Bu hafta da kaçak içkiden ölenlere dair haberler çıktı. İçki fiyatının, konulan vergiler nedeniyle çok yüksek olması, bir takım kişilerin bundan ciddi kazanç sağlayabileceklerini düşünmesine neden oluyor. Bu da seri ölümlere. Peki Osmanlıda da benzer şeyler yaşanıyor muydu?+
2)İmparatorlukta içkiden alınan vergi ne miktardaydı? Kaçak içki yapımı var mıydı? Evlerde alkol üretimi yapılıyor muydu? Hatta daha da ileri gidelim, 2. Abdülhamid döneminde, basılan yemek kitaplarında, sansüre rağmen içki yapımının öğretildiği yemek kitapları basılıyor muydu? +
Cevabımız: Evet. Devlet alkol yüzünden insan kaybındansa alkol ve içki yapımını öğreten yemek kitabı baskısına izin vermişti. Ayşe Fahriye'nin "Ev Kadını" kitabında şaraptan şampanyaya, rakıdan mastikaya bir çok içkinin tarifi bulunmaktadır
İlgilenen olursa yazıda "Adi şarap ve şampanya taklidi" ve "rakı" yapımı tarifinin yeni dile aktarılmış halleri bulunuyor.
Özürler: 2. twitteki cümle "Hatta daha da ileri gidelim, 2. Abdülhamid döneminde basılan yemek kitaplarında, sansüre rağmen içki yapımının öğretildiği tarifler var mıydı?" olacaktı
Bir tanıdıktan gördüğünüz fotoğraflar geldi. Güya bir sürü rakı şirketimiz var. Bunlardan biri de kalkıp Osmanlıda rakı, meze vb konularda basılan kitapları çevirtip basm.. boş verin basmayı, PDF olarak dağıtmıyor. Halbuki ne güzel bir kültür hizmeti olur
Bunları da ekleyelim de eksik kalmasınlar. Gerçi kitap 300 sayfayı aşkınmış. Bu tip eserlerin kurumlar tarafından edinilip en azından PDF'lerinin bu kurumların adıyla/aracılığıyla yayılmasının araştırmacılar için çok yararlı olacağına eminim
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bizim bir lafımız vardır. "Ağzını büzüşünden Ömer diyeceği belliydi". Bu atağı daha önceden konuşmuştuk. Dünya et pazarı yıllık 1 trilyon dolar civarı. Şimdi bakalım böcekle beslenmeyi tavsiye edenlerden nasıl bir atak gelecek? Yani iş #CnnTürkHaddiniBil ile bitecek falan değil
Bu konu yakında çok daha sık gündeme gelecek. Asıl eğlence "böcek ile bütün protein ve mineral ihtiyacı alınır ve lezzetlidir. Böylece dünya kaynakları daha az kullanılır"cılar ile "yapay et en hijyeni, lezzetlisi ve yararlısıdır"cılar arasında geçecek
Böcekçilerin ortaya koyacağı savları bilmiyoruz ama yaratılan trendlerle suni etin destekçileri artıyor. Şu anda suni et tüketicileri arasında "fleksitaryen"ler olarak adlandırılan bir grup da var. Fleksitaryen "esnek" ve "vejetaryen" kelimelerinin bileşiminden oluşuyor.
Salah Birsel'in "Bülbül Şakaşukaları"nda alkol ve bülbül hakkında şöyle bir bölüm var;
Bülbüller bir de içkiye düşkündür. Buldular mı bir dolu içerler. Ama bu gerçeği bilginler değil, tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun annesi Hacı Fatma Hanım saptamıştır.
Bunun için de bülbülleri günlerce, Göztepe’deki evinin bahçesinde, dürbünüyle gözetlemiştir. Fatma Hanım gözlemlerini şöyle dile getirir:
— Bir bülbül ala sabah, sözgelişi bir vişne ağacına gelip konar. Yirmi otuz kadar vişneyi gagasıyle deştikten sonra çekip gider.
