1) Üstad diyor ki: “Hem ne vakit, ehl-i İslâm, dîne ciddî sahip olmuşlarsa, o zamana nisbeten yüksek terakkî etmişler. Buna şâhit, Avrupa’nın en büyük üstâdı, Endülüs devlet-i İslâmiyesidir.” (Mektubat, s. 313).
Avrupa'nın üstadı olan Endülüs'ün Avrupa'ya etkilerine değinelim:
2) Roberts diyor ki: Arap İspanya'sının alim ve filozofları, Hıristiyan aleminin doğunun uygarlık ve bilimini öğrenmesinde kılavuz oldu. (J. M. Roberts, Avrupa Tarihi, sf. 149)
3) Serinin devamında Prof. Dr. Ahmed Isa'dan alıntılar yapacağım: İslam biliminin Batı'ya girişi büyük oranda Müslüman İspanya kanalıyla gerçekleşmiştir. Yüzyıllar boyunca İspanya, daha çok bir Müslüman Ortadoğu şehri gibiydi.
4) Pek çok gayrimüslim, Müslüman ismi almış, Müslüman kıyafetleri giymiş, onların adetlerini benimsemiş ve aynca hem özel yaşamlarında hem de kamusal alanda Arapçayı kullanmıştır. Müslümanlar gibi Yahudi ve Hıristiyan öğrenciler de İspanya'daki İslam üniversitelerine gidiyordu.
5) Hıristiyan bir öğrenci olan ve Endülüs'de matematik ve doğa bilimleri okuyan Gerbert, daha sonra Papa Il. Sylvester (946-1003) olarak tanınmıştır. İspanya'ya Müslümanlar tarafından eğitilmesi için gönderilen daha meşhur bir Hıristiyan öğrenci de Roma-Cermen İmparatorluğu'nun
6) kurucusu Şarlman'dır.(Crespi, TheAraps in Europe, s. 62.)
Aragon'un ilk krallarından I. Peter yalnızca Arap harfleriyle yazabili ordu ve pek çok Hıristiyan da Latince yazarken Arap harflerini kullanıyordu. Aynı zamanda Arap edebiyalına öyle düşkündüler ki,
7) Kurtubalı Alvaro (öl. 861) Hıristiyanları, Müslümanların kitaplarıyla çok fazla meşgul olmakla ve İncilleri ihmal etmekle suçluyordu. Hıristiyanlar Arapça kitapları okumakta direndikleri için Sevillalı John en azından kendi dinleri hakkında biraz bilgi sahibi olabilmeleri
8) için İncil'i Arapçaya çevirmek zorunda kalmıştır.
İslam'ın gelişinden yaklaşık beş asır sonra 12. yüzyılda Arapçadan Latinceye çevirilerin başladığı yer Müslüman İspanya'dır.
9) Bu büyük ölçüde Segovia'nın Başdiyakozu (papazlardan kıdemli ve piskoposun altında bir mertebe.) Domingo Gundisalvo ile yardımcısı Sevillalı John'un çabalarıyla gerçekleşmiştir.
10) Gundisalvo'nun eserleri, (kendine ait 'fikirler' diye sunduğu) bilimlerin tasnifini yaptığı yazıları da dahil, aslında Müslüman alimlerden faydalanılarak yazılmıştır. Diğer Batılılar da Müslümanların eserlerini "kendilerine mal etmiş" ve kendi isimleriyle yayınlamışlardır.
11) Gundisalvo'nun çevirilerini başkaları takip etmiştir. Dalmaçyalı Herman'ın (1100-1160) çevirileri genellikle bilimseldi ve Macriti'nin (950- 1007) Batlamyus'un Planisferyum (Yıldızlar Haritası) adlı eserinin Arapça sürümünü de içeriyordu.
12) Santallalı Hugo, Tivolili Plato gibi bilimsel eserler üzerinde yoğunlaşmıştır. Neredeyse hepsi astronomiyle ilgili olan başka pek çok çeviri de Sevillalı John'a atfedilmektedir. Aynı dönemlerde İngiliz Bathlı Adelard da tercüme faaliyetleriyle meşguldü.
13) İspanya'da yaşayan Pamplona Başpiskoposu İngiliz Chesterlı Robert, (Kur'an'ı karalamak amacında olan) Muhterem Peter'in (1092-1156) talimatıyla bilimsel eserlerin yanı sıra Kur'an'ın ilk Latince çevirisini yapan isimdir.
14) Chesterlı Robert'in Avrupa'nın geleceği açısından hiç şüphesiz çok önemli olan bir diğer çevirisi de, Harizmi'nin cebir hakkındaki tezidir. "Bu çevirinin değeri pek anlaşılmamıştır" der Myers, çünkü "Avrupa cebirinin başlangıcına işaret ettiği söylenebilir."
