Cumhuriyetin ilanından sonra hükümet yetkilileri Türkiye’deki siyasi, hukuki ve kültürel değişimi Batıya tanıtmak amacıyla bir projeyi gündemine aldı, yıl 1926’dır.
Tanıtım projesini ortaya atan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisiydi.
Proje 1 yıl boyunca maddi yetersizlikler engeline takılır.
Bu projenin gerekliliğine yürekten inanan Ticaret Bakanı Ali Cenani Bey Türkiye’yi Dünyaya tanıtacak gezici bir sergi gemisini meclise önerir.
Meclis bu organizasyon için bütçeden 100.000 lira ayrılmasına karar verir.
İstanbul Ticaret Odası da sergiye 500.000 lira katkıda bulunacaktır.
Birkaç sene önce Hollanda’dan satın alınan Karadeniz Gemisi Haliç‘e çekilir, orijinali siyah olan vapur bembeyaz boyanır, kuğu gibi olur.
Bir sergi seferi olması amaçlanan proje doğrultusunda gemi de bu amaçla donatılır.
180 yolcusu 105 mürettebatı vardı.
Ürünlerin sergilenmesi ve satılması için iki salon yapılır,
Salonlar halı ile kaplanır, tavanlar alçı oymalarıyla süslenir. Sergilenen ürünlerin ışıklandırılması için özel elektrik tesisatı döşenir.
Seyahate katılacak tüccarlardan ürünlerinin sergilenmesi karşılığında bir şey talep edilmeyecekti.
Ama kalacakları kamaraların ücretlerini ödeyeceklerdi. Ayrıca gemide sergilenecek tekel ürünlerinin de satışa sunulacaktı.
Böylece 100 bin paket sigaradan 10-15 bin lira gelir sağlanmasını umuluyordu.
Sanayi-i Nefise Mektebi öğrencilerinin yaptıkları heykel, resim ve biblolarla salonlar süslenir.
Tütünden Kütahya çinilerine, Hacı Bekir lokumlarından madenlere, hububattan Bursa ve Hereke kumaşlarına, kehribardan Beykoz fabrikası mallarına kadar Türkiye’den pek çok ürün sergilenir.
Ürünlerin üzerlerine dört dilde bilgi veren etiketler koyulur.
Yabancı tüccarların Türkiye’den ithal bağlantısı kurabilmesi için stantlar ve İş Bankası şubesi vardır
Karadeniz Vapurunun idaresi Atlantik’i geçen ilk yolcu vapuru “Gülcemal’in” kaptanı olan Lütfü Kaptan'a verilir.
7 dil bilen Lamia Hanım protokol müdiresi olarak görevlendirilir.
Liman işletmeleri genel müdürü Raufi Manyasiza’de sergi müdürüdür.
Milletvekilleri gazeteciler heykeltraşlar, ses sanatçıları tiyatro sanatçıları, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası,
İstiklal Marşı’nın bestecisi Zeki Üngör ve yönetimde 47 sanatçısıyla gemidedir.
Tercümanlık görevi ise Robert Koleji’nden seçilen öğrencilere verilir.
Bir de logo hazırlanır. Logoda İstanbul açıklarından uzaklaşan Karadeniz Vapurunun önünde yürüyen ticaret ve
haber tanrıçası Hermes, elindeki asası yerine Seyr-i Sefain idaresinin amblemi konur.
Karadeniz Vapuru 285 kişiyle birlikte 12 Haziran 1926 tarihinde İstanbul’dan kalabalık bir halk topluluğunun katıldığı tören ile 3 aylık yolculuğuna başlar.
12 ülkede 16 şehre uğranır. Her gidilen limanında o ülkenin milli marşı çalınır, konserler verilir.
“Marsilya Limanı kentin ileri gelenlerinin akınına uğramıştı. Gemimiz Şehir Bandosu’yla karşılanmış; Fransızlar bayrağımızı selamlarken güverteden kendilerine bakan
Türklerin giysilerine ise hayret etmişlerdi. Erkekler koyu renk takım elbise, beyaz gömlekler giymiş ve çoğu zarif bir iğneyle süslenmiş boyunbağları takmışlardı. Kadınlar ise erkeklerden daha şıklardı."
Doğudan gelen bir vapurun “Orient esintisi” getireceğini düşünenler
fena halde yanılır.
Güler yüzlü modern Türklerle karşılaşırlar.
Mürettebatın yarısından fazlası kolejlerden seçilen İngilizce, Fransızca konuşan kızlarımızdı.
Rengarenk elbiseler giymişlerdi, Avrupa kültürüne hakimdiler.
Fesli insanların ülkesi İmajını bir anda yıkmışlardı. Avrupa hayretler içinde Türkiye’nin çağdaş yüzü ile tanışıyordu.
Karadeniz Vapuru 86 günlük yolculuğun ardından 5 Eylül 1926’da İstanbul’a geri döner.
Toplam 9.981 mil yol kat eden gemi bu uzun sefer boyunca 2.778 ton kömür tüketmiş. Kullandığı tatlı su miktarı da 971 ton .Yaklaşık 3 ay süren yolculuk sırasında 600 bin lira para harcanmış . Gemiyi yaklaşık 65 bin misafir ziyaret etmiş.
