Türkiye'nin "Yeniden Osmanlı olmak" gibi "idea"sıyla hareket etmek -bunu resmen de ilan etmek- yanlışından mecburen dönüşü, aslında çok önemli ibretlik uzun bir dönemin, yani "Birilerini örnek alan, ergenlik" döneminin sona ermekte olduğunu gösteriyor... >>
#KonstantiniyeNotları
Türkiye Cumhuriyeti doğarken, modern Avrupa'yı örnek aldı. O dönemde yani emperyalist/kolonyalist kapitalizmin -fikirsel ve kültürel anlamda da- dünya hakimiyeti kurduğu dönemde, Avrupa zirvesinden adım adım iniş döneminin başındayken, başka türlüsü de pek mümkün değildi...
Japonya, bu dönemde, "Kara Gemiler"le kapısına dayanan Amerikalıları örnek alırken, 1911'de Kuomintang lideri Sun Yat-sen tarafından ilan edilen Çin Cumhuriyeti Japonya'yı ve ülkede bulunan Avrupalı işgalcileri örnek alıyordu. Önceden modernleşmiş ulusdevletler "örnek" idiler...
Batılı ülkeler birbirlerini "örnek" almıyorlar, ortak değerleri aralarında değiş-toluş ediyorlar ve kendini başta "Batı" saymayan Almanya, Balkanlar, Rusya, bu dönemde örnek almaktan ziyade "rekabet" ediyorlardı ve Rusya, 1905 Japon yenilgisinden sonra toparlanamamıştı...
Kapitalizmin nasıl ortaya çıkıp, bazı ülkelerin (kolonileri üzerinden) neden "ileri ülkeler" haline geldiklerine girmeyeceğim, ama II. Dünya Savaşı kıyameti koptuktan sonra -Türkiye bu kıyameti yaşamadığı halde- başına gelen felaketin adı "Amerikancı Sağ muhafazakarlarlık" idi...
Ergenler daima birileri gibi olmak isterler...
Kendi gibi olmak, ancak ergenlik etkileri aşıldıktan ve belli bir özgüvene kavuşup kişilik oluştuktan sonra mümkündür, Dünyanın kimyasını bozan kapitalizm çağının sonuna doğru artık bu, ülkeler için çok daha geçerli...
Türkiye Cumhuriyeti, bir iç savaştan galip çıkanlar tarafından kuruldu. Savaşta yenilen taraf, İngiltere'nin ve desteklediği Yunanistan'ın müttefiki "Nizam-ı İnzibatiyye" idi, bu ordu, 1909'da ikinci Meşrutiyet'e karşı Taksim'deki Topçu Kışlasında isyan edenlerin ardılıydı...
Savaşı, Anadolu'da Kazım Karabekir ve Mustafa Kemal önderliğinde yeniden inşa edilen milliyetçiler, yani "Kuvayı Milliye" kazandı.
Milliyetçiler, savaşı kazandıktan sonra, Hilafetçi diğerlerinin dikine/inadına, mesela daha yumuşak sekülerizmi değil, sert laikliği benimsediler...
1946'da Amerikan Çağı başladığında, Amerikan tipi sekülerizmi ön plana çıkarıp, Fransız tipi katı laikliğe karşı tavır alarak halkın desteğini kazananlar, Türkiye'nin kuruluşu aşamasında yenilen kesimi yeniden keşfettiler.
Dönem, "Amariga'yı örnek almak" devriydi...
"Örnek almak", günümüzde Çin'e kadar uzanmış bulunmakla birlikte, "Osmanlı'yı örnek almak", geniş kesimler tarafından benimsenmişti. Bu konuda Cumhuriyet okullarında öğretilen "böyük" Osmanlı haritaları ve "Yükseliş devri" ve o devirde "nereler alınmış" hikayesi temel oluşturdu..
"Osmanlı'yı örnek almak", malesef ergenliği aşmak anlamı taşımıyordu, ama sanki ergenlik aşılıyormuş gibi görünüyordu. "Aşılan"dan ziyade "Aşan"ı sorgulamak daha doğru olacak gibi. Burada kendini aşan, 1922'de iç savaşı kaybedenlerin zihniyetiydi (torunları değil)...
1922'de savaşı kaybeden sadece Yunanistan değildi (ama nedense sadece o anlatılır). Savaşı, Başkenti İzmir olan "İyonya Cumhuriyeti" de kaybetti, "Kuva-yi İnzibatiyy" de (ondan önce "yumurta topuklu milliyetçiler"in atası Çerkes Ethem de), bir kukla haline gelmiş VI. Mehmet de...
