1.Olimpiyatlarda ülkelerin madalya başarılarının arkasındaki nedenleri açıklamaya çalışalım. Sporda başarının tek bir nedeni yok. Madalya dağılımını etkileyen ve sportif başarıların dışında faktörler de mevcut. Hem başarıya dayalı hem de organizasyonel etmenleri açıklayalım.
2.Öncelikle madalyaların spor dallarına göre dağılımına bakalım; toplam 339 madalyanın 48’i atletizm ve 35’i yüzme sporlarına ait. Bu dallarda güçlü ülkeler haliyle ön plana çıkıyor. Hatta bu alanda tek başarılı sporcusu olanlar dahi madalya sıralamasında en önlere çıkabiliyor.
3.ABD’li yüzücü Michael Phelps toplamda 23 altın madalyaya sahip ki Türkiye’nin bugüne kadar olan toplam altın sayısı 41. Üstelik Phelps bunları sadece 2004, 2008, 2012 ve 2016 olimpiyatlarında kazandı. 2020’deyse ABD’li Caeleb Dressel tek başına 5 altın madalya kazandı.
4.Yine bisiklette 22, jimnastikte 22 (TDK böyle yazıyor), kanoda 16 ve kürekte 14 madalya var. Bu spor dallarındaki rekabet düzeyi elbette futbol veya basketboldaki kadar yüksek değil. Daha az popüler sporlar, haliyle daha az sporcu var ve para ödülleri de düşük.
5.Eğer kürek veya kano sporcuları Cristiano Ronaldo kadar kazansalardı çok daha farklı durumlar oluşabilirdi. Takım ve bireysel sporlara değinmek gerek. Michael Phelps 2008’de 8 altın madalya kazanırken ABD basketbol takımı 12 yıldızla kural gereği tek madalya kazandı.
6.Futbolda durum daha farklı. Olimpiyat Komitesi 1992’den beri profesyonel sporcuların katılımına izin veriyor, ancak 23 yaş üst sınırı var. Bu kuralın 3 oyuncu istisnası var. Fakat aynı yıl Avrupa ve Latin Amerika futbol şampiyonaları olduğu için süper yıldızlar katılmıyorlar.
7.Futbolda Dünya Kupası’nı kazanamayacak olan Nijerya 1996’da, Kamerun ise 2000’de erkekler futbol olimpiyat altın madalyasını işte bu şekilde sürpriz kazandılar. 1992 yılı değişikliğinin en büyük sonucuysa basketbolda oldu.
8.O güne kadar ABD yalnızca kolej ligindeki gençlerle katılırdı. 1972-1988 arasındaki 6 olimpiyatın üçünü ABD, ikisini SSCB ve birini Yugoslavya kazandı. 1992’deki değişikliğin ardından ABD turnuvaya NBA yıldızlarını getirdi, üstelik tesadüfen tüm zamanların en iyi jenerasyonunu.
9.'Dream Team' olarak anılan kadroda Michael Jordan, Magic Johnson, Larry Bird, Charles Barkley, Karl Malone ve David Robinson gibi oyuncular yer aldı. Bu takım maçları ortalama 44 sayı farkla kazandı. Rakip takım oyuncuları süper yıldızlarla fotoğraf çekilme yarışına girdiler.
10.1992-2020 yılları arasındaki tüm turnuvaları, 2004’tek feci kaza hariç, ABD kolay kazandı. Özetle profesyonel sporcuların katılımına ilişkin kısıtlama ile takım ve birey sporlarının bir tutulması madalya sıralamasının belirlenmesinde çok etkili.
11.Bazı dallardaysa yarı finale kalan 2 sporcuya veya repesajda kazanana da bronz madalya veriliyor. Boks, tekvando ve judoda gibi. Fakat bu durum genel sıralamayı çok etkilemiyor; çünkü madalya sıralaması toplam madalyaya değil; önce altın ve sonra gümüş sayısına göre yapılıyor.
12.Dünya şampiyonaları ile olimpiyatlar arasında madalya standardı olmadığını da ekleyelim. Mesela Naim Süleymanoğlu; koparma, silkme ve toplamda 3 ayrı dünya şampiyonluğu kazanırken; olimpiyatlarda sadece toplam ağırlıkla 1 madalya kazanıyordu.
