TÜRKİYE SELÇUKLULARI İLE TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ BULUŞTURAN BİR ÖNEMLİ MEKÂN
Selçuklular Dönemi’nde Durumu;
Türkiye Selçukluları’nın altın çağını yaşadığı Uluğ Sultan Alâeddin Keykubâd dönemi...(1230-1237)
Alâeddin Keykubâd döneminde ele geçen Alanya kalesi ve daha önce ele geçmiş olan Sinop ve Antalya limanları ile..
Kuzey-Güney deniz yolu…
İpek Yolu ile de Doğu-Batı ticaret yolu tüm canlılığı ile akmaktaydı.
Ticaretin kesintisiz ve güvenle akması için yol güzergâhları hanlar ve kervansaraylarla donatılmakta idi.
Zaten…
Hititler, Asur Kolonileri gibi tarihin en eski dönemlerinden beri…
Anadolu’da uluslararası ticaret ne zaman canlılıkla ve güvenle aksa…
Anadolu hep huzurlu olmuş…
Huzurla dolmuştur !
(Günümüz sıkıntılarının temeli de budur.)
Anadolu…
Alâeddin Keykubâd döneminden önce ne böyle bir zenginliğe sahip olmuş ne de bundan sonra böyle bir zenginliğe sahip olacaktır.
(Claude Cahen)
Uluğ Sultan döneminde doğudan Moğol tehlikesi de ağır ağır yaklaşmaktaydı.
Moğollarca, Türkistan diyarı tamamen istila edilmiş neredeyse Anadolu kapılarına dayanmışlardı.
Moğollar ile Türkiye Selçukluları arasında bir tek Harzemşâhlar vardı.
Harzemşâhlar’ın zaman zaman taşkınlıklarına rağmen Moğollarla arada tampon konumunda oldukları için Alâeddin Keykubâd onlarla hep dengeli bir siyaset gütmüştür.
Ancak…
Harzemşahlar’ın Ahlat ve civarını istilâ etmeleri bardağı taşırır.
1230 yılında Yassıçimen Savaşı ile Selçuklular, Harzemşâhları yenip adeta bozguna uğratılırlar.
Tam da bu dönemde…
Ata topraklarından ayrılarak kendilerine yeni bir yurt arayışı içinde olan Kayı Boyu…
Bir süre Suriye civarında dolaştıktan sonra Ahlat yakınlarına gelmişlerdir.
Kayılar da bu bölgede oldukları için Erzincan yakınlarındaki Yassıçimen savaşın’nda Harzemşâhlara karşı Selçuklulara yardım etmişler,
bu önemli savaşta oldukça da yararlılık göstermişlerdir.
Bundan dolayı da Ertuğrul Gâzi, Sultan Alâeddin Keykubâd’a baş vurarak kendileri için güvenli ve kalıcı bir yer talebinde bulunur.
Uluğ Sultan da Bilecik ve Söğüt bölgelerini yazlak ve kışlak olarak Kayı Boyu’na verir.
Alâeddin Keykubâd’ın o dönem kendisini zorda bırakan bir önemli durum da kendi yönetimi içinde çok güçlenmiş devlet adamlarıdır.
Öyle ki…
Devlet içinde adeta devlet olmuşlardır.
Konumlarını kullanarak müthiş zenginlikler elde etmişlerdi.
Alâeddin Keykubâd, yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Konya, Kayseri, Sivas kalelerindeki burçların onarım masraflarının hepsini onlara yükler.
Yani…
Devletten çaldıklarını devlete yeniden kazandırmaktır amacı.
Seslerini kısmak için de…
Tadilat yapılan yerlere kendi isimlerini yazdıracağını söylese de kin ve nefretlerini engelleyemez.
Öyleki…
Çoktan kardeşi Celâleddin Keyferidun’u devletin başına geçirme çalışmalarına başlamışlardı.
Sultan bu durumu öğrenince Kayseri’de, Keykubadiye Sarayı’nın da bulunduğu Meşhed ovasında bunlardan 24’ünü kurguladığı bir düzenle bertaraf eder.
Yassıçimen’de dağılan Harzemşâhlar ise Doğu Anadolu bölgesinde çapul faaliyetlerine başlamışlar, bölgede güvenliği tehlikeye sokmaktaydılar.
Liderleri Harzemşâh Celâleddin de bir dağ köylüsü tarafından beklenmedik bir şekilde öldürülünce tamamen başsız kalırlar.
