Adam, Türkçe bir sözdür. Sümercesi de, eski Türkçesi de adamdır. Adam, cinsiyet vurgulayan bir kavram değildir. Kişioğlu demektir. Adam nitelemesi kadın için de, erkek için de geçerlidir.
Sağda solda çok sık duyarız ya da kendimiz de söyleriz, “Çok uğraştım, ama onun adam olmadığını gördüm” ya da “Onu bir şey sanmıştım, ama adam değilmiş” diye.
Adam olmak nedir?
Adam olmak erdemli olmaktır, bilge olmaktır, kültürlü olmaktır, adil olmaktır, ilkeli olmaktır, onurlu olmaktır.
Adam olmak görgülü olmaktır, kibar olmaktır, ağzından çıkanı bilmektir, saygılı olmaktır, kendini övmemektir, alçak gönüllü olmaktır.
Adam olmak ölçülü ve dengeli olmaktır, gerekirse yalnız yürüyebilmektir, başkalarına bağımlı olmamaktır, tutarlı olmaktır, dik durmaktır, omurgalı olmaktır.
Adam olmak sözünün eri olmaktır, dürüst olmaktır, paraya ve mevkiye tapmamaktır, ruhunu satmamaktır, hırsız olmamaktır, kul hakkı yememektir.
Adam olmak yalancı olmamaktır, bugün söylediğini ertesi gün inkar etmemektir, başkalarına iftira atmamaktır, kişisel çıkarları için başkalarını satmamaktır, doğru olanı savunmaktır.
Adam olmak ikili oynamamaktır, iki yüzlü olmamaktır, başkalarına kin duymamaktır, insanları birbirine düşürmemektir, sevmeyi bilmektir.
Adam olmak adam gibi adam olmaktır ve adam kalmayı bilmektir.
Arif Cengiz Erman
Acizane bir ekleme;
sevgiyi bilmeden önce saygıyı saygılı olmayı bilmek gerekir, çünkü nerede durmak gerektiğini bilirsin yani haddini bilirsin.
Saygı olmadan sevgi gelişmez, saygı sevgiyi besler.
Saygı yoksa sevgide yoktur.
Saygı olmadığı için sevgisiz bir toplum olunur.
Saygı herkesi aynı kelimelerle sevilmeyeceğinin ölçüsüdür.
Esenlikler.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Atatürk’ün manevi kızlarından Afet İnan, tarih öğrenimi görüyordu. Hocalarından, İsviçreli ünlü bilim adamı Prof. Eugéne Pittard, doktora tezi olarak, Türk’ü tanımlamasını istedi.
Öğrencisinin, Atatürk’e danışacağını biliyordu. İsviçreli ünlü profesör, En Büyük Türk’ün, Türk ulusunu nasıl tanımlayacağını merak ediyordu.
“ Ankara’ya gitmek zamanı yaklaşıyor. Hazırlanmak için lazım gelenlere emir verdim. Sen de kesenin ağzını aç bakalım.
Mazhar Müfit Kansu: Hangi kesenin ağzını, ağzı açılacak kese mi var?
Mustafa Kemal: Şakayı bırakalım, yol için para lazım. Mevcudumuz nedir?
Mazhar Müfit Kansu : Bankalardan Temsilciler Kurulu adına borç alamayız. Şahsımız namına alırız. Mesela ben, sen ve diğer bir arkadaş bankadan borç para alamaz mıyız? Bu da mı soygunculuk sayılacak?
İngiliz İzmir konsolosu Palgrave l868' de ülkesine yazdığı bir raporda şunları yazıyordu:
"Osmanlıda ki Hıristiyanların Türklere kıyasla refah içinde olmalarını, onların daha enerjik, çalışkan ve erdemli olmalarına yormak yanlıştır.
Gerçek şu ki, çalışkanlık, doğruluk, namusluluk ve dürüst iş çıkarma bakımından Türkler şaşmaz biçimde, Rum ve Ermeni hemşehrilerinden kesinlikle bir gömlek üstündürler.
Ama nevar ki, Türkler muazzam bir yükün altında sistematik olarak ezilmişlerdir ve ezilmektedirler.
ERZURUM VE SİVAS KONGRELERİNDEN SONRA MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN ANKARA'YA GELİŞİNİN 101. YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN.
(27 ARALIK 1919)
Mustafa Kemal geliyor!
Açık ve ılık bir hava. Öğleden sonra saat üçü geçiyor. Bu dakika uzaklardan bir otomobilin korna sesi, bütün insanları yerinden oynattı. Kızıl Yokuş toz dumana karıştı. İki otomobil. Alkış ve yaşa sesleri yeri ve göğü inletiyordu.
Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hazıflar salat ve ezan okuyorlardı.
Büyük harpten kalma eski ve boyası dökülmüş motoru adeta işlemek için isyan ettiği hissini bırakan, takırtılı sesler çıkaran tekaüde çıkarılmış bir Benz otomobil yaklaştı.