Osmanlılar 1517'de Arap Yarımadası'na hâkim olmalarıyla birlikte Mekke ve Medine'ye eşsiz hizmetlerde bulundular. İki kutsal ve şerefli şehrin hizmetkârı / ''Hadim'ül Haremeyn'üş Şerifeyn unvanını alan sultanlar birçok vakıflar kurup Mekke ve Medine'ye hizmet ettiler.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinin ardından Osmanlı idaresine geçen Hicaz bölgesi asırlar boyunca özenle korundu ve hizmet gördü. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’ye, hizmet edebilmek amacıyla tahsis edilen vakıflar Osmanlı tarihinde çok büyük bir öneme sahip.
Özel şahısların oluşturduğu vakıfların yanı sıra devletten de pek çok isim Harameyn hayrına bağışta bulunurdu. En başta Osmanlı hanedanına mensup hanım sultanlar olmak üzere; devlet makamlarında bulunanların çoğu, mülklerini vakfederek gelirlerini kutsal topraklara bağışlamıştı.
Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan da kutsal topraklara hizmet etme noktasında önemli katkılarda bulunmuş bir isim.
MEKKE’YE SU YOLU
Meşhur İslam idarecilerinden Abbasî halifesi Harun Reşid’in eşi Zubeyde tarafından yaptırılan Ayn-ı Zubeyde Su Yolu, dönemin hac ve umre yolcularına büyük kolaylıklar sağlamıştı. 1560’lardan sonra, sel ve kum fırtınaları sonucu kullanılamaz hale gelmişti.
Ayn Zübeyde Su Yolu için Mekke Şerifi, 1562'de İstanbul’dan talepte bulunur ve su yolunun yenilenmesi ister. Gelen bu istek üzerine Kanunî Sultan Süleyman Mekke Kadısı Abdülkādir İbn-i Ali Mağribî ve Cidde Mutasarrıfı Hayreddin Bey'in de dâhil olduğu bir heyet görevlendirilir.
Onarım için yapılacaklarını tespitini ve bu iş için gereken paranın hesaplanmasını emreder. Sıkıntının çözülmesi ve kanalların inşası için 30 bin altın gerektiği bildirilir ve Mihrimah Sultan istenen bedelden çok daha fazlasını, 50 bin altını kendi gelirinden bağışlar.
Sultanın bu bağışı ile hızla Arafat Meydanı’nda çalışmalara başlanır. Yüzlerce mühendis, usta ve binden fazla işçi ile 1573 yılına kadar on yıl süren bir çalışma sonucu su yolları onarılır ve Mekke'de her yere su ulaştırılır.
CÖMERTLİK ABİDESİ
Mihrimah Sultan’ın Haremeyn hizmetleri ile ilgili tesis ettiği 7 ayrı vakıf vardı. Bunlardan biri her sene 2500’ü Mekke’ye, 2500’ü Medine’ye toplam 5000 altın gönderiyor; bu paralar kadılar ve imamlar aracılığı ile kutsal topraklardaki fakirlere dağıtılıyordu.
Mihrimah Sultan, başka bir vakfiyesinde; Tatar Pazarı adlı yerde bulunan mülklerin gelirinden 3000 sikkenin surre emini vasıtasıyla Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasını şart kılmıştı.
Mihrimah Sultan ayrıca; Mekke, Medine ve Halilü’r-Rahman’da görevli 93 kişiye 189 akçe tahsis ederek bunlardan 83’ünün okuyucu, 3’ünün reisü’l-kurrâ, 3’ünün noktacı ve 3’ünün de nâzır olması halinde, her birinin ikişer akçe almalarını istemişti.
Mihrimah Sultan'ın babası olan Kanuni Sultan Süleyman'da Hicaz'a ciddi hizmetlerde bulundu. Minyatürlerde Kanuni'nin Halep ve Suriye'de hacılar içn yaptırdığı kuyular ve kervansaray anlatılmakta:
Bu fotoğrafı Medine'de Mescid-i Nebevi'de, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan minberin arkasında çekmiştim. Minberin inşasının kitabesi olarak konulmuş. Kanuni'nin babası Sultan I.Selim ve dedesi II.Bayezid'de kitabede zikr edilmiş:
Osmanlı hanım sultanları içinde Haremeyn için ilk vakıf tesis eden kadın, Sultan II. Murad’ın kızı Şehzâde Hatun’dur.
