Adamın birisi bir şey diyor, bir bağlamda evet dediği şey gayet mantıklı ve makul lâkin başka bir bağlamda o denilen şey çelişki oluşturuyor.
Bu durumda bu uzlaşmazlık nasıl çözülecek?
İhtimaller arasında bocalayıp duruyoruz...
Örnek verelim.
Adam diyor ki, hapse düşen kişi yıllarca eşiyle beraber olamıyor. Oysa cinsellik en temel insan ihtiyacı ve hakkıdır. Bu durumda hem hapsedilen kişinin hem de hapsedilenin eşinin hakkının ihlâli söz konusudur.
İlk okuyuşta, evet mantıklı geliyor.
Ama biraz düşününce başka sorunlar ortaya çıkıyor.
Yazarın gerideki ve ilerideki satırlarında deği gibi, eşler sükûnet bulalım diye var edildi, eyvallah. Ama hocam sükûnetin tek boyutu cinsellik mi Allah aşkına? Eşlerin birbirine karşı tek vazifesi bu mu?
E o zaman eşleri arada buluşturmak, normal insanlar gibi -aralıklarla- kendi evinde yaşamasına müsaade etmek de gerek. Velev ki ettik, bu yaşayış "normal" ve sükûnet verici bir yaşayış mıdır?
Neyi öne çıkarıp esas alacağımızı neye göre seçeceğiz?
Gerçi birisi diyebilir ki, "hapishaneler cezaevi değil ıslah evi olmalı. Maksat kişiyi cezalandırmak değil topluma geri kazandırmak, hapisten çıktığında topluma karışabilecek bireyler haline getirmek olmalı. O sebepten bahsettiğin sükûnet bulma durumunu destekleyecek +
uygulamaların önü açılmalı"
Evet bu da mantıklı ve makul. Ama bu durumda da hangi suça karışmış hangi kişiler için olacak bu uygulama? Kimin "insan hakkını" ne derece ihlal edeceğimizi nasıl belirleyeceğiz?
Gerçi İslamda adam öldürme, fesad çıkarma gibi failinin iflah olma ihtimalinin az olduğu suçların cezası zaten ölüm. Eğer hapishane olacaksa failinin ıslah olma ihtimali daha yüksek olduğu diğer suçlar için olur herhalde.
Kafalar gene karışık.
Yukarıdaki tweetler üzerine uzun uzun düşünülerek yazılmadı. Zaten hukuk ve felsefesini bildiğim yok, okuduğum kitapta bir nokta kafama takıldı, hepsi o.
Yani bu rastgele bir örnek sadece. Az biraz bildiğim konularda da durum bu.
Hele daha iyi bildiğim konularda daha çok ihtimalin olduğunu görüyorum 😅
Yarım doktorun candan, yarım hocanın dinden etmesi hakkında bazı rivayetler vardı sanki 🤔
Çok yüksek ihtimalle ihtimaller arasında bocalama sebebimiz (sebebim) bilgisizlikten kaynaklanıyor.
Bilgi arttıkça görülen ihtimaller artıyor evet ama bilgi düzeyi bir yere ulaştıktan sonra daha çok ve doğru eleme yapmak mümkün olacaktır sanıyorum. Umuyorum...
Geceden sabaha onaylanmak da bi değişik oldu canım.
İnşallah diyelim bari, ne diyek
Yalnız değiliz, ama buna (yalnız olmayışımıza) şükredemiyoruz...
Pek çok ayette kullanılan dil ve üslup sayesinde sahne kişinin zihninde canlanıyor, görselleşiyor. Elbette yukarıdaki gibi değil ama demek istediğim anlaşıldı sanıyorum
Son zamanlarda fark ettiğim bir şey üzerine konuşmak istiyorum. Bir süredir düşünüyorum bunu, kısa da olsa yazma zamanı geldi diye düşünüyorum.
Ön bilgi: Bu gözlemim yalnızca ilahiyat yayınlarıyla sınırlı –devam eden satırlarda da görüleceği üzere aslında eleştireceğim +++
temel nokta benim de yaptığım bu şeydir- o sebepten vereceğim farazi örnekler sadece bu alandan olacak. Yani maksadım herhangi bir grubu hedef almak yahut göstermek değil.
