Ukrayna, başlamak üzere olan 'Değişim/Dönüşüm Dönemi Pratiği' öncesi -şimdilik- en ilginç gösterge ülke.
Rusya'nın bu ülkeyi işgalinde bazıları "Asya'nın yükselişi"ni görmüş durumdalar, bazıları "Batı'nın yenilgisi"nden bahsediyor, veya "Batı'nın zaferi"nden... >>
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali konusunda, ya da bazılarının saçmalayarak "Rusya-Ukrayna Savaşı" saydığı bu olayın Türkçe YouTube kanallarındaki "yorumları"nın çok büyük bi kısmı değersiz boş malzeme..
(Çoğunun ciddi olamamak gibi bir sorunu var, iğrenç bir yıkama-yağlama da cabası)
Benim ilgimi çeken olayların başında, Ukrayna'daki klasik Rus yanlısı medyanın son günlerde ağız değiştirip Zelenski'yi desteklemeye başlaması. Buna komplo teorisi uydurmaya kalkacaklar bir yana, insanlar sezgilerini dinleyip Putin'in vereceği bir şey olmadığını anlıyorlar...
Şu "Asya'nın yükselişi" efsanesine de açıklık getirmek gerekebilir: "Asya'nın yükselişi evet, ama bu Asya'nın değil."
Putin, işgal ettiği yerlerdeki Ruslara "milliyetçilik mastürbasyonu"ndan başka ne vaad ediyor?
Otoriter milliyetçiliklerin dikiş tutturamayacağı bir çağ bu...
Sovyetler Birliği, dandik rejimini tankla topla koruyamadı. Putin Rusya'sı şimdi ABD/Batı zayıfladı diye, sadece tanka topa dayanarak Dünyaya yeni bir "düzen" dayatabilir mi? Bunun yanıtı şöyle bir şey:
Zor kullanarak portakal ağacının ayva çiçeği açmasını sağlayamazsınız...
Sadece zora ve silaha dayanan bir hükümdarlık/hakimiyet olamaz, yaşayamaz...
İnsanlık son yetmiş yılda belli bir Demokrasi, özgürlükler pratiği yaşadı veya televizyonlarda internette gördü. İnternet üzerinden belli değerler yayıldı ve yeni kuşaklar tarafından benimsendi...
Ukrayna'daki Rusların Putin'in çakaralmaz ordusu geliyor diye alıştıkları belli özgürlükleri Rusluğa kurban edebileceklerini düşünenler var. Bu olmayacak gibi görünüyor...
Asya'nın yükselebilmesi için otoriterliği bırakması gerekiyor ve bunu artık bizzat Asyalılar söylüyor...
Batı'da da sık yapılan bir hatadan bahsetmek gerekiyor:
"Asya'nın yükselişi"ni, otoriterliğin yükselişi ile özdeşleştiriyorlar veya ilişkilendiriyorlar.
Rusya'da artık değil ama, Çin'de otoriterliğin işlemesini özel olarak incelemek şart, ama Türkler için anlaşılabilir bir şey...
Çok fakir kesimlerden gelen insanlar -ki çoğunlukla muhafazakardırlar- ekonomik durumlarının (bir "şekilde") iyileşmesini demokrasiden çok daha önemli görürler. Ama refah artıp yeni kuşaklarıyla geçmişten koptukça demokrasiyi önemserler. Çin de bu süreci yaşıyor... >
Çin'in daha özel olan yanı, özellikle Ming dönemiyle (15. YY başından 17. YY ortalarına kadar) sıkı bir dış Dünyaya kapanma süreci/geleneği yaşamış olması ve yasaklarla yaşamaya alışık bir halka sahip olması (elbette Ming'ler öncesinde de sıkı rejim olmuştur)...
Ukrayna'nın işgali Batılı ülkelere hayat öpücüğü gibi geldi ve Dünyadan dışlanmanın nasıl bir yıkım olduğu anlaşıldı ama bir soru daha netleşti: O "global enternasyonal" firmaların, iletişim ağlarının taraf tutamaları "Batılı olmalarından" mı, yoksa "demokrat" olmalarından mı?!..
Sistem, gene en zayıf yerlerinden çökmeye devam ediyor, -o yerler, otoriterliği "Asya'nın yükselişi" sananların safları oluyor.
Sistemin aşılmak zorunda kalınacağı sulara doğru yelken açılmış görünüyor ve bu rüzgara karşı yelken açmak mümkün görünmüyor... << #KonstantiniyeNotları
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Ukrayna'nın Rusya tarafından işgali Rusya için tam bir utanca dönüşmeye doğru gidiyor, zira sahada baştan beri -Ukrayna'nın direnmesi halinde- kesin bir şekilde görülmesi beklendiği üzere, Rus ordusunun değil Ukrayna'yı işgal etmesi, Kiev'i alması bile zor görünüyor... >>
Bugünün kesin gerçeği şu:
Halkları ikna etmeden tankla topla yenmek, hiç mümkün değildir. İş ciddiye binince, kaybeden mutlaka otokratlar olacaktır. Bunun bi tür askerî matematiği bile var: Bir ülkeyi/yeri işgal edip elinizde tutabilmek için her 25 kişiye 1 asker düşmelidir...
Mesela, (bu konularda hayal kuranlar varsa bilmeleri açısından) İstanbul'u işgal edip elinde tutmak isteyecek modern bir ordunun en az 650 bin kişi falan olması gerekir, -ki o da yetmeyecektir çünkü bunun jojistiği falanı filanı vardır ve bunu karşılayabilecek ülke yoktur...
