Filistin-İsrail gerginliği başladığında tam kapanmaya rağmen sokaklar hızlı şekilde doldu ve "Mehmetçik Kudüs'e" sloganları atıldı. Oysa "Doğu Türkistan'da" yaşanan sorunlara sessizlik hakimken....
Çünkü bazıları için Filistin'i "önemli" yapan başka nedenler var.
1* Filistin'in bugünkü durumunun son taşları 2017'de Trump tarafından döşendi. O şimdiye dek gelmiş geçmiş en İsrail ve en Siyonizm yanlısı başkandı.
Filistin sorunu için ortaya bir plan attı. Bu plan büyük oranda İsrail tezlerini destekliyor.
2* Trump bir süre sonra yapılmayanı yaptı ve Kudüs'ü İsrail başkenti olarak tanıdı. İsrail lideri Netanyahu'ya büyük destek veriyordu.
Körfez ülkelerinin ağzını kapaması için onlarla da anlaşmalar yaptı. Zaten bu ülkeler kendi problemleri nedeniyle Filistin'i çoktan unutmuştu.
3* Arap ülkelerini endişelendiren, Filistin'i yalnız bıraktıklarında Erdoğan ve İran'ın bu durumdan istifade edip Filistin'i savunarak İslam dünyasında itibarını geliştirmeleriydi.
4* Trump tüm İsrail desteğine rağmen seçimi kaybetti. Türkiye'de de bazı İslamcıların, Trump'ın gidişine üzülmesini ayrıca düşünmek gerek.
Biden göreve gelince en büyük kabuslar Netanyahu için başladı. Zaten oy oranı düşüyordu. Büyük bir desteği de kaybetmişti.
5* Netanyahu'nun korkularının ardında, yürüttüğü ırk ayrımcılığına dayanan politikaları vardı. Bunu anlamak için Kudüs'ün nüfus yapısını incelemek gerek.
Kudüs'ün %40'ını İsrail vatandaşı Filistinliler oluşturuyor. Buna rağmen pek çok siyasi haklara sahip değiller.
6* Filistinliler %40'lık nüfusa karşı şehrin %8'inde yerleşme hakkına sahip. Kendi kaderlerini tayin edemiyorlar. Yarısı su şebekelerinden bile faydalanamıyor.
İsrail, onları Filistinli olarak değil İsrailli Arap olarak tanımlıyor. Filistin izini silmek istiyorlar.
7* Tüm bunlar yetmezmiş gibi İsrail hükümeti Kudüs'teki Filistinlileri yerleşim yerlerinden zorla çıkarmaya ve boşalan yerlere Yahudileri yerleştirmeye çalışıyor.
En son, Şeyh Cerrah Mahallesi'ndeki bir kaç Filistinli aile zorla evlerinden çıkarılarak sürüldü.
8* İsrail'in Trump desteğiyle birlikte artan haksızlıkları, İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından da tescillendi. Örgüt, İsrail'i açıkça ırk ayrımcılığıyla suçladı.
Rapora göre, ABD'de doğup büyüyen bir Yahudi Kudüs'te, Kudüs doğumlu bir Filistinli'den daha fazla hakka sahip.
9* Özetle Biden'ın kazanması, Netanyahu'nun politik konumunu sarstı. Biden, göreve gelince Filistin'le koşulsuz görüşebileceğini açıkladı.
Öte yandan Netanyahu'nun durumu iç politikada da belirsiz.
10* İşin ilginç yanı, İsrail'de yaşayan Filistinli siyasi gruplar, çeşitli koşullarda Netanyahu'ya seçim desteği verebileceğini açıklamıştı. Buna karşın Netanyahu'nun civarındaki radikal sağ akımlar bunu onaylamadı. Filistinliler bu nedenle muhalefete yöneldi. Gerilim arttı.
11* Son kıvılcım, Şeyh Cerrah Mahallesi'ndeki zorunlu göçle alevlendi. Kudüs'teki Filistinliler olayı protesto etmeye başlayınca sert karşılık gördü. Böylece Filistin Devleti sürece dahil oldu.
