"Derginin son sayısı, mahkeme kararı ile toplatıldı. Sıkıyönetim Komutanlığı’nın derginin toplatılması ile ilgisi olmadığı, toplatma kararının doğrudan doğruya nöbetçi sivil mahkeme tarafından verildiği belirlendi!.."
21 Temmuz 1981 tarihli Milliyet Gazetesi'nde yer alan bu haberdeki dergi, Oğuz Aral’ın ‘’Gırgır’’ıdır.
Gırgır, 1980’lerde Rus ‘’Krokodil’’ ve Amerikan ‘’Mad’’ dergilerinden sonra dünyanın en çok satan üçüncü dergisi olmuştur.
Oğuz Aral, 1936 yılında İstanbul Silivri’de doğmuştur.
İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ni üçüncü sınıfta bırakır.
1950’den sonra döneme damgasını vurmuş Akbaba, Marko Paşa, Dolmuş gibi çeşitli dergi ve gazetelerde karikatür çizer.
19 yaşına geldiğinde ilk çizgi romanını yayımlamıştı.
Oğuz Aral, tiyatroya ilgisi dolayısıyla 1958'de pandomim tiyatrosu kurdu ve Anadolu'nun çeşitli yerlerinde pandomim gösterileri sergiledi.
Pandomim sanatçılığı yaparken başına gelenler ise ayrı bir mizah konusudur.
Sözsüz oyun için, komünizm propagandası soruşturması açıldığında kendilerini şöyle savunur: “Bizde söz yok ki, nasıl suç olur? Hem bu soruşturma, hem de savunması gerçek bir mizah örneği değil midir?"
Koca Yusuf (1966), Direkler Arası (1967), Bu Şehri İstanbul (1968), Ağustos Böceği ile Karınca (1971) adında çizgi filmlere hayat verdi.
Türkiye’nin ilk canlı karikatür stüdyosunu kurar ve burada reklam filmleri yapar.
1970’li yıllarda Gün Gazetesi’nde, Gırgır adında küçük bir köşede çizmeye başlar.
Bir süre sonra ayrı bir dergi olarak çıkarılması kararını alır.
1972 yılında yayın hayatına “Geçim derdini, can sıkıntısını, aşk yarasını, karı-koca kavgasını şipşak keser.
Her derde devadır, gırgır da gırgır.” sloganıyla başlayan Gırgır 1989 yılına kadar yayınlanmıştır.
Zamanında, Gırgır dergisinin tirajını 500 bin adedin üzerine çıkararak, dünyanın üçüncü büyük güldürü dergisi durumuna getirir.
Güncel, halkın anlayabileceği, basite indirgenmiş bir karikatür anlayışına önem veren Aral, farklı mizah anlayışı ile dikkat çeker.
Aral eski kuşak çizerlerden kopup kendi çizer kuşağını kendisi yetiştirir.
Bir çok ünlü karikatürist ve yazar, Oğuz Aral’ın yönetimindeki Gırgır dergisinde yetişen isimler arasında yer alır.
Tip yaratmakta ustaların ustasıydı.
‘’Köstebek Hüsnü’’, ‘’Mayk Hammer’’, ‘’Utanmaz Adam’’, ‘’Vites Mahmut’’, ‘’Hafiyesi Mahmut’’ gibi,
halk tarafından tutulan çizgi roman kahramanları ün yapmıştı.
‘’Avanak Avni", en ünlü ve en sevimli tiplemesiydi.
Avanak Avni'yi derginin ofis boyu Rıza Külegeç’ten esinlenerek çizmiştir.
Avni o kadar ünlüydü ki, 1999’da Oğuz Aral onun için şöyle konuşmuştu:
"O yıl Avni futbolcular ve politikacılar dahil ülkenin en ünlü kişisi oldu.
Yıllarca ticaret amacıyla kullanıldı. Eğer Türkiye’de Avrupa ya da Amerika’daki gibi sanatçıyı koruyan
telif eserleri kanunu olsaydı şimdi bunca milyon doları ne halt edeceğimi kara kara düşünüyor olacaktım.
Yani beni Allah korudu!..”