15) Myers'in bu fikrinin geçtiği kaynak: Arabic Thought and the Western World, s. 8 1.
Le Goff, 12. yüzyıl İngiliz papazlarının "Arap kültürüne çok meraklı" olduklarını belirtir. Bütün Avrupa, İslam kültürüne kesinlikle çok saygı duyuyordu.
16) Öyle ki, Le Goff'un aktardığına göre, Bathlı Adelard fikirlerini topluma kabul ettirebilmek için Araplara aitmiş gibi gösterdiğini söylemiştir (Le Goff, Medieval Civilization 400-1500, sf. 147).
17) 12. yüzyılın ikinci yarısıyla 13. yüzyılın ilk yarısı çeviri faaliyetlerinin altın çağıydı.Burada sayısını veremeyeceğimiz kadar çok olan çevirilerin çoğu bilimsel çalışmalar, tıp ve felsefe alanındaydı; aynı zamanda ilahiyat da dahil, başka konularda da çeviriler yapılmıştı.
18) Yetmiş cilt çevirisi bulunduğu belirtilen Cremonalı Gerard (1114-1187), mütercimlerin "en büyüğü" olarak kabul edilmektedir. Gerard'ın eserinin etkisi olağanüstüydü" der Myers, çünkü "Felsefe, matematik, astronomi, fizik, tıp ve simya alanında Yunan ve Arap hazinelerini
19) Latin dünyaya açmış ve üniversitelerin kuruluşuna zemin hazırlamışhr." Her zaman vurgulandığı üzere bu tercümeler Avrupa biliminin başlangıcıdır.(Arabic Thought and the Western World, sf. 96)
20) Orijinal Arapça metinlerden İbraniceye çevirilerde de bir artış görülmüştü. Bu tercümelerin, İslam ilmini Yahudilere aktarmanın yanı sıra İbranicede bulunmayan kelimelerin Arapçalarının benimsenmesini sağlama gibi bir faydası da olmuştur.
21) Lewis,"erken İbranicenin bilimsel ve felsefi kelime haznesinin bu şekilde oluştuğunu" der. (Islam and West, sf. 62)
Gırnata kaybedilmeseydi ve ardından Hıristiyanların Müslüman ilmine verdiği değer düşmeye başlamasaydı Arapçadan Latinceye çok daha fazla çeviri yapılabilirdi.
22) Müslümanlara karşı acımasız dini bir kampanya başlatan Kardinal Jimenez de Cisneros Arapça kitapları toplatıp yaktırmıştır. Fakat II. Philip iki bin cilt eseri kurtarmayı başarmış ve Madrid'in yakınlarındaki Escorial'da saklamıştır.
23) Onun halefi III. Philip de İspanyol korsanlardan edindiği üç-dört bin kadar kitabı yine Escorial'e göndermiştir. Hitti "13. yüzyılın sonlarına doğru Arap bilim ve felsefesi artık Avrupa'ya taşınmış ve İspanya'nın aracılık görevi de sona ermişti" der.(History of the Arabs,589)
24) Özetlediğim bilgiler bu kitapta geçmektedir (sf. 279-282) "Müslümanların Rönesansa Katkısı": kitapyurdu.com/kitap/musluman…
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1) Hocaefendi diyor ki: Herkesin, konumunun gerektirdiği temsil durumuna göre evrâd ü ezkârı olmalı. Meselâ ben, kendimi beş‑on insanın okuduğu evrâd kadar evrâd okumaya mecbur hissetmeliyim.
2) Ve kendi kendime demeliyim ki: “Madem o kadar insan sana teveccüh ediyor, öyleyse o teveccühün hakkını vermeli ve herkesten daha çok Allah ile irtibatını kavî tutarak bir taraftan bu nimete şükretmeli, öte taraftan nimetin devamına talebini böyle dile getirmelisin.”
3) Evet, böyle diyor ve bunu da tatbik etmeye çalışıyorum. Buradan hareketle müezzin, imam, vaiz, müftü vb. değişik dine hizmet ünitelerinin başında bulunan insanlar, temsildeki yerlerine göre evrâd ü ezkârlarını çoğaltmalı ve
1) Dün bilim tarihi alanında uzman ve önemli bir akademisyen olan Prof. Dr. John Henry'nin İslam biliminin gelişimine ve Batı'ya etkisine dair bazı tespitlerine değinmiştim. Bu seride Henry'nin İslam biliminin gerileme sebeplerine dair görüşlerini paylaşmak istiyorum:
2)İslam'da iddia edilen bilimsel gerileme çoğunlukla, dinin kafir bilime karşı tepkisine, özellikle de Gazali'nin Tehafutü'l Felasife(FilozoflarınTutarsızlığı) adlı yapıtında İbn Sina'ya yönelik dinsel anlamdaki şiddetli saldırısından sonra gösterilen tepkiye bağlanmaktadır.
