Günaydın arkadaşlar. Bugün sizlere Eski Türklerin güzellik ilahesi Ayızıt’tan ve İslam Öncesi Türk toplumundaki kadının sosyal konumundan bahsedeceğim💙🤍
Türk mitolojisinde iyi huyun, güzelliğin, zerafetin ve inceliğin tanrıçası Ayızıt, genellikle aşkın ve güzelliğin sembolü olarak betimlenir. Bir kuğu kadar naiftir. Kuğuların kutsal sayılmasının ve onlara dokunulmamasının sebebi de budur.
Gümüş tüylü bir kısrak kılığına girebilir ve gökten bu şekilde iner. Kısrağın kuyruğu ve yeleleri ise kuğu kanadı biçimindedir. Ormanlarda dolaşır ve beyaz bir kalpağı vardır. Aynı zamanda omuzlarını açık bırakan bir şal giyer.
Ayızıt hayvan yavrularını ve Türk çocuklarını koruyan, sevgi ilham eder. Sarayının kapısında elinde gümüş kaplar ve kamçılar olan bekçiler vardır. Bu bekçiler kötü insanları içeriye almazlar. Ayızıt’ın kızları vardır ve onlar da kuğu kılığına girebilirler.
Bu kızların büyülü, beyaz tülleri vardır ve onları giyince kuğuya dönüşürler. Ayrıca Ayızıt’ın kızları beyaz turna kuşunu simgeler. Yakutlara göre Altın Kitap Ayızıt’ın elinde bulunur. Bu kitapta bütün insanların hayat hikayesi yazılıdır.
Bunların yanısıra Ayızıt, toplumsal bilincin, görünüşü olarak erdem, ahlak, fazilet timsali bir sembol şeklinde tasvir edilirken fiziksel özelliği hiç anlatılmaz. Bunun sebebi Türklerde kadın ve erkeğin fiziksel olarak ayrı düşünülmeyip eşit olmasıdır.
Dede Korkut hikayeleri incelendiğinde hiçbir noktada kadını küçük düşürücü bir söylem bulunmaz. Göktürk yazıtlarında kadın adı geçerse daima ilk sıraya yazılırdı. Bir başka eşitlikse miras meselesindeydi. Eski Türklerde kadın hukuki açıdan çağdaşlarından üstündü.
Mirastan pay alma hakları günümüzdeki pek çok kadından ileridir. Aynı dönemde Mezopotamya toplumlarında kız çocuğuna miras hakkı söz konusu bile olamazdı. Eşit miras hakkı İslam hukukunun Türk toplumuna yerleşmesi ile kaybedilmiştir ve Cumhuriyetle kadına geri verilmiştir.
Bunlar dışında Hint kadınlarının eşleri öldüğü zaman aileden biri sahip çıkmazsa kadının günah işleme olasılığı düşünülüp idam edildiği vakalar mevcuttur. Böyle bir Türk kadınının boşanma hakkı vardı. Ayrıca evlilik öncesinde kadının rızası olmazsa o evlilik gerçekleşmezdi.
Ataerkil bir toplumda böyle haklara rastlamanın mümkünatı zor görünüyor. Bu örneklerden anlaşıldığı üzere Türk kadını günlük yaşantıda statü sahibi, hakları ve dini toplumsal değerlerle korunan bir konumda bulunuyordu.
IX. yüzyılda yaşamış Fars tarihçi Taberî tarafından kaleme alınan Tarih-i Taberi'de anlatılana göre, Eski Türklerde bir kadına tecavüz etmek son derece ağır bir suçtu ve hainlikle bir tutulurdu. Vatan hainlerine ne ceza verilirse, tecavüzcülere de aynı ceza verilirdi.
Bilge Kağan yasasında da kadına vurmak kesinlikle yasaktı. Aynı dönemde Batı toplumlarında kadınların toplum içinde bile söz alma hakkı bile yokken Türk devletinde Kurultaylara kadınlar başkanlık edebiliyordu.
Tüm bunlar düşünüldüğünde Ziya Gökalp’in şu sözlerinin doğruluğu kanıtlanıyor: “Başka uluslar, çağdaş uygarlığa girmek için geçmişlerinden uzaklaşmak zorundadırlar; oysa Türklerin çağdaş uygarlığa girmeleri için, yalnız geçmişlerine (Göktürk Çağı) dönüp bakmaları yeterlidir.”
Sonuna kadar gelip okuyan herkese teşekkür ederim. Mitoloji toplumların kültürel hafızası ve bir nevi sosyolojisinin dışavurumudur. Herkese güzel mitler dilerim.💙🦢
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
📌BİLGİSEL: Filistin meselesinin tarihsel arka planını en başından seride topluyorum. İlgililere duyurulur...
Şimdi 3600 yıl önceye gidiyoruz. Yahudilerin ataları günümüzden yaklaşık 3700-3600 yıl önce bugünkü İsrail topraklarına gelmişlerdir...⤵️
Burada Aşkenazlar yaşamaktadırlar. Göç edenler ise Sami Yahudileridir. Samiler Arapların da atalarıdır ve bu bakımdan Araplarla Yahudiler amca çocuklarıdır. Şimdi buraya kadar her şey tamam. Peki Filistinliler mesele olunca Arap dünyası neden ses çıkarmıyor sizce?
