"İnsan bilmediğine ya hayran ya düşman olur" diye bi söz vardı. Bu sözün pek çok yanlış içerdiği âşikâr lâkin tecrübe ettiğimiz bir şeydir ki müşahede ettiğimiz pek çok hayranlık ve düşmanlığın altında bilgisizlik yatmaktadır.
Elbette tercihimiz bilgi üzerine temellenmiş tavırdır
Ne alaka?
Bir anım aklıma geldi, paylaşmak istedim.
Aylar evvel bir programı izliyorum youtube'dan. Moderatör kişisi dil üzerine bir şeyler söylüyor. Devamında aşağı yukarı şuna benzer bir şeyler demişti: "Onların Wittgenstein'ı varsa bizim de Zemahşerî'miz var. +++
Ama maalesef bize Zemahşerî anlatılmadı, gençlik yıllarımızda kendi kültürümüz ve geleneğimizden habersiz, Wittgenstein gibi batılılara özendik ve onlara hayran olduk. Oysa Keşşaf'ı okuduğumda gördüm ki orada öyle ince izahlar, öyle derin tahliller var ki +++
Wittgensteinı aratmayacak cinsten"
Bu sözleri ilk duyduğumda hayran olmuş "vay be, ecdad yapmış, ey şanlı ordu ey şanlı asker" modunda takılmıştım. Şimdi düşündüğümde anlıyorum ki bu sözleri sarf eden arkadaş bir nebze saçmalamış olabilir.
+++
Wittgenstein dil felsefecisi
Zemahşerînin bahsi geçen eseri Keşşafsa dilbilimsel tefsir olarak öne çıkan bir tefsir. Adam Arap diline ziyadesiyle hakim. Hatta öylesine hakim ki sanıyorum ondan sonra yazılmış hiçbir tefsir yoktur ki onun izi görülmemiş olsun. +++
Kendisi pek ehli sünnetten görülmediğinden olsa gerek tefsirini ehli sünnet akidesine göre revize edip yeniden yazmışlar bile. Böyle bi adam. Eyvallah.
Ama tekrar edeyim, adam dil felsefecisi değil. Kelamî bir pozisyonu elbette var, ve bu pozisyon içerisinde dile dair de +++
bir şeyler olması mümkün -var mı bilmiyorum- ama adam Arap dilcisi.
Tekraren, Wittgenstein dil felsefecisi.
Birisinin kullanılan dilin inceliklerine dair izahlarda bulunması başka şey, dil fikri üzerine tezler geliştirmesi başka şey.
+++
Elbette alanın uzmanlarının yapacağı incelemeler neticesinde dil felsefesine dair bazı çekirdek / tohum niteliklerin / fikirlerin izinin o dönemlerde de hatta Zemahşerîde de bulunduğu görülebilir lâkin adamın birisini -tarihsel olarak- ileriye birisini de geriye alarak +++
birilerine hakkını teslim etmiş olmuyorsunuz.
Velev ki denilenler kelimesi kelimesine doğru olsun, e yani? "bunu ilk 'bizikiler' söylediydi" demekle bir yere varılmıyor. Sen şimdi, bugüne ve ileriye ne söylüyorsun buna bakmak gerek.
+++
Yani kıyasınız biraz "şey".
yaw yazıhtır günahtır etmeyin eylemeyin.
Bu tweetler sabah sabah birisinin -yukarıdaki konuyla tamamen bağımsız içerikte- "falan falanı bilmeden falan yerden mezun olan bilmem neler" gibi bir tweetini görmem üzerine atıldı.
+++
Evet bunu yazan kişi haklı olabilir ve ne yazık ki haklı olup olmadığını bilecek kadar bilgim yok. Lâkin artık elin lafına çok da bakmamaya karar verdim. Zira el atına binen tez iniyor, tecrübeyle sabit.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Adamın birisi bir şey diyor, bir bağlamda evet dediği şey gayet mantıklı ve makul lâkin başka bir bağlamda o denilen şey çelişki oluşturuyor.
Bu durumda bu uzlaşmazlık nasıl çözülecek?
İhtimaller arasında bocalayıp duruyoruz...
Örnek verelim.