46 yıl boyunca iç hatlarda yolcu taşımaya devam eden Karadeniz Vapuru, 1951’de kadro dışı bırakılarak bağlanır, sonra da sökülmek üzere satılır
İngiliz korsan gemisi White Lion, 1619 yılı Ağustos ayı sonlarında Amerika’nın doğu kıyısındaki Chesapeake Körfezi’nin ağzındaki Comfort Burnu’na demir attı.
Gemi, el yazması kayıtlara göre Meksika’ya gitmekte olan bir Portekiz gemisinden zorla alıkonulan
20’den fazla Afrikalı’yı Comfort Burnu’na bıraktı.
Bu tutsaklar, koloni döneminde Virginia’ya ayak basan ilk Afrikalılar’dı.
Antik dönemlerde köleler genellikle savaş esirlerinden veya ülke dışında fethedilen yerlerin sakinlerinden seçilirdi.
Kölelik eski dönemlerin iktisadi hayatının zaruri bir unsuru olarak görülmekteydi.
Aristoteles gibi bazı Yunan düşünürleri köleliği şiddetle savunmuşlardı.
Toplumların genişlemesi, medeniyetin ilerlemesi köleliği ortadan kaldırmadı.
3 Haziran 1906’da ABD’de, Missouri’de dünyaya gelir.
Daha çok küçüktü ırkçılık ile tanıştığında. Yıllarca da kendisine maymun diyen insanlarla uğraşacaktı.
Anne ve babası küçük barlarda gösteriler yaparak geçimlerini kazanıyorlardı ama babasın onları terk etmesiyle
zor olan yaşam koşulları daha da ağırlaştı.
Josephine Baker, tam adıyla Freda Josephine McDonald Carson Baker.
12 yaşından itibaren beyazların evlerinde yatılı bakıcı ve kulüplerde garson olarak çalışmaya başlar.
1917’de, 17 yaşındayken kışkırtılmış beyazlar, yaşadığı siyahların mahallesini basar. Yaklaşık 100 kadar kişi ölür. Böylece şiddet, hayat mücadelesi ve ırkçılıkla erkenden tanışır.
13 ve 15 yaşında daha çocukken iki kısa süreli evlilik yapar.
Yazar Halide Edip Adıvar ”Şarkı söylediğinde tanrı onu dinlemek için aşağı inerdi" der.
Anadolu’da mesafe tanımaksızın köy köy dolaşarak, halkların söylediği müzikleri toplayan ve notaya geçiren ilk sanatçıdır.
1869 yılında Kütahya’da doğar.
Soğomon Soğomonyan (sonradan Gomidas ismini alır). Çocukluğu kederli ve yoksunlukla geçer.
Küçük yaşta anne ve babasını kaybetti ve bakımını akrabaları üstlendi.
1881’de daha 12 yaşındayken Kütahya’da G. Dertsakyan adında bir papazın Echmiadzin’e psikopos olarak atanmasıyla birlikte, sesinin güzel olması sebebiyle Gomidas da psikoposla birlikte yeni kurulan ruhban okuluna eğitim almak için Echmiadzin’e gider.
Geçmişe gidelim. Her şeyin başladığı yere.
Milattan önce 4. Yüzyıla kadar… Platon’a…
Bu fikri ilk ortaya atan kendisidir.
Kendisi sağlıklı ve güçlü bireylerin üremesinin devlet eliyle artırılmasını savunuyordu
Öjenik (veya öjeni), 20. yüzyılın ilk yarısında çok sayıda taraftar toplayan bir kuramdı.
Öjenik engelli, hasta, homoseksüel insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının "ıslah edilmesi" anlamına geliyordu.
Bu olayın teorileşmesi ve literatüre girmesi 1900’lü yıllarda olacaktı.
Teorileştiren de Charles Darwin’in kuzeni Francis Galton’du.
1904 yılında öjeniyi "insanın doğum kalitesini arttırma ve en yüksek avantajı sağlama bilimi" olarak tanımladı.
Hun istilalarından kaçanlar tarafından beşinci yüzyılda kurulduğu düşünülüyor.
Bir dönem dünyanın en güçlü ekonomilerinden birisine sahipti.
12-13. yüzyıllarda Avrupa’nın en zengin şehriydi.
Venedik lagünlerinin yerleşimcileri hakkında yapılan ilk kapsamlı betimleme Romalı Cassiodoro tarafından MS 6. yüzyılda yapılmış;
"Kayıklarınızla, geniş kanallarda sanki çayırlardan farkı olmayan kumluklar üzerinde süzülüyor gibisiniz ve
ev kapılarının önüne normalde hayvanlar bağlanırken, sizler saz ve saman kulübelerinizin önüne kayıklarınızı bağlıyorsunuz."
Önce, çevredeki ormanlardan kestikleri kütükleri yüzdürerek getirmişler, sonra çamur adacıklarının arasındaki kanalları derinleştirip