Filistin Devleti'ni anlamak için bazı aktörleri tanımak gerekiyor.
12* Şimdiye dek İsrail'de yaşayan Filistin vatandaşlarından bahsettik. İsrail onları İsraili Arap olarak görüyor fakat bu komik bir aldatmaca. Onlar İsrail vatandaşı olan Filistinliler.
Filistin Devleti ise ayrı... İki parçadan oluşuyor: Gazze Şeridi ve Batı Şeria
13* Batı Şeria, İsrail 1948'de kurulduğunda Ürdün'e aitti. 1967'de yaşanan Arap-İsrail savaşında İsrail tarafından işgal edildi. Fakat fiili hakimiyet daha sonra Filistin Devleti'ne geçti.
İsrail'in nihai hedefi Batı Şeria'yı ilhak etmek ve Müslümanları Kudüs'ten çıkarmaktır.
14* İsrail ve Filistin , 1995'te Batı Şeria hakkında bir anlaşmaya vardı. Buna göre bazı bölgeler Filistin'e, bazı bölgeler Filistin-İsrail yönetimine, bazı bölgeler de İsrail'e bırakıldı.
Fakat dönemin İsrail lideri İzak Rabin, radikal bir Yahudi tarafından öldürüldü.
15* İsrail, kuruluşunda seküler sol anlayış tarafından yönetilirken, Araplarla yaşanan mücadeleler iktidarı aşırı sağa doğru kaydırdı. Rabin, anlaşmayı taviz olarak gören aşırı bir sağ militan tarafından öldürülmüştü.
Filistin'e geri dönersek, Batı Şeria ve Gazze...
16* Batı Şeria'da El Fetih yönetimi hakimken Gazze'de Hamas yönetimi hakim.
El Fetih, Yaser Arafat tarafından kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü öncülüğündeki akımın içinden doğru. Hamas ise çok daha sonra kurulan, Müslüman Kardeşler yanlısı bir oluşumdur.
17* Filistin mücadelesi önceleri Arap Milliyetçisi ve seküler FKÖ tarafından yürütüldü. Örgüt, Arap Milliyetçisi ve ABD karşıtı Mısır lideri Nasır tarafından destekleniyordu.
Bu nedenle FKÖ, önceleri Türkiye'ye karşı Mısır'ın yanında yer almıştır.
18* ABD, anti-amerikancı Arap Milliyetçiliğine İslamcıları destekledi. İslamcılar önceleri Yahudilere karşı Hitler'le iş tutmuştu. Bu bağlantıyı yürüten Alman istihbaratı, Hitler'in düşüşüyle ABD'ye iltica edince, İslamcı irtibatı da ABD'yle kuruldu.
19* Arap Milliyetçileri, ABD'ye karşı Sovyetlere yakın dururken, ABD, İslamcıları kullanarak hem Sovyetlere karşı hareket etmek hem de Ortadoğu'da güçlenmek istedi.
Böylece Müslüman Kardeşler pek çok Ortadoğu ülkesinde Suud finansörlüğünde yayıldı.
20* Sovyetler Afganistan'ı ele geçirmeye kalktığında ABD'nin ünlü stratejistlerinden Brzezinski, İslamcıları Ruslara karşı silahlandırdı ve bölgeye sürdü. Bin Ladin, onların en ünlüsüydü...
Fakat kullanıldıktan kontrolden çıktılar ve sonra çöpe atıldılar.
21* İşte, Filistin mücadelesi, önceleri Arap Milliyetçileri desteğiyle kurulan FKÖ/Arafat tarafından yürütüldü. Fakat daha sonra karşılarına ideolojik bir rakip olarak Hamas çıkarıldı.
Hamas, İslamcı ideolojiye sahip radikal bir akım olarak kanlı eylemlerle adından söz ettirdi.
22* Zamanla Filistin mücadelesi El Fetih ve Hamas arasında bölündü. Hatta sonraları bu iki grup arasında çatışma başladı. Birbirlerinin kanlarını döktüler.