Adam diyor ki, hapse düşen kişi yıllarca eşiyle beraber olamıyor. Oysa cinsellik en temel insan ihtiyacı ve hakkıdır. Bu durumda hem hapsedilen kişinin hem de hapsedilenin eşinin hakkının ihlâli söz konusudur.
İlk okuyuşta, evet mantıklı geliyor.
Ama biraz düşününce başka sorunlar ortaya çıkıyor.
Yazarın gerideki ve ilerideki satırlarında deği gibi, eşler sükûnet bulalım diye var edildi, eyvallah. Ama hocam sükûnetin tek boyutu cinsellik mi Allah aşkına? Eşlerin birbirine karşı tek vazifesi bu mu?
Pek çok ayette kullanılan dil ve üslup sayesinde sahne kişinin zihninde canlanıyor, görselleşiyor. Elbette yukarıdaki gibi değil ama demek istediğim anlaşıldı sanıyorum
Son zamanlarda fark ettiğim bir şey üzerine konuşmak istiyorum. Bir süredir düşünüyorum bunu, kısa da olsa yazma zamanı geldi diye düşünüyorum.
Ön bilgi: Bu gözlemim yalnızca ilahiyat yayınlarıyla sınırlı –devam eden satırlarda da görüleceği üzere aslında eleştireceğim +++
temel nokta benim de yaptığım bu şeydir- o sebepten vereceğim farazi örnekler sadece bu alandan olacak. Yani maksadım herhangi bir grubu hedef almak yahut göstermek değil.
Fark ettiğim şey şudur ki, araştırmacıların yayınlarında başka yayınlara yaptığı atıflar +++
tek perspektiften yazılmış eserlere. Düzgün ifade edemedim, mecbur örnekleyeceğim,
Olay şu ki, “Kur’an’da X konusu” başlıklı bir araştırma yapan araştırmacı X konusuyla ilgili doğrudan ya da dolaylı olarak yazılmış eserlere de değinmek zorundadır, bu hepimizin malumudur. +++
▪︎fotoğraflar da olmalı. Hilalin anlatıldığı ayetlere ayette de tarif edildiği üzere, hurma dalı fotosu koyulsa güzel olmaz mı?
▪︎diyaloglar, diyalog halinde verilmeli
▪︎ayette sıra halinde verilen şeyler maddelenerek sıralanmalı
▪︎metinde başka bir konuya geçildiğinde meal metninde bu ayrıca belirtilmeli. Eğer konu geçişi tamamen alakasızsa ayraç koyulmalı. Eğer örneklemek için değişim olduysa ve bu konu değişimi sanılıyorsa, bütünlük devam ediyorsa dipnotla durum izah edilmeli.
▪︎surelerin sonunda özet mahiyetinde konuları toparlayıcı bilgiler verilmeli. Bir önceki tweette bahsi geçen "ayraç" olayına atıf yapılmalı.
▪︎okuyucu konuyla doğrudan ilişkili ayetlere dipnotlarla yönlendirilmeli
İlk okuyuşta "Küller ve kemikler" ibaresindeki "küll"ü "küllî, bütün" olarak anlamış, "kemikler" ibaresinden maksadın da "detaylar, tekiller" olduğunu sanıp "kemik" kelimesinin seçilme sebebini üzerine düşünüyordum.
28.57: "Eğer seninle beraber doğru yoldan gidersek, yerimizden kovuluruz." dediler. Katımızdan bir rızık olarak her türlü ürünün kendilerine getirildiği, saygı duyulan kutlu yere güven içinde yerleştirmedik mi? Ne var ki onların çoğu bilmiyorlar
Milliyetçi arkadaşlarla mutlak vatanperverliğin niçin doğru olmadığı üzerine konuşmaya çalıştığımda adeta "devlettir bizi yediren içiren" diyorlardı. Oysa Kasas'taki ayet memlekette varolabilmeyi de Allah'a dayandırıyor. Sen buradaysan Allah sayesinde buradasın.
"Burayı terk edince nereye gideceksin? Kim seni kabul edecek?" gibi şeyler de söylemişlerdi.
28.85: Sana Kur'an'a uymayı zorunlu kılan, elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: "Kimin doğru yolda olduğunu ve kimin sapkın olduğunu Rabb'im daha iyi bilir."