İdlib'de 33 askerimiz şehit olduktan sonra orduyu zan altında bırakan bir iddiayı çürütmek için bu tweetleri attım.
Attığım tweet nedeniyle eve polisler geldi. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle suçlanıp ifade verdim.
Savcı dava açmaya lüzum görmemiş.
Burada birkaç yüz bin insana hitap etme imkanım var.
Bu imkanımı, ordu hakkında ortaya atılan çirkin bir iddiayı çürütmek için kullandım. Kendimce, güzel bir şey yaptığımı düşünüyordum ama bu nedenle suçlandım.
Suçlanmama sebep olan şey de bir cimer şikayetiymiş. Şikayet metnini de okudum.
Algı, provokasyon vb gibi kelimelerden oluşan, bana hakaret eden ve bolca yazım yanlışı barındıran bir şikayetti.
Bu şikayet üzerine halkı tahrik etmekle suçlanmışım.
Bunları da kimseyi suçlamak için yazmıyorum. Şikayet eden şahsı da suçlamıyorum. Hepsini geçtim.
Bilmem nasıl anlatayım. Böyle şeyler pek söylenmez. Memlekete aidiyet hevesiyle, kendimce faydalı olmak için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Benim bu hevesim vuruldu. Ona üzgünüm.
Şimdi ister istemez düşünüyorum...
Gara operasyonundan sonra "rehineler Tsk'nın hava saldırısında şehit oldu" iftirasını atanlar olmuştu. O iftiraları çürütmek için de yazmıştım. Mesela bundan ötürü de suçlanacak mıyım...
Bakalım hayat önümüze daha neler çıkaracak. Geçmiş olsun dilekleri için herkese teşekkür ederim.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Ukrayna'da yaşanan savaş tehlikesi ile Montrö Bildirisi arasında ilgi çekici bir bağ olabilir. Hemen kuzeyimizde felaketle sonuçlanabilecek bir kasırga patlamak üzere. Ve Türkiye kendini Rusya'nın karşısında bulabilir.
Bu durumda Montrö'nün her kelimesini ezberlemek zorundayız.
1* Dünya üzerinde pek çok askeri gerilim yaşanmasına karşın Ukrayna gerilimi tamamından kritiktir. Çünkü ABD ve Rusya'nın gerilim konusunda aynı anda kırmızı çizgileri var.
Rusya, Ukrayna'nın NATO üyesi olmasını, ABD ise Rusya'nın Ukrayna'yı ilhakını kabul edilemez buluyor.
2* Ukrayna'nın NATO üyesi olması, Rusya'nın düşman tarafından tamamen çevrilmesi manası taşıyacağından, Rusya, bunun olmaması için çatışmayı göze alıyor.
Rusya'nın Ukrayna'yı ilhakı ise Avrupa üzerinde ciddi bir Neo-Sovyet tehdidi oluşturacağından, ABD için kabul edilemezdir.
İktidar göreve ilk başladığında ağırlığı Erbakan ekolünden gelen, uzun yıllar kafasına laiklik balyozu inmiş, partileri defalarca kapatılmış, mücadele vermiş, verdikçe pişmiş, belli bir olgunluğa ulaşmış jenerasyon vardı.
Fakat bu kadrolar zamanla ya emekli oldu ya da koptu.
Kurucu jenerasyon sahayı terk ettikçe yerini iktidarın ilk yıllarında ittifak kurulan merkez sağcı, liberal, gülenci tiplemeler aldı.
2011'den itibaren liberallerle, az zaman sonra Gülencilerle yollar ayrılınca iktidarda ciddi bir kadro boşluğu oluştu.
Montrö'den çıkma konusu gündeme gelince "Montrö'den çıkarsak ABD'nin işine gelir, Karadeniz'e girerler" gibi yorumlar yapıldı. Bu cidden büyük bir sorun... Fakat tek sorun bu değil.
Montrö'den çıkmak, sanıldığından çok daha ciddi bir tehdit. Anlatayım...
1* Montrö Sözleşmesi, tek başına ele alınabilecek konu değildir. Bu, 1774 yılından Osmanlı'nın Ruslara mağlup olmasıyla başlayan Boğazlar sorunudur. Montrö, 247 yıllık sorunun son çözümüdür.
Montrö'nün ne kadar kritik olduğunu anlamak için 247 yıldır yaşanan sorunu bilmek gerek
2* Boğazlar, 1774'e kadar tamamen Osmanlı hakimiyeti altındaydı. Fakat 1774'te savaş kaybedilince, boğazlar konusunda Ruslara tavizler verildi.
Sürekli "kadın cinayetleri" vurgusu, kadını erkeğe düşman etmeye çalışan bir sloganik medya propagandasıdır.
Tweetin tamamı buymuş. Yazdığım kısmını paylaşınca algı oluyormuş. Arkadaşlar uyardı. Baktım. Hiç de olmuyor. Eğer olsaydı özür dilerdim.
Sürekli kadın cinayeti vurgusu erkek düşmanlığı değildir. Öncesinde ne söylenirse söylensin saçma, geri kafalı ve ideolojik bir yaklaşım.
Kadın cinayetlerini ideolojik malzeme yapan falanca örgütlerin yaptığı şey ne kadar yanlışsa, bunu genelleyip, kadın cinayetlerine tepki gösterilmesini topyekün karalamak da o kadar yanlıştır.
Bunlar birbirinden beslenen uç ve ideolojik saplantılar.
Alfred Kantorowicz, Hitler'in iktidara gelmesinden sonra toplama kampına gönderilen yüzlerce bilim insanından biriydi. Kampta ölmeyi beklerken mucize gerçekleşti ve serbest bırakıldı. Üstelik ülkeyi terk etmesine izin veriliyordu.
Mucizenin ardında tanımadığı biri vardı: Atatürk
1* Bilim insanı Philipp Schwartz Nazi iktidarı açıkça Yahudileri hedef almaya başladıktan hemen sonra İsviçre'ye geçerek Alman Bilim Adamları Yardım Birliği'ni örgütledi.
Hedefleri, Nazi zulmüne uğrayan bilim insanları kurtarmak ve başka ülkelerde yaşamalarını sağlamaktı.
2* Fakat Nazilerden çekinen pek çok ülke, Yahudi bilim insanlarına kucak açmaya yanaşmıyordu.
Bu sıralarda üniversite reformunu gerçekleştiren Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip, Schwartz ile bağlantı kurdu ve ülkeye davet etti.