Eine Ukrainerin spielte in der türkischen Geschichte eine enorme Rolle, die Roxalena, (Anastasia). Sie ist in der West-Ukraine (damals "Lehistan") geboren und wurde 15-jährig von Tataren entführt, nach Istanbul geschickt...
Warum ist sie so wichtig? >> #KonstantiniyeNotlari
Roxalena oder "Hürrem Sultan", wie sie jede Türke kennt (1506-1558) wurde Frau von Suleiman der Prächtigen, der 10. Sultan der Ottomanen. Wir wissen, dass die Sultane poligam waren und die Mütter der Sultane verschieden. Aber mit Roxalena war anders.
Suleiman war monogam...
Suleiman und Hürrem scheinen ein richtiges Liebespaar gewesen zu sein. Roxalena ist die einzige Sultanin, die einem König (Ukrainischen -d.h. "Lehistan"- König Zygmund II.) einen offiziellen Glückwunschsbrief schickte. Sie führte den Staat fals ihr Mann nicht in Istanbul war...
Popüler sanat, Türkiye'nin özellikle son on yılında kemikleşip katılaşmış "islamî günlük hayat "kültürünü" (aslında "kültürsüzlüğünü" demek daha doğru olacaktır) fena halde sallıyor. Önce "Kulüp", şimdi de "Pera'da Gece Yarısı" dizileri bile, son on yılın ezberlerini bozdu... >>
Dünyadaki tüm uygar ve özgür sanat eserleri gibi tarihe özgür/özgün sanatçı gözüyle daha geniş açıdan bakan ve ülkede çok yoğun ilgi gören "Kulüp" ve "Pera" dizilerinde görünen ilginçlik şu:
Bugünün İslamcıları, şimdi olduğu gibi, Osmanlı devrinde de popüler kültürde yoklar...
Blogumda yıllar önce, "Varlığını kıskanmak" (Existenzneid) konusunda yazmıştım. Bazı şeylere karşı çıkmanın hırçınlığı, onunla rekabet ve hatta ona düşmanlığın ötesindedir.
İslamcılar kültürde hiç olmadıklarından, "Varlığını kıskanmak" sendromu semptomları gösteriyorlar...
Türkiye daima ilginç bir yer olmak özelliğini koruyor...
2011'de Suriye'de savaş başladığında (henüz Esad kuzey Suriye'den çekilmemişti), Türkiye'de ve Ortadoğu'da Kürtlerin 'Demokratikleşme' (ve sekülerleşme) konusunda çok önemli roller oynayabileceklerini yazmıştım... >>
Aradan onca yıl geçti ve artık, Kürtlerin Türkiye'deki en bilinçli seçmen kitlesi olduğu konusunda neredeyse herkes mutabık ve büyük bir ihtimalle Türkiye'yi yeni dönemde kimlerin yöneteceğini de Kürtler belirleyecek.
Şimdi daha da ilginç bir durum var... >
Kürtler tüm Sol parti ve önemli Sol grupları bir koalisyonda birleştiriyor. Şimdinin büyük Muhalefet partileri bunu küçümseyebilir veya "seçim sonrası için elini güçlendirmek çabası" olarak görebilir. Asıl konu şu:
Gelecekte Türkiye'yi Sol yönetecek.
Kürtlerin yatırımı geleceğe..
Ukrayna'nın Rusya tarafından işgali olayını bazıları "Dünya Savaşı çıkar" diye "okuyor", bu ihtimalden bahsedince insanın aklına II. Dünya Savaşı falan gibi şeyler geldiğinden, bu benzetme yanlış sayılabilir. Öyle bir savaş olmaz, olması için sistemsel bir neden de yok... >>
Dünya Savaşı olursa, o savaş -tabii eskisinden çok farklı bir şekilde- yoğunlukla Avrupa'da falan değil Pasifik Okyanusu etrafında yaşanır, çünkü yıkılacak olan yerlerin Avrupa ve civarında olması ne ABD'nin ne de Rusya'nın işine gelir. Asıl savaş, Çin ve civarına yoğunlaşır...
Dünyanın en büyük ordusuna sahip ABD'nin böyle şeyleri anlayabilecek akla sahip olduğunu varsayabiliriz. En iyi ihtimal Ukrayna'da -en fazla biriki küçük çatışma sonrasında- ABD ve Rusya'nın anlaşması (ve olayı kendi halklarına "zafer" diye satması) ile tatlıya bağlanması olur...
Rusya, yarından itibaren her an Ukrayna'yı işgal edebilir. Ondan sonra olacaklarla, zaten değişmekte olan Dünya, yeni istikamette çok daha hızlı ilerleyebilir. Bu istikametin ne olduğu çok iyi anlaşılmak zorunda, yoksa umutsuzluk/çaresizlik/kaos yaşanabilir... >>
İyi anlaşılması gereken, galiba şu:
2019'a geri dönüş yok.
Artık başka bir Dünya.
Eski hamam eski tas devam etmesi için uğraşanlar peşinen -kendi iyilikleri için- bundan vazgeçmeliler.
Eski usûl "muktediriyet" hükmen sona eriyor. Devamı, kollektif bir şey.. #KonstantiniyeNotları
Yeni dönemin özelliklerinin başında "bilinmezlik" ve "ani değişimler" olacak gibi görünüyor. Bunu (elektrik kesintileri gibi) "irili ufaklı sürprizler" ve (sosyal alanda) "devrimler" diye okumak bile mümkün.
Savaşın Türkiye'yi de etkileyeceği kesin, sadece boyutu belirsiz...