Avni’nin ünü, Türkiye sınırlarını aşmıştır.
Güney Afrika’daki ırkçı olaylara karşı, Meksika’da ise ABD emperyalizmi karşıtı grupların
sembolü olmuştur .
Fransa’da AB anayasasına karşı çıkan gruplar da "Avanak Avni" tipini kullanmışlardır.
Gırgır aslında bir çeşit mizah okulu olarak göreve başlamıştır. Çiçeği Burnundakiler adıyla konulan genç ve yeni çizerler köşesi sayesinde
halkın mizah eğilimine de son derece yakından tanık olmuştur.
Gırgır’ın diğer bir önemli özelliği ise şimdiye kadar bir olan yazar-çizer kadrosunun işlevsel olarak ayrılmasıydı. Böylece dergide bir espri bulucu, bir de bulunan espriyi canlandırıcı iki grup olmuştur.
Siyasi, ekonomik, sosyo-politik eleştiriler içeren ve halkın üzerinde büyük bir etkisi olan Gırgır'ın yönetimi 1989 yılında Aral'ın elinden zorla alındı.
1990 yılında, Avni dergisini kurdu.
Sevilen karakteri Avanak Avni'nin adıyla kurulan bu dergi, 1996 yılına kadar yayın hayatını sürdürdü. Derginin kapanmasının ardından Hürriyet Gazetesi'ne geçen Aral, vefatına kadar karikatür ve yazılarını bu gazetede yayınladı.
İşindeki titizliği ile bilinen ünlü karikatürist, beğenmediği işleri tekrar çizdirir, çalışanlarına karşı tatlı-sert bir tutum içinde davranır. Çalıştığı dergilere yollanan amatör karikatürleri tek tek inceler, yayınlanmaya uygun bulduklarına mutlaka telif hakkını öder.
Muhalif tavrıyla da bilinen Gırgır dergisi 12 Eylül döneminde kapatılan ilk yayın organlarından biri oldu ve dergi aynı dönemde birçok kez soruşturmaya uğradı.
Kendi koyduğu lakabı olan "Huysuz İhtiyar" , Oğuz Aral’ın Pazar yazılarından derlediği
ilk kitabının da ismidir aynı zamanda.
Ünlü karikatürist, 26 Temmuz 2004 günü kalp krizi sebebiyle yaşamını yitirdi.
Yetiştirdiği mizahçılar ve çalışma arkadaşları tarafından 2005 yılında Cihangir Parkı’na dikilen heykeli, üç defa saldırıya uğramış, her seferinde tekrar yapılarak yerine konulmuştur
Einstein denilince genellikle ilk akla gelen Özel Görelilik Kuramıdır.
1.Dünya Savaşı'nın en yoğun günlerinde teorisini tamamlayan Einstein, bir türlü gerçek deney ortamında teorisinin ispatını tamamlayamamıştı.
1915'te görelilik teorisini tamamlamasının ardından bile, Almanya'nın dışında tanınmıyordu.
Arthur Stanley Eddington olmasaydı Einstein bu teoriyi doğrulama yolunda zorlanacaktı.
Eddington, görelilik kuramını kanıtlamaya ihtiyaç duyuyordu.
Einstein, ışığın Güneş gibi büyük kütlelerin yakınından geçtiğinde yer çekimi nedeniyle yön değiştirdiğini söylüyordu.
Bu, uzaktaki bir yıldızın ufak oranda yer değiştirmiş gibi görünmesi anlamına geliyordu.
Alman asıllı Amerikalı dilbilimci ve filolog George Zipf, 1932 yılında yayınladığı “Selected Studies of the Principle of Relative Frequency in Language” başlıklı makalesinde, hangi dilde yazılmış olursa olsun,
belli bir metindeki kelimelerin kullanım sıklığıyla ilgili bir “desenin” bulunduğunu ortaya koydu.
Literatüre Zipf Kanunu olarak giren bu buluş, son derece ilginçti.
Zipf’in bulgularına göre kelimeler kullanım sıklığına göre sıralandıklarında ilk sıradaki kelime,
yani en sık kullanılan kelime, ikinci sıradaki kelimenin iki katı kadar kullanılıyordu.
