Birçok "bildik alışıldık doğru"yu değiştirmeye aday iki önemli kriz var Dünyada, bunlardan biri Ukrayna, diğeri Tayvan.
Dün, bu iki krizin bir tür eşiğe benzediği ve o eşikten geçildikten sonra yolun nereye çıkacağının belirsiz olduğundan bahsetmiştim... >>
#KonstantiniyeNorları
Dünya basını bu konuda fena halde ısınmış durumda. "Tartışmalar" had safhada, Türkiye'nin tavrının ne olacağı aşağı yukarı tahmin ediliyor, muhtemelen Batılı ülkelerin safında yer alacak, ama Türkiye de kendi eşiğine doğru ilerliyor, o eşiğin adı "Seçim". Sonrası, Allah kerim!..
Hollanda'nın çeğrek milyon tirajlı "de Volkskrant" gazetesi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal tehdidi karşısında ciddileşen NATO'nun hiçbir şey yapmayacağını/yapamayacağını, bilemedin silah yardımında bulunabileceğini yazıyor.
İlginç olan konu, "Post-Amerikan Çağı"ndan bahsetmesi...
"de Volkskrant" gazetesi, Ukrayna için yaşanacakların, Doğuda Çin ve Tayvan için geçerli olduğunu, orada da Çin'in Tayvan'ı işgaline engel olunmayacağını/olunamayacağını yazıyor.
Amerikan Çağı sonrasının Yeni Dünya Düzeni'nde "Ukrayna ve Tayvan, ilk kurbanlar değil" diyor...
Dünyanın bir numaralı (çılgın kapitalist) "Ökönomisi" haline gelmiş olan Çin ve onun gaz zengini silahşörü Rusya, kendilerine göre bir yeni Dünya Düzeni kormak yolunda giderek daha cüretkar ve açık "sözlü" bir halde hamleler yapıyorlar, -tıpkı 1939 Almanya'sı gibi...
Severek okuduğum ve kuruluşu aşamasındaki koşturmacasına bire bir şahit olduğum yeşil Alman gazetesi "Tageszeitung" da, Batı'nın Ukrayna ve Tayvan'ı yarıyolda bırakacağını ve konuşmak dışında pek bir şey yapmayacağını düşünüyor... >
Burada Çin ve Rusya'yı, eski düzene meydan okuyan, "Dünyanın -eskilerin deyimiyle- yeniden paylaşılmasını talep eden" tarafta yeraldıkları gibi bir tesbit yaparken, diğer tarafın tamamen doğru pek dürüst olduğu söylenmiş olunmuyor elbette. Sonuçta kimse eskisi gibi kalmayacak...
Rusya ve Çin'i 1939'ların Almanya ve İtalya'sına benzetmenin nedeni, Nazi Almanya'sı Avusturya'yı ilhak ederken ve İtalya Etopya'ya saldırırken, zamanın Batı'sının laftan başka bir şey üretmeyip mel mel bakmakla yetinmesi, şimdi aynısı Ukrayna ve Tayvan için geçerli olabilir...
Yakında Biden ve Putin buluşacaklar, ABD ve Rus Dışişleri Bakanları buluştular. Bu buluşmada Rusya, eski zamanların feodalleri gibi, "Batı heryeri NATO'ya almasın, bana yaklaşmasın" derdinde. Ama küçük ülkelerin kendi tercihlerini o yönde yapabileceği ihtimalinden söz eden yok...
1968'den beri yayımlanan yüz bin tirajlı Katolik İtalyan gazetesi "Avvenire", karamsarlığın dibine vurmuş vaziyette, NATO'nun üyesi Baltık ülkelerine yardım edemeyeceğini yazıyor, yani tahminler, aynı 1939'daki gibi: "Nazi işgaline karşı hiçbir şey yapılamaz"...
Acaba?!..
Kazın ayağı, kötümserlerin gördüğü şekilde mi? Öyle olmadığını söyleyenlerden ilki, Glasnost döneminde kurulan ilk bağımsız Rus medya organlarından "Echo Moskwy" radyosu. Rusya'nın gerginlik politikasının, Batı bağlantılı Rus kapitalini zor durumda bıraktığını söylüyor... >
Daha ilginci, Echo Moskwy, Rusya'nın gerginlik politikasının Batı'yı militarize ettiğini, yani dolaylı olarak AB'nin de bir Avrupa ordusu kurma ihtimalini güçlendirdiğini ima ediyor, çünkü sade ABD şemsiyesi ile yetinmek yetmeyecek hissi güçleniyor...
