur: Image
Türkiye’de, yüz bu kadar yıldan beri nice büyük adamlar, nice ileri görüşlü adamlar, Türk toplumunun yeni dünya şartları içinde ayakta kalıp tutulabilmesi için, Batı medeniyetine ayak uydurmak zorunda olduğunu sezmişler, bunun uyanıkken rüyasını görmüşlerdir.
Zaman zaman bu sezişi bilgili bir düşünceye çevirebilenler çıkmıştır… Namık Kemal gibi, Mithat Paşa gibi, Ziya Gökalp gibi bu düşünceleri işe çevirmek için çabalayanlar da eksik olmamıştır.
Read 24 tweets
25 Oct
''ATATÜRK FİLİSTİN CEPHESİNDEN KAÇTI''
diyenlere, bol kaynaklı açıklamalar.

Her ne kadar onlar utanmayacak olsalar da, değerli takipçiler mutlaka arşivlerinde bulundurmalı.
Atatürk, 5 Temmuz 1917’de merkezi Diyarbakır’da bulunan 2. Ordu Komutanlığından İstanbul’da kurularak, Filistin Cephesi’ne intikal ettirilen 7. Yıldırım Ordusu Komutanlığına atanmış, 15 Temmuz 1917’de kurulan Yıldırım Orduları Grup Komutanlığına bağlanmıştır.
Mustafa Kemâl, Yıldırım Orduları Grup Komutanı Alman Mareşali Falkenhayn ile sorunlar yaşayınca istifa ederek İstanbul’a gitmiştir. (Yazışmalar için; Atatürk'ün Filistin’deki yazışmaları-1917 yılı) Mareşal Falkenhayn, Filistin Cephesi’nde başarılı olamayınca,
Read 40 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!

:(