Fark ettiğim şey şudur ki, araştırmacıların yayınlarında başka yayınlara yaptığı atıflar +++
tek perspektiften yazılmış eserlere. Düzgün ifade edemedim, mecbur örnekleyeceğim,
Olay şu ki, “Kur’an’da X konusu” başlıklı bir araştırma yapan araştırmacı X konusuyla ilgili doğrudan ya da dolaylı olarak yazılmış eserlere de değinmek zorundadır, bu hepimizin malumudur. +++
"İnsan bilmediğine ya hayran ya düşman olur" diye bi söz vardı. Bu sözün pek çok yanlış içerdiği âşikâr lâkin tecrübe ettiğimiz bir şeydir ki müşahede ettiğimiz pek çok hayranlık ve düşmanlığın altında bilgisizlik yatmaktadır.
Elbette tercihimiz bilgi üzerine temellenmiş tavırdır
Ne alaka?
Bir anım aklıma geldi, paylaşmak istedim.
Aylar evvel bir programı izliyorum youtube'dan. Moderatör kişisi dil üzerine bir şeyler söylüyor. Devamında aşağı yukarı şuna benzer bir şeyler demişti: "Onların Wittgenstein'ı varsa bizim de Zemahşerî'miz var. +++
Ama maalesef bize Zemahşerî anlatılmadı, gençlik yıllarımızda kendi kültürümüz ve geleneğimizden habersiz, Wittgenstein gibi batılılara özendik ve onlara hayran olduk. Oysa Keşşaf'ı okuduğumda gördüm ki orada öyle ince izahlar, öyle derin tahliller var ki +++
▪︎fotoğraflar da olmalı. Hilalin anlatıldığı ayetlere ayette de tarif edildiği üzere, hurma dalı fotosu koyulsa güzel olmaz mı?
▪︎diyaloglar, diyalog halinde verilmeli
▪︎ayette sıra halinde verilen şeyler maddelenerek sıralanmalı
▪︎metinde başka bir konuya geçildiğinde meal metninde bu ayrıca belirtilmeli. Eğer konu geçişi tamamen alakasızsa ayraç koyulmalı. Eğer örneklemek için değişim olduysa ve bu konu değişimi sanılıyorsa, bütünlük devam ediyorsa dipnotla durum izah edilmeli.
▪︎surelerin sonunda özet mahiyetinde konuları toparlayıcı bilgiler verilmeli. Bir önceki tweette bahsi geçen "ayraç" olayına atıf yapılmalı.
▪︎okuyucu konuyla doğrudan ilişkili ayetlere dipnotlarla yönlendirilmeli
İlk okuyuşta "Küller ve kemikler" ibaresindeki "küll"ü "küllî, bütün" olarak anlamış, "kemikler" ibaresinden maksadın da "detaylar, tekiller" olduğunu sanıp "kemik" kelimesinin seçilme sebebini üzerine düşünüyordum.
28.57: "Eğer seninle beraber doğru yoldan gidersek, yerimizden kovuluruz." dediler. Katımızdan bir rızık olarak her türlü ürünün kendilerine getirildiği, saygı duyulan kutlu yere güven içinde yerleştirmedik mi? Ne var ki onların çoğu bilmiyorlar
Milliyetçi arkadaşlarla mutlak vatanperverliğin niçin doğru olmadığı üzerine konuşmaya çalıştığımda adeta "devlettir bizi yediren içiren" diyorlardı. Oysa Kasas'taki ayet memlekette varolabilmeyi de Allah'a dayandırıyor. Sen buradaysan Allah sayesinde buradasın.
"Burayı terk edince nereye gideceksin? Kim seni kabul edecek?" gibi şeyler de söylemişlerdi.
28.85: Sana Kur'an'a uymayı zorunlu kılan, elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: "Kimin doğru yolda olduğunu ve kimin sapkın olduğunu Rabb'im daha iyi bilir."