Ayrılık uzun süre sürdü... En son 2020'de Türkiye'de bir araya gelme kararı aldılar.
23* Hamas, zamanla Filistin mücadelesindeki rolünü artırdı. Gazze'ye hakim oldu. ABD tarafından terör örgütü ilan edildi. Filistin'de yıllar önce yapılan seçimlerde üstünlük kurdu. Devlet başkanlığı ise El Fetih'li Mahmut Abbas'ta bulunuyor.
El Fetih Batı Şeria'da hakim...
24* Mahmut Abbas bir kaç yıllığına seçilmesine rağmen görevini bırakmadı. 2020'de varılan anlaşma sonucunda seçime gidileceğine söz verdi. Fakat çeşitli bahanelerle seçimleri erteledi.
Filistin'de yapılacak seçimin önemi çok büyük.
25* Hamas'ın nihai hedefi, El Fetih'e üstün gelmek ve devlete tamamen hakim olmak. Kudüs'te yaşanan son çatışmalar Hamas'a "Filistin'in koruyuculuğu" imajı için muazzam bir fırsat sundu.
Hamas, İsrail'in saldırılarına füzelerle cevap verdi.
26* Mevcut durumda hem İsrail hem de Filistin aşırı sağ tarafından besleniyor.
İsrail'in aşırılıkları Filistin örgütlerini besliyor. Onların aşırılıkları da İsrail'i besliyor. Böylece iki taraf da durumdan istifade ediyor. Konumunu güçlendirmeye çabalıyor.
27* Netanyahu, iç politikada seçimleri kazanabilmek için Filistin karşıtı politikalara (Trump'ın da desteğiyle) hız vermişti. Buna karşın Hamas da yaşanan haksızlıklara karşı, gelecekteki seçimleri göz önüne alarak hızlı bir karşılık vermeyi başardı.
28* Hamas'ın elinde pek çok sayıda füze bulunuyor. İsrail, Demir Kubbe isimli güçlü bir hava savunma sistemine sahip fakat Hamas'ın attığı füzelerin maliyeti düşükken Demir Kubbe'nin bu füzeleri engelleme maliyeti çok yüksek.
29* İsrail bu nedenle Demir Kubbe'yi sadece kritik bölgelerde aktif halde tutuyor. Üstelik sürü yöntemiyle atılan füze dalgalarına karşı çıkamıyor.
Son bilgiler Hamas'ın, İsrail'in sandığından çok daha fazla füzeye sahip olduğunu gösteriyor. Rus ve Çin füzelerine...
30* Hamas'ın güçlü saldırısı, İsrail'in yeterince korunamamasına neden oldu. Üstelik Netanyahu ABD'den beklediği desteği göremedi.
Biden'e destek veren radikal demokratlar, İsrail'in vahşetini sıkı eleştiriyor. Biden yalnızca sözlü destek verebildi.
31* Hamas'ın beklenmedik derecede güçlü saldırısı ve ABD'nin politik konumu Netanyahu'yu köşeye sıkıştırdı. Ülkeyi yeterince koruyamaması, onu başarısız kılıyor ve seçimlerde risk yaratıyor. Vitesi yükselttiğinde daha çok kan dökülecek. Geri adım attığında da başarısız olacak.
32* Öte yandan Hamas'ın saldırıları, Arap ülkelerinin unutmaya yüz tuttuğu Filistin için büyük bir koruyucu rol sağlıyor. Bu itibar, ertelenen seçimlerde başarıyı getirebilir.
Hamas'ın hedefi Netanyahu'ya geri adım attırarak politik kazanım elde etmek.
33* Geliyoruz Türkiye'ye... Ülkemizdeki Hamas'ı destekleyen bazı sivil toplum örgütleri, Filistin'in dramı üzerinden önemli ölçüde destek devşiriyor. Daha fazla dram, daha fazla destek ve güç anlamına geliyor.
Öte yandan hükümet ve Müslüman Kardeşler arasında sıkı bir bağ var.
34* Türkiye'de kamuoyu oluşturarak Filistin'e destek oluşturmaya çalışıyorlar. Fakat Filistin halkı için olmaktan çok Filistin'deki belli siyasi gruplar için...
