Yeni silsile (#FLOOD): Apple’ın yeni stratejisi ne? 2007’de ilk iPhone’un satışa çıkmasından beri Apple markası bilgisayardan çok telefonlarıyla biliniyor. Yılda 200 milyon iPhone’a karşılık 20 milyon Mac satılıyor yani 10 kat!
Peki dünyada kişisel bilgisayar pazarı ne durumda? İşletim sistemlerine bakarsak Microsoft Windows %91 iken Apple Machintosh sadece %5!
Her yıl satılan PC sayısı 230-365 milyon arası tahmin ediliyor yani Mac satışlarının 10 ila 20 katı.
Dikkat: iPhone-Mac arasında önemli bir fark var: Mac belli bir kesime hitab ederken iPhone’un hedef kitlesi SmartPhone pazarı. Dünyada pazarının %20’si, Amerikan pazarının %40’ı iPhone. Oysa Mac grafikerlere, fanatik Mac-perverlere ve özel ihtiyacı olan profesyonellere satılıyor.
Peki Mac’ın pazar payının düşük olması firma için bir sıkıntı mı? Pek sayılmaz. Çünkü iPhone gelirleri cironun neredeyese üçte ikisi. Mac ise sadece %8.
Yani yakın zamana kadar böyleydi. Bir kaç senedir iPhone satışları düşüyor. Çünkü piyasa doyma noktasına geldi.
Firma gelirlerini arttırmak için yüzünü farklı yönlere çeviriyor. Ama Mac satışlarını öylesine arttırmak değil istedikleri. Nedir? Hatırlayın, 10 Kasım 2020’de M1 işlemcisi duyuruldu ve Intel’in işlemcilerinden çok daha hızlı olduğu iddia edildi.
Tabi Apple hızları mukayese ederken fiyat farkından bahsetmeyi unuttu(!). 3 kat hızlı olduğu iddia edilen Mac’lerin fiyatı da PC’lerin 3 katı.
M1’in duyurusunu karşılaştırma testleri ve teknik makaleler takip etti. Uzmanlar Apple’ın iddiasını teyid eden açıklamalar yaptılar.
Tamam, güzel. Ama PC kullanıcıları gerçekten bu hıza gerek duyuyor mu? İnsanların çoğu sosyal medyada yazışıyor; mail gönderiyor; biraz da görüntülü konuşma. Bunun için süper işlemcilere gerek yok.
Oyun meraklıları derseniz bu zaten özel, ayrı bir pazar. Üstelik oyunların çoğu Mac ile uyumlu değil. Ya profesyonel video montaj ve grafikerler? Apple bu pazarı zaten çoktan ele geçirdi. Yeni ve 3 kat hızlı bir işlemciye ne gerek var?
Yeni bir işlemci ilk bakışta avantajdan çok sorun üretecek gibi görünüyor. Zira teknik ölçümlerde hızlı görünmesi yetmez. İşlemcinin potansiyel gücünün sıradan müşteriler tarafından hissedilebilmesi için mevcut yazılımların yeniden kodlanması gerekiyor. Yoksa...?
2005’ten beri Apple firması Mac’lere x86 Intel işlemci koyuyor. Steve Jobs iPhone’lar için de aynı şeyi istedi ama Intel’in o zamanki patronu Otellini reddetti çünkü iPhone pazarının yeterince büyük olmayacağını düşünüyordu. Apple’in ödemek istediği fiyat çok düşük görünüyordu.
Bunun üzerine Apple aynı şeyi Samsung’dan istedi. Intel’in x86 mimarisine karşı Samsung’un ARM’i daha uygundu aslında. Çünkü enerji tüketimi daha azdı. Zaten bir telefondan beklenen işlem kapasitesi PC’den beklenen kadar olamazdı.
Ama iPhone 4’ten itibaren Apple kendi işlemcilerini tasarlamaya başladı. Üretim yine Samsung tarafından yapıldı ama tasarım tamamen Apple’a aitti. Telefon sahasında Intel’den bağımsızlığını koparan Apple Mac’lerde hâlâ Intel işlemci kullanıyordu.
