Avlaremoz-Kaos GL panelinde dediklerimin yazili hali. Kapak resmi hikayesini anlattigim Isaak Behar.
Holokost’a Türkiye’den bakarken uzak yerlerde, tanımadığımız insanların başına gelen bir facia olarak düşünüyoruz. Ancak işin aslı bu değil. #thread avlaremoz.com/2022/01/28/hol…
Avrupa’da Nazi işgali altında 10 bin kadar büyük bir sayıda Türkiyeli Yahudi yaşıyordu. Bunların büyük bir kısmı 20. yüzyılın başlarında ve cumhuriyetin ilk on yılında Türkiye’den Avrupa’ya göç etmişti.
1933 yılındaki Almanya nüfus sayımına göre o ülkede bulunan 1673 Türkiye vatandaşının 753’ü, yani yüzde 45’i Yahudi’ydi. Bu topluluğun çoğu halı veya sigara işçisi olarak çalışıyor, zenginleri ise halı ticaretiyle uğraşıyordu.
Bu ailelerden biri önce halı tamircisi olup sonradan kendi halı dükkanını açan Nesim Behar’ınkiydi. Nesim’in oğlu İsaak Behar ailesini şöyle anlatıyor:
Pasaportum Türktü, annem Ladino konuşuyordu, dinimiz Yahudilikte, yetiştirilme şeklimiz ise Prusyalı’ydı.
Ancak hayati önem taşıyan bu pasaportu kısa bir süre sonra kaybedeceklerdi. Türkiye bir süredir vatandaşlıktan çıkarma uygulamasını yürütüyordu. 1928 vatandaşlık kanunu altında pasaport yenileme redleri, inceleme bahanesiyle belgelerin geri alınması yaygınlaştı.
Vatandaşlık kaybıyla haymatloz durumuna düşenlerin Nazilerden kaçması neredeyse imkansız hale geliyordu. Ayrıca Nazi ölüm makinesi önce bu ‘kimsesiz’ vatansız Yahudileri imha edecekti.
Ayrıca vatansız kalanların başka bir ülkeden kimlik edinsenler dahi Türkiye’ye geri dönmeleri yasaktı. 1938 Pasaport Kanunu’na göre vatandaşlıktan çıkarılanlar Türkiye’ye giriş yapamazdı.
Türkiye o yillarda birtakım ‘faydalı’ Yahudi profesörü üniversitelerde çalışmaları için kabul etmişti. Bugün bununla durmadan övünen Türkiye kabul çok daha fazla sayıda İstanbullu, Edirneli, Egeli Yahudi’yi vatandaşlıktan kovmuş, Türkiye’ye girişten men etmişti.
Bu kovma ve kapı kapama politikası o yüzlerce Türkiyeli’yi ölüme terk etmekle eşdeğerdi.
Vatandaşlıktan atılma olayını ve tehdidini İsaak Behar şöyle anlatıyor:
Hükümet, bizden Türkiye vatandaşlığımızı kontrol ettirmemizi istiyordu. Bunun çok kötü bir durum olduğunu, çünkü pasaportlarımızın ‘kontrol’ maksadıyla ellerimizden alınacağını derhal anlamıştık.
1942-1944 arasında 2600 kişi Türkiye vatandaşlığından çıkarıldı. Bunların yüzde 90’ı Yahudi’ydi. uygulamanın hızla devam etmesi dikkat çekici çünkü o dönemde Türkiye’nin Holokost’tan haberdar olduğunu biliyoruz.
Holokost döneminde Berlin’deki büyükelçi olan Hüsrev Gerede ve katip Kemal Koç bilinen Nazi sempatizanlarıydı. Gerede’nin ardından Nazi hükümetiyle iletişimi Türkiye adına Koç sürdürmüştü.
9 Eylül 1943’te Türkiye adına cevap veren katip Koç, Türkiyeli Yahudilerin kesinlikle ülkeye toplu olarak geri kabul edilmeyeceğini söylemişti. Gerekirse vakaların birer birer inceleyeceğini iletmişti.
Ancak 20 Ekim 1943’e gelindiğinde Türkiye’ye yurda geri dönmesine izin vereceği bir tek Yahudi’nin adını bile beyan etmemişti. Nazilerin mühleti böylece doldu ve Türkiye vatandaşlığından kovulmayanların da ölüme yollanması başladı.
26 Ekim 1943’te Türkiyeli 12 kadın ve üç çocuk Ravensbrück’e sürüldü. Türkiye hala vatandaş olanlar için araya girme hakkına sahipti. Ancak böyle bir adım atmadı.
