Mustafa Kemal Paşa’nın, askerlik tarihimizin en önemli emri olan “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz. İleri!” emrinin yazılı olmadığını, sözlü olarak verdiğini düşünürüz.
Paşa bu emrini, 30 Ağustos 1922 Dumlupınar Meydan Muharebesi sonucunda kazanılan büyük zaferin ardından, 1 Eylül 1922 günü yazılı olarak vermiştir.
Yazılı emrin gecikme ile ulaşabileceği düşüncesiyle bu emir, ayrıca tüm birliklere sahra telefonları ile de ulaştırılmıştı.
Yunan Ordusu’nun Dumlupınar’da 30 Ağustos 1922 günü imha edilmesinin ardından, Mustafa Kemal Paşa’nın 1 Eylül günü 1922 verdiği bu emir kitaplarda, bazı Atatürk heykellerinin üzerinde, kitabelerde, askerî tesislerde ve daha başka bir çok yerde yazılmıştır.
Ancak bu emir sözlü mü, yoksa yazılı mı olduğu hakkında yakın tarihe kadar bir araştırma yapılmamıştı.
Yaygın bir kanı olarak bu emrin sözlü olarak verildiğini, o sırada Mustafa Kemal Paşa'nın yanında bulunanlar tarafından not edildiğini ve tarih kitaplarına bu notlar sayesinde geçtiği zannedilirdi.
Oysa Mustafa Kemal Paşa bu emri, Uşak’ın Eşme İlçesi’ne bağlı Takmak Köyü yakınlarında Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa (İnönü),
Kurmay Başkanı Asım (General Asım Gündüz) ve karargâh subaylarından Şükrü Ali Beyler ile gölgesinde oturduğu ve bugün koruma altına alınmış olan bir meşe ağacının altında vermişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın, Şükrü Ali Bey’e yazdırıp imzaladığı emir, bir süvari yüzbaşı tarafından süratle 1. Ordu kumandanı Nureddin Paşa'ya iletilmiş, ayrıca sahra telefonları ile de hemen birliklere bildirilmişti.
O günlerde “Akdeniz” denen Ege’ye doğru ilerleyen Türk orduları, bozgun halinde İzmir istikametine doğru kaçan Yunan Ordusu’nu önüne katarak tamamen yok etmiş, 9 Eylül 1922 günü İzmir’in kurtuluş zaferi ile sonuçlanmıştı.
Emrin orijinal aslı, Ankara’da Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Daire Başkanlığı’nda bulunmaktadır. Mustafa Kemal Paşanın 1 Eylül 1922 günü, Uşak Eşme ilçesi Takmak köyü cıvarındaki 1. Ordu karargahında,
karargâh subaylarından Şükrü Ali Beye, Garp Cephesi Kumandanlığı antetli bir kâğıda yazdırdığı ve imzaladığı “Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir. İleri!” sözleri ile biten tarihî emrinin tam metni şöyledir.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları!
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir ordunun anâsır-ı asliyesini (asıl unsurlarını) inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz.
Büyük ve necîb milletimizin fedakârlıklarına lâyık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti istikbalinden emîn olmaya haklıdır.
Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından müşahade ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine delâlet (kılavuzluk, aracılık) etme vazifemi mütevâliyen (ardarda) ve mütemadiyen (aralıksız şekilde) ifa edeceğim.
Başkomutanlığa teklifatta (tekliflerde) bulunulmasını Cephe Komutanlığı’na emrettim. Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini nazar-ı dikkate alarak ilerlemesini ve herkesin kuvâ-yı akliyesini (aklının gücünü),
yiğitliğini ve menâbî-i celâdet (kahramanlığının kaynaklarını) ve himmetini müsabaka ile ibzâle (yarışırcasına bol bol harcamaya) devam eylemesini talep ederim.
Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!
1 Eylül 1922 Uşak
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Başkumandan
Mustafa Kemal
Müfit Muratoğlu – İnş. Müh.
ALINTIDIR.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
‘Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır! Ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!’
Böyle demişti. Çevresine ve tüm vatana sızmış solucanların O’nun ölümünden sonra hızla faaliyete devam edeceklerini biliyordu.. Aynı zamanda bu milletin azmine ve İRADESİNE sonuna kadar inanıyordu.
Bugünküne çok benzer şartların içinden geçmiş, hıyanetin her çeşidiyle yüzyüze gelmişti..
Anadolu fiilen işgâl edilirken, aynı zamanda çeşitli ‘cemiyetler’ vasıtasıyla içten çökertme operasyonu da devreye girmişti.
ATATÜRK'ÜN KENDİ EL YAZISIYLA HÜRRİYET ve İNSAN TANIMI - (27.1.1930 Pazar ertesi)
"Hürriyet insanın düşündüğünü ve dilediğini başka birinin tesir ve müdahelesi olmaksızın mutlak olarak yapabilmesidir. Bu tarif hürriyet kelimesinin en geniş manasıdır.
İnsanlar bu manada hürriyete hiçbir zaman sahip olamamışlardır ve olamazlar.
Çünkü malümdur ki insan tabiatın mahlukudur. Tabiatın kendisi dahi mutlak hür değildir, kainatın kanunlarına tabidir.
Bir sebeple insan ilk önce tabiat içinde, tabiatın kanunlarına, şartlarına, sebeplerine, amillerine bağlıdır.
Mesela dünyaya gelmek veya gelmemek insanın elinde olmamıştır ve değildir.
Liderler vardır, çağlarının eğilimlerini sezerler, toplumların o dönemdeki arzularının gerçekleşmesi için toplumla bütünleşirler. Gayretleri ufuklarda görülebilen hedefler içindir.
Liderler vardır, nazarları ufukların çok ötesine taşar. Görülebilenle, olabilenle yetinmezler. Olması gerekeni sezerler. Toplumları kişiliklerinden kaynaklanan cazibe ile ufukların çok ötesindeki hedeflere doğru koştururlar.
Etkileri milletleri, çağları aşar, bütün insanlığı içine alan coğrafi ve tarihî bir genişlik ve derinlik kazanır.
Atatürk ikinci tip bir devlet adamı idi.
Çoklarının herşeyin bittiğini sandığı, ümitsizlik selinde boğulmak üzere olduğu bir dönemde o, çağları aşan bir sezişle,
Mustafa Kemal Atatürk çocukluğundan itibaren temizliğe ve iyi giyinmeye meraklıydı; bazı sıcak günlerde iki, üç defa banyo yaptığı olurdu. Harp esnasında en sıkışık cephelerde bile ne yapıp yapmış, mutlaka her gün banyo yapabilecek bir yer sağlamıştır.(1)
Hatıralarında Şemsi Efendi Okulunda giyilen şalvar ve bele sarılan kuşağın onu çok sinir ettiğini söylemiş, askerî üniforma giymenin hayatının dönüm noktası olduğunu ifade etmiştir. (2)
AYDINLANMANIN TEK ARACININ KİTAP OLDUĞUNU ANLATAN ATATÜRK!
Mustafa Kemal Atatürk, seyahatlerinde okumak istediği kitapları da yanında götürürdü...
Ankara’da, İstanbul yolculuğuna hazırlanırken, kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun taşınmaları için kitaplarını koyduğu kutuları beğenmez... Ve kütüphaneden dışarı çıkarak, elinde bir mermi sandığıyla geri gelir...