“Onu penaltı kurtarırken seyretmek, Gagarin’i uzayda görmekten daha heyecan verici”ydi. Kimilerine göre tarihin en iyi kalecisi Lev Yaşin 22 Ekim 1929'da doğmuştu. Ondan başka tarihte Ballon d'Or kazanan başka kaleci yok, kariyerinde kurtardığı penaltı 150'den çok!
Moskova’da bir işçi ailesinin oğlu olarak doğmuştu Yaşin. Delikanlılığını harpte yaşayan milyonlardan sadece birisiydi. İkinci Dünya Savaşı başladığında 12 yaşında olan ufaklık, fabrikada çalışmaya başlıyordu. Güçlendikçe güçleniyordu...
Bir gün Moskova'da çalıştığı fabrikanın takımında top oynarken keşfediliyordu. Dinamo Moskova takımının genç takımında oynamaya başlaması, onun yazgısını değiştirecek; milyonlardan ayılmasını sağlayacaktı.
Altyapıdan yetişse de, bir türlü kaleyi teslim alamıyordu Yaşin. Dinamo Moskova’nın buz hokeyi takımında kaleyi koruyor ancak gönlünde yatan aslan olan futbolda üç direk arasında geçmek istiyordu. Durmadan çalışıyor, şans meleğinin yüzüne bir buse konduracağı günü bekliyordu.
Derken bir gün kader ona gülmüştü. Dinamo Moskova kalesine geçen delikanlı, tüm kariyerini geçirdiği kulübünde 22 sezon forma giymişti. Beş şampiyonluk, üç de Sovyetler Birliği Kupası kazanan file bekçisi, ilk kez 25 yaşında milli olmuş; Sovyetler formasıyla 78 maça çıkmıştı.
1956 Melbourne Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya kazanan Sovyetler Birliği’nin kalecisi oydu. Yaşin üç Dünya Kupası'nda sahne alırken, onun oynadığı turnuvalarda 1958 ve 1962’de çeyrek final gören Sovyetler, 1966’da dördüncü olmuştu.
Unutulmaz file bekçisinin hep giydiği kaleci kazağının rengi nam-ı müstearını doğuruyordu: Kara Panter! 1960’da düzenlenen ilk Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Sovyetler Birliği kupaya uzanırken, çorbada ziyadesiyle tuzu vardı.
İngiltere Futbol Federasyonu’nun 100. kuruluş yılında oynanan İngiltere-Dünya Karması maçında da kaleyi koruyan Yaşin, yaptığı kurtarışlarla kara örümcek olarak adlandırılmıştı. Uzayan kolları, refleksleriyle hakikaten örümceği andırıyordu.
1971’de son maçına çıkan efsanenin jübilesine gelen 100 bin kişi, Pele, Eusebio ve Beckenbauer gibi futbolun ilahlarını izlemişti. O gün için çekilen şu efsanevi kaydı buraya bırakmalı, Kara Panter'in hazin sonunu anlatmalı...
1963’te Ballon d'Or kazanan Yaşin, kariyerinde 150'den fazla penaltıya da dur demişti. Oynadığı 812 kmaçın 480’inde kalesini gole kapatan kaptanın, 1986’da bir bacağı kesilmiş, 1990’da da mide kanserinden ölmüştü. Herhalde söylemeye gerek yok, devlet töreniyle gömülmüştü.
Bazıları hâlâ Yaşin’in dünyanın en iyi kalecisi olduğuna inanadursun, tarih kurtardığı penaltıları altın harflerle yazıyor. "Onu penaltı kurtarırken seyretmek, Gagarin’i uzayda görmekten daha heyecan verici”ydi sözünü ilk rahmetli babamdan duymuştum. Yalnız değilmiş...
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Tam 80 yıl önce Brezilya’da doğan bir çocuk, önce ülkesini, ardından dünyayı fethedecekti. Bazılarına göre yeryüzünün en iyisi, kimilerine göre ikincisi Pele. Üç Dünya Kupası zaferi, tonla gol, iç savaş durdurmak... Kariyerinde yok yok; yine de onu sevmeyen çok! #tarihtebugün
23 Ekim 1940'ta güneş Brezilya'yı bir başka ısıtıyordu. Tres Çoraçoes'te doğan bir bebek, başta tüm ülkeyi, ardından tüm dünyayı kendisine hayran bırakacaktı...
1940’ta çok fakir bir köyde doğmuştu Edson Arantes do Nascimento. Öyle bir dünyayı sarsmıştı ki... Nijerya vakt-i zamanında iç savaşı bile durdurmuştu onu görebilmek için. Ne de olsa sonra onlar yine çarpışılabilirdi ancak Pele Lagos'a hiçbir zaman gelmezdi!