13.Tabii toplamda verilen 3. madalyanın statüsü tartışmaya açık; çünkü diğer 2 alt branş için yapılan emeğin otomatik sonucu olarak veriliyor. Diğer taraftan yalnızca 3 kaldırış ile 1 madalya verilmesi adaletsiz bulunabilir ancak 100 m. koşu yarışı da 10 saniye dahi sürmüyor.
14.Hiç şüphesiz bu kısa performansların arkasında uzun yıllar çalışma ve o birkaç saniyeye odaklanma becerisi var ancak genel sıralamanın açıklama gücünü kanaatimce düşürüyor. Maraton ile 100 m. yarışı karşılaştırılabilir mi, bu da çok ayrı bir konu.
15.Örneğin bir yüzücü hem 50 m. hem de 100 m. serbesti kazanıp bunun yanında aynı mesafelerde kelebek, sırt üstü, kurbağalama ve karışık stillerini de kazanabilir. Usain Bolt da 100 m. 200m ve 4*100 m. yarışlarını kazanarak atletizmde madalya rekoru kırmıştı.
16.Tarihsel olarak madalya sıralamalarında da dikkatli olunmalı. Örneğin Türkiye 1948’de 12 madalya alırken, 2021’de 13’le rekor kırdı. Fakat 1948’de toplam altın madalya sayısı 138 iken 2020’de 339 idi. Çünkü yeni spor dalları ekleniyor. Ayrıca ülke katılımları da artıyor.
17.Diğer taraftan 1952’den önce SSCB’nin katılmadığını, Çin’in gerçek anlamda ilk kez 1984’te katılım gösterdiğini; SSCB ve müttefiklerinin 1984’ü, ABD ile müttefiklerinin 1980’i boykot ettiğini ve dağılan ülkelerin madalya dağıtımlarının belirsizliğini unutmayalım.
18.Üstelik 1970 öncesinde birçok Asya ve Afrika ülkesinin özgürlüğünü kazanmadıklarını, kıtalararası yolculuk yapmanın maliyetli olduğunu, olimpiyatların ve hatta sporun bugünkü kadar bilinen ve itibarlı bir alan olmadığını ekleyelim.
19.Şu ana kadar madalya sıralamasının neden ölçücü olmayabileceği üzerinde durduk; sıra geldi sporda başarının altında yatan nedenlere. Çok faktör var ve hepsini kısa kısa anlatalım. Nüfus, ekonomik gelişmişlik, kadın hakları, iklim, devşirmeler, politik hedefler…
20.İlk olarak yüksek nüfustan bahsedelim. Daha büyük nüfus yetenek havuzunu genişletir ki Çin de madalya sıralamalarında hep en üstlerde. Ancak Hindistan gibi yaklaşık 1,4 milyar nüfusu olan bir ülkenin alabildiği 2020’de yalnızca 1 altın ve toplamda 7 madalya.
21.Üstelik sadece bu olimpiyatlara özgü değil, örneğin 1984-2004 arasında tek bir altın bile kazanamadı. Benzer bir durum Bangladeş ve Pakistan için de geçerli. Bu 3 ülkede de benzer ırk var, fakat neden bu değil. Nijerya, Endonezya ve Mısır’ın da performansı düşük.
22.Tersten bakalım az nüfuslu ülkeler için durum ne? Son 40 yıldır düzenli olarak en üst olmasa da üstlerde yer alan ve büyük nüfusu olmayan ülkeler Hollanda, Macaristan, Küba ve Yeni Zelanda. Büyük nüfus başarı getirmese de küçük nüfus en önlere çıkmayı zorlaştırıyor.
23.Çünkü en önlerde düzenli olarak ABD, Çin, Rusya, Britanya, Almanya, İtalya, Fransa, Japonya ve Brezilya gibi 60 milyon üstü nüfusu olan ülkeler var. Bu ülkelerin en önemli ortak noktaları iktisadi gelişmişlikleri, yani vatandaşlarına daha fazla imkân sunabiliyorlar.
24.Tabii Çin, Brezilya ve Rusya’nın diğerlerine göre çok daha düşük kişi başına düşen geliri olduğunu unutmamak gerek. Buralarda ülkeye özgü nedenler mevcut. Soğuk savaş döneminde ABD ve SSCB arasında uzaydan spora kadar uzanan önemli bir hegemonya savaşı bulunmaktaydı.