Bugün Mekke Müzesi'nde bulunan bu muhteşem kündekâri kapı Mescid-i Nebevi için Sultan 3.Murat tarafından yaptırılıp gönderilmiş. Kapıyı yapan usta ise Evliya Çelebi'nin babası... Uzun müddet yanında ayrılamamıştım.
Mekke Müzesi'nde Osmanlı dönemi Mescid-i Haram'a ait mimari eserler:
Yine aynı müzeden bazı eserler
Bu belge ise çok ilginç: Kanuni'ni kendi yazısı ile ''Virülsün'' yazarak onayladığı arz evrakı: ''Halen Medine-i Münevvere'ye irsâl olunan minber içün yüz otuz dört kantar bakır lâzım olmuştur. Ferman olmak babında emir saadetlû padişah-ı alemin hazretlerinindir'' Cevap: Virülsün
Medine Osmanlıların Hicaz'da son ana kadar hizmet götürmeye gayret ettikleri ve peygamber sevgisiyle son derece hürmetle hareket ettikleri bir beldeydi.
Şehrin bakımı, halkının ihtiyaçları için elden gelen tüm gayret gösterilirdi.
Tıpkı Mekke-i Mükerreme'ye gösterilen hürmet ve ilgi gibi...
Osmanlı son döneminin önemli yayınlarından Servet-i Fünûn Hicaz Demiryolu inşasının aşamalarını bir çok sayısında heyecanla verirdi:
Mekke'deki Osmanlı kışla, karakol vb devlet binaları. Tabi şimdi hepsinin yerinde yeller esiyor. Daha doğrusu oteller yükseliyor...
Osmanlı Meclis-i Mebusan hatıra kataloğundaki Mekke ve Medine milletvekilleri.
Osmanlı yapısı Ecyad Kalesi'nin planı. Belki bir gün yine lazım olur...
İstanbul Beşiktaş Akaretler Sıraevleri'nin de mimari olan Vedat Tek'in yaptığı Cidde Hastanesi.
Mescid-i Nebevi Bab'us Selam çinilerinin yenilenmesi için padişaha sunulan numune çiniler. Yerinden olan fotoğrafları belgelemek için ben çekmiştim:
Mekke'de Osmanlı dönemi Cennet'ül Ma'lâ Mezarlığı. Sağdaki büyük türbe Hz.Hatice'ye (ra) ait.
Mescid-i Nebevi'de Sultan Abdülmecid tuğrası ve adını taşıyan kapı: Bab Abdülmecid. Yeşil zeminli tuğra ise Ebu Bekir (ra) Mescidi girişinde Sultan II.Mahmud tuğrası.
Osmanlılar dört asır boyunca Mekke ve Medine'ye her yıl Surre Alayları göndererek kutsal topraklara olan bağlılıklarını, buraya verdikleri değeri göstermeye gayret ettiler. Sayısız vakıfla buraları madden desteklediler, huzuru sağlamaya çalıştılar.
V'esselam
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
İran’ın hemen her yerini birkaç defa gezdim. Gördüğüm yerler arasında Pers İmparatorluğu’nun taht merkezi Persepolis en etkilendiğim yerlerin başındaydı.
Bu anıtsal antik şehir aradan geçen 2.500 yıla rağmen halen son derece etkiliyeci!
MÖ 6.YY’da I. Darius tarafından kurulan şehir Kral I.Xerxes ve Artakserkses tarafından büyütülerek yaklaşık 150 yılda muazzam bir şehre dönüştü. Pers İmparatorluğu'nun gücünün zirvesinde olduğu bu dönemde Makedonya'dan Mısır'a, Anadolu'dan Yemen'e uzanan coğrafya buraya bağlıydı.
