Atatürk’ün manevi kızlarından Afet İnan, tarih öğrenimi görüyordu. Hocalarından, İsviçreli ünlü bilim adamı Prof. Eugéne Pittard, doktora tezi olarak, Türk’ü tanımlamasını istedi.
Öğrencisinin, Atatürk’e danışacağını biliyordu. İsviçreli ünlü profesör, En Büyük Türk’ün, Türk ulusunu nasıl tanımlayacağını merak ediyordu.
Nitekim beklediği gibi oldu. Atatürk, manevi kızı kendisinden yardım istediğinde, şöyle dedi:
“Önce sen çalış, yazını hazırla; sonra birlikte inceleriz!”
Afet İnan, çalışmasını tamamladı ve Atatürk’e gitti. Büyük Önder, çalışmanın sayfalarını tek tek çevirdi, ara başlıklara göz attı ve hızlı bir kararla;
“Hele dur!” dedi;
“Ver bana bir kâğıt; ben, Türk’ün tanımını sana yapayım!”
Ve çok zaman olduğu gibi, kurşun kalemle doğaçlama yazmaya başladı:
“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu.
Bu sahne, 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşigidir.
Beşik, tabiatın rüzgârlarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı.
O çocuk, tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu;
sonra onlara alıştı; onları, tabiatın babası tanıdı; onların oğlu oldu.
Bir gün, o tabiat çocuğu, tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu.
Adam, Türkçe bir sözdür. Sümercesi de, eski Türkçesi de adamdır. Adam, cinsiyet vurgulayan bir kavram değildir. Kişioğlu demektir. Adam nitelemesi kadın için de, erkek için de geçerlidir.
Sağda solda çok sık duyarız ya da kendimiz de söyleriz, “Çok uğraştım, ama onun adam olmadığını gördüm” ya da “Onu bir şey sanmıştım, ama adam değilmiş” diye.
“ Ankara’ya gitmek zamanı yaklaşıyor. Hazırlanmak için lazım gelenlere emir verdim. Sen de kesenin ağzını aç bakalım.
Mazhar Müfit Kansu: Hangi kesenin ağzını, ağzı açılacak kese mi var?
Mustafa Kemal: Şakayı bırakalım, yol için para lazım. Mevcudumuz nedir?
Mazhar Müfit Kansu : Bankalardan Temsilciler Kurulu adına borç alamayız. Şahsımız namına alırız. Mesela ben, sen ve diğer bir arkadaş bankadan borç para alamaz mıyız? Bu da mı soygunculuk sayılacak?
İngiliz İzmir konsolosu Palgrave l868' de ülkesine yazdığı bir raporda şunları yazıyordu:
"Osmanlıda ki Hıristiyanların Türklere kıyasla refah içinde olmalarını, onların daha enerjik, çalışkan ve erdemli olmalarına yormak yanlıştır.
Gerçek şu ki, çalışkanlık, doğruluk, namusluluk ve dürüst iş çıkarma bakımından Türkler şaşmaz biçimde, Rum ve Ermeni hemşehrilerinden kesinlikle bir gömlek üstündürler.
Ama nevar ki, Türkler muazzam bir yükün altında sistematik olarak ezilmişlerdir ve ezilmektedirler.
ERZURUM VE SİVAS KONGRELERİNDEN SONRA MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN ANKARA'YA GELİŞİNİN 101. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN.
(27 ARALIK 1919)
Mustafa Kemal geliyor!
Açık ve ılık bir hava. Öğleden sonra saat üçü geçiyor. Bu dakika uzaklardan bir otomobilin korna sesi, bütün insanları yerinden oynattı. Kızıl Yokuş toz dumana karıştı. İki otomobil. Alkış ve yaşa sesleri yeri ve göğü inletiyordu.
Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hazıflar salat ve ezan okuyorlardı.
Büyük harpten kalma eski ve boyası dökülmüş motoru adeta işlemek için isyan ettiği hissini bırakan, takırtılı sesler çıkaran tekaüde çıkarılmış bir Benz otomobil yaklaştı.