3) Diğer yandan, bunu Bağdat'ın 1258'de Moğollar tarafından yıkılmasına bağlayanlar da vardır. Fakat bu iki olay, geçerli neden olamayacak kadar erken tarihlidir; çünkü İslam düşünürleri on altıncı yüzyılda da bilime önemli katkılarda bulunmayı sürdürmüşlerdir.
1) John Henry "A Short History of Scientific Thought" adlı kitabında müslümanların Antik-Yunan'dan gelen bilimsel bilgiyi geliştirdiklerini, bu bilginin Batı'ya taşındığını ve oluşumunu etkilediğini söylemektedir. Bu seride Henry'nin mevzuya dair tespitlerini özetlemeye çalıştım:
2) Henry diyor ki: (İslam'ın degişik çoğrafyalara yayılmasına) Bilim tarihi açısından baktığımız da, bilim, Antik Yunan'dan beri olmadığı kadar gelişmeye başladı; İslam bilimi birçok açıdan Eski uygarlıkların biliminin ötesine geçti.(sf. 45)
3) İslamiyet'i yeni seçmiş olanlar, belki de Arap imparatorluğunun pragmatik yöntemler hakkındaki ilk kaygıları nedeniyle, Antik Yunan yazılarını kendi iyilikleri için ortaya çıkarmakla kalmamış, daha ileri giderek önemli gelişmeler kaydetmiş,
1) Hollanda'da müslüman olmayanların bayram tebriği yayınlaması politik tartışma sebebi olabiliyor. Bir yandan tebrikte bulunmak kimi siyasi partiler, halktan insanlar, polis kuruluşları, bakanlıklar için adet haline gelmeye de başladı. Bu seneden bazı örnekler vermek istiyorum:
2) Mesela aşırı sağcıları çok rahatsız eden ve polisin resmi sitesinde de yayınlanan Türk asılı polis Tugay Turşucu ile yapılan şu röportaj oldukça dikkat çekici idi. Bir müslüman için Ramazan'ın ne olabileceği hakkında güzel bilgiler verilmiş: politie.nl/nieuws/2021/me…
3) Sonra Rotterdam-Zuid bölgesinden bir polis sorumlusu da twitter'dan bayram tebriği yayınladı. Rotterdam-Zuid, Amsterdam-West gibi bölgeler müslümanların yoğun yaşadığı yerlerdir, ama Feijenoord polisinin twitter mesajı oldukça ilginçti:
1) Bazı alimler kitaplarına isim verirken Kur'an-ı Kerim'deki tabirleri kullanıyorlar. Elbette bu Kur'an ile meşguliyetlerinden kaynaklıdığı gibi, aynı zamanda zihinlerinin Kur'an ile hem hal olmasından da kaynaklanıyor olabilir. Bu seride mevzuya dair bazı örneklere değineceğim:
2) Tefsir kitaplarında bu isimlendirmelere rastlanması tabii olsa gerek. Mesela Fahreddin-i Razi meşhur tefsirine "Mefatihu’l-gayb" ismini vermiştir. Bu tabir Kur'an'da geçmektedir:
3) Gaybın anahtarları(mefatihul gayb) O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez(En'am/59). Bazı alimler tabirin "gaybın hazineleri" de olabileceğini söylemişlerdir. Hazinelerin anahtarlarla açıldığı, ama muradın anahtarlar değil, hazineler olduğunu Ferra söylemiştir.
1) İslam ve anneye hürmet ile alakalı yazdığım bu seriyi, Türkiye'de zulme maruz kalan, gaddar Çin mezalimini yaşayan, Filistin veya, Kolombiya'da hükümetlerin mağdur ettiği, tüm müslim, gayr-i müslim mazlum annelere ithaf ediyorum.
2) Önemli bir husus, Buhari ve Müslim "Edeb ve Birr" konusundaki hadisleri kaydederken anne-babaya iyiliği sanki edeb ve iyiliğin ilk merhalesi görüp kitaplarının başına almışlar. Muslim'in Birr kitabinin ve Buhari'nin Edeb bölümünün ilk hadisi anne-babaya iyilik ile alakalıdır.
3) Süfyan b. Uyeyne Lokman suresi 14. ayette geçen "anne babaya teşekkür" konusunda diyor ki: Beş vakit namaz kılan bir kimse yüce Allah'a şükretmiş olur. Anne-babasına namazın sonlarında dua eden bir kimse de onlara da teşekkür etmiş olur.