Echo Moskwy radyosu, Rusya'nın ikide bir böyle çıkışlar yaparak "Dünyada ben de varım" demesinin, iç politikadaki güçsüzlüğünü ve acizliğini gizlemeye çalışmak anlamına geldiğini söylüyor. Rus Hükümeti'nin bu "görüntü"ye ihtiyaç duyduğu açık...
Rusya, ekonomik bakımdan pek kıyas kabul edebilecek durumda olmamakla birlikte, hâlâ "ABD (ve Çin) ile aynı düzeyde ülke" kabul edilmek hırsını sürdürüyor ve bu konuda Çin'e dayanıyor. Ama eşik bir aşılır ve işgaller/savaş başlarsa, sonunun ne olacağı hiç belli olmaz...
Büyük Britanya'nın ünlü gazetesi "The Times", bir kapışmanın tam bir "felaket" olabileceğini yazdı, hem de o kötümser tavrından pek taviz vermeden...
Galiba, doğruya en yakın yorumu, Letonya'nın 33 bin tirajlı en büyük gazetesi "Latvijas Avize" yaptı:
"Ya Ukrayna direnirse?!.." >
Ukrayna'da yıllardır savaş var, 14 bin insan öldü ve bir savaş deneyimi de oluştu...
Sovyetler, Finlanda'yı da alamamıştı, oradaki keskin nişancıların Rusları nasıl pes ettirdiği biliniyor. "Ukrayna'nın subayları çok tecrübeli, lojistik güçlendirildi" diyor Latvijas Avize...
Herkes NATO'nun zayıflığına ürkekliğine falan dikkat çekerken, bu çağda işgal savaşlarının ne kadar zor olduğundan bahsetmiyor. Tayvan'ın dayanması zor, ama Ukrayna Rusya'ya direnebilir, hem de -başlangıçta- NATO'ya ihtiyaç duymadan...
Çin ve Rusya'nın meydan okuması ve yeni bir Dünya Düzeni hayali gerçekleşebilir mi? Bunun gerçekleşebilmesi için, bugünün liberal kapitalizminden daha iyi bir şey sunabiliyor olması gerekiyor. Sunduğu şey, daha devletçi oktobrist bir kapitalizm (1939'da Almanya da böyleydi)...
1945'de ne meydan okuyan Almanya-İtalya-Japonya aynı kalabildi ne de İngiltere-Fransa-ABD-SSCB. Şimdi de karşı karşıya gelmiş iki tarafın aynı kalması mümkün değil. Ne birinin ne de diğerinin "planladığı" olacak. Bu konuda şimdiden garanti vermek bile mümkün... <<

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Selçuk Salih Caydı

Selçuk Salih Caydı Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @selcuksalih

5 Dec
Yakın zamana kadar özellikle YouTube'daki alternatif medyada her lafın başında "Gazetecilik dersi" veriliyor ve "gerçek" gazeteciliğin ne olduğu konu ediliyordu. Bu "âdet"in terkedilmeye başlanması iyi bir gelişme. Ama gazeteciliğin aslı da pek matah bir şey sayılmaz... >>
Umberto Eco, gazeteciliğe karşı zehir zemberekti ve İtalya'dan yola çıkarak gazeteciliği "domuz tüccarlığı" ilan etmişliği bile vardı ve "Basın özgürlüğü diye bir şey yoktur, hiç de olmamıştır" demiştir. Tabii bunu şerh koymadan kabul etmek pek mümkün değil, -hele günümüzde...
Her fırsatta "Gazetecilik bu mudur Allah aşkına" diye ünleyenleri anlamakla birlikte, gazeteciliğin ne olduğu konusunda, büyük yazar Jonathan Franzen'ın "Purity" (Almancası: "Unschuld") adlı romanında yaptığı tarife yakın durduğumu söylemeliyim... >
Read 6 tweets
4 Dec
Sadece Türkiye değil, Dünya da bir eşikte gibi. Rusya Ukrayna'yı işgal ederse, II. Dünya Savaşı'nda Polonya'nın Almanya ve SSCB arasında bir süreliğine işgal ve iptaline benzeyecek.
Türkiye ise, adına şimdilik "Seçim" denen bir olaya doğru ilerliyor... >>
#KonstantiniyeNotları
Ortada olası "Başlangıçlar" var. Bunları "Eşik" diye nitelemek mümkün, çünkü başı, aşağı yukarı belli ve başta -bilinen türden- belli opsiyonlara/olasılıklara sahip, ama o başlangıçların, Türkiye'yi ve Dünyayı nereye götüreceğini, orada başlayan yolun nereye çıkacağı belirsiz...
Çin'in Tayvan'ı işgali de bir diğer konu. Tayvan'ı koruyacağını söyleyen bir ittifak var, ama koruyabilecek mi, ya Çin'le askeri bir kapışmayı göze alabilecek mi? Bu belirsiz.
