Tabutluk” tabiri dilimize gireli 71 yıl oluyor. İşkenceler, altından lağım akan hücreler, kurbanın başının üzerine 1500 mumluk ampuller koymalar, tırnak sökmeler vs.
2
77.yıldönümünü idrak ettiğimiz 3 Mayıs “Türkçülük Günü” de aynı tarihe rastlıyor. İki zıt hadise nasıl olup da eş düştü? İnsanın aklına bu soru üşüşüyor ister istemez
İşkenceler aynı günün sonucunda geldi, o gün de misilleme olarak 1947’den itibaren yaygınlaştırıldı.
3
Tek Partili yıllar. O tarihte henüz genç bir üsteğmen olan Alparslan Türkeş’in tabiriyle İnönü’nün ‘diktatörlük’ devri… Tabutlukların nasıl bir yer olduğunu önce Türkeş anlatsın:
4
“Tabutluk adıyle anılan veya savcı Kâzım Alöç ve Ahmet Demir tarafından ‘mutena hücre’ diye ifade edilen yer, yarım metrekarelik bir yerdir. Nihayet 40 santimetre genişliğinde ve 50 santimetre uzunluğunda ve 2,5 metre yüksekliğinde beton duvar içerisinde açılmış oyuklardır.”
5
Peki içeride neler olup bitiyormuş? Yine Türkeş’ten dinleyelim:
“Bu beton oyukların duvarlarından içeriye sokulanları, belinden ve kollarından duvara bağlamak için demir prangalar vurulmaktadır. Ayrıca oyuğun tepesine üç adet beşer yüz mumluk ampul konulmuştur.
6
İçeriye kapatılan insan demir prangalarla bel ve kolundan duvara bağlanıp 24 saat, 48 saat, hatta daha fazla aç susuz bırakılırdı. Bazı sanıkların tabii ihtiyacı için dahi kapı açılmaz, perişan duruma düşmeleri sağlanırdı. Buna diri diri fırına sokulma denmez de ne denir?”
7
Türkçüler o sırada “Türkçü” İsmet Paşa’nın kurbanları olarak tabutluklarda işkence görür, diri diri fırınlara kapatılırken hükümet milliyetçilik ve Türkçülükte üzerine zinhar toz kondurmuyordu.
8
Daha 2 yıl önce devrin Başbakanı Şükrü Saracoğlu –ki tabutluklar onun şaheserleriydi- hükümet programını okurken Türk ırkı ve “Türk kanı” ile Türkçülük yapacaklarını bizzat Meclis kürsüsünden şöyle haykıracaktı:
“Arkadaşlar, biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. +
9
Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal (en az) o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir”
5 Ağustos 1942 günü Saraçoğlu'nun alkışlarla kesilen açıklamasındaki cümleler Türkçü ve milliyetçi çevrelerde inanılmaz bir heyecan ve sevinç dalgasına yol açmış ancak
10
2 yıl bile geçmeden bu defa korkunç bir ihanet ve nankörlüğün de tetikçiliğini yapmıştır.
Hem Türkçülüğün “kan meselesi” olduğunu söyleyecek, hem de aynı doğrultuda ilerleyenleri Türkçülük ve Turancılık yaptıkları için yalnız hapse değil, hücrelere, tabutluklara dolduracaksın!
11
‘Politikanın cilveleri’ diyoruz buna, değil mi? Türkçülükte samimiyet testi de diyebilirdik; işkenceler faslıyla bu testten sınıfta kaldıkları muhakkak. O tarihte üniversite öğrencisi olan Osman Yüksel Serdengeçti şöyle anlatıyor hücresini:
12
“Yarı aydınlık, yarı karanlık bir koridordan yürüyoruz. Yağmur yağıyor, tavanlar akıyor, ayaklarımız su içinde. Sağımda solumda kapıları numaralanmış küçük küçük hücreler var. 13 numaralı hücrenin kapısı açıldı, fare deliği gibi bir yer, ancak küçük bir karyola sığabiliyor…”
13
Peki nedendi bu işkenceler?
