2018-2019’da Fed para politikasını son derece yavaş ve aşamalı bir biçimde normalleştirme girişiminde bulundu. Normalleşmeden kastımız da geçmişteki düzeylerle karşılaştırılamayacak, sadece görece bir sıkılaştırmaydı.
Piyasa tepkisi enflasyonun hedefin altına düşmesine yol açtı.
Şimdi ekonomide bu kadar büyük bir çıktı açığı oluşmuş ve zincirlenmiş hacim endeksine göre hesaplanan çıktının, Coronavirus şoku öncesi eğilimine ulaşmasının en iyi durumda bile 3 yıldan fazla süreceği beklenirken erken hareket etmektense geç kalmayı yeğlemesi anlaşılabilir.
Fed getiri eğrisinin kısa tarafını kontrol altında tutsa bile, yeni maliye politikasının ve parasal genişlemenin birlikte yaratacağı etki uzun vadeli faizler üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturmayı sürdürecek.
Bu, Fed’in yapmadığı sıkılaştırmayı piyasanın yapması sonucunu verir
Benzerini -ama ters yönden- 2004-05’te gözlemlemiştik. O zaman Fed para politikasını sıkılaştırmaya çalışıyor ama uzun vadeli faizler cevap vermedikçe getiri eğrisi yataylaşıyordu.
Bunu önlemek için “getiri eğrisi kontrolü” uygulanabilir ama Fed bunu doğru ve yararlı bulmuyor.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Covid-19 sonrası küresel ölçekte bir yeniden yapılanma geliyor.
Gerektiğinde vatandaşlarının can güvenliğini koruyabilen, olağanüstü durumlarda ekonomik destek sağlayabilen, etkili ama aynı zamanda şeffaf, hesap veren kamu yönetimi anlayışı yükselişte.
Bu dalganın siyasal yansımaları ABD başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde görülmeye başladı.
Salgın döneminde gelişmiş ekonomilerin ve Çin’in izlediği ekonomi politikalarının da etkileri oldu.
Ekonomik-finansal yapıda ve politika söylemlerinde de aynı yönde değişim yaşanıyor
Bu süreçten Türkiye’nin de etkilenmesi kaçınılmaz.
Geçmişteki parametrelerin hâlâ geçerli olabileceğini sanan ve dahası bu dinamikleri kavrayacak kapasitesi olmayan kadrolar için doğal seçilimin şaşmaz yasası işleyecektir. Zira toplumlar da canlı organizmalar gibi davranır.
Dijital teknoloji yaşamımızı giderek daha fazla şekillendiriyor. Bugünlerde İnternet üzerinden mesajlaşma ve görüşme olanağı sağlayan ücretsiz uygulamaların veri güvenliği protokolleri üzerinden bir tartışma yürüyor. O platformdan buna geçenler, dijital faşizm tartışmaları gırla.
Yapay zekanın ve makinelerin hakim olduğu distopik geleceği anlatan bilim-kurgu filmleri, içinde yaşadığımız gerçeğin yanında masum kaldı sayılır. İnsan davranışlarına ilişkin veriler ticari olarak da güvenlik açısından da çok değerli. Sermaye ve devletler bu verilerin peşinde.
Büyük veri işleyerek insanların düşünceleri, duygular, yapacakları tercihler tahmin edilebiliyor, hatta yönlendirilebiliyor. Ama sorun o platformdan bu platforma geçerek çözülebilecek bir şey değil. Gerçeği görmek gerekir. Başını gömüp saklandığını sanan devekuşu gibi olmayalım.
İktidar bütün sistemlerde var, demokrasinin ayırt edici özelliği muhalefetin de bulunmasıdır.
Seçilmiş kişi, ilahi lütuf, hükmetme hakkı kutsanmış kurtarıcı olmaz bu sistemde.
Özgür demokratik seçimlerde seçmen desteklediği sürece anayasa ve hukuk çerçevesinde meşru hükümetsiniz.