O dönemde VI. Mehmet'in ve 1909'un devamı "Alaylı şeriatçı Abdülhamitçi"lerin gelecek tasavvuru "Mısır gibi İngiliz himayesinde bir yer" olmaktı, belki zamana oynuyorlardı, "Elbet İngilizler de gider" diye düşünüyorlardı. Ama Ankara Hükümeti iç savaşı kazanamasaydı, ne olurdu? >
Ankara Hükümeti iç savaşı kazanamasa ve Türkiye sultanlar tarafından yönetilmeye devam edilseydi, bugünkü gibi görece kültürel homojen bir ulus devlet olmayacaktı, İzmir'de İyonya Cumhuriyeti olacaktı ve Mısır gibi tam bağımsız olunduğunda bile İstanbul Hong Kong gibi olacaktı...
Eğer Türkiye kendine, Büyük Britanya Milletler Topluluğu'nu -eski bir üyesi olarak- örnek alsaydı, İkinci Dünya Savaşı'nda da mutlaka Almanya'nın işgaline uğrardı, onlar gidince de SSCB işgaline maruz kalır ve belki de "Sosyalist bir ülke" olurdu...
Türkiye, kuruluş aşamasında Avrupa'yı -o zaman herkesi hayretten hayrete gark edecek ölçülerde- örnek alıp silindir şapka falan takmaya başladığı dönemde bile karakterli devrandı ve başkalarının kolonisi olmayı kabul etmedi. İç savaşın maluplarının böyle bir sorunu yoktu...
Birilerini örnek almaktan, kendi fikrine zikrine sahip olmak aşamasına evrilmek, önümüzdeki dönemin başat özelliklerinden biri olacak gibi görünüyor, zira çokkutuplu dünya da bunu zaten -hararetle- destekliyor.
Çin, birilerini örnek almıyor. Bu sistemini de Deng Xiaoping kurdu...
Gerçi Çin'in sistemi, ona sonradan giydirilmiş Batı orijinli "Sosyalist işçi-köylü devleti" formatında başladı bu işe, tıpkı Türkiye'nin de Avrupai modern bir ulusdevlet olarak başladığı gibi; ama Çin, ne eski SSCB'ye, ne liberal Batı'ya, ne de "sosyalist" Küba'ya benziyor...
O halde makul modern çerçeve dahilinde Yeni Türkiye'nin de ergenlikten kurtulup ölüsü dirisiyle biryerleri "örnek" almak yerine daha özgün ve özerk bir yer olabileceğini varsayabiliriz. İnsan malzemesi, coğrafyası, potansiyelleri ve tarihi buna müsait... <<
EK:
Çin Cumhuriyeti'ni 1911'de ilan eden Sun Yat-sen'in de ABD ile bağlantısı vardır, Honolulu'da doğmuştur ve Amerikan Demokrasisi'ni örnek alır.
Japonya ve Çin, modernleşme aşamasında Avrupa'dan ziyade Amerika'yı örnek almışlardır ve bu detay önemlidir...

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Selçuk Salih Caydı

Selçuk Salih Caydı Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @selcuksalih

11 Dec
Bu mecrada arada, "Nasıl berbat insanlarla karşılaştığını, hatta bazen günün tamamında terslikler görüp yaşadığını" anlatanları okuyorum, benim deneyimlerim öyle değil, burada kısaca Türkler (ve tabii Kürtler vd. yani tüm T.C. Vatandaşları) nasıl insanlar, ondan sözedeceğim... >>
Türkiye'yi/Türkleri iyi tanıyan yabancı dostlarım, kendi ülkelerindeki insanları benden daha iyi tanıdıkları ve Türklerle kıyasladıkları için, onların fikrini esas alacağım (zira ben de onlardan pek farklı düşünmüyorum).
Türkler gerçekten harikalar...
#KonstantiniyeNotları
Yurtdışından gelip uçakla İstanbul'a inince dikkatinizi önce muazzam bir canlılık çeker. İnsanlar sevecendir ve daha seslidir ve birbiriyle ilgilidir, mesela biri düşünce hemen çok sayıda kişi yardımına koşar, kimse beklemez. Türkler kibar ve yardımseverdir...
Read 13 tweets
5 Dec
Birçok "bildik alışıldık doğru"yu değiştirmeye aday iki önemli kriz var Dünyada, bunlardan biri Ukrayna, diğeri Tayvan.
Dün, bu iki krizin bir tür eşiğe benzediği ve o eşikten geçildikten sonra yolun nereye çıkacağının belirsiz olduğundan bahsetmiştim... >>
#KonstantiniyeNorları
Dünya basını bu konuda fena halde ısınmış durumda. "Tartışmalar" had safhada, Türkiye'nin tavrının ne olacağı aşağı yukarı tahmin ediliyor, muhtemelen Batılı ülkelerin safında yer alacak, ama Türkiye de kendi eşiğine doğru ilerliyor, o eşiğin adı "Seçim". Sonrası, Allah kerim!..
Hollanda'nın çeğrek milyon tirajlı "de Volkskrant" gazetesi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal tehdidi karşısında ciddileşen NATO'nun hiçbir şey yapmayacağını/yapamayacağını, bilemedin silah yardımında bulunabileceğini yazıyor.
