#Bergen'in ölümünü hiçbir zaman sadece "bir kadının öldürülmesi" olarak görmedim.
O, toplumsal yozlaşmadan çarpık aile yapısına, kadını ikinci sınıf gören zihniyetten sanatı ahlaksızlık kabul eden anlayışa uzanan çürümenin cesaretlendirdiği bir cani tarafından katledildi.
Bergen çocukluğundan itibaren ailenin sağlayabileceği maddi ve manevi katkıdan yoksun büyüyor. Tutkulu olduğu mesleğe yönelirken hep bunun eksikliğini yaşıyor.
Hatta icra ettiği sanat nedeniyle dışlandığı bile oluyor.
En verimli çağında kadını ikinci sınıf gören zihniyetin yetiştirdiği bir cani tarafından aldatılıyor. "Kadının kariyeri üzerinde söz hakkı bulunan erkek" cüretiyle mesleğinden men ediliyor.
"Erkeğe gerektiğinde kadını dövme yetkisi tanıyan" çağ dışı anlayış nedeniyle türlü şiddete ve işkenceye maruz kalıyor. Bergen, hayatı üzerinde adeta tepinen bu yozlaşmaya karşı atabileceği yegane adımı atıyor. Karşı çıkıyor.
Bergen'in bu karşı koyuşu, bu defa çarpık namus anlayışının gazabına uğramasına sebebiyet veriyor. "Kocasının" istediği hayatı yaşamayı reddeden kadına vahşeti meşru gören bu çarpık namus anlayışı önce Bergen'in gözünü alıyor sonra da canını...
Bergen'in katledilmesi maalesef "aşık bir kocanın" eylemi, "aşık kocanın aşırılığı" olmaktan öteye geçemiyor. Halbuki ortada ne koca ne de aşk vardı. Bu, çarpık bir zihniyetin, bir kadının hayatını mahvetme yetkisiyle donattığı caninin vahşetinden başka şey değildi.
Bergen'in hayatına sadece öldürülen bir kadın olarak bakmamak gerekiyor. Bunun ötesinde #Bergen aileden sanata, namustan cinsiyet eşitsizliğine kadar pek çok yönden çürümüş kavramların el birliğiyle yok ettiği bir kadındı maalesef.
Filme bunu görebilmek umuduyla gittim. Çünkü filmin bu mesajı içermesinin toplumsal farkındalık açısından çok faydalı olacağını düşünüyordum.
Tam da beklediğim gibi olmuş. İzlerken Bergen'in hayatında tepinen tüm o çürümüşlüğün yükünü omuzlarında hissediyor insan.
Üstelik sinema koltuğunda öylece otururken bu yüke tahammül etmek bir hayli zor geliyor. Geriliyor insan.
Film Bergen'in bir hiç uğruna ölmemesini sağlamak adına güzel mesajlar barındırıyor. Bu nedenle MUTLAKA izleyin derim.
Beklediğim mesajların tamamını filmde buldum. Üstelik film bu mesajları verirken şiddeti sahnelerini seyircinin gözüne sokma ve istismarda bulunma bayağılığına da düşmemiş.
Filmi izlerken beni en çok rahatsız eden şey tüm olan biten karşısında bir şeyler yapamamanın ıstırabıydı. Neticede film bir kurgu değil. Bir zamanlar bir kadının böyle acılar çekmiş olması gerçeği sahnelerin de kalitesiyle insanı gerçekten üzüyor.
Filmden çıktıktan sonra aklımda şu soru vardı: Ya tüm bunlar günümüzde yaşansaydı, nasıl olurdu?
Soruya tam olarak cevap veremedim ama en azından katilin bu kadar rahat hareket edemeyeceğinden eminim.
Özetle, izleyin arkadaşlar.
İzleyin ama sadece sahneleri değil, alt metinleri okuyarak izleyin. Filmin asıl sanatsallığı orada. Tam olarak olarak.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Rusya, Ukrayna Savaşı'nda nasıl başarısız oldu? Çin pozisyon mu değiştiriyor? Hindistan ve Türkiye'yi bekleyen tehlike ne? Savaşta şimdiye kadar neler oldu ve şimdi ne olacak? Büyük bir yıkım yaklaşıyor.
Gelin anlatayım.
1* Rusya sürecin en başında, diplomasi masasının kilitleneceğini ve sahaya ineceğini tahmin ediyordu. Bu nedenle tüm stratejisini Donbas'ı tanımak ve akabinde Zelenski'yi devirip Rus yanlısı bir hükümet getirmek üzerine kurmuştu.
2* Süreç tam da beklendiği gibi gerçekleşti. Rusya, Ukrayna ordusunu devre dışı bırakacak türden hava taarruzu ve siber saldırı başlatıp kilit şehirlere yüklendi.
Hesaplamalara göre 5-7 gün içerisinde kilit şehirler düşecek ve hükümet devrilecekti.