Geçmişte henüz Türkiye kuvvetlenme aşamasındayken Yunanistan, İsrail’e karşı Filistin’in hamisi rolünü üslenir gibi açıklamalar yapıyordu. 50 – 60 yıl öncesinden bahsediyorum. Sonraki meseleleri biliyorsunuz Kıbrıs Sorunu ve ilişkilerin, çıkarların bozulmasıyla
İyi günler değerli okurlar. Öncelikle dün tanıttığım kitaplarla ilgili attığınız mesajlardan dolayı ilginize teşekkür ederim. Sorulan soruları ve geri dönüşleri olabildiğince yanıtlamaya çalıştım. Öncelikle tavsiyelerim aslında genel Osmanlı Tarihi ve
Cumhuriyet Tarihi bilgisine sahip olanlar içindir. Bu genel havayı öğrenmek için İlber Ortaylı’nın "İmparatorlugun En Uzun Yüzyılı" kitabı hocanın akademik çalışması olduğu için kesin tavsiyemdir. Akademik olmayan söyleşi eserleri önermediğimi daha önce söylemiştim.
Bizim için önemli olan detaylı araştırmalardır. Şimdi sırasıyla bu elzem konularla ilgili birkaç kitap tanıtacağım...
📌Bilgisel: İskandinav Mitolojisinde Dünyanın Sonu ~ Ragnarok
Tarih sayfası olarak şimdiye kadar hep geçmiş yılların hikayesini anlattım. Bugün size gelecekten bahseceğim. Her şeyin sonundan. Dev kurt Fenrir'den, Midgard Yılanı Jormungand'dan... Ölülerin tanrıçası Hel'den...
Zamanın sonunun yaklaştığını nasıl bileceğimizin hikayesi bu. Biz insanlığın zamanında yaşanacak olan tüm bu olaylar tanrıların çağının çok uzağında. Her şeyi gören Heimdall hariç... her şey tanrılar uykudayken başlayacak, o tüm kıyameti izleyecek ama engelleyecek gücü olmayacak.
Kış ile başlayacak her şeyin sonu. Büyük bir kış. Game of Thrones'dan hatırlarsınız o şanlı ölüler ordusunu. İşte buradan ilham aldılar. Hel'in ölüler ordusundan. Ölenlerin uyandığı gün, büyük kışın ilk günüydü.
Bilgisel: Bugün sizlere Ortaçağ'daki cadılardan bahsedeceğim... Neden lanetlendiler? Nasıl yakıldılar? Büyü gerçekten var mı? Dilimizdeki "Cadı Avı" terimi nedir? Hepsinin üzerinde duralım ve güzel bir seri olsun... Şimdiden keyifli okumalar.
Şimdi hemen hemen herkesin aklına Tatlı Cadı gelir. Peki bizim bu cadılar gerçekten tatlılar mıdır yoksa sivri burunlu garip şapkalı yaşlı kadınlar mıdır? Şeytanla seks yapıyorlarsa Lucifer seçici değil midir?...
Tarihte cadılar elbette vardır, bizim kültürümüzde onların karşılığı büyücülerdir. Cadı denilince akla hemen kötü amaçla sihir yapan kadınlar gelir. Süpürgesiyle uçar, siyah pelerini vardır, tiz sesleriyle çığlık atarlar vesaire +
Dün birçok sayfa ve kişi ölüm yıldönümünde meşhur Kaplumbağa Terbiyecisinin ressamı Osman Hamdi Beyi andı. Ancak onun hikayesi aslında pek de bize öğretilen gibi parlak değil ve sanat tarihimizin yüz karalıklarıyla dolu...
Örneğin kendisi Pensilvanya Üniversitesi'nden fahri doktora aldıktan hemen sonra Assos eserlerinin Boston ABD'ye gönderilmesine izin verir... Kendisi 1881~1910 arasında eserleri korumakla görevliydi. '84 yılında yürürlüğe giren Eser Yasası tarihi mirasın çalınmasını engelliyordu.
Yasanın uygulayıcısı konumunda bizim Osman Hamdi Bey bulunuyordu. Tabi Fransızlara tablolarını binlerce franka sattığında yasayı uygulamayı pek istemiyordu. Onlarca eser onun gözetiminde taşındı ve bu durumdan gayet memnundu ki itiraz sesi hiç çıkmadı.
📌Flood: İskandinav Mitolojisinde Dünyamızın Yaratılışı🌍 Odin'in çocukları toplanın...
Başlangıçtan önce hiçbir şey yoktu: Ne toprak vardı ne gök kubbe, ne yıldızlar vardı ne gökyüzü. Şekilsiz ve şemalsiz, sisten bir alemle, durmadan yanan ateşten bir alemdi var olan...⤵️
Kuzeyde karanlık alem Niflheim uzanır. Orada on bir zehirli nehir, sisi boylu boyunca keser ve hepsinin kaynağı da ortalarında bulunan, gürüldeyen girdap Hvergelmir’dir, Niflheim soğuktan da soğuktur ve her şeyi gölgeleyen kasvetli sis burada çok yoğundur.
Sis gökleri saklarken, serin pus ise toprağı gölgeler. Güneyde Muspell vardır. Ateştendir. Oradaki her şey korlaşmış ve yanmıştır. Niflheim’ın karanlığında Muspell ışıktır, puslar diyarının buz tuttuğu yerde onun erimiş lavları vardır.