Bu politik güç mücadelesini anlamak için biraz geçmişe gitmek gerekiyor. Sadece şu görselle geçiyorum. Anlayan, anlar.
35* Sonuç olarak Filistin ve İsrail'deki siyasi gruplar politik/askeri çekişmelerle meşgul. Olan, Filistinli kadın, çocuk ve korumasız halka oluyor. Acıları bitmiyor. Aksine katlanıyor.
Araplar iç çekişmelerle, Filistin örgütleri ise politik çıkarla meseleden uzaklaşıyor.
36* Mehmetçik Kudüs'e sloganı atanlar, milletin ruh ve vicdanını yansıtmaktan çok, belirli sivil/ideolojik grupların seslerini yükseltiyor. Şayet, samimi olsalardı, onları Doğu Türkistan konusunda da duyardık.
Ama o konuda daha sessizler. Çünkü mesele: Politik.
37* Bu gruplar Doğu Türkistan konusunda hükümete baskı yapamazlar. Çünkü çekinirler. Çin'le olan ilişkiler, bu konuda ses çıkmasının önüne geçiyor. Bu politik çizgiyi bozmayı denemek riskler oluşturacağından yeterince ses çıkaramazlar.
38* Filistinli mazlumlar çaresiz. İsrail ve Filistin örgütleri, birbirlerini aşırılıkla besliyor ve iç politikada kazanım umuyor.
Biden, radikal demokratlar ve sağ gruplar arasında sıkışmış durumda. İki devletli çözümü öne sürmekten başka çaresi yok.
39* Fakat iki devletli çözümün alıcısı yok. İsrail Batı Şeria'nın büyük bölümünü istiyor ve kalanında El Fetih'i kabul ediyor. Gazze'de ise Hamas... Yani üç devletli bir çözüm.
Hamas ise İsrail'e tümden karşı çıkıyor ve Filistin'i tamamen yönetmek istiyor.
40* Mevcut durumda sorunun çözümü yok. Arap ülkeleri basiretsiz ve çıkarcı aşiretler tarafından sömürülüyor. Filistin'de aktörler ideolojik bölünmelerle karşı karşıya.
Fakat Filistin'de sürpriz bir Türk-Rus hamlesi görülebilir. Kim bilir...
41* Burada dikkat edilmesi gereken diğer aktör İran destekli Hizbullah...
Örgüt, Lübnan'da önemli kontrollere sahip ve ülke kötü vaziyette. Onların sürece dahil olması Lübnan'la yaşanacak savaşı tetikleyebilir. Ve Lübnan tamamen çökebilir.
42* Filistin halkı için en büyük şans Trump'ın görevde olmaması ve Biden'ın İsrail karşıtı radikal sol gruplara kısmen boyun eğmek zorunda kalmasıdır.
İşin ilginç yanı, İran ve Arap ülkeleri arasında kısa süre önce gizli bir diplomasi başladı. Bu diplomasinin etkisi önemli.
43* Özetlemek gerekirse, tüm aktörler Filistinli mazlumlara ana aktör olarak bakmıyor. Tüm aktörlerin belirli politik ve stratejik öncelikleri var.
Bu nedenle sorunun çözümü şimdilik çok uzak.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
İngilizler, yola çıkan Bandırma Vapuru'nu Karadeniz açıklarında batırarak Mustafa Kemal'i ortadan kaldırmaya karar vermişti.
Fakat bu gizli bilgi, ilginç bir yerde ve tuhaf bir şekilde ortaya çıktı. Böylece #19Mayıs'ta milletin kaderi değişti.
1* Osmanlı, savaşta yenilgiyi kabul ettikten bir süre sonra Karadeniz'de isyanlar çıkmaya başladı. İngilizler, Rumların katliama uğradığını düşünüyordu. Hükümetten inceleme talep ettiler.
Hükümet, durumu incelemesi ve isyanı bastırması için müfettiş göndermeye karar verdi.
