Oscar Wilde "Herkes Öldürür Sevdiğini" şiiri ve pek bilinmeyen hikayesi
"Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!"
Bu şiirle ilgili bilinmesi gereken birkaç unsur vardır. Birincisi, bu şiir Oscar Wilde'a aittir. Orijinal adı, "The Ballad of Reading Gaol"dür ve şiirin bilinen en ünlü üç kıtası, tümünün üçte biri kadar yoktur. Şiirin Türkçeye çevirisini, Özdemir Asaf yapmıştır.
En önemlisi de, Oscar Wilde mezarından çıkıp Türkiye'ye gelse bile, kendi şiirini Tuncel Kurtiz kadar iyi okuyamaz.
Aynı zamanda şiirin hikayesini anlatan bir Türkçe kaynak yoktur, varsa da ben bulamadım. İşte bugün, bu şiirin gerçek hikayesini anlatacağız.
Charles Thomas Woolridge...1866'da, Doğu Garston'da gelmiş bu dünyaya. 1896'da da ölmüş. Ölmüş demek çok doğru olmaz gerçi, idam edilmiş. Peki ne yapmış, ne suç işlemiş?
Charles Thomas, yirmi yaşındayken "Royal Horse Guards"a katılmış.
Sincap kuyruklu bir miğfere, güçlü bir zırha ve siyah bir İngiliz atına sahip, bildiğimiz klasik İngiliz askerlerine yani. Yirmi sekizindeyken bağlı bulunduğu alayın Windsor'a yollandığı sırada da Laure Ellen "Nell" Glendell ile evlenmiş.
Evlenmiş evlenmesine de, komutanı eşinin alay Windsor'dan geri Londra'ya dönerken onun yanında olmak için çok güçsüz olduğunu söylemiş ve çifti ayrı yaşamaya zorlamış. Karşı çıkamamış Charles, vazife ağır basmış.
"Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Çünkü herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez."
Onlarınki kısayla uzun arasında kalanlardanmış. Bu zorunlu ayrılığa rağmen dile kolay on yıl boyunca birbirlerine bağlı kalmayı başarmışlar. Ama ikilinin doğası aslında bambaşkaymış.
Nell eğlenmeyi seven ve flörtöz bir yapıya sahipken, Charles ise kıskanç ve pimpirikli bir adammış. Ne zaman biraraya gelseler kavga, kıyamet koparmış. Belki de bu yüzden on yıl evli kalabilmişler, birbirlerini sürekli göremedikleri için,
tam bir evlilik hayatı yaşayamadıkları için katlanabilmişler birbirlerine. Ya da tam tersi, belki de birbirlerinden sürekli ayrı kaldıkları için, hep kendi karakterlerini yansıtmaya devam etmişler, ikisi de alttan almayı öğrenememiş. Bunu asla bilemeyeceğiz.
Ama bildiğimiz bir nokta var ki, Mart 1896'da Nell tekrar kendi kızlık soyadını kullanmaya başlamış. Charles bu olayı öğrendiğindeyse, en büyük kavgalarını etmişler. Charles karısına saldırmış, gözlerini yaralamış ve burnunu paramparça etmiş.
Nell kaldıramamış tabii bu olayı ve bir daha Charles'la görüşmeyi reddetmiş. Ne zaman yanına gelse kovmuş, gitmediğinde de kendisi başka yerlere kaçmış...
Bundan sonra, zaten temelden sarsılmış bu ilişkiyi olabilecek en son noktada koparan olay yaşanmış.
Charles, Nell'in çalıştığı posta ofisinde biriyle ilişkisi olduğunu öğrenmiş ve üstüne üstlük Nell'den kendisine bir daha yaklaşmayacağına dair söz isteyen bir mektup almış. Bunun üzerine Charles yalva yakar sonunda Nell ile bir buluşma ayarlamış,
ayarlamış ayarlamasına da Nell buluşma yerine gelmeyince tamamen çıldırmış ve alaydan firar edip Windsor'a geri dönmüş. Evinin önüne gidip Nell'i beklemeye başlamış. Sonunda gözükmüş Nell ve sokak ortasında çok ama çok şiddetli bir tartışma yaşamışlar.
Charles yine sinirlerine hakim olamamış. Ama bu sefer bayağı bir hakim olamamış ve bıçağını çekip karısının boğazını kesmiş. Kadıncağız oracıkta ölmüş. Ardından karakola gidip teslim olduğunda da "Bıçağı elimden almasalardı kendi boğazımı da kesecektim." şeklinde bir ifade vermiş
"Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur."