Akşam, yine gelir. Vişnenin kuş gagasıyle deşilen yerinde meyve suyu mayalanmış, bir likör ya da şarap oluşmuştur. Kuş, akşamın “garipler sersemliği” denilen bu son saatinde bir iki vişneden kendi elceğiziyle hazırlanmış içkinin ilk yudumlarını içince şöyle bir silkinir, .....+
Dün "Alkol hakkındaki Gerçekler" belgeselini izledim. Yanılıyor olabilirim ama İngiliz Devletinin kişi başı alkol tüketimini azaltmak için desteklemiş olduğu hissi doğdu içime. Programın “zokası” yani insanları yakaladığı nokta ise “Fransız paradoksu”ydu. Nedir Fransız paradoksu?
Fransızlar doymuş yağı çok tüketmelerine rağmen Fransız halkında koroner kalp hastalığının görülme sıklığının nispeten düşük olması.
1990’ların başlarında 2 bilim adamı Fransızların içtiği şarabın beslenmelerinin sağlıksız yönlerini ortadan kaldırdığına dair bir tez sunmuş.
Kırmızı şarabın damarlarını genişlettiği ve kan basıncını düşürdüğünü ileri sürmüşler. Sebebi ise polifenol denilen maddeler. Şaraba rengini ve tadını veren üzümün tomurcuklarından ve kabuğundan gelen doğal kimyasallar. Sonuçta büyük bir kadeh kırmızı şarap dediklerini onaylıyor.
Matbah-ı Amire yani saray mutfağı. Türk yemek kültürüne büyük katkı yapan Osmanlı saray mutfağının ilk örneğinin kalıntıları 19. yüzyıla kadar var olan Bursa Bey Sarayında olduğu anlaşılmaktadır
"ilk örneğinin"den sonra olması gereken virgül yok, kusura bakılmasın
Osmanlı sarayında en çok tüketilen et, koyun etidir. Bunu tavuk eti takip eder. Tavukların alımından mutfaklara dağılmasına kadar olan süreçle tavukçular (mâkiyâniyân) ilgilenirdi. Hasbahçe’de kurulmuş olan mâkiyân kârhânesinin idarecisi "sermâkiyân" yani tavukçubaşıydı.
1 -Bugün bir gezginin anıları üzerine akış yapmak istiyorum. Bir 19. yüzyıl İngiliz soylusu (Earl of Carlisle) olan George William Frederick Howard’ın "Türk ve Yunan Suları Günlüğü". Akış takip etmekten hoşlanmayanlar için siteye de yükledim kuzubudu.com/turk-ve-yunan-…
2 -Akıştaki tüm resimler tabi ki temsili. Bu arada, zamanında Tercüman 1001 Temel Eser serisinde çıkan bir "Türk Sularında Seyahat" kitabı var. Eksik, yanlış ve sansürlü. Aklınızda olsun; ne kaynak olarak kullanın ne de kaynak olarak kullananı ciddiye alın.
3 -Yolculuğuna 3 Haziran 1853’te Londra’dan başlıyor. 17 Haziran’da Tuna Buharlı Gemiler Şirketine ait “Szenchenye” isimli bir gemiyle devam ediyor. Gemide kahvaltı 6 –8 (kahve, çay ya da çikolata) 11’de öğle yemeği, 16.30’da akşam yemeği ve saat 20:00’de çay.
Yurt dışında yaşayıp Türkiye'de üretilen hiç bir şeye ulaşımı olmayan biri Türkiye'ye geldiğinde ilk önce hangisinin peşine düşer? (Mutlaka başka seçenekler de vardır, tamam. Ben uzmanlık gerektiren bu yiyecekleri koydum)
Evet, cevap yüzdelerinden şıkları doğru seçtiğim anlaşılıyor
Hala hiç bir şey netleşmemiş durumda. Bu kadar büyük bir çekişmeyi beklemediğimi söylemem gerekiyor