Apple, Mac için kendi işlemcisini geliştirmeye karar verdi ve... M1 ile başardı. Elbette M1 dünyanın en hızlı işlemcisi değil ama Apple tarihinin en hızlı Mac’leri çıktı ortaya. Üstelik enerji tüketimi şaşırtıcı derecede az.
Diyeceksiniz “madem mümkündü bu, Intel neden yapmadı?”. Intel’in sorunu açık mimarî. Yani Intel işlemciler farklı ülkelerden gelen, farklı markaların ürettiği grafik kartlar, hafıza çipleri vs ile uyumlu olmak zorunda. Bitmedi; eski Intel ürünleri ile de retro-uyumluluk mecburî.
Üstelik Intel kullanıcıları çok heterojen bir topluluk. Oyun hastası tiplerden muhasebecilere, video montajından yapay zekâya uzayan bir yelpazede çok farklı programlar kabul edilebilir bir orta kalitede çalışmak zorunda. Yani?
Her yerde iyi olmak zorunda olunca hiç bir yerde mükemmel olamıyorsunuz. Apple ise işletim sisteminden ekran, klavye, vb bileşenlere kadar her şeyi kendisi tasarladığı için işlemci tasarımında Intel’e kıyasla çok daha özgür. Nedir?
“Özgürlük” nedir? Her tasarım faaliyetinde denge noktaları vardır. Meselâ işlemcinin gücü, enerji tüketimi, ısınması, gerekli soğutmanın büyüklüğü, ağırlığı ve soğutma için gereken enerji tüketimi... ve tabi fiyat. Bunlar arasında bir optimizasyon yapılır. Yani?
Tasarımcılar mümkün olan seçenekler arasında tercihler yaparlar. İşte bu noktada Intel’in geniş pazarı ve geriye dönük uyumluluk mecburiyeti onu esir alıyor.
Apple hâlâ büyük ölçüde Intel kullanıyor ve bütün Mac’leri Intel’den “temizlemek” için en az 2 yıl geçeceğini ilân etti. Peki Apple neden en ucuz Mac’lerden başladı bu temizliğe? M1’e güvenmediği için mi? En gelişmiş Mac’lerin hâlâ Intel kullanması kötü bir reklâm değil mi?
Apple’ın ucuz MAC'lardan başlamasının 2 sebebi var; 1cisi üretim, ikincisi pazarlama. Bir işlemcinin tasarlanması üretim hattının kurulması çok pahalı. Ama üretim başladıktan sonra birim maliyet hızla düşüyor. Yani çok sayıda üretmek gerekiyordu; çok ve ucuz olan alt tabaka için.
2ci sebep pazarlama. Eğer M1 sadece yüksek fiyatlı modellere konsaydı kimse şaşırmayacak ve fazla konuşulmayacaktı. Oysa “herkese” ekmek gibi dağıtılınca Apple’ın çok sevdiği “vayy be!” etkisi doğdu. Bir kez daha “Yeni modeller çıkartan sıradan bir firma değiliz biz” dediler.
Soğutma için vantilatöre bile ihtiyaç duymayan M1 belki Apple’a uzak duran insanları bile çekecek. Mac'lar için Apple tarafından uyarlanan ARM işlemcileri tam kapasite kullanmak için tasarlanmış olan macOS Big Sur’e dikkat. Kullanıcı arabirimi iPhone ile aynı.
Fakat sadece görsel ve ergonomik olarak değil; iPhone’da çalışan bütün programlar macOS Big Sur sisteminde çalışıyor. Yani esas amaç, iPhone kullanan ama MS Windows tercih eden insanları Mac dünyasına çekmek. Ne demek bu?
Her sene 200 milyon iPhone alan ama çoğunluğu MS Windows kullanan insanların sadece %10’u Mac’a geçse Apple bilgisayar satışlarını ikiye katlamış olur. Peki Apple’ın nihaî hedefi bu mu? Yani PC pazarından pay kapmak mı? Bunun için işlemci geliştirmek mantıklı değil. Öyleyse ne?