Zaten vatandaşlığına el konulan Berlin’deki Türkiyeli Yahudilerin ölüme sevki 1943’ten önce başlamıştı. Bu haymatlozlar Holokost’un ilk ölüm konvoylarındaydı. 1941 Ekim’inde ölüme yollanan İstanbullu Sarah Cohen ve çocukları Ruben, Sultana, Victoria ve Gabriel...
İsaak Behar çocuk olarak Berlin’de yer altında saklanmış, ailesinden ayrılmıştı. Annesi Lea Behar, babası Nesim, kardeşleri Alegrina ve Jeanne Riga’ya sürülmüş, orada katledilmişlerdi.
Bugün sadece Berlin’den sürülen, sadece Türkiyeli Yahudilerin hepsinin adını, sadece tespit edilenleri bile saymak için vaktimiz yok. Bu da Holokost’un korkunç ölçeğini tekrar hatırlatıyor.
Vatandaşlık, doğru belgelere sahip olmak, yaşam ile ölümü ayırabilir. Ancak devletler bazı vatandaşlarını umursamazsa doğru belgeler bile fayda etmez, ölüme terk edilirler. Bugün anlattığım da böyle bir hikaye. /son
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Turkish genocide denial propaganda machine keeps churning out the same content, and @tyahuditoplumu dutifully keeps retweeting it. A shame to all those who lost
At this panel (starting shortly) i will be telling stories of Jews from Turkey living in Europe and how they experienced the Holocaust. Contrary to Turkey’s grandiose claims, its diplomats worked hard to denaturalize and abandon thousands Jews from Turkey to their deaths.
Only a single Turkish diplomat - Selahattin Ulkumen - actually saved almost 50 Jews in Rhodes, against the orders of the state. The other so called heros are fakes and complicity in spreading these fake stories is akin to denial.
Kovulacak gayrimüslimler listesinde Parigyanos, Barbesakis gibi rum isimler, bir de Payugyan (?) gibi Ermeni ismi var. Henüz Ermeni bir karakterle karşılaşmadık.
“Gece kulübünde çalışacak Türk bulmak büyük mesele” tabi çünkü içkili mekanda çalışmak istemenin dışında deneyimli Türk yok o dönem. İstanbulun neredeyse tüm restoran garsonlarının Rum, aşçılarının da gayrimüslim olduğu bir zamandan bahsediyoruz. Tabi 50ler artık bunun sonları
Matilda “gayrimuslim oldugunu soyledin mi” diye soruyor, speaifik olarak Yahudi degil. Cunku genelde Turkiyede ayrimcilik bu otekilere toplu olarak tesir eder. Zaten (hele bugun) cogu Turk’un Rum/yahudi/ermeniyi isminden ayirt etmesi zor, o kadar tanimiyorlar ki
Mesela ortak bir ayrimcilik alani olarak su siralarda da gundemde olan istanbul taksileri. Taksicilerin yolcu begenmeme olayina yeni bir katman
Isim secimleri yine iyi. Jak, Moiz, soyad olarak Pinto bunlar hep yaygin isimler
Bu isimlerde ve Rasel ve Matilda’da Fransizcanin kulturel etkisi asikar. Gec ondokuzuncu yildan ta 70lere kadar Fransiz etkili isimler baskin hale geliyor, Tevrat kaynakli David, Eli, Sara gibi isimlerden daha kulturel sermayeli oluyorlar
Judeo-Espanyol, Judeo-Arapça, Judeo-Grek varsa acaba Judeo-Türkçe olmuş mudur? Bazı Armeno-Türkçe ve Greko-Türkçe konuşan ve yazan Ermeni ve Rum toplumların aksine Türkçe konuşan bir Osmanlı Yahudi toplumu olmamış /1
ama 16. yy'da Tevārīh-i Āl-i Osmān adlı bir kitap, büyük ihtimalle bir İstanbul, İzmir veya Selanik Yahudisi tarafından İbrani Raşi harfleriyle yazılmış /2
Mignon'a göre bu kitapta birçok Arapça'dan gelme ve Türkçe kökenli kelime var. Mesela zaman kelimesi: zmaʾn זמ ֵאאן zmn, and זמן ,zʾmʾn זאמאן ,zmʾn זמאן olarak yazılıyor.
Ö harfi יו ile gösteriliyor: גיולגי gölge, veya bazen bir yod daha eklener גייו ג göç /3