Rıfat Börekçi çok mert, çok şahsiyetli ama bir o kadar da talihsiz biri. Atatürk'e karşı olmadığı için dini çevreler tarafından adı anılmıyor. Atatürkçü çevreler de niyeyse onun kıymetini anlayabilmiş değil. Haliyle adı tarihe karışıyor. Öne çıkarılmıyor.
Bugün ölüm yıl dönümü.
Rıfat Efendi Atatürk'ün Ankara'ya geldiği dönemde ona destek veriyor. Topladığı parayı maddi sıkıntı yaşayan Milli Mücadele grubuna bağışlıyor. İdam fetvasına karşı Ankara Fetvası'nı yayınlatarak karşı duruyor.
Parayı bağışladığı anı da çok ilgi çekicidir.
Atatürk, paranın mali işlere bakan Mazhar Müfit Bey'e teslim edilmesini istiyor. Rıfat Efendi teslim için gittiğinde Müfit Bey'in çekmecesinde sadece iki şeker kalmıştır.
Müfit Bey bu nedenle "sanırsam kahve sevmezsiniz" diye latife yapıyor.
Sene 1937.. O dönem, Hitler Almanyası, Çekoslovakya'nın Südet bölgesine göz koymuş durumda. Prag ise direniyor. Tüm Avrupa, krizin savaşa neden olmasından tedirgin. En çok da savaşın başlamasıyla yutulacağının farkında olan Romanya..
O günlerde Romanya kralı Atatürk'e geliyor.
Romanya Kralı Karol, Atatürk'le görüşmesinde Südet krizinden bahsediyor ve bir ricada bulunuyor: Çekoslovak lider Beneş'le görüşmesini ve Südet'i Almanlara bırakmasını nasihat etmesini istiyor.
Böylece kriz çözülecek, savaş riski dağılacak ve Romanya tehditten kurtulacaktır.
Esasen bir kralın, uluslararası bir sorunu çözebilmek için Atatürk'ten yardım talep etmesi, Atatürk'ün o dönem için nasıl itibar sahibi olduğunu yansıtmak açısından önemlidir.
Fskat Atatürk bu ricayı duyduğunda şaşırıyor. Şöyle söylüyor:
2. Dünya Savaşı'ndan sonraki sıkıntılı sürece girdik. Boğazlar'da atacağımız adımlar önümüzdeki on yılları etkileyecek.
Türkiye Ukrayna krizinde nasıl adımlar atmalı, tarafı neresi olmalı? Gelin anlatayım.
1* Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor. Bu kriz Türkiye'yi "doğrudan" etkileyen bir krizden çok dolaylı yönden etkileyen bir kriz.
Kriz esasen Doğu Avrupa sorunu, yani Avrupa'nın güvenlik konsepti ve stratejisiyle ilgili. Haliyle mesele evvela Avrupa'yı ilgilendiriyor.
2* Avrupa, 1991'e dek doğuda ciddi bir Rus tehdidiyle yaşadıktan sonra Sovyetler'in dağılmasıyla rahat nefes aldı. Fakat Rusya'nın özellikle 2014'ten sonraki hamleleri tehlikeyi yeniden artırmaya başladı. Şimdilerdeyse ciddi bir sorun haline geldi.
İran, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı nedeniyle NATO'yu suçladı.
Şaka değil.
Buna "haklı" diyen arkadaşlar şöyle düşünebilir:
ABD olmasaydı, NATO olmasaydı, Rusya'yı engelleyebilecek herhangi bir güç olmasaydı, Rusya ne yapardı? Ukrayna'ya dokunmaz mıydı yoksa dilediği gibi işgal mi ederdi?
NATO sebep değil, zorlaştırıcı bir engeldir.
NATO'nun Rusya tarafından başlatılan işgalin nedeni oluşu bizzat Putin tarafından yalanlanmıştır.
Putin Ukrayna'ya girmeden önce yaptığı açıklamada, bölgenin "Rus toprağı" olduğunu, Ukrayna diye bir ülke olmadığını açıklamıştır.
İsmet İnönü'nün Türkiye'yi 2. Dünya Savaşı belasından uzak tutmak için nasıl bir strateji uyguladığını, onlarca tehlikenin arasından nasıl sıyrıldığını ve vatanın işgal edilmesini nasıl önlediğini bilmek gerekiyor. Özellikle tam da bugünlerde...
Gelin anlatayım.
1* İnönü aslında diplomat değildi. Onun diplomatik yönünü keşfeden Atatürk'tü. İlk ciddi diplomasi deneyimi 1922'de gerçekleşti. Atatürk, Yunan ordusunu yendikten sonra ateşkes görüşmelerine İnönü'yü göndermek istedi.
İnönü şaşırmış ve kabul etmek istememişti.
2* Fakat Atatürk ısrarcı olunca İnönü reddedemedi. Yapılan görüşmeler sonucunda İstanbul ve Trakya kurşun atmadan Türklerin eline geçecekti.
İnönü için asıl görev sonra geldi. Atatürk onu barış görüşmeleri için Lozan'a göndermeye karar verdi.