Yılmaz Erdoğan'ın yeni filmi "Kin", bir Güney Kore filminin adaptasyonu olmak dışında da bazı zayıf yanları var...
Filmin konusu gayet iyi ve buna hem sevinmiştim hem de hoşuma gitmişti, -ta ki adaptSyon olduğunu öğreninceye kadar... >>
Filmde Yılmaz Erdoğan ve Ahmet Mümtaz Taylan gibi çok iyi oyuncular var ama fondaki hayat silik, üzerine fazla düşünülmemiş gibi, bu da hikayeyi yer yer "teatral" kılıyor -ki hem konuya hem oyunculara haksızlık gibi duruyor...
Filmin ilk yarısında adım adım inşa edilen gerilim çok başarılı, ama ikinci yarısında gerilim, sürprizlerin zayıflığı ve inandırıcılığın eşiğinde gezindiğinden düşüyor.
Katilin kimliği ortaya çıkınca tam sürpriz yaşanıyor ama uzun dialoglar sürprizin etkisini azaltıyor...
Filmin orijinal Güney Kore versiyonunu görmedim ama bu kalitade Türk filmlerinin artmasını çok isterim ve tabii eski aşırı duygusallıkları (hele acındırmaları) -bu filmde olduğu gibi- daha az kullanan filmler çok daha da iyi olacaktır. Abartısız şiddet sahneleri gerçekçiydi...
Kısacası "Kin", bence doğru istikamette iyi bir film, Yılmaz Erdoğan'ın eline sağlık, ama film hikayelerinin de orijinalliği, kuşkusuz çok daha sevindirici olacaktır... <<
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
İslamcılar devri sonsuza dek sona eriyor ve tabii bunu anlayanlar sadece İslamcılar değil, onlara son çeğrek yüzyıl boyunca alenen payanda olmuş "Liberaller" denen "entelektüel" kesim de -ve tabii eski "popüler" günlerine dönmek istiyorlar..
Bu mümkün mü? >> #KonstantiniyeNotları
"Tekrardan" televizyonlarda saatlerce "Demokraasi" konuşup antidemokratik Kemalistlere bindirmek ve "demokrat" hatta "devrimci" İslamcıları, yani "Müslümanlar"ı savunmak yerine şimdi de Kemalistler yerine İslamcılara bindirerek aynı tonda -kaldığı yerden- devam mümkün mü?
"Liberaller"e karşı dinmek bilmeyen bir kinin biriktiği görülüyor ve bu kesimden "özür niyetine" yazılan yazıları -bunlar genellikle eski usûl Sol soslu alaturka siyaset dedikodusu seviyesini pek aşmıyor- entelektüel anlamda ciddiye almak pek kolay değil... >
Bir dönem sona eriyor, ama sanki bi sonraki dönemde -şimdi adına "siyaset" denen- bu kör döğüşünün bir devamı varmış gibi, aynı şeyin kendisi ve eleştirmenlerinin, o seviyelerini ve 600 kelimelik dillerini alıp gideceklerinin farkında olmamaları çok trajikomik!..
Türkiye'de "Siyaset"den başka birşey yoksa ve televizyonlarda/YouTube'da 600 kelimeyle konuşan kafa baş ağrısı mide bulantısı popüler tiplerden başka birşey yoksa, "ökönomi" düzelse ne olur düzelmese ne olur?!
Asıl tekmeyi, "apolitik/asiyasî" saydıklarından yiyecekler gibi...
Bu dönem sona ermek üzere ve bu dönemi aklınca o 600 kelimesiyle bitireceğini sanan ve kendiliğinden tükenen sistemin sadece "eleştirici kanadı" olmaktan öte bir özelliği olamayanlar, yakın bir gelecekte İslamcılar gibi kasaba bakkallarına çekilirlerse hiç sürpriz olmayacak...