İlginç olan konu, "Post-Amerikan Çağı"ndan bahsetmesi...
Read 19 tweets
5 Dec
Yakın zamana kadar özellikle YouTube'daki alternatif medyada her lafın başında "Gazetecilik dersi" veriliyor ve "gerçek" gazeteciliğin ne olduğu konu ediliyordu. Bu "âdet"in terkedilmeye başlanması iyi bir gelişme. Ama gazeteciliğin aslı da pek matah bir şey sayılmaz... >>
Umberto Eco, gazeteciliğe karşı zehir zemberekti ve İtalya'dan yola çıkarak gazeteciliği "domuz tüccarlığı" ilan etmişliği bile vardı ve "Basın özgürlüğü diye bir şey yoktur, hiç de olmamıştır" demiştir. Tabii bunu şerh koymadan kabul etmek pek mümkün değil, -hele günümüzde...
Her fırsatta "Gazetecilik bu mudur Allah aşkına" diye ünleyenleri anlamakla birlikte, gazeteciliğin ne olduğu konusunda, büyük yazar Jonathan Franzen'ın "Purity" (Almancası: "Unschuld") adlı romanında yaptığı tarife yakın durduğumu söylemeliyim... >
Read 6 tweets
4 Dec
Sadece Türkiye değil, Dünya da bir eşikte gibi. Rusya Ukrayna'yı işgal ederse, II. Dünya Savaşı'nda Polonya'nın Almanya ve SSCB arasında bir süreliğine işgal ve iptaline benzeyecek.
Türkiye ise, adına şimdilik "Seçim" denen bir olaya doğru ilerliyor... >>
#KonstantiniyeNotları
Ortada olası "Başlangıçlar" var. Bunları "Eşik" diye nitelemek mümkün, çünkü başı, aşağı yukarı belli ve başta -bilinen türden- belli opsiyonlara/olasılıklara sahip, ama o başlangıçların, Türkiye'yi ve Dünyayı nereye götüreceğini, orada başlayan yolun nereye çıkacağı belirsiz...
Çin'in Tayvan'ı işgali de bir diğer konu. Tayvan'ı koruyacağını söyleyen bir ittifak var, ama koruyabilecek mi, ya Çin'le askeri bir kapışmayı göze alabilecek mi? Bu belirsiz.
Türkiye'nin Değişim/Dönüşüm'ü hangi istikamette olacak belli, ama oraya giden yol nerelerden geçecek?
Read 21 tweets
31 Oct
Türkiye'de -şimdi kimsenin pek anlamak istemediği- bir Sol dalga geliyor. Bu sadece bir tesbit (istek/arzu falan değil).
Muhalefetin "Muhafazakar" söylem kullanmaya devam etmesi daha şimdiden sırıtmaya başladı ve bu nedenle değişecek gibi... >>
#KonstantiniyeNotları
"Tezkere" tartışması, önemli sinyallerden birini vermiş olabilir.
Muhalefet bloğunun milliyetçi-Sağ partisi, iktidar bloğu ile birlikte oy kullanarak "milliyetçi muhafazakar seçmen"in yanında kaldığını düşünmüş gibi. Ama ülke geleceği ne milliyetçilik ne de muhafazakarlık...
Belki kulağa "absürd" gelecektir ama şimdi iktidar bloğunun yanında yer almak bir yana, onunla temas etmek bile bir siyasi hareketin sonu demek olabilir. Buna ben daha önce "Midas faktörü" demiştim, yani iktidara yaklaşan herkes altına dönüşüyor ve aynı zamanda ölmüş oluyor...
Read 9 tweets
29 Oct
İstanbul'un resmî adı 1930'dan beri "İstanbul" ama o binlerce yıllık kadim bir şehir ve sayısız adı var, onlardan en uzun en çok kullanılanı da Konstantinopel/Konstantiniye. İstanbul, Postkapitalist geleceğin en önemli kültür başkentlerinden biri olacak.. >>
#KonstantiniyeNotları
Atatürk Kültür Merkezi'nin yeniden -hem de aynı adla- açılışı, kuşkusuz Modern Türkiye savunucularının yaptığı onca itiraz ve ikazın boşa gitmediğini gösteriyor. Sadece yeni neslin değil, Gezi'yi gerçekleştiren 1990'lıların ve şimdi daha yaşlı kuşakların da istediği oldu...
Bu arada İstanbul'un "Marka değeri"nin artıp eksilmesi gibi konular, hikayeden teranedir, zira İstanbul her haliyle, ufak firma heveslerini ifade eden böyle terimlerin mucidi ikiyüz yıllık kapitalizmin piyasasına ve onun "muhafazakar" yağmacı versiyonuna beş numara büyük gelir...
Read 8 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!

:(