2* Müfettiş olarak Mustafa Kemal Paşa görevlendirildi. Görevi, isyanı incelemek ve gerekirse bastırmaktı.
Paşa aradığı fırsatı bulmuştu. Gidecekti. Fakat isyanı bastırmak için değil Milli Mücadele'yi örgütlemek için gidecekti.
Atatürk'ün "Gökten indiği sanılan kitaplar" sözüyle ilgili uzun zamandır sorular geliyor. Din karşıtlığı mı yapmak istedi, yoksa başka bir sebebi mi vardı? Fikrimi soran çok insan olduğu için düşüncelerimi yazma gereği duydum.
Öncelikle konuşmanın yeri ve zamanına bakmak gerek.
1* İlgili cümleler 1 Kasım 1937 tarihli TBMM açılış konuşmasının sonlarında yer alıyor. Tam halini görsel olarak ekliyorum.
Bu cümleler kimileri tarafından dini reddiye olarak yorumlanıyor. Özellikle Atatürk karşıtları tarafından saldırı argümanı olarak kullanılıyor.
2* Kimileri "dini reddiye yapsa ne değişir ki" diyebilir. Esasen buradaki amacım Atatürk'ü dindar veya dinsiz yapmaktan çok gerçeklerin anlaşılmasıdır.
Birazdan yazdıklarımı okuyunca bazı şeyler daha net anlaşılacaktır.
Bir kolluk kuvveti mensubu, kafasının içinde "ben çevirdiğim bir adamı gerekirse yatırır döverim, yaklaşan olursa ona da sövüp tekme atarım" hakkını kendisine tanımışsa, orada değiştirilmesi gereken çok şey var demektir.
Çünkü kolluk kuvveti mensubu, kanundan gelen gücünü kullanırken yalnızdır. Onu denetleyecek kimse yoktur. Yalnızca kendisini denetleyebilir. Bu esnada yetkisini kötüye kullanmasını veya yetkisi aşmasını yalnızca kendi vicdanı ve sorumluluk bilinci engelleyebilir.
Kolluk kuvveti mensubu, yetkisini kötüye kullanma veya yetkisini aşma durumu ile karşı karşıya kaldığında vicdan ve sorumluluğu onu durdurmaya yetmezse zorbalık başlar.
Bu gidişatı engellemek için kafaları değiştirmek gerekir ki o da çok zordur.
Mahmut 16 yaşındaydı. 1920 yılının 20 Ağustos günü hayatının en unutulmaz günüydü. Okulun en başarılı öğrencisi olduğu için konuşma görevi ona verilmişti. Mustafa Kemal Paşa geldiğinde heyecanla konuşmaya başladı.
O gün Mahmut'un hayatı değişti. Bambaşka bir ömür onu bekliyordu.
Mahmut, konuşmaya “Tarih seni Fatihler, Yavuzlar, Kanuniler koyacaktır…” diyerek başladı ve bir çırpıda bitirdi.
Konuşma bittikten sonra Paşa “Gençler, sizi bu millet yetiştiriyor. Göreviniz büyük hizmetlere hazırlanarak bu millete layık olmaktır" dedi.
Mahmut, bu karşılaşmayı ve Gazi’nin sözlerini hiç unutmadı. Üç yıl sonra okulunu birincilikle bitirdi. 1924 yılında, eğitim için yurt dışına gönderilecek 13 kişiden biri olabilmek için sınava giren 150 öğrenciden biri oldu. Sınavı kazanmayı başardı. Berlin'e gönderilecekti.
Sene 2007... Tarihte ilk defa İsrail lideri TBMM'de konuşma yaptı.
13 Kasım 2007 günü İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres, TBMM'de Ankara Forumu kapsamında bir konuşma gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Filistin Yönetimi Ulusal Lideri Mahmud Abbas ve Peres barış için bir araya gelerek bir mutabakat imzaladı.
Sene 2009... Davos zirvesinde Başbakan, moderatör ve İsrail lideri arasında tartışma yaşandı. Başbakan zirveyi terk etti ve bir daha katılmayacağını açıkladı.