Bırak oğlum!
Yok rakıcıydı, yok laikti, yok şapkaydı falan...
Kendin bile inanmıyorsun bunlara da...
Senden bile zekâsız biri çıkar da inanır diye geveleyip duruyorsun.
Ben sana anlatayım niye düşman olduğunu:
Bir kere, adamın adı "Atatürk".
Türk'ün kendisinden kuyruk acın var.
Tüyü dökülmüş uyuz it gibi, adı geçse kaşınıyorsun.
Türk lafını duydunmu alerjin azıyor.
Kuyruk sokumun sızlıyor.
Ee Türk'ten bu denli sızı kapınca, haliyle Ata'sını da sevmiyorsun...
Sonra evladım; adamın sadece adı değil, safı da Türk...
Ne güzel geçinip gidiyordunuz. Yedi ceddin askerlikten muaftı.
Türk'ün üç kıtada at sırtında anası ağlarken, tekkelerde miskin miskin yatıp sofu ayağına arada kaynıyordunuz.
Kiminiz ümmet ayağına arada kaynarken, kiminiz de azınlık ayağına sırtınızı bir yabancı devlete vermiştiniz...
Onların kıyağıyla vergisiz, emeksiz, zahmetsiz yaşıyordunuz.
Hepinizin tekerine çomak soktu diye düşmansınız.
Mesela Başöğretmen'di adam...
Elinde tebeşirle tek tek, tane tane öğretiyordu.
"Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacak" dedi, geleceği komple öğretmenlere emanet etti.
Kafanıza göre asıp kesiyordunuz.
O uçmuş, bu kaçmış, falanca suda yürümüş, falanca ateşten geçmiş...
Nalıncı keseri gibi hep kendinize doğru yontuyordunuz.
Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, örgün öğretim, zorunlu eğitim...
Bütün façanızı bozdu, bütün forsunuzu çizdi.
Kara tahtanın başında tek tek öğretiyor, lazım olunca oturup ders kitabı yazıyordu.
Sene 2021 bak, halâ okumuşun şerrinden Allah'a sığınıyorsunuz, cahil halka güveninizi anlatıyorsunuz.
Oğlum siz halâ akıllı tahtaya şapkalı harf yazamıyorsunuz.
Tabi düşman olacaksınız.
Başkomutandı mesela...
Komutan lafını duyunca halâ boğazınız kuruyor, tükrüğünüzü yutamıyorsunuz.
Sizin goygoycular gibi ninja kaplumbağaya da benzemiyordu; asker gibi askerdi.
Ölüsünden bile ödünüz kopuyor.
Arkasından ne kadar sallasanız da vakti geldimi ip gibi önünde dizilip içtima veriyorsunuz.
Herkese höt höt gürlüyorsunuz ama kendisi topraktayken bile günü geldimi defterine raporunuzu yazıyorsunuz, "şimdi çekilebilirsin" diyor, suratınız iki karış, sessizce çekiliyorsunuz.
Yani, rakı falan hikâye, ondan düşmansınız.
Kadın hakları bak...
Nasıl düşman olmayacaksın?
Evvelden dörder dörder seçiyordun.
Onun da seçme hakkı çıkınca senin bütün teker kırıldı.
Şimdi mecbur bir tane seçiyorsun, o işte gösterdiğin başarı da ortada...
Yüzüne bakmamak için önden önden yürüyorsun.
Yüzüne bakılacak olan da zaten seni seçmiyor...
Tabi düşman olacaksın.
Osmanlı edebiyatı yapa yapa diliniz eskidi be...
15 sene, üç kıtada o devletin askerliğini yapmış adama, Osmanlı edebiyatı üzerinden laf sokmaya çalışıyorsunuz.
Yedi düvele karşı, 'millet' dedimi 'Türk'ü eksik etmeyen adamdı.
Siz üç tane oy korkusuna 15 senedir o millet dediğiniz şeyin adını söyleyemiyorsunuz.
Milletin köpeğinin bile adı var; sizin milletinizin adı yok.
Tabi düşman olacaksınız...
Sizde o yürek yok.
O, cezaevinden çıkıp Osmanlı'nın harbine koşmuştu.
Siz cezaevinden çıkar çıkmaz soluğu yurtdışında alıyorsunuz.
Osmanlı'nın savaşını o yapıyor, edebiyatını siz yapıyorsunuz.
Onu bunu, ötedekini beridekini memlekette hak sahibi yapmak için "Çanakkale Ruhu" diye bir şey geveliyorsunuz ama "Anafartalar Kahramanı"
Türk demeden millet lafını ağzına almadığı halde, sizin Çanakkale ruhunda Türk'ten başka herkes var geçmişine yanayım...