"Birazdan öleceğim! Sizlerden, özellikle de senden canım anneciğim, senden talebim metin olman. Elbette daha yaşamak isterdim. 17,5 yaşlık bir hayat çok kısa. Sizlerden ayrılmak hariç hiç pişman değilim."
İdamına bir saat kala böyle yazmıştı Guy Moquet. Tarih 22 Ekim 1941'di...
Veda mektubunu "Siz tüm geride kalanlar, ölecek 27 kişiye değer bir saygınlıkta yaşayın" diye noktalayan direnişçi, tam 89 yıl önce Naziler tarafından 26 yoldaşıyla birlikte kurşuna dizildiğinde sadece 17 yaşındaydı.
Sıkı bir sendikacıyken Fransız Komünist Partisi'nden milletvekili seçilen bir babanın oğluydu Guy Moquet. Partinin kapatılıp babasının tutuklanmasından sonra delikanlı iş başa düştü diyor, 16'sında direnişe başlıyordu.
5 Eylül 1972’te milyarlar Olimpiyat heyecanıyla yanıp tutuşurken, Münih'ten gelen haberler dünyayı dehşete düşürdü. İsrail kafilesi Filistinli militanlar tarafından rehin alındı. Sonrası tek kelimeyle kâbustu...
Filistinli “Kara Eylül” örgütünün militanları İsrail delegasyonunun kaldığı bir binayı ele geçirip sporcu ve antrenörleri esir almıştı. Binayı işgal ederken çıkan arbedede militanlar yaralanırken, güreş antrenörü Moshe Weinberg ile halterci Yossef Romano öldürülmüştü.
Örgütün talepleri belliydi. İsrail’de hapishanede bulunan yaklaşık 200 tutuklunun serbest bırakılmasını istiyorlardı. İki de Almanya’daki Kızılordu mensubunu listelerine eklediler. İsrail, bu talebi bir saniye bile düşünmeden reddediyordu.
“34 yaşında NBA’de oynayan bir pivotum. Siyahım. Ve geyim.”
Jason Collins'in 2013'te bunları yazması tarihî bir andı, ertesi yıl Brooklyn formasıyla sahne almasıysa tarihin ta kendisi... Kariyeri boyunca giymeye çalıştığı 98 numara, bir nefret cinayetine göndermeydi. #Pride
NBA kariyerine New Jersey Nets'te başlamıştı Collins. Memphis, Minnesota, Atlanta, Boston, Washington formaları giyen pivot, 29 Nisan 2013'te cinsel yönelimini açıklamıştı. Ertesi hafta Sports Illustrated'da yayımlanan haber büyük ses getiriyordu...
İlk kez Amerikalı profesyonel bir sporcu, kariyeri devam ederken gey olduğunu söylemişti. Daha önce NBA'de forma giyen İngiliz John Amaechi, emekli olduktan sonra 2007'de cinsel yönelimini açıklamıştı.
Belki yeşil sahaların en büyüklerinden biri olabilirdi Socrates. Fakat o belki de sadece insanlık tarihine geçmeyi tercih etmişti. Düşününce de en büyük zaferini sahada değil, cuntaya karşı sandıkta almıştı. Obrigado Doutor!
4 Aralık 2011'de Brezilya'dan gelen bir haber, yeşil sahalarda kafasına göre takılmış bir ozanın son nefesini verdiğini söylüyordu. Biricik Socrates ölmüştü. Peki o sadece bir maestro muydu? Doktor, bir futbolcudan şüphesiz çok daha fazlasıydı. Düşünür, aktivist, sanatçı...
Aslında her şey 19 Şubat 1954'te Belem'de başlamıştı. Fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerini açtığında kaderi çizilmişti adeta.
Tam 43 yıl önce Berlin'de öldürülen bir öğrenciydi Benno Ohnesorg. Onun vurulması, Alman aşırı sol öğrenci hareketlerini ve şehir gerillalarını ateşlemiş; Baader Meinhof ve 2 Haziran Hareketi kurulmuştu. 2 Haziran 1967'den sonra Almanya'da iklim sertleşiyordu...
Tam 43 yıl önce Berlin'deki opera binasının önü karışıktı. Sosyalist Öğrenci Birliği, Mozart'ın ölümsüz Sihirli Flüt'ünü izlemeye gelecek olan İran Şahı ve karısını bekliyordu. İki bini aşkın eylemci Rıza Pehlevi'nin konvoyunu görmek için dakikaları sayıyordu.
Saat 8 sularında konvoyun görünmesini müteakip ortalık hareketleniyordu. “Şah şah şarlatan” diye bağırmaya başlayan öğrenciler, ellerindeki domates, yumurta, boyaları aşağı yukarı 40 metre ötedeki şah ve şürekâsına fırlatıyordu.