Yargılandığı duruşmada da, jüri tarafından oybirliğiyle idama mahkum edilmesi sadece iki dakika sürmüş. Charles'ın cezasını "Nell'i sadakatsizliğinden ötürü, kasıtsız bir biçimde, anlık bir şekilde sinirlerine hakim olamayarak öldürdüğüne" dair savunması da
hiçbir şekilde ciddiye alınmamış. Charles'ın son ümit cezayı ertelemek için yaptığı tüm itirazlar da reddedilmiş. Şiirde bu durum, şöyle özetlenmiş,
"Yasaların yargısı doğru mudur
Ya da yanlış mıdır bunu bilemem;
Bildiğim tek şey bu hapishanede
Demir gibi sağlamdır tüm duvarlar,
Bir yıl kadar uzundur her geçen gün
Yıl bitmek bilmez, uzadıkça uzar."
Reading Hapishanesine konulan Charles, hapishane papazına çok sevdiği karısını öldürdüğü için inanılmaz bir azap ve pişmanlık içinde olduğunu anlatmış, jüriye ve davanın yargıcına cezasının ertelenmesine dair bir öneride bulunması için ona çok dil dökmüş, yakarmış.
Ama onu, koskoca papaz bile affetmemiş, affedememiş...
"Vali kesinlik yanlı,
Kurallara bağlıydı:
Doktora göre Ölüm
Bilimsel bir olaydı:
Ve Din-Adamı her gün iki kere uğrayıp,
Dinsel konularda bir özet bırakmaktaydı."
İdam gününün sabahında, Charles hapishane şapeline giderek son bir kez pişmanlık dilemiş, dua etmiş. Kaderine kızmış, bağırmış, çağırmış... Hayatta Charles'a hiçkimse acımamış. Öyle ki, celladı bile Charles'ın boynuna normalde dolanandan daha uzun bir ip dolamış.
"O Reading zindanında Reading iline yakın
Şimdi bir çukur vardır çok alçakça bir çukur,
Bir mutsuz adam şimdi yatmaktadır orada
Alevin dişleriyle delik deşik olmuştur,
Yatmaktadır yakıcı bir kefene sarılmış
Mezarında ad yoktur."
Oscar Wilde, Charles'la hiç tanışmamasına rağmen onu hapishanedeyken sürekli takip etmiş, gözlemlemiş. Reading Hapishanesi Balladı'nı, ona ithaf etmiş.
"Çünkü herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez." demiş, Charles'ı, bir yandan aklarken, bir yandan ölüme mahkum etmiş.
Şöyle veya böyle, herkes öldürürmüş sevdiğini. "Ama herkes öldürdü diye ölmez."miş. Charles Tomas Woolridge, ölmüş...
"Sevdiği bir kadını öldürmüştü bu adam,
Bu yüzden asılmıştır.
Ama herkes de gene sevdiğini öldürür,
Bu böylece biline,
Kimi bunu yüklü bakışlarıyla yapar,
Kimi de okşayıcı bir söz ile öldürür,
Korkak, bir öpücükle,
Yüreklisi kılıçla, bir kılıçla öldürür."
Acaba?
Herkes öldürür mü sevdiğini? Gerçekten seven, öldürmeyi geç, sevdiğini incitmeyi göze alabilir mi? Evet, alabilir, yapabilir ve öldürebilir elbette. Ama sayılmayan bir durum vardır bu şiirde. Her şey tam olsa da, bir şey eksiktir.
Kimisi yüklü bakışlarıyla, kimisi okşayıcı bir söz ile, bir öpücükle, ya da bir kılıç darbesiyle öldürür sevdiğini, kabul, ancak, kimisiyse hiçbirini yapmaz bunların.
Kimisi, sadece unutarak öldürür.
Ve kimisi için de, unutulmak, en acılı ölümdür...
Barış Büyük
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
III. Murat 1595’de öldü. Ayasofya Camisi avlusundaki türbede 54 kişi yatmaktadır. Bunlardan 20’si oğlu, 23’ü kızıdır. Türbede yatan oğulların yaşı küçüktür, hatta altı aylık olanları bile vardır ama hepsinin ölüm tarihi 1595’tir.
Peki 1595’de ne oldu?..
Saraya kıran mı girdi?..
Hayır, salgın da olmadı, kıran da…
III. Murat öldükten sonra oğlu III. Mehmet tahta çıktı ve ilk işi de kardeşlerinin hepsini boğdurmak oldu.
Babasının tabutu saraydan çıkarken gerisinden 39 tabut daha geliyordu.
III. Mehmet, 19 erkek kardeşini ve 20 kız kardeşini öldürtmüştü!
Bununla yetinmemiş babasının gebe eşlerini öldürtmüş ve ergenlik çağındaki iki kardeşinden gebe kalmış yedi cariyeyi denize attırmıştı.