Başka bir deyişle ikinci sıradaki kelime ilk sıradaki kelimenin yarısı kadar kullanılıyordu.
Üçüncü sıradaki kelime ilk kelimenin üçte biri kadar,
Antikçağ insanları için yalnızca yeryüzünün değil, gökyüzünün konumu da önemliydi.
Hem ilk gezginlerin yolculuklarını gerçekleştirmeleri için hem de tarımsal döngüler, dini bayramlar gibi özel günlerin hesaplanabilmesi için gökyüzünün izlenmesi gerekiyordu.
1900’lerde, bir grup sünger avcısı Yunan adası Antikythera’nın yakınlarında, bir gemi batığı ile karşılaştılar.
Yaklaşık MÖ 50-60 yıllarında batmış bir yük gemisiydi.
Eski bir Roma ticaret gemisi olan batıkta, heykeller ve gümüş paralar gibi pek çok olağan buluntunun yanında,
bir de sıra dışı bir nesne vardı.
Batıktan çıkarılanlar arasındaki en değerli bulgu, içinde tuzlu suyun etkisiyle bozunmuş, ezilerek iç içe geçmiş çarklar bulunan tahta bir kutucuktu.
Yaklaşık bir ayakkabı kutusu büyüklüğündeki bu kutunun içinde,
Kadın bilim insanları yıllar boyunca kendilerini erkek meslektaşlarına kabul ettirememişlerdir.
Onlar bu zorluklara boyun eğmemiş, azimleri ve kararlılığı ile dünya tarihine oturmuşlardır.
Kadın olduğu için bilimsel çalışmalarını uzun süre başka isimle yürütmek zorunda kalan Marie-Sophie Germain 1 Nisan 1776′ da Paris’ te doğar.
Zengin bir ailenin kızı olarak dünyaya gelir
Sophie Germain 13 yaşındayken, ebeveynleri onu evde tutarak Fransız Devrimi'nin kargaşasından tecrit ederler.
Babasının geniş kütüphanesinden okuyarak sıkıntıyla savaştı.
O yıllarda anlatılan bir hikaye göre,
Yüzyıllar önce Dünya’nın kendi etrafında dönüp dönmediği, ayrıca Dünya’nın mı Güneş’in etrafında yoksa Güneş’in mi Dünya’nın etrafında dolandığı bilim insanları arasındaki en hararetli tartışma konularından biriydi.
Galileo Galilei’nin “Dünya dönüyor” dediği için yargılandığı bilinir. Müslüman bilim insanlarının da 10. yüzyıldan itibaren Dünya’nın döndüğünü iddia ettiklerine dair yazılı kaynaklar mevcut. Başta el-Biruni ve el-Siczi ürettikleri usturlap ile,
sonrasında ise el-Tusi ve Ali Kuşçu gökyüzü gözlemleri ile Dünya’nın döndüğünü öne sürdü.
19. yüzyılın ortalarında, Fransız fizikçi Leon Foucault, Dünya'nın kendi ekseni etrafında döndüğünü ilk kez, kesin bir biçimde kanıtladı.
Bir astronom, matematikçi ve dil bilimci.
Çalışmaları ile başta Kopernik olmak üzere kendisinden sonra gelen birçok bilim insanını etkilemiştir.
Şu anda Özbekistan sınırları içerisinde yer alan Semerkand şehrinde dünyaya gelmiştir.
Ali Kuşçu, babası, Timurlular Devleti’nin Hükümdarı Uluğ Bey’in doğancıbaşısı olduğu için ona “Kuşçu” lakabı verildi ve tarihe bu isimle geçti.
Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye ilgi duyan Ali Kuşçu, devrin en büyük alimleri olan Bursalı Kadızade Rumi,
Gıyaseddin Cemşid ve Muinuddin Kaşi’den matematik ve astronomi dersleri aldı. Daha sonra bilgisini artırmak için Kirman’a gitti.
Eğitimini Semerkant ve Kirman’da tamamladı.
Uluğ Bey’in yardımcısı oldu.