25.Kendi sistemlerinin gücünün ispatı için her iki ülkede kapsamlı yatırımlar yapıldı. SSCB’deki spor kültürü Rusya’nın zayıflayan iktisadi gücüne rağmen bir gelenek halini aldı. Bu nedenle Rusya; 1996 ve 2000 olimpiyatlarında bile ABD’nin ardından toplamda 2. sırada yer alabildi
26.İdeolojik propaganda hedefi ise yakın zamanda en belirgin şekilde 2008’deki Pekin Olimpiyatları’nda görüldü, Çin ilk kez zirveyi kaptı. 1936’da Nazi Almanya’sı da benzer bir amaç doğrultusunda en çok madalyayı kazanmıştı.
27.Ev sahibi ülkeler kendi seyircileri önünde mahcup olmamak ve madalya rekorlarını doğal olarak kırmak istiyorlar. Haliyle ev sahipliğinin getirdiği seyirci avantajı kadar olimpiyat düzenleme kararı ardından planlama süreci de etkili.
28.1992’de İspanya, 2000’de Avustralya, 2004’te Yunanistan, 2012’de Britanya ve 2020’de Japonya o döneme kadar olan en başarılı olimpiyat sonuçlarını ev sahibi olarak elde ettiler. Eskiden olimpiyatları düzenleyecek ülke organizasyondan 7 yıl kadar önce belirleniyordu.
29.Bu süre artık daha da uzun; örneğin 2032 olimpiyatlarının Avustralya’nın Brisbane kentinde yapılmasına bu yıl yani 11 yıl önce karar verildi. Olimpiyatlar Amerika, Avrupa-Afrika ve Asya-Avustralya kıtaları arasında sırayla düzenleniyor.
30.Madalya yarışlarındaki belki de en büyük faktör kadınların spora ilgisi. Çünkü madalyaların yarısı, birkaç karışık cinsiyetli yarış hariç, kadınlar arasındaki müsabakalarda dağıtılıyor. Bunun altında kadınların özgürlüğü ve toplumda eşit olanaklara sahip olması yatıyor.
31.2020 Olimpiyatları’nda ABD’nin kazandığı 66 madalya kadınlardan geldi, erkeklerse 47 madalyada kaldı. Hatta toplam 39 altın madalyanın 23’ünü kadınlar kazandı. Yani listede en üst sıralara çıkmak yalnızca erkeklerde başarılı olmayla epey zor.
32.İklim koşullarını da unutmamak gerekiyor. Özellikle kış olimpiyatlarında çok belirgin. 2018’de Norveç ilk sırayı aldı; Kanada, İsveç, İsviçre ve Avusturya üst sıralarda yer aldı. Çin, Brezilya ve Avustralya ise çok gerilerde kaldı. Asıl sebepse bu sporlara olan ilgi.
33.Yani doğal koşulların yarattığı antrenman alanları kadar bir ülkede bilinmeyen bir sporun popüler olup şampiyon çıkarılması çok zor. Tabii Türkiye gibi (biz kullanamasak da) coğrafi çeşitlilik sahibi ülkeler avantajlı; örnek İtalya, ABD ve Japonya.
34.Spordaki başarılarda bir diğer kriter ise ülkelerin olanakları ve hayat koşulları. Gelişmiş ülkelerin imkânları daha geniş; örneğin yüzme dalında en çok madalyayı ada ülkeleri değil, en çok yüzme tesisi olan ve teknik bilgiye sahip ülkeler kazanıyor.
35.Elbette gelişmiş ülkelerde kişilerin kendi hayallerinin peşinden koşmaları da daha kolay. Ötesi bu ülkeler geri kalmış ülkelerden gelenlerin de hedefinde. Bu ülkelere olan göç ve toplumsal sınıf atlamak için spora başlamak oldukça yaygın.
36.Özellikle futbol gibi alanlarda Avrupa’daki ülkelerin ulusal çapta gücünü korumalarında yurt dışından aldıkları göç çok etkili. Belçika’nın futbolda önde gelen bir ülke olmasında bu durum da bulunuyor. Belli spor dallarında da ülkelerin bilgi birikiminin önemi mevcut.
37.Mesela Macaristan varlıklı bir ülke değil, denize sahili yok ve en çok madalya kazanan ülkelerden değil; ancak erkekler su topunda tarihte 8 altın madalya ile hegemonya sahibi. Örneğin boks alanında Küba çok güçlü, bir dönemler Türkiye halter ve güreşte öncelikliydi.
