“ Ankara’ya gitmek zamanı yaklaşıyor. Hazırlanmak için lazım gelenlere emir verdim. Sen de kesenin ağzını aç bakalım.
Mazhar Müfit Kansu: Hangi kesenin ağzını, ağzı açılacak kese mi var?
Mustafa Kemal: Şakayı bırakalım, yol için para lazım. Mevcudumuz nedir?
Mazhar Müfit Kansu : Bankalardan Temsilciler Kurulu adına borç alamayız. Şahsımız namına alırız. Mesela ben, sen ve diğer bir arkadaş bankadan borç para alamaz mıyız? Bu da mı soygunculuk sayılacak?
Mustafa Kemal: Bizim durumumuz buna uygun değil; şahsımız adına da olsa yine hepimize bulaştırarak soygunculuğa başladılar derler.
Mazhar Müfit Kansu: Düşüneyim fakat düşündüğümü uygulamak için müdahale etmemeniz lazım. Aksi takdirde her bulunacak çareye bir sakınca bulacak olursanız bu iş çözülemez.
Mustafa Kemal: Artık bilmem, ne yaparsan yap, sen de sakıncaları elbet benim kadar düşünürsün.
Görüleceği gibi, Mustafa Kemal para konusunda çok duyarlıydı. “Bankadan borç para alamayız, bizi soyguncu olarak görürler” diyordu.
20 YUMURTA, 1 KİLO PEYNİR VE 10 EKMEK
Mazhar Müfit, o günlerle ilgili olarak şunları yazmış: “Yol hazırlıkları yapılıyordu. Yolda gerekli olan çanta ve torbalara konulanların dışındaki eşyalar ayrıca gidecekti.
Fakat bütün paramız ancak yol için 20 yumurta, bir kilo peynir ve 10 ekmeğe yettiğinden bunları aldırdık...”
SONUNDA BANKADAN ALINAN BORÇ
Mazhar Müfit, en sonunda Edirne’de görev yaptığı dönemde tanıdığı Osmanlı Bankası Müdürü Mösyö Oscar Schmitt’i ikna etti.
Eski Bitlis Valisi sanıyla bir senet imzalayarak Osmanlı Bankasından 2000 TL borç aldı, borç senedine Yüzbaşı Bedri Bey, “tüccardan” diye imza atarak borca kefil oldu.
Otomobiller için gerekli olan iki çift iç ve dış lastik ile altı teneke benzin Sivas Amerikan Okulu Müdüresi’nden sağlandı.
Bunları anlatmamızın nedeni, Milli Mücadele’nin ne derece çetin ve zor yollardan geçilerek başarıldığını gözler önüne sermektir.
KAR YAĞIYOR, HALK UĞURLUYOR
Sivas Lisesi’nin önünde halk toplanmıştı, bir kısım halk, at arabalarıyla Kurul’u Sivas sınırına kadar izledi. Kar yağıyordu ama halkın sıcak gösterileri eşliğinde üç araba yola koyulmuştu.
Sivas’tan Ankara’ya en kısa yol Yozgat üzerinden gider. Atatürk, Kayseri üzerinden Mucur-Hacıbektaş yolu seçeneğini uygun gördü.
Amacı, Bektaşi ve Alevilerin merkezi Hacıbektaş’a uğramaktı. Burada Bektaşilerin önderi Salih Niyazi Dedebaba ve Alevilerin lideri Cemalettin Çelebi bulunuyordu.
Kafile Kayseri’ye iki günde varabildi. 19 Aralık 1919 Cuma akşamı Kayseri’de 150 kişilik atlı milis tarafından Kumarlı köyünde karşılandılar. Şehir, bayraklarla süslenmişti. Mustafa Kemal, İmamzade Reşit Ağa’nın, diğerleri Nuh Naci Bey’in evinde ağırlandılar.
Mustafa Kemal, Ankara'ya giderken Sivas-Yozgat-Ankara yolunu değil, Kayseri-Hacıbektaş yolunu izledi.
İki gün Kayseri’de kalan Mustafa Kemal ve arkadaşları, Mucur üzerinden 22 Aralık’ta Hacıbektaş’a geldiler.
Cemalettin Çelebi ve Salih Niyazi Dedebaba, 22 Aralık 1919’da Hacıbektaş sınırlarına giren Mustafa Kemal’i, Beştaşlar adı verilen yerde karşıladılar.
Atatürk doğruca Cemalettin Çelebi Efendi’nin oturduğu binaya yöneldi.
AKŞAM YEMEĞİ VE İKİLİ GÖRÜŞME
Binaya girildikten kısa bir süre sonra “İstirahat buyurunuz” diyen Cemalettin Çelebi Efendi odadan ayrıldı. Ortalık kararıncaya kadar Mustafa Kemal istirahat etti.
SALİH NİYAZİ DEDEBABA CEMALETTİN ÇELEBİ EFENDİ
Cemalettin Efendi, rahatsız olduğu için içmediğini, ancak Mustafa Kemal ve arkadaşlarının şerefine içeceğini söyledi.
Mustafa Kemal, “Biz de içmiyoruz” deyince Cemalettin Efendi “Burada içmemek nasıl olur? Bu adeta bizi tahkir etmektir (onur kırmak)” diyerek kadehini Mustafa Kemal’e sundu.