Ee siz düşman olmayacaksınız da ben mi düşman olacağım?
"Adam" 15 sene savaşın üstüne bir 15 sene de trenle memleketi dolaşıyor, onun üstüne bir de zeybek oynuyor, yetmiyor bir de vals, o da yetmiyor çiftetelli dönüyor...
Siz askerliği kantinde yiyip, özel uçakla gezdiğiniz halde düz yolda gidemiyorsunuz be kardeşim!
Siz adım atarken benim canım sıkılıyor yeminle...
Atı, eşşeği geçtim, kendi attığınız asfaltın üstünde yürürken adamın uykusunu getiriyorsunuz.
Tabi düşman olacaksınız.
Size laf anlatılmaz; kısa keseyim ki harfler ziyan olmasın:
Ulan, onun 12 milyon fakir nüfusla yaptıklarını satmasanız, 80 milyondan topladığınız haraçla memleket yönetemiyorsunuz.
Osmanlı'nın borcunu ödeyen adamı beğenmiyorsunuz ama 2021 yılında çıkıp "bu sene çok borçlanacağız" diye beyanat veren adamlarsınız...
Bak, sen bile anla diye daha açık yazıyorum:
15 sene savaşın üstüne kurduğu ülkeyi, 15 yıllık iktidarınızın üstüne borç almadan yönetemiyorsunuz.
Anladın?
Rakıyı, makıyı, laikliği falan bırakın be kardeşim!
Biz o düşmanlığın sebebini sizden öğrenecek değiliz!
Biz biliriz!
Biiiiz!
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
“ Ankara’ya gitmek zamanı yaklaşıyor. Hazırlanmak için lazım gelenlere emir verdim. Sen de kesenin ağzını aç bakalım.
Mazhar Müfit Kansu: Hangi kesenin ağzını, ağzı açılacak kese mi var?
Mustafa Kemal: Şakayı bırakalım, yol için para lazım. Mevcudumuz nedir?
Mazhar Müfit Kansu : Bankalardan Temsilciler Kurulu adına borç alamayız. Şahsımız namına alırız. Mesela ben, sen ve diğer bir arkadaş bankadan borç para alamaz mıyız? Bu da mı soygunculuk sayılacak?
İngiliz İzmir konsolosu Palgrave l868' de ülkesine yazdığı bir raporda şunları yazıyordu:
"Osmanlıda ki Hıristiyanların Türklere kıyasla refah içinde olmalarını, onların daha enerjik, çalışkan ve erdemli olmalarına yormak yanlıştır.
Gerçek şu ki, çalışkanlık, doğruluk, namusluluk ve dürüst iş çıkarma bakımından Türkler şaşmaz biçimde, Rum ve Ermeni hemşehrilerinden kesinlikle bir gömlek üstündürler.
Ama nevar ki, Türkler muazzam bir yükün altında sistematik olarak ezilmişlerdir ve ezilmektedirler.
ERZURUM VE SİVAS KONGRELERİNDEN SONRA MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN ANKARA'YA GELİŞİNİN 101. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN.
(27 ARALIK 1919)
Mustafa Kemal geliyor!
Açık ve ılık bir hava. Öğleden sonra saat üçü geçiyor. Bu dakika uzaklardan bir otomobilin korna sesi, bütün insanları yerinden oynattı. Kızıl Yokuş toz dumana karıştı. İki otomobil. Alkış ve yaşa sesleri yeri ve göğü inletiyordu.
Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hazıflar salat ve ezan okuyorlardı.
Büyük harpten kalma eski ve boyası dökülmüş motoru adeta işlemek için isyan ettiği hissini bırakan, takırtılı sesler çıkaran tekaüde çıkarılmış bir Benz otomobil yaklaştı.
Cumhuriyet tarihimizde bir paraya resmi basılan ilk kişi, ilk kadındı. Kalkık, biçimli bir burun, sivrice, küçük bir çene ve başında nefis bir Anadolu başlığı..İsmi Sabiha idi..
Gümülcine'de doğmuş, ailesiyle birlikte 1941'de Türkiye'ye göç etmişti. Çocukluğu Ege'nin şirin ilçelerinde geçti. İlkokul birinci sınıfta, 23 Nisan töreni için annesinin giydirdiği 'eğribaş' adlı gelin başlığı aklını başından aldı.
Göztepe Kız Sanat Enstitüsü'nde okurken şapkalar yapıp satar, Kemeraltı'nda satılan taş kuklalara Anadolu giysilerinden esinlenerek giysiler dikerdi. 1963'te çıktığı Avrupa gezisinde gördüğü kostüm müzelerinden çok etkilendi.