Türkiye muhteşem bir dönemin eşiğinde. Sol kökenli yeni dönemin en az otuz yıl süreceği ve bu süre ve devamında Anadolu ve İstanbul'da islamcı ot bile bitmeyeceğini çok kez yazdım ama bu muhteşem geleceğin bazı şartları olabilir... >> #KonstantiniyeNotları
Türkiye en kötü yönetildiği zamanlarda bile yerel güç olmak yolunda ilerledi. Liyakatli rasyonel devlet aklı, akl-ı selîm ve işinin ehli insanların el takmasıyla bu konunun yeni bir boyut kazanacağı net, ama Türkiye, İslamcılığın başarısına yol açan nedenleri henüz aşmış değil...
İslamcılığın uzun etkisi ve iktidarı Türkiye'ye çok şey öğretti. Bu formatta bir siyasi yapının yeniden iktidar olması, önümüzdeki otuz yıl boyunca çok zor. Ama 'imkansız' olabilmesi için, Türklerin yana yakıla onca onyıllar boyunca neden "Sağ"ı seçtiğini iyi anlamak gerek...
Demokrasinin geleceğe doğru olası evrimi konusu notlarına devam ediyoruz ve gene, "Önümüzdeki dönemin karakteri özgürlük" diyoruz, ama özgürlük boş beleş bir iş değildir, bir ederi vardır. Bu ilke, Yeni Kuşağın özgün mecburî kalitesine de işaret ediyor... >> #KonstantiniyeNotları
Bir ülkenin vatandaşlarının yüksek demokratik kalitelerde yaşayabildikleri özgür hayatlar inşa edebilmeleri ucuz bir şey değildir, çünkü bir takım sosyal mekanizmaların yani "Halkın memuru olarak devlet aparatının" önem kazanacağı aşamada, çok iyi ve şeffaf işlemesi gerekir...
Özellikle Virüs krizi ile keskinleşen sistemsel sorunların hangi istikamete doğru evrildiğini tartışan çok sayıda kitap yayınlanıyor ve bunları izleyerek, değişimin -en azından Batıdan bakınca- nasıl bir görünüm arzettiği görülebiliyor, Doğuda da makaleler yazılıyor vs...
2021 yılı ile birlikte, Dünya tarihinin -kapitalizmin bir sistem haline gelip Avrupa'nın sosyoekonomisini devraldığından beri- yaşanan en önemli ikinci yılı gündemde. 2020 yılı, doğal seleksiyon gibi bir Virüs vesilesiyle sisteme nokta koyulduğu -bitişi işaret eden- yıldı... >>
Virüsle birlikte bilinen sistem alenen stop etmişken bazıları hâlâ, "Ne olacak, bittikten sonra her şey aynen kaldığı yerden devam edecek" modunda olabilir, -elbette hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve 2010'dan tekrarlayalım:
Anadolu ve İstanbul'da İslamcı ot bile yeşermeyecek...
Akılların almadığı konular hakkında, daha kolay anlaşılabilmesi babında söylenebilecek -ve yüz yıl önce, şimdiki gibi kimsenin aklının almadığı- örnekler var. Türkiye'den:
1921'de Türkiye'de Arap alfabesiyle okuryazar oranı %5 civarındaydı, 2021'de Latin Alfabesiyle bu oran: %95.
Artık İslamcıların de anladığı üzere, toplum, "İslamcı İslamı"ndan belirgin bir şekilde uzaklaşıyor ve bu trendin özellikle önümüzdeki yıldan itibaren yeni bir ivme kazanması mümkün.
Sonucu 2010'ların başında yazmıştım:
Anadolu'da ve İstanbul'da, İslamcı ot bile bitmeyecek... >>
Bu gerçeğin somut nedenleri var... 1. İslamcıların "İslam" diye pazarladığı/sandığı, 1960'ların ortasından itibaren bütün Müslüman ülkelerde ABD destekli Suud finansmanıyla Rabıta gibi örgütler aracılığıyla yayılan Vahabi türü "Siyasal İslam"ın yaşadığı konjonktür artık yok...
2. İslamcıların asıl büyük "talihsizliği", İslam niyetine sundukları, birkaç siyasî şeyhin keyfine terkedilmiş Vahabi kökenli ideolojinin, yerel İslam gelenekleriyle -başından itibaren varolan ve aşılamayan- doku uyuşmazlığıdır...
Bu konu sadece Türkiye'de değil, heryerde vâki...