Türkçülüğün liderlerinden Nihal Atsız Tek Parti devrinde bir ilke imza atmış ve “Orkun” dergisinde Başbakan Saracoğlu’na iki mektup yayımlamıştır. 20 Şubat ve 21 Mart 1944 tarihli mektuplarda Türkiye’deki yıkıcı hareketlerin (kastettiği komünizmdir)
14
engellenmesinin hükümetin görevi olduğu halde meselenin üzerine gereken ciddiyetle eğilmediğini, özellikle ‘tescilli komünist’ diye suçladığı Sabahattin Ali’nin, Maarif Vekili Hasan Ali Yücel tarafından kayırıldığını ileri sürerek sert eleştirilerde bulunmuş,+
15
daha ileri giderek Bakanın görevden alınmasını istemiştir.
Tek Parti devridir. “Orkun” derhal toplatılıp kapatılır. Mahkeme açılır. Türkçüler tepki gösterirler. Nihayet ikinci oturumun yapılacağı gün olan 3 Mayıs’ta sıkıyönetim ilan edilmiş olmasına rağmen sokağa dökülürler.
16
İstanbul ve Ankara’da komünizmi tel’in mitingleri yapılır, 12 Eylül’den önce sık sık işittiğimiz “Kahrolsun komünistler” sloganı ilk kez o gün duyulur. Eyleme katılanlar arasında Türkeş de vardır. Tabii devrin ‘baba’ Türkçüleri de.
Kimler mi?
17
Mesela Prof. Zeki Velidi Togan, merhum mimar Turgut Cansever’in babası Hasan Ferit Cansever, Nihal Atsız, Atsız’ın kardeşi Nejdet Sançar, Hüseyin Namık Orkun, Fethi Tevetoğlu, Reha Oğuz Türkkan, Hikmet Tanyu, Said Bilgiç, Peyami Safa vd.
18
İlim adamıymış, askermiş demeden türlü işkencelerden geçirilip aylarca hapis yatarlar. İşkence usulleri de bir çeşitli ki sormayın!
Günlerce aç ve susuz bırakmak, el yıkamak için bile su vermemek, Allah yarattı demeden dövmek, dövülenleri seyrettirmek, +
19
şakaklarına tabanca dayayarak tehditlerde bulunmak, içlerinden lağım geçen hücrelere kapatmak vs. Tırnaklarının çekildiği söylenen Türkeş’in tabiriyle bu dehşet idaresinin herşeyi tuz buz eden tokmağı kimsede kımıldayacak takat bırakmamıştır.
20
Radyosuyla köleleştirdiği basınla iliklerine kadar uyuşturduğu millet, onun dilediği boyunduruğa öylesine vurulmuştur ki, hiç ekmek vermese de saltanatını sürdürebilirdi.
Yazdığı mektuplarla 3 Mayıs olaylarının tetiğini çekmiş olan Atsız ise sonunda Askeri Yargıtay tarafından
21
beraat ettirildikleri bu eylemin Tek Parti diktatörlüğüne karşı bir ‘temizlik’ harekâtı olduğunu söyleyecektir. Bir gazetede hakkında Halk Partisi’ni temizlemeye kalktığı iddiasına karşı şunları söylemiştir:
22
“Dünyada bir sabun buhranı yaratmadan Halk Partisi’ni temizlemenin mümkün olmadığını biliyorum. Bununla beraber mukadderatın bu partiyi temizleyeceğine imanım var.”
Atsız 1946’da “Kür Şad” dergisine yazdığı bir yazıda Türkçülükte ilk hareketi 3 Mayıs günü Ankara’da
23
“birkaç bin meçhul Türk genci”nin yaptığını yazacaktır. “Türkçülük tarihinde bu kişilerin hususi bir yeri vardır.” 1974’de 3 Mayıs’ın “millî şuurun ayaklanması” olduğunu söyler. Bir dönüm noktasıdır o. Ancak bu dönüm noktası, demokrasinin de Türkiye’deki ilk sosyal tartışması
24
olmuş, muhalif diller çözülmeye başlamış ve Tek Parti yönetimine yönelik eleştirilerin işaret fişeği işlevini görmüştür.
Türkçüler kadar Türkçü olmayanların, hatta ona karşı olanların da bu “dönüm noktası”na dikkat kesilmeleri gerektiği kanaatindeyim.