Şiraz'dan 1 saat kadar, İsfahan yolu üzerindeki Persepolis bugün de İran kültürünün en önemli, en değerli yerini oluşturur. Pers krallarının özel muhafızları 'Ölümsüzler / Immortals' 1979 İran Devrimi'ne kadar bir gelenek olarak yaşatıldı. Persopolis Basketbol takımı halen var!+
Tüm Müslümanların kıblesi olan Kâbe-i Muazzama'nın örtüsünün özellikleri oldukça ilginç. Kâbe'nin örtülmesi geleneği çok eskilere dayanıyor. ilk defa örten kişinin Hz.İsmail olduğu, Yemen krallarından bazılarının hürmet göstererek örttüğü rivayetler arasında.+
Mekke yakınlarında, Cidde yolu üzerindeki Kâbe ve Ravza Örtü Fabrikasını iki defa ziyaret etmiştim. Bu fabrika senede sadece 3 ay çalışıyor ve yalnız Kâbe ile Ravza'nın örtüsünü dokuyor. Günümüzde Kâbe örtüsü dış örtüsü, iç örtüsü ve kuşak olmak üzere üç bölümden oluşuyor.
Kâbe örtüsü her yıl hac mevsiminde değiştirilir. Kâbe örtüsünün hazırlanma aşamaları tamamlandıktan sonra örtü Kâbe Örtü Fabrikası’ndan alınıp Kâbe’nin koruyucu ailesinin reisine teslim edilir. Bu aile câhiliye döneminden beri aynı ailedir: Meşhur Beni Şeybe Ailesi.
Hz.Musa Medyen'de Şuayb peygamberin yanında geçirdiği sürenin sonuna gelince ailesi ile oradan ayrıldı. Geceleyin soğuk çölde yol alırken bir ateş, yanan yeşil bir çalı gördü. Orada Allah ile aracısız görüştü. Yanan çalının yerinde bugün kadim St.Catherine Manastırı var+
Kuran, Kasas S. 29.Ayet'te bu durum için ''Musa, süreyi tamamlayınca ailesi ile birlikte yola çıktı. Tur Dağı tarafında bir ateş gördü. Ailesine, "Siz burada bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber yahut tutuşmuş bir odun getiririm de ısınırsınız dedi'' denir+
Hz.Musa'nın vahye muhatap olduğu, aracısız Allah ile konuştuğu ve 10 Emir'i aldığı, asa ve beyaz el mucizelerinin verildiği Sina Dağı'nın bir tepesi olan Tur Dağı'nın bu noktasında kadim bir mabet var: St.Catherine Manastırı.
Arap alfabesinin en eski formu olarak ortaya çıkan Kûfi yazı formu okunmasının zorluğu bir tarafta, karakteristik yapısıyla dikkat çeker. Erken İslam dönemindeki hattatlar, Kuran el yazmalarını yazıya dökmek için çeşitli yöntemler kullandılar. Kûfi yazı bu hatların ilk formuydu.
Arap Yarımadası'nda çöllerdeki kayalarda görülen erken kûfi zamanla kendi içerisinde değişip gelişti. Irak erken dönem kûfisi, Magrib-Endülüs formu, mimariye uygulanan ve makili denilen versiyonu ile kûfi Arapça hat ve İslam sanatının en önemli dallarından biri haline geldi.
Birmingham'da bulunan bu kûfi Kuran 1370 yaşında. İlginç olan ise görünen yazının altında silinmiş daha eski bir örneğin daha bulunması. Silinen ama izleri belli olan bu yazı uzmanlarca araştırıldı ve görünen yazıdan daha eski olduğu anlaşıldı. Fakat ibareler birebir aynı!..
Ağustos 2020'de Beyrut'ta yaşanan korkunç patlamada en fazla kaybı şehrin patlamanın gerçekleştiği doğu yakasında yaşayan Hristiyanlar verdi. Kentte yaşayan Hristiyan gruplar içerisinde Maruniler en kalabalık grup. Peki kimdir Maruni Hristiyanlar?
Özellikle Lübnan’da önemli bir yeri olan Maruniler, anadili Arapça olan, Katolik Kilisesi’nin Doğu ayin usulüne bağlı en geniş cemaatlerinden biri. Maruni Kilisesi’nin kökleri, Suriye’deki Asi Nehri kıyısında inzivaya çekilmiş olan Suriyeli keşiş Aziz Marun’a dayanıyor.
Asi Nehri'nin bugün Türkiye'de, Antakya sınırlarında kalan kıyısında 800 keşişin Aziz Marun'a katıldığı ve şehir ile civarındaki yörede Hristiyanlığı yaydıkları biliniyor. Aziz Marun’un 410 yıllarında öldüğü düşünülüyor.