38.Bu durum ekonomik gelişmişlik, göçmenlerin odak ülkesi olması, en çok madalya dağıtılan sporlardaki başarı, kadınların spordaki varlığı gibi kriterlerin ötesinde. Bir de sporu aşan bir şekilde gelişmekte olan ülkelerin dünyada daha ön plana çıkması da önemli.
39.Bunun en iyi örneği Çin. Brezilya ve Güney Kore de geliştikçe daha da ön sıralarda yer alan ülkeler. Buna ek olarak gelişmiş ülkeler arasında ABD’nin baskınlığı gittikçe azalıyor. Kanada, Avustralya ve İspanya gibi yeni atılım yapan ülkeler ön sıralara yaklaştı.
40.Geleneksel olarak ABD hariç Britanya, Almanya, Fransa ve İtalya da çok başarılı. Almanya’nın başarısının altından sadece Batı Almanya değil, Doğu Almanya da bulunuyor. 1988’de en çok madalyayı SSCB, ardından Doğu Almanya ve sonrasında ABD almıştı.
41.Tabii bu konuya dair çok sayıda doping iddiası atıldı. Maalesef dopingin ölçüm şekli ve yaygınlığı çok büyük bir sorun. Bu nedenle 2020 olimpiyatlarından Rusya çıkarılmıştı. Ardından bu ülke sporcuları ‘Rusya Olimpiyat Komitesi’ ismiyle yarışmıştı.
42.Bunun haricinde SSCB’nin genel başarısının bir benzerinin hala sosyalist Küba ile eskiden sosyalist olan Polonya, Macaristan, Çekya ve Yugoslavya’nın ardılı ülkelerde sürdüğünü söylemek gerek. Hatta dağılan Yugoslavya’nın parçaları oldukça başarılı.
43.Bu durumun arkasında geçmişteki devlet planlaması, fırsat eşitliği, mesai saati dışında kalan zamanın genişliği, kadınlara verilen değer gibi çeşitli sebepler mevcut.
44.Yine bu ülkelere karşılık orta ölçekte nüfusu olan ve gelişmiş en başta Hollanda olmak üzere İsveç, Norveç ve İsviçre de bulunuyor. Bu ülkelerin nüfus başına madalya sayısı hayli yüksek. Üstelik ülke içindeki rekabet düzeyleri de çok yüksek değil.
45.Tabii zengin bir ülke olmak da yeterli değil, Suudi Arabistan’ın yüksek geliri madalya başarısı sağlamıyor. Gelirin dağılımı ile harcanma şeklini ve özgürlüklerin düzeyi ile farklı alanlara merakın ölçüsünü de vurgulamakta fayda var.
46.Son dönemde gelişmiş ülkelerde ulusal gurur yerine toplum sağlığı ve refahı şeklinde spor daha yaygınlaşıyor. Yani şampiyonluk için endüstriyel ölçekte spor gerekirken, bunun yerine madalya kazanamayan ama sporun toplum genelinde çok yaygınlaştığı bir eğilim var.
47.Açıkçası bir ülkenin sportif başarısındaki asıl gösterge madalya yerine bu olabilir. Yani hiç şampiyon yok; ancak toplumda çok yaygın bir şekilde hem sağlık hem de haz amaçlı spor yapılıyor. Şüphesiz bunun fizik ve ruh sağlığına olumlu etkisi olacaktır.
48.Bu durumu sürekli kendini ulusal düzeyde ispatlama ihtiyacı içerisinde hisseden, yer yer uluslararası başarılar kazanan ancak bunu sürekli hale pek getiremeyen; toplum içinde spor alışkanlığının az ve hatta kadınlarda çok daha az olduğu Türkiye gibi ülkeler değerlendirmeli.
49.Özetleyelim; ilk olarak takım ve birey sporları farkı, her bir sporcunun yarışabileceği madalya sayısı, madalyaların spor dallarına dağılımı, profesyonel sporcuların katılımına ilişkin engeller ve her spordaki rekabet düzeyi ana belirleyiciler.