Alâeddin Keykubâd hem bu çapulculuğu önlemek, hem de devlet kademesinde artık güvenebileceği kimse kalmadığı için…
Yeni seçilen Harzemşâh Türkmen Beyi Kayır Han’a haber gönderir.
Tüm adamları ile birlikte gelerek devlet kademelerinde görev alarak, kendisine yardımcı olmalarını ister.
Öyle de olur.
Sultan, güven veren bu ekiple daha da güçlenir…İmar ve fetih faaliyetleri daha da canlanır ve yoğunlaşır.
Artık Kayır Han en güvendiği emirlerindendir.
Kayır Han’ı Sivas valiliğine atar.
Kayır Han, bu görevde iken işte konumuz olan Kayseri-Sivas yolu,
bir başka deyişle İpek Yolu üzerinde, kendi adı ile anılan bir han yaptırır; “Kayır Han ! ”
1237’de Saadettin Köpek ve ekibi tarafından Alâeddin Keykubâd zehirlenerek öldürülünce…
Kayır Han da Zamantı Kalesi’ndeki bir zindana hapse atılır.
Burada da ölür.
Diğer Harzemşâhlılar ise bu gelişmeler ve güvensiz ortamdan korkarak doğuya kaçarlar.
İleriki yıllarda…
Yıl 1277…
Kayır Han’ın ölümünden sonra Harzemşâhlar’ın başına geçen Berke Han’ın kızı ile evli olan…
Yenilmez Moğol ordularını Ayn Calut Savaşı (1260) ile bozguna uğratan…
Mısır’da kurulan Türk Memlûk Devleti Sultanı Baybars…
Anadolu’yu Moğol işgâlinden kurtarmak için geldiği Kayseri’de ilk konaklama yeri de yine “Kayır Han”dır.
•Türkiye Cumhuriyeti Dönemi’nde Durumu•
————————————————
Gâzi Mustafa Kemal Atatürk,
4-12 Eylül 1919 tarihlerinde gerçekleştirdiği Sivas Kongresi’nin hemen ardından geldiği ilk şehir Kayseri’dir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı…
Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin hemen ardından geldikleri Kayseri’de gördükleri yoğun ilgi ve destek, hem Gâzi hem de Temsil Heyeti için büyük bir moral ve ümit kaynağı olur.
Mustafa Kemal Atatürk, bundan sonra dört defa daha Kayseri’ye gelerek önemli ziyaretlerde bulunmuştur.
Bunlardan biri de…
20 Eylül 1928 de yapmış olduğu ziyarettir.
1 Kasım 1928 Harf inkilâbından 40 gün önce bu kapsamda geldiği Kayseri’de artık Cumhurbaşkanı sıfatı ile buradadır.
Tüm kitaplarda gördüğümüz o meşhur kara tahta önünde yeni harflerle verilen poz…
O dönem Cumhuriyet Halk Fırkası şube binası olarak kullanılan Kayseri Saat Kulesi önüdür.
İşte bu görüntülerden hemen önce…
Gesi, Mimar Sinan’ın memleketi Ağırnas, Büyük ve Küçük Bürüngüz, Turan (Dimitre),Bağpınar(Isbıdın),
Subaşı(İsgobi), Vekse gibi yöre beldelerinden gelen
halk ve öğrenciler Atatürk’ün buradan geçeceğini bildikler için İpek Yolu üzerindeki Kayır Han’da toplanmışlar…
Kendisine karşılama merasimi düzenlenmiş ve ziyafet sofrası kurmuşlardır.
Gâzi kendisine yoğun ilgi gösteren halk ve öğrenciler ile Kayır Han’da yeni harfler üzerine uzun uzadıya sohbetler yapmıştır.
Çok uzun süre orada kalarak öğrencilerle de yeni harflerle alıştırmalar yapmıştır.
Öğrencilerden birisinin harfleri kolayca kavrayışına hayran kalarak;
“Bu çocuk gelecek vadediyor” diyerek de över.
Kayır Han…
Bu manada yeni kurulmuş genç Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli gelişmesine de tanıklık etmiştir !
•Günümüzde Durumu•
————————————
Günümüzde…
Ne yazık ki…
“AHIR !!!” olarak kullanılmakta.😡
•GENİŞ KAYSERİ TARİHİ
ANSİKLOPEDİSİ
(Halit Erkiletlioğlu)
……………………………………………………
Kayır Han;
Kayseri-Sivas-Malatya yol kavşağından Sivas yönünde 11. km. de, anayol üzerinde olup;
UNESCO Dünya Mirası Listesinde yeralan Koramaz Vadisi’nin Bağpınar girişindedir.