Temelleri 1879’da Lord Kelvin tarafından atılan atomik saatler artık hayatımızda yer almaya başladı. Temelleri 1879’da atılmasına rağmen, ilk atom saati 1949'da U.S National Bureau of Standards, NBS’de yapıldı.
İlk isabetli atom saati ise, sezyum-133 atomunun rezonans ölçümüyle 1955 yılında İngiltere Ulusal Fizik Laboratuvarı'nda, Louis Essen tarafından yapıldı.
Atom saatinin geliştirilmesiyle artık zaman akışının neredeyse tam anlamıyla doğru ölçülebilmesi sağlanmış oldu. Çünkü, atomların rezonans frekanslarını sayarak zamanı ölçen atom saatinin 3 milyon yılda 1 saniye hata yapma ihtimali yalnızca %22,522.
Güney Afrika Cumhuriyeti'nin Johannesburg kentinde bulunan Witwatersrand Üniversitesi'nin Yüksek Enerji Fiziği (HEP) Grubu bilimcileri, evrendeki karanlık maddenin anlaşılmasına yardımcı olabilecek yeni bir bozonun varlığını ortaya attı: Madala bozonu.
CERN'de 2012 yılında Higgs bozonunun keşfini ve incelenmesini sağlayan bir dizi deneyden elde edilen veriyi kullanan ekip, Madala hipotezi adını verdikleri bir varsayıma ulaştı. Buna göre tanımladıkları bozona da Madala bozonu adını verdiler.
Deney, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nın (LHC) 2,5 yıllık tatilinin ardından, 2015 ve 2016 yıllarında yinelendi. 2016 deneylerinden raporlanan LHC verileri, Madala hipotezinin ilk tetikleyicisi olan verileri destekliyor.
Odysseus orduya dahil olduktan sonra kendisine savaşmaktan kaçan ve saklanan Akhilleus'u arama görevi verilir. Yanına birkaç kişi alarak, Akhilleus'un saklanabileceği düşünülen yerleri ziyaret eder.
Bu sırada Akhilleus, İskiri adasında Lykomedes'in sarayında genç bir kız kılığında saklanmaktadır...
Çünkü Tanrıça annesi Thetis O'nu kaybetmekten deli gibi korkuyordu. Yarı Tanrı Kral Peleus'tan doğurduğu Akhilleus'u ölümsüz kılmak için uğraşırken neredeyse delirmişti.
Akhilleus'un da bu yüzden başına gelmeyen kalmamıştı. Henüz bebekken O'nun ölüm tohumlarını yok etmek için ateşte bile yakmıştı. En sonunda kahinlerin verdiği akılla Akhilleus'u ölüler diyarının Styks ırmağına batırıp çıkarmıştı. İçi rahat etmiş miydi? Tabi ki hayır.
KUANTUM FİZİĞİNE GÖRE GERÇEKLİK "NESNEL" OLMAYABİLİR
Yeni bir kuantum fiziği deneyi, akıl bulandıran bir iddiaya yeni bir kanıt sağladı: Doğru koşullar altında aynı olayı gözlemleyen iki kişi, iki farklı olayın gerçekleştiğini görebilir ve bunların her ikisi de gerçek olabilir.
ArXiv’de yayımlanan araştırmada, Heriot-Watt Üniversitesi’nden fizikçiler ilk defa, klasik bir kuantum fiziği düşünce deneyini gerçekleştirerek iki farklı kişinin farklı gerçeklikler deneyimleyebileceğini gösterdiler.
Deney, iki kişinin tek bir fotonu gözlemlemesini içeriyor. Foton, ışığın farklı koşullarda ya bir parçacık, ya da dalga gibi davranabildiği ölçülebilir en küçük birimidir. Foton bu durumlardan birinde bulunabilir fakat hangi durumda olduğu ölçülene kadar
GÜNEŞ SİSTEMİ İÇİNDE YENİ BİR ASTEROİD GÜZERGAHI KEŞFEDİLDİ..
UC San Diego araştırmacıları, Güneş Sistemi içinde daha önce bilinenden çok daha hızlı hareket etme imkanı veren yeni bir süper 'otoban' keşfetti.
Bunu birden fazla şehir merkezini birbirine bağlayan geniş çevre yollarının veya otobanların kesişimleri ve birleşmesinden oluşan otoban ağı gibi düşünebiliriz.
Güneş Sistemi dahilindeki gezegenlerin aralarında ve asteroid kuşaklarını da birbirine bağlayarak sürekliliğini sağlayan bu ağın, sistem içindeki kütleçekiminin ve konumlanmaların bir sonucu olarak ortaya çıktığı düşünülüyor ve şimdiye kadar sanılandan çok daha hızlı biçimde,