"Teori ile pratiğin kesiştiği insan" ise kararını vermişti...
"Vakit tamam" dedi, "Anadolu’ya geçiyoruz..."
Böyle başladı macera.
Takvimler 30 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, yer gök yarılırken, şöyle yazıyordu hatıra defterine Yüzbaşı Kanellopulos,
"Türk topçusu susmuyor, titreyerek güneşin batmasını bekliyoruz."
#pazar
Çıktı bir kayanın üzerine Mustafa Kemal, vınlayan kurşunlara aldırmadan, haykırdı karanlığa,
"Eyy Hacıanesti nerdesin! Gel de kurtar ordularını!"
Yaralı ve 40 derece ateşli olmasına rağmen, hastaneden kaçıp cepheye koşmuş, bugün kendi adını taşıyan Küçükköy İstasyonu’nu almaya çalışırken, düşmüş, bahçesine gömülmüştü...
Sakarya’da şehit olan Yüzbaşı Basri’nin anneciği yakaladı kolundan... "Basrim nerde?" diye sordu. İçi çekildi Şevket’in... "Arkadan geliyor" dedi. Söylemedi gerçeği... Söyleyemedi.
"kendimi asla affetmedim" diye yazdı anılarında.
Yırttı elindeki haritayı, fırlattı. "Bu hızla yarın İzmir’e girerler" dedi.
İnanamıyordu.!
Dile kolay, 14 günde, 400 kilometre!
Kaçıyordu Yunan...
Ecel peşlerinde.
Hava mis... Çiçekler açıyordu İzmir’in dağlarında.
Bornova’dan boşaldılar, aşağı doğru, dört nala..
Bugünkü Kahramanlar’a geldiler, ödenecek bedel vardı daha.. İkinci Tümen Dördüncü Alay’dan Konyalı Mehmet, Akşehirli Hakkı, Avanoslu Ahmet... Düştüler oracıkta.
Allah bize o günü göstermişti.!
Sonra topladıkları Türk bayraklarını büyük tomarlar yapıp mahalle ortasında ateşe vermişlerdi.
#9Eylül sabahı süvariler İzmir'e girmeye başlayınca, halk bayraklarını evlerine, ağaçların ve minarelerin tepesine asmaya başladı. İzmir tepeden bakınca âdeta 'gelincik tarlasına' dönmüştü.
Bayrak, ordusunu bağrına basmıştı."
9 Eylül, dize gelmeyen İzmir'in kurtuluşu... Kutlu olsun güzel yüreklere...