AppStore’dan geçmek zorundasınız ve yaptığınız her ödemenin %30’u Apple’ın cebine gidiyor. Hammadde yok; üretim hattı yok; gümrük yok...
2020’de “Service” bölümü Apple’a 72 milyar $ kazandırdı. Neredeyse tamamı kâr! Normal şirketlerin aksine Apple yeni müşteri kazanmadan gelirlerini arttırıyor. Nasıl? Müşterilerini ve onlara hizmet satan şirketleri inek gibi sağarak tabi.
Apple işte bu inek sağma faaliyetini Mac’lara taşımak istiyor. Bugüne kadar Mac dünyası iPhone’a kıyasla çok daha serbestti. Bir programı alıp Mac’a kurabiliyordunuz. Ama... Ocak 2021’de garip bir şey oldu. Nedir?
Apple “side loading” üzerinden bazı programların Mac üzerinde çalışmasını engelledi. Kilitlenme bir kaç gün sürdü ama Apple’ın sattığı bilgisayarların kontrolünü müşteriye vermediği, istediği zaman kilitleyebileceği anlaşılmış oldu.
Apple neden kilitlenmeyi iptal etti? Milletin tepkisi ve gelen eleştiriler çok sert oldu da ondan.
Tabi bu kadar faşist bir kilitlemeyi insanlara kabul ettirmek zor. Ama AppStore’dan geçmeyen, Apple’a haraç ödemeyen yazılım firmalarının ürünleri biraz “kötü” çalışabilir. Meselâ?
Programların ihtiyaç duydukları hafıza ve işlemci gücü müsait olsa bile verilmez. Böylece haraç vermeyen programların aşırı yavaş çalışması kolaylıkla sağlanabilir. Şikâyet olursa “ne yapalım? M1 işlemcimizi mükemmel kullanmayı beceremiyorlar; et vermeyen süt versin” filan denir.
Kısacası 2-3 sene gibi yakın bir zamanda Mac kullananlar AppStore’dan geçmeden program satın alamayacaklar. %30 haraç vermek zorunda olan yazılım firmaları fiyatları şişirecek haliyle. Fakat maddî yük işin ufak kısmı. Bizce daha büyük iki tehlike var. Nedir?
Özel kullanıcı olsun, firma olsun herkes kullandığı programlar hakkındaki bilgileri Apple ile paylaşmak zorunda. Özel hayata tecavüz olduğu kadar devletler için büyük güvenlik zaafı. Yüksek teknoloji tasarımlarında Mac kullananların bir ABD firmasınca gözetlenmesi!
İkinci tehlike bu firmaların Apple tarafından kilitlenebilmesi. Meselâ ABD istihbaratınca hedeflenen Venezuela veya Türkiye gibi bir ülkede siber-güvenlik yazılımları kontrol altına alınabilir. Size komplo teorisi gibi mi geldi? İran ve Irak’ta bu tip operasyonlar çoktan yapıldı.
Yeni silsile (#FLOOD): Akıllı telefonlarla düşmana yardım eden aptal askerler...
24 Kasım 2015 tarihinde Rusya Hava Kuvvetleri'ne ait Suhoy Su-24 tipi uçağın sınır ihlali yapmasından dolayı Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmesini hatırlayacaksınız. Gözlerden kaçan bir detay vardı: Pilotun telefonu eski modeldi; “akıllı telefon” değildi. Neden?
Daha önce Amerikalı askerler akıllı telefonlarla gizli üslerin yerlerini belli etmişlerdi. Spor yaparken kullandıkları uygulama yüzünden gizli askerî bilgiler internette dolaşıyordu.
Kısa silsile (#FLOOD) : Amerikan THAAD ile Rus S-400’lerin mukayesesi: Fiyat, kullanım maliyeti, operasyon menzili, vurabileceği hedeflerin azamî hızı, güdüm sistemi...
THAAD, Amerika'nın anti-balistik füze savunma sisteminde, 200 Km menzil ve 150 Km'ye kadar olan irtifalarda kısa ve orta menzilli balistik füzeleri önleme ve imha etme kabiliyetine sahip.