Her muhalefet edeni millet düşmanı görmekten, demokratik yollarla anayasal haklarını talep edenleri terörist ilan etmekten vazgeçin artık. Kendinizi ülkeyle özdeşleştirdiğiniz için sizin gibi düşünmeyen herkes size göre Türkiye karşıtı.
Böyle demokratik yönetim olmaz !
Terör; zor kullanarak, baskı ve tehditle topluma korku salmak, şiddet yoluyla insanları dehşete düşürerek amacına ulaşmak demektir. Anayasal demokratik muhalefete “görüldüğü yerde başı ezilecek düşman” gibi davranmak, hukukun dışına çıkan şiddet kullanmak, bu tanıma tam da uyar.
Finansman olanakları zorlaştığı, risk algısı ve beklentiler bozulduğu için;
bankacılık sektörünün bilançosunda yurt dışı bankalara olan yabancı para borçlar
2017 sonunda 118,1 milyar USD iken,
2018 sonunda $99,1 milyar
2019 sonunda $86,6 milyar
2020 sonunda $82,4 milyar
oldu.
Reel sektörde de durum aynı. 2018’den beri süren belirgin bir borç azaltma çabası var. Finansal kesim dışında faaliyet gösteren firmaların (yurt içi dahil) döviz yükümlülükleri gerilerken (mavi çizgi) net döviz pozisyon açıkları 65,4 milyar daralmış.
Arz tarafından da talep tarafından da etkili olan bu riskten kaçınma-borç azaltma eğilimi makroekonomik belirsizlikten kaynaklandı.
Bu eğilimin bu yıl değişeceği bekleniyor. Sıkılaşan TL finansman koşullarının daraltıcı etkisi dış finansman ile bir ölçüde dengelenebilir.
Son bir haftadır yaşanan gelişmeler bir sistem krizinin içinde olduğumuzu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koydu.
Yaşanan acılar, uğranan kayıplar ortada. Artık gerçeği hepimiz gördüğümüze göre ileriye bakmak zorundayız.
“Ne yapmalı?” sorusuna benim cevaplarım şöyle:
Nesnel gerçekliği, olguları kabul etmek rasyonelleşmenin ilk adımıdır. Toplumun bütün kesimleri ekonomideki kriz ortamını bizzat yaşarken bu gerçeği inkâr etmek, yönetime olan güveni sarsmaktan başka bir şeye yaramaz. Yaşanan ekonomik krizi, varlığını inkâr ederek yönetemezsiniz.
Ekonomi politikalarıyla ilgili kararların gerçeklikten uzak, piyasanın uygulamalarına ve ekonomi biliminin yasalarına aykırı biçimde alındığı, uygulamalarda keyfî ve siyasetteki yandaşları kayıran biçimde davranıldığı kanısı yayılmışsa güven kalmaz.
Kurala dayalı politika şarttır
“Allah gariban kulunu sevindirmek istediğinde önce eşeğini kaybettirir sonra da buldururmuş” sözünü ya da meşhur “ağa ile maraba” fıkrasının,
sonu; “öyle deme, bak ne kadar işlem hacmi yarattık” şeklinde biten versiyonunu çağrıştıran gelişmeler.
Ne olursa olsun olumlu buluyorum.
Adalet Bakanı Gül:
“Ekonomik büyümeyi, kalkınmayı, refahı ve istikrarı sürekli kılmak ancak adil ve şeffaf bir hukuk devletinde mümkündür. Başka bir ifadeyle, yatırımları yeşerten ve bereketlendiren iklim hukuk devletidir.”
“Bu bakımdan bize göre hukuk devleti demokratikleşme, insan hakları, hak arama hürriyeti, düşünce özgürlüğü, hukuki belirlilik, öngörülebilirlik, mülkiyet hakkı, adil yargılanma hakkı gibi haklar ile somut bir hal alır.”