Türkiye'nin Değişim/Dönüşüm'ü hangi istikamette olacak belli, ama oraya giden yol nerelerden geçecek?
Read 21 tweets
31 Oct
Türkiye'de -şimdi kimsenin pek anlamak istemediği- bir Sol dalga geliyor. Bu sadece bir tesbit (istek/arzu falan değil).
Muhalefetin "Muhafazakar" söylem kullanmaya devam etmesi daha şimdiden sırıtmaya başladı ve bu nedenle değişecek gibi... >>
#KonstantiniyeNotları
"Tezkere" tartışması, önemli sinyallerden birini vermiş olabilir.
Muhalefet bloğunun milliyetçi-Sağ partisi, iktidar bloğu ile birlikte oy kullanarak "milliyetçi muhafazakar seçmen"in yanında kaldığını düşünmüş gibi. Ama ülke geleceği ne milliyetçilik ne de muhafazakarlık...
Belki kulağa "absürd" gelecektir ama şimdi iktidar bloğunun yanında yer almak bir yana, onunla temas etmek bile bir siyasi hareketin sonu demek olabilir. Buna ben daha önce "Midas faktörü" demiştim, yani iktidara yaklaşan herkes altına dönüşüyor ve aynı zamanda ölmüş oluyor...
Read 9 tweets
29 Oct
İstanbul'un resmî adı 1930'dan beri "İstanbul" ama o binlerce yıllık kadim bir şehir ve sayısız adı var, onlardan en uzun en çok kullanılanı da Konstantinopel/Konstantiniye. İstanbul, Postkapitalist geleceğin en önemli kültür başkentlerinden biri olacak.. >>
#KonstantiniyeNotları
Atatürk Kültür Merkezi'nin yeniden -hem de aynı adla- açılışı, kuşkusuz Modern Türkiye savunucularının yaptığı onca itiraz ve ikazın boşa gitmediğini gösteriyor. Sadece yeni neslin değil, Gezi'yi gerçekleştiren 1990'lıların ve şimdi daha yaşlı kuşakların da istediği oldu...
Bu arada İstanbul'un "Marka değeri"nin artıp eksilmesi gibi konular, hikayeden teranedir, zira İstanbul her haliyle, ufak firma heveslerini ifade eden böyle terimlerin mucidi ikiyüz yıllık kapitalizmin piyasasına ve onun "muhafazakar" yağmacı versiyonuna beş numara büyük gelir...
Read 8 tweets
12 Oct
İslamcılar devri sonsuza dek sona eriyor ve tabii bunu anlayanlar sadece İslamcılar değil, onlara son çeğrek yüzyıl boyunca alenen payanda olmuş "Liberaller" denen "entelektüel" kesim de -ve tabii eski "popüler" günlerine dönmek istiyorlar..
Bu mümkün mü? >>
#KonstantiniyeNotları
"Tekrardan" televizyonlarda saatlerce "Demokraasi" konuşup antidemokratik Kemalistlere bindirmek ve "demokrat" hatta "devrimci" İslamcıları, yani "Müslümanlar"ı savunmak yerine şimdi de Kemalistler yerine İslamcılara bindirerek aynı tonda -kaldığı yerden- devam mümkün mü?
"Liberaller"e karşı dinmek bilmeyen bir kinin biriktiği görülüyor ve bu kesimden "özür niyetine" yazılan yazıları -bunlar genellikle eski usûl Sol soslu alaturka siyaset dedikodusu seviyesini pek aşmıyor- entelektüel anlamda ciddiye almak pek kolay değil... >
Read 13 tweets
10 Oct
Yılmaz Erdoğan'ın yeni filmi "Kin", bir Güney Kore filminin adaptasyonu olmak dışında da bazı zayıf yanları var...
Filmin konusu gayet iyi ve buna hem sevinmiştim hem de hoşuma gitmişti, -ta ki adaptSyon olduğunu öğreninceye kadar... >>
Filmde Yılmaz Erdoğan ve Ahmet Mümtaz Taylan gibi çok iyi oyuncular var ama fondaki hayat silik, üzerine fazla düşünülmemiş gibi, bu da hikayeyi yer yer "teatral" kılıyor -ki hem konuya hem oyunculara haksızlık gibi duruyor...
Filmin ilk yarısında adım adım inşa edilen gerilim çok başarılı, ama ikinci yarısında gerilim, sürprizlerin zayıflığı ve inandırıcılığın eşiğinde gezindiğinden düşüyor.
Katilin kimliği ortaya çıkınca tam sürpriz yaşanıyor ama uzun dialoglar sürprizin etkisini azaltıyor...
Read 5 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!

:(