50.Sportif başarıda ülkedeki tesis ve teknik bilgi yeterliliği, kişilerin spora yönelebileceği bilinç, yeteneklilerin erken seçilimi, bireylerin sporla hayatını idame ettirebilme ve hatta sınıf atlama imkânları ve kadınlara sunulan özgürlük ve eşitlik çok önemli.
51.Üstteki nedenlerin birçoğunun ardında iktisadi gelişmişlik veya sosyal gelişmişlik bulunuyor. Nüfus ve iklim de etkili. Atletizm gibi alanlarda ırksal avantajlar olabilir (teyite muhtaç bilgi).
52.Ülkelerin politik olarak kendilerini kanıtlama veya güçlü ev sahibi olmak gibi planlamaları da kritik. Bu şekilde bir sefer başarı elde eden ülkelerin aynı düzeyde olmasa da başarılarını sürdürdükleri görülüyor.
53.En değerlisi madalya ve ulusal gurur hedeflemeden; kişilerin hem sağlık hem de ilgilerinden ötürü spor yapmaları, bunun neticesinde doğal olarak başarı kazanmalarıdır. Günümüzdeki endüstriyel spordaki rekabet düzeyi bu şekilde madalya kazandırmayı zorlaştırıyor.
54.Ancak bir ülkenin kendi vatandaşlarına sunduğu imkânların ölçüsünü değerlendirmenin daha doğru yöntemi bu olabilir. Nihayetinde Naim Süleymanoğlu’nun unutulmaz başarıları bizlere doğrudan yansımıyor, en fazla spora ilgi düzeyini artırıyor.
55.Amaç kişilerin yeter gelir ve boş zamana sahip olması, yeteneklerini erken yaşta keşfetmeleri, bu doğrultuda spor imkânlarının sunulması, yurt dışı müsabakalara katılabilmeleri ve tüm bunların neticesinde altın madalya kazanmaları olmalıdır.
En son olarak Paralimpik Olimpiyatlarının da, hatta daha genel bir ifadeyle, çeşitli nedenlerle handikaplı olanların spora katılımlarına imkan tanımanın ve başarı kazanabilmelerinin de çok önemli olduğunu vurgulamak gerekiyor.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1- Merkel'in Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili görev süresinin sonundaki sözlerine şaşıran çok. Kimisi bunu Türkiye'nin son dönemde girdiği antidemokratik yol kaynaklı olduğunu sanıyor. Halbuki Türkiye'nin AB üyeliği 2007'den beri imkansızdı ve nedeni siyasi değil iktisadiydi.
2- Bunu anlamak için AB'nin ekonomi temelli bir birlik olduğunu bilmek gerekiyor. AB'nin ilk kurumları kıtada tekrar savaş yapılmaması üzerine kuruldu. Bu kapsam 1957'de Roma Antlaşması ile iktisadi boyuta taşındı. İsmi 'Avrupa Ekonomik Topluluğu' (AET) idi.
3-Amaç ortak pazar kurmaktı. Bu şekilde sınırlar arasında yalnızca engelsiz mal ve hizmet ticareti değil; üstüne sermaye ve emeğin de sınırsız dolaşımı mümkün oluyor. Nihai amaç ise 'tek pazar' oluşturmak; yani kültürel bazı farklar dışında tüm iş faaliyetlerinin birleşmesi.
1- 1959'da Küba'da devrim oldu. Öncesinde dünyanın en zengin ülkesiydi, tüm Amerikalılar Küba'ya gitmeye çalışırken denizde boğulurdu. Devrimle birlikte bir anda Küba fakirleşti, ABD ise hiç olmadığı kadar zenginleşerek Kübalıların hep yaşamak istediği yer oldu.
2-Gördüğünüz gibi Cem Toker'in yazdığı sığ önermeyi yanlışlamak onunki gibi sığ ve yanlış bir argümanla bile çok kolay, çünkü tarihsel saptırmadan çekinmiyor ve sizlerin tarihi çok iyi bilmemenizden faydalanıyor. Biraz Küba ve SSCB üzerinden detaylandıralım.
3-Küba, devrim öncesinde fakir bir ülke idi ve servet adaletsizliği inanılmaz yüksekti. İsteyen Amerikalıların yaptığı Baba-2 filmindeki ilgili sahneleri izleyebilirler. Çaresiz kalan halk ABD destekli Batista isimli diktatörü devirdi. Alternatif bir sistem ABD'yi endişelendirdi.
