“Almanya’daki döner Türkiye’dekinden iyi” ifadesine denk geliyorum. Gastronomik açıdan doğru mu? Bir defa bu iddiadaki ifadeleri çok genel buluyorum. Almanya’daki hangi döner, Türkiye’deki hangi döner? İkincisi ve daha önemlisi ise şu:
Bu iki döner tipi, birbirinden hayli farklı. Elma ile armut kadar. Türkiye’deki dönerde vurgu ette. Daha sade. Et kalitesi ve pişirme önem arz ediyor. Almanya’da ise vurgu ette değil. Et, ekmek, sos ve salataların birleşimden ayrı bir yemek oluşmuş. Et kalitesi önemsiz. O yüzden:
Gastronomik açıdan hangisi daha iyi diyebiliriz? Elma ile armutu karşılaştırmak çok isabetli değil. Ama bu tür yemeklerde bence sadelik, basitlik ve malzeme kalitesi ile başarıya ulaşmak daha zor. O yüzden Türkiye’deki dönerin önde olduğunu düşünüyorum.
Bir parantez açayım: Malzeme kalitesi olarak Türkiye’deki durum giderek kötüleşse de küçükbaş açısından Almanya’dan çok daha ileride.
Lezzet Rehberi’mdeki dönerci seçimlerimi de buraya ekleyeyim