THAAD bataryası altı fırlatma aracı içerir; her araç sekiz füze ateşleyebilir. THAAD pilleri dört temel bileşenden oluşur: fırlatıcı, önleme, Radar ve Atış Kontrol ünitesi.
Yeni silsile (#FLOOD) : Dünyadaki bütün Türkler birleşip federal bir devlet kurabilirler mi? Böyle bir siyasî irade ortaya konursa sonuçları ne olur? Küresel jeopolitik dengeler nasıl değişir?
Dünyada Türkçe konuşan, kendini “Türk” olarak tanımlayan insanların sayısı 200 milyondan fazla. Türkler çoğunlukla Türkiye, Kazakistan gibi devletlerde yaşıyor ama Yakutistan (1 milyon), Başkurdistan (4 milyon) gibi özerk bölgeler ve eyaletler de var.
Çin’de Doğu Turkistan ve Rusya Federasyonu içinde yer alan 21 özerk cumhuriyetten 7’si Türk: Çuvaşistan, Hakasya, Saha (Yakutistan), Kabartay-Balkar, Tataristan, Tuva, Altay, Başkurdistan.
Yeni silsile (#FLOOD): Bill & Melinda Gates vakfı’nın aktifleri 50 milyar $, Dünya Sağlık Örgütü bütçesinin 10 katı. Vakfın amaçları? Fakirlikle mücadele, aşı, kızların eğitimi, kadınların özgürleşmesi! Alkış! ... Ama ... bu para fakirlere yahut STK’lara verilmiyor. Ya ne oluyor?
ABD kanunlarına göre vakfı vergiden kurtarmak için harcanması gereken asgarî seviye %5. Tesadüfe bakın, Bill & Melinda Gates vakfı da tam bu kadar parayı yardım için kullanıyor. Gerisi? Vakfa bağlı bir trust bu parayı bir yatırım portföyü olarak yönetiyor. Meselâ?
Petrol (Total, BP), GDO’lu gıdalar (Monsanto/Bayer) ve silah üreten firmalar. Matrak değil mi? İnsanlığa hizmet(!) için kurulmuş bir vakfın sahip olduğu 50 milyar doların 47.5 milyar $’lık kısmı petrole, gıdalarımızı kirleten GDO’ya ve silahlara yatırılmış.
Silsile (#FLOOD): Fransa cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bütün Avrupa'yı Erdoğan'a karşı diplomatik bir savaşa sokmaya çalışıyor. Başarma ihtimali nedir?
Fransa Doğu Akdeniz'deki gaz için aktif diplomasi yürütüyor. Fakat uçak ve savaş gemisi göndermek gibi askeri tedbirlere de başvurmaya başladı. #Macron#fransa#MaviVatan
Fransa'nın Türkiye'den rahatsız olma sebepleri arasında en önemlilerinden biri Doğu Akdeniz gazının paylaşılması. ama Fransa meseleyi Avrupa'nın güvenliği gibi göstermeye çalışıyor. NATO ve Avrupa Birliği nezdinde çaba harcıyor. Fakat...
Yeni silsile (#FLOOD) : Bilimden güç alan yeni bir faşizm kurulurken... insansız psikiyatri... Robotlaşan doktor; yedek parça gibi görünen hastalar...
Türlü sebeplerle duygusal fırtınalar yaşıyoruz; bazen kelimeler yetmiyor ve sakinleştirici, anti-depresan ilaçlar kullanıyoruz. Ama bu işin içinde büyük paralar dönüyor. Fakat meselenin 3cü bir ayağı daha var. Nedir?
Bunalım, stress, saldırganlık, uykusuzluk gibi hissî sıkıntıların SADECE VE TAMAMEN maddî yolla, yani ilaçla tedavî edileceğini savunan bir ideoloji var. bu ideolojiyi kabul etmenin siyasî, ahlâkî, hukukî neticeleri var. Derdimiz bu üçünün nasıl eklemlendiğini anlatmak...