1.Mart 2020’de TCMB başkanlığındaki değişimin ardından şiddetlenen ekonomik buhranın 2. perdesi son 3 ayda duruldu ancak yıpratıcılığını sürdürüyor. Kur ve faiz çıkmazı ile rezerv yoksunluğu; hararetli dış ve iç politika ortamında yeni bir finansal istikrarsızlığa yol açabilir.
2.Bu yazı Para Analiz sitesinde ilki Ekim 2019’da yayınlanmış olan uzun bir dizinin 7. bölümü. Önce ülkenin genel finansal durumunu aktaracağız ve ardından olası senaryolara değineceğiz. Önümüzdeki dönemin kısa özeti ise şu: dolar kurunda yeni rekorların normal hale gelmesi.
3.Yazının bu bölümünü kısa tutabilmek için konuya ortasından girelim. İlk gündem TCMB’nin ne zaman ve ne ölçüde faiz indireceği. Şahap Kavcıoğlu ilk atandığında yılsonu enflasyon beklentisi %12 idi ve %1 kadar eksi reel faiz verilebileceği tasarlanıyordu.
1.Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu tviti attığı gün Kanal İstanbul'un asla yapılamayacağını söylemiştim. Çünkü böyle bir projeye dış finansman bulunamayacağını mesleğim itibarıyla biliyordum. Ancak hızlı bir ihale ile Türkiye’nin yükümlülük altında bırakılma riskini atlamamak gerek.
2.Çevre ve şehircilik riskleri bir yana; bu proje rekor kıran dış borç sorunun çözülemez noktaya ulaşmasına neden olur. Tvitin atıldığı 2013'te Türkiye ekonomisinin dış finansman kırılganlığı yeni fark ediliyordu, derin bir iktisadi buhrana girileceğini öngörmek kolay değildi.
3.Devlet Planlama Teşkilatı bugün var olsa döviz tüketip döviz üretmeyen bu projeye asla onay vermezdi. Ancak devletteki kurumsallaşma kaybı ve yargının durumu yıkıcı dış finansal sonuçlarına rağmen bu projedeki ısrarı durduramadı. Neticesinde ihale sürecine girişiliyor.
1.Mart 2020’de başlayan ekonomik krizin 2. perdesi, Kasım 2020’deki sürpriz görevden alma ve atamalarla zirveye ulaşmadan dinmişti. Bu yılın ilerleyen aylarında yeni bir istikrarsızlık beklerken, Erdoğan’ın Ağbal’ı görevden almasıyla bu süreç hem hızlandı hem de şiddetlendi.
2.Bu yazı daha önce Para Analiz sitesinde yer alan uzun bir serinin yeni bölümü. Herkesin anlayabildiği dilde son 5 ayda yaşanan olayların önce tahlilini yapıp, özellikle son 1 aya odaklanıp iç ve dış risklerin arttığı şu ortamda olası senaryolarını değerlendireceğiz.
3.Kasım’da Ağbal’ın atanması, Albayrak’ın görevden ayrılması ile para politikasında sadeleşmeye gidilmiş ve buna BDDK da aktif rasyosunu kaldırarak katılmış, Aralık ayında pozitif reel faiz verilmiş ve Ocak ayında sıkı politikanın süreceği taahhüt edilmişti.
1.Kasım ayı ekonomi yönetimi ve finansal piyasalar için sürprizlerle geçti; ekonomide yeni bir anlayışa geçildiği beklentisi oluştu. Bu esnada kovid-19 patladı ve Joe Biden ABD başkanı oldu. Sorumuz şu; ekonomik krizde erken final mi yaptık, yoksa finali 2021’e mi bıraktık?
2.Bu bilgiselle ekonomi yönetimindeki değişiklikler, oluşturulan iyimser beklentiler, yabancı kuruluşların bakış açısı, nasıl bir acı reçeteden bahsedildiği, yerlilerin siyaset ve ekonomiyi iç içe geçiren algıları ve bundan sonra olacaklara dair senaryoları değerlendireceğim.
3.Bu sefer az veri ve çok yorum yapacağız; çünkü hikâyenin sonu ekonomi yönetimine değil, siyasi otoritenin kararına bakıyor. Verileri özetleyelim; kamu borcu seviyesiyle bu borcun döviz oranı ve kamu bankalarının kredi hacmi rekor düzeyde. Elde geri adım dışında araç yok.