rehber.vedatmilor.com/cat/iskender-v…

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Vedat Milor

Vedat Milor Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @vedatmilor

7 Jun
ABD’deki eylemlerin nedenlerini anlamak için önyargısız biçimde yaklaşmak ve gerçek mağdurları çok iyi anlamak lazım. İşin içine partizanlık girince nedense birçok insan için bu maalesef zor oluyor! Bugün size bu hayli kompleks mesele için üç tane kaynak önereceğim. 👇🏻
Düşündürücü bir istatistikle başlayalım. New York Times’ta 3 Haziran’da David Leonhard yazmış. ABD’de 30 yaşlarındaki Afrika kökenli erkeklerin yüzde 10’u hapiste. Beyaz Amerikalılarla kıyaslarsak Afrika kökenlilerin hapse atılma oranı beş misli.
Günümüzde beyaz ABD’lilerin yüzde 3’ü hayatlarının herhangi bir döneminde hapiste yatmış. Bu oran Afrika kökenlilerde yüzde 20. Kestirip atabiliriz tabii ‘onlar daha çok suç işliyor’ diye. Öyle bile olsa nedenlerini araştırmak lazım. Bu kompleks konu için üç tavsiyem:
Read 10 tweets
17 May
Bugün iki konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Birincisi, restoran sadece bir restoran değildir. İkincisi, restoranlar artık bildiğimiz eski restoranlar değildir. Bunları meşhur bir şefin salgın dönemindeki varoluşçu bir bunalım esnasında yazdıkları ışığında izah edeyim: 👇🏻
Hepimizin içini dökmeye ihtiyacı var. Ama bunu kamuoyu önünde ve New York Times gibi ciddi bir basın organı aracılığıyla yapmak kolay değil. Gabrielle Hamilton bunu yapmış. Yazısı kendi adına konuşmanın çok ötesinde. Sektör adına konuşmanın da epey ötesinde.
Dürüst ve donanımlı birinin elinden çıktığı belli yazının. Hamilton, COVID-19 sonrası ortaya çıkan dertlerden yakınmıyor. Olay sadece Amerika ve New York’a da özgü değil. İki evrensel boyut var söylediklerinde. Birincisi epik boyutta bir çabalama, dayanışma ve dostluk öyküsü.
Read 12 tweets
10 May
Sıradan lokanta müşterisi hijyen gibi hayati bir konuda lokantalarda birçok eksik görünce ne yapacağını bilemediğinden restoran eleştirmenine yükleniyor. Geçenki yazımda bir eleştirmenden ciddi bir hijyen değerlendirmesi beklemenin hatalı olduğunu belirttim. Devam edelim 👇
İnsanların yüzde 90’ının sevdiği işi yapamadığı bir ülkeyiz. Ayrıca belki yüzde 99 yaptığı işi baştan savma ve kolayına kaçarak yapıyor. Yapılan işi, onun başarı ve performans ölçütlerine göre yargılamak yerine bambaşka bir alana ait ölçütle yargılamak sapla samanı karıştırmak.
Eleştirmene yüklenmek şaşırtıcı değil çünkü bu işin denetiminin kimin ya da kimlerin yetkisinde olduğunu bilmiyor. Bilse de onlara ulaşamıyor. Ulaşsa da bir şeyin değişmeyeceğini düşünüyor. İyi niyetli yetkili de şikâyetlerin ne kadarının gerçeğe dayandığını kestiremiyor.
Read 12 tweets
13 Apr
Bir arkadaşımın yolladığı ve belki de hayatımda duyduğum en ilginç olaylardan birini paylaşmak istiyorum. Yani bu mucizenin de ötesinde bir hadise. İzah edeyim. Bir defa olay 80li yıllarda geçiyor. George isimli şahıs ellerini her gün 500 defa yıkayıp sürekli duş alıyormuş.
Tabii bu psikiyatrik bir vaka artık. Artık durumu o kadar vahim hale gelmiş ki okuldan ve işinden ayrılmak zorunda kalmış. Gerekli psikiyatrik tedaviyi görmesine rağmen maalesef durumu iyiye gitmiyor. George annesine hayatının korkunç olduğunu ve intihar etmek istediğini söylüyor
Annesi de “madem hayatın o kadar korkunç, kendini vur o zaman” diye yanıt veriyor. George annesini dinliyor ve bodrumda .22 kalibrelik tüfeği ağzına dayayıp tetiği çekiyor. Kurşun beyninin sol ön lobuna giriyor.
Read 5 tweets
19 Mar
Aşağıda COVID-19 ile ilgili ilginç bir tartışmayı özetleyeceğim. Tartışmanın temelindeki soru şu: Elde yeterli veri olmamasına rağmen koronavirüsle ilgili kararlar gerektiğinden çok daha katı mı? Stanford’da tıp ve epidemiyoloji profesörü olan Ioannidis’in iddiasına göre öyle.
Temel argümanı şu: “Hastalık modellemesi yapanlardan ve hükümetlerden, karantina altında olanlarla kendini izole eden insanlara, daha iyi bilgiye ihtiyaç duyulan bir dönemde, kaç kişiye bu virüsün bulaştığına veya bulaşmaya devam ettiğine dair güvenilir veriye sahip değiliz.”
“Olağanüstü bir öneme sahip olan kararlara rehberlik etmesi ve bunlrın etkilerini gözlemlemek için çok daha sağlam bilgilere ihtiyacımız var.” İtalya, Çin ve Güney Kore gibi ülkelerde çok sıkı önlemler alındığını gördük.
Read 16 tweets
8 Feb
‘Gentry’ kelimesini ilk kez 40 yıl önce Boğaziçi Üniversitesi’nde Faruk Birtek Hoca’nın tarih sosyolojisi dersinde duymuştum. ‘Landed gentry’, toprak sahibi soylu sınıf... 👇🏻
Dersin zengin içeriği Faruk Hoca’nın derin bilgisi ve sentez yeteneğiyle birleşince ilgi alanım ekonomiden sosyolojiye kaydı. İki sene sonra Berkeley, Kaliforniya’ya gittiğimde ‘gentry’ kelimesini daha sık duymaya başladım. Daha doğrusu ‘gentrification’ (seçkinleştirme)...
İlerici, aktivist sosyoloji öğrencileri San Francisco’nun Castro gibi bazı mahallelerinin ‘gentrification’ından bahsediyor, bu süreci durdurmak istiyordu. Ne olup bittiğini hemen anlayamadım. Amerika’da, 17’nci yüzyıl İngiltere’sindeki gibi toprak sahibi soylu bir sınıf mı vardı?
Read 10 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!