Yemekten sonra, Mustafa Kemal ile Cemalettin Çelebi Efendi görüştüler. Cemalettin Çelebi Efendi, Mustafa Kemal’e Kuvayı Milliye’nin yanında olduğu sözünü verdi.
Cemalettin Çelebi’nin evinde o gece konuk olan Atatürk, ertesi gün Dergâh’ı ve Hazreti Pir’i ziyaret etti.
CEM AYİNİ
Hacıbektaş’ta, Cemalettin Çelebi’nin Mustafa Kemal’e, zaferden sonra Cumhuriyet rejiminin kurulması konusunda görüş ileri sürdüğü, Atatürk’ün Çelebi’nin kulağına kararlılığını fısıldadığı, bu toplantıda Hacı Bektaş Dergâhı önderlerinin de Atatürk’e söz verdiği çeşitli
kaynaklarda belirtilmiştir.
ZİYARETİN ÖNEMİ
Atatürk’ün Ankara’ya giderken Hacıbektaş’a uğraması, orada bir gece kalması, gerek Çelebi Cemalettin gerekse Bektaşi Dedesi Niyazi Baba ile görüşmesi stratejik yönden çok önemliydi.
Türkiye’deki Alevi ve Bektaşilerin merkezini ziyaret ve liderleriyle görüşme çok etkili oldu.
GELİŞMELER
Bu ziyaretin stratejik anlamı olduğu kuşkusuzdur. Nitekim Bektaşilerin lideri Salih Niyazi Dedebaba ve Alevilerin lideri Cemalettin Çelebi Efendi,
Kuvayı Milliye’yi, İstiklal Savaşı’nı ve daha sonra Cumhuriyet atılımlarını içtenlikle desteklediler.
Bilindiği gibi, 23 Nisan 1920’de açılan TBMM’nin İkinci Başkan Vekilliği’ne, toplantıda hazır bulunmamasına rağmen, Kırşehir Milletvekili Cemalettin Çelebi seçildi.
Başkan vekilliğine seçildiğini öğrenen Cemalettin Çelebi, Meclis Başkanlığı’na gönderdiği telgrafta, verilen bu görevden onur duyduğunu belirtti.
9 GÜN SÜREN YOLCULUK
Temsilcliler Kurulu’nun Hacıbektaş’tan sonraki geçiş güzergâhı şöyledir: Önce Mucur, 24 Aralık’ta Kırşehir, 25 Aralık’ta Kaman, 26 Aralık’ta Beynam’a gelindi. Tüm merkezlerde coşkuyla karşılandılar.
Sivas’tan Hacıbektaş yoluyla Ankara’ya geliş 9 gün sürmüştü ve 10. gün, 27 Aralık 1919 Cumartesi saat 11.00’de 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy ile Ankara Valisi Yahya Galip Bey, Atatürk ve arkadaşlarını Dikmen sırtlarında karşıladılar.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Adam, Türkçe bir sözdür. Sümercesi de, eski Türkçesi de adamdır. Adam, cinsiyet vurgulayan bir kavram değildir. Kişioğlu demektir. Adam nitelemesi kadın için de, erkek için de geçerlidir.
Sağda solda çok sık duyarız ya da kendimiz de söyleriz, “Çok uğraştım, ama onun adam olmadığını gördüm” ya da “Onu bir şey sanmıştım, ama adam değilmiş” diye.
Atatürk’ün manevi kızlarından Afet İnan, tarih öğrenimi görüyordu. Hocalarından, İsviçreli ünlü bilim adamı Prof. Eugéne Pittard, doktora tezi olarak, Türk’ü tanımlamasını istedi.
Öğrencisinin, Atatürk’e danışacağını biliyordu. İsviçreli ünlü profesör, En Büyük Türk’ün, Türk ulusunu nasıl tanımlayacağını merak ediyordu.
İngiliz İzmir konsolosu Palgrave l868' de ülkesine yazdığı bir raporda şunları yazıyordu:
"Osmanlıda ki Hıristiyanların Türklere kıyasla refah içinde olmalarını, onların daha enerjik, çalışkan ve erdemli olmalarına yormak yanlıştır.
Gerçek şu ki, çalışkanlık, doğruluk, namusluluk ve dürüst iş çıkarma bakımından Türkler şaşmaz biçimde, Rum ve Ermeni hemşehrilerinden kesinlikle bir gömlek üstündürler.
Ama nevar ki, Türkler muazzam bir yükün altında sistematik olarak ezilmişlerdir ve ezilmektedirler.
ERZURUM VE SİVAS KONGRELERİNDEN SONRA MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN ANKARA'YA GELİŞİNİN 101. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN.
(27 ARALIK 1919)
Mustafa Kemal geliyor!
Açık ve ılık bir hava. Öğleden sonra saat üçü geçiyor. Bu dakika uzaklardan bir otomobilin korna sesi, bütün insanları yerinden oynattı. Kızıl Yokuş toz dumana karıştı. İki otomobil. Alkış ve yaşa sesleri yeri ve göğü inletiyordu.
Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hazıflar salat ve ezan okuyorlardı.
Büyük harpten kalma eski ve boyası dökülmüş motoru adeta işlemek için isyan ettiği hissini bırakan, takırtılı sesler çıkaran tekaüde çıkarılmış bir Benz otomobil yaklaştı.