@TCKulturTurizm Kayırhan'ın halini görüyorsunuz. Ahır olarak kullanılıyor. Böyle tarihi bir yerin bu hali sizleri de üzmüyor mu?
Umarım ilgilenirsiniz ve gerekli çabalar gösterilir. Teşekkürler.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
“ Ankara’ya gitmek zamanı yaklaşıyor. Hazırlanmak için lazım gelenlere emir verdim. Sen de kesenin ağzını aç bakalım.
Mazhar Müfit Kansu: Hangi kesenin ağzını, ağzı açılacak kese mi var?
Mustafa Kemal: Şakayı bırakalım, yol için para lazım. Mevcudumuz nedir?
Mazhar Müfit Kansu : Bankalardan Temsilciler Kurulu adına borç alamayız. Şahsımız namına alırız. Mesela ben, sen ve diğer bir arkadaş bankadan borç para alamaz mıyız? Bu da mı soygunculuk sayılacak?
İngiliz İzmir konsolosu Palgrave l868' de ülkesine yazdığı bir raporda şunları yazıyordu:
"Osmanlıda ki Hıristiyanların Türklere kıyasla refah içinde olmalarını, onların daha enerjik, çalışkan ve erdemli olmalarına yormak yanlıştır.
Gerçek şu ki, çalışkanlık, doğruluk, namusluluk ve dürüst iş çıkarma bakımından Türkler şaşmaz biçimde, Rum ve Ermeni hemşehrilerinden kesinlikle bir gömlek üstündürler.
Ama nevar ki, Türkler muazzam bir yükün altında sistematik olarak ezilmişlerdir ve ezilmektedirler.
ERZURUM VE SİVAS KONGRELERİNDEN SONRA MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN ANKARA'YA GELİŞİNİN 101. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN.
(27 ARALIK 1919)
Mustafa Kemal geliyor!
Açık ve ılık bir hava. Öğleden sonra saat üçü geçiyor. Bu dakika uzaklardan bir otomobilin korna sesi, bütün insanları yerinden oynattı. Kızıl Yokuş toz dumana karıştı. İki otomobil. Alkış ve yaşa sesleri yeri ve göğü inletiyordu.
Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hazıflar salat ve ezan okuyorlardı.
Büyük harpten kalma eski ve boyası dökülmüş motoru adeta işlemek için isyan ettiği hissini bırakan, takırtılı sesler çıkaran tekaüde çıkarılmış bir Benz otomobil yaklaştı.
Bırak oğlum!
Yok rakıcıydı, yok laikti, yok şapkaydı falan...
Kendin bile inanmıyorsun bunlara da...
Senden bile zekâsız biri çıkar da inanır diye geveleyip duruyorsun.
Ben sana anlatayım niye düşman olduğunu:
Bir kere, adamın adı "Atatürk".
Türk'ün kendisinden kuyruk acın var.
Tüyü dökülmüş uyuz it gibi, adı geçse kaşınıyorsun.
Türk lafını duydunmu alerjin azıyor.
Kuyruk sokumun sızlıyor.
Ee Türk'ten bu denli sızı kapınca, haliyle Ata'sını da sevmiyorsun...
Sonra evladım; adamın sadece adı değil, safı da Türk...
Ne güzel geçinip gidiyordunuz. Yedi ceddin askerlikten muaftı.
Cumhuriyet tarihimizde bir paraya resmi basılan ilk kişi, ilk kadındı. Kalkık, biçimli bir burun, sivrice, küçük bir çene ve başında nefis bir Anadolu başlığı..İsmi Sabiha idi..
Gümülcine'de doğmuş, ailesiyle birlikte 1941'de Türkiye'ye göç etmişti. Çocukluğu Ege'nin şirin ilçelerinde geçti. İlkokul birinci sınıfta, 23 Nisan töreni için annesinin giydirdiği 'eğribaş' adlı gelin başlığı aklını başından aldı.
Göztepe Kız Sanat Enstitüsü'nde okurken şapkalar yapıp satar, Kemeraltı'nda satılan taş kuklalara Anadolu giysilerinden esinlenerek giysiler dikerdi. 1963'te çıktığı Avrupa gezisinde gördüğü kostüm müzelerinden çok etkilendi.