25
Mayıs Türkçülük Günü'nün böyle hazin, hazin olduğu kadar Türkçüleri gaddarca ezme girişimine bağlanan bir tarihi vardır vesselam #3MayısTürkçülerGünü bu bakımdan demokrasi tarihimizin de mütemmim cüzlerindendir
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bilgi zinciri
27 Mayıs'ın 10 zararlı mirası
1
27 Mayıs sonraki darbelere ve darbe teşebbüslerine ilham kaynağı oldu. DP Hükümeti'nin kolayca devrilmesinden cesaret alan birçok hırslı subayın kanına darbe mikrobu girmiş oldu
2
Darbenin başarısı sivillerin bir kısmında askerleri etkileyerek kolay yoldan iktidara gelme ya da iktidarı elinde tutma eğilimlerini teşvik etti. 1960'ların sol Kemalizmi, 2000'li yılların ulusalcılığı bu eğilimin en göze çarpan örnekleri oldu.
3
Kendisini, hakiki güç odağı olarak algılanan askerlere göre konumlandırma yoluyla kişisel/ kurumsal menfaat temini, politikacıdan bürokrata, iş adamından gazeteci ve akademisyene kadar birçok sivilin normal karşıladığı bir davranış biçimine dönüştü.
Bilgi zinciri
1
Madem 27 Mayıs öncesinde darbe girişimini ifşa eden Samet Kuşçu konuşuluyor, biz de gerçekte ne olduğuna bir bakalım
Buyurun
1957 sonları.
Üsküdar'daki bir başka darbeci Mahmut Şevket Paşa'nın konağında toplanan darbeci subaylar bir “büyük baş” arayışındadırlar+
2
Yeminler edilir, planlama yapılır; ihanet edenlere ölüm cezası verilmesine kadar pek çok karar alınır. Bir yönetim kurulu oluşturulur. Başkanlığa, o sırada yarbay olan Faruk Güventürk getirilir.
3
Alınan bir başka karara göre ise o sırada Milli Savunma Bakanlığı koltuğunda oturan Şem’i Ergin’e hareketin başına geçmesi teklifi götürülecektir. İyi ama nasıl?
Randevu alınır ve Bakan’la görüşmeye gidilir.
Emekli amiraller Montrö'yü de okumamış
Madde 28'e göre bal gibi feshedilir
Öyle mantıksız bir sözleşme ki, tadilini zorlaştırıyor ama feshine kapıyı sonuna kadar açıyor
Madde 28
20 yıl dolunca taraflardan biri FESİH İHBARNAMESİ gönderirse 2 yıl içinde fesholunacaktır diyor
Madde 28
Öztürkçeye çevireceğim diye bulanıklaştırılmış ama anlaşılabiliyor
Süre 20 yıl
20 yıl içinde fesih ihbarnemesi yapılmamışsa sonrasında sona erdirme (fesih) ön-bildirimi (ihbarnamesi) herhangi bir zamanda yapılabilir Fransa'ya yapılacak, o da ilgili taraflara bildirecek
1962-65 yıllarında CHP hükümetinde Dışişleri Bakanlığı da yapan diplomat Feridun Cemal Erkin 28. maddeyi şöyle yorumlar:
"20 yıllık süre şarta bağlı olup ancak 2 yıllık bir fesih peşin bildirisi gönderilmesi halinde kesinleşecektir. Böyle bir bildiri gönderilmemiş ise +
Zincir
1
İttihatçı Rıza Tevfik'in Sultan Abdülhamid'den özür dilediği şiirin aslını burada defalarca yayınladığım halde yine eksik ve yanlışlarla dolu olarak paylaşılıyor
Aslı ve tam metni aşağıdaki zincirdedir
Nerdesin şevketli Sultan Hamid Han
Feryadım varır mı barigahına
Ölüm uykusundan bir lahza uyan
Şu nankör milletin bak günahına
Tahkire yeltenip tac ü tahtını
Sınadı bu millet kara bahtını
Anladı sillenin nerm ü sahtını
Rahmet et sultanım suz-i ahına
3
Tarihler namını andığı zaman
Sana hak verecek hey koca sultan
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyasi padişahına
Padişah hem zalim, hem deli dedik
İhtilale kıyam etmeli dedik
Şeytan ne dediyse biz ‘belî’ dedik
Çalıştık fitnenin intibahına