Excel’in ilk sürümünün piyasaya sürülmesinin üzerinden 30 yılı aşkın zaman geçti ve yazılım hâlâ ilk günkü kadar (eğer daha fazla değilse) rağbet görmeye devam ediyor.
Gelin Excel’in tarihini birlikte inceleyelim.🔍
Excel piyasaya sürülmeden önce piyasada halihazırda dominant bir tablo yazılımı vardı: Lotus 1-2-3.
Lotus, IBM’in bilgisayarları için tasarlanmıştı ve IBM’e diğer bilgisayar üreticileri karşısında ciddi bir avantaj sağlıyordu.
Excel’in ilk sürümü 30 Eylül 1985 tarihinde piyasaya sürüldü. Bu sürüm Apple’ın Macintosh bilgisayarları için tasarlanmıştı. Güçlü grafiklere ve hızlı veri işleme yeteneğine sahip olan bu yeni tablo yazılımı kısa süre içerisinde popüler oldu.
Excel’in ikinci sürümü (ki bu sürüm Windows işletim sisteminde çalışan ilk sürümdür) 1987 yılında piyasaya sürüldü. Lotus’un Macintosh’ta çalışan bir sürümü yoktu, Windows’ta çalışan bir sürüm yapmakta da gecikince tablo yazılımı pazarındaki hakimiyet Excel’in eline geçti.
Excel, diğer ofis programları ve nihayetinde Windows işletim sistemiyle birlikte bilişim sektöründeki çok önemli bir paradigma değişiminin öncüsüdür.
Kişisel bilgisayar devriminin ilk zamanlarında bilgisayarlarda çalışacak yazılımların çoğu bilgisayar üreticileri tarafından üretiliyor ve bilgisayarlar, etikete yazılım giderleri de dâhil edilerek son kullanıcıya ulaştırılıyordu.
Yazılım şirketleri yok değildi ama bu şirketler günümüzdeki yazılım şirketlerinden epey farklıydılar. O dönemde yazılım şirketleri bilgisayar üreticileri için “taşeron” olarak çalışan kurumlar gibiydi, IBM ve Apple gibi bilgisayar üreticilerinin yanında ikincil bir konumdaydılar.
Excel’in üreticisi olan Microsoft kurulduğu sıralarda, bilgisayar üreticileri için dışarıdan yazılım üretip satmak fikri bile daha çok yeniydi, hele bunu perakende olarak son kullanıcılara satma fikri kulağa hepten delilik gibi geliyordu.
Yıllar sonra D5 Konferansı’nda birlikte sahneye çıktıklarında Jobs, Gates için şöyle diyecekti: “Bill, daha kimsenin konu hakkında ufak bir fikri dahi yokken endüstrinin ilk yazılım şirketini kurdu.”
O dönemlerde yazılım gibi fiziki varlığı olmayan bir şeyin para edebileceğini insanlar anlamıyordu ama tüm bu hengâme içinde bir adam yazılımın gerçek potansiyelini görüyordu.
1981’in Eylül ayında Cupertino’daki Apple kampüsünü ziyaret ettiği sırada oradaki insanlara bunu anlatmaya çalışmıştı. Yıllar sonra Gates, o günü şöyle hatırlayacaktı:
“Orada dolaşıp karşıma çıkan herkese soruyordum, ‘Bu çok büyük bir olay değil mi?’ diyordum ama kimse umursamış görünmüyordu.”
Gates haklıydı ve bu onu kısa süre içinde bilişim sektörünün en güçlü insanı yapacaktı.
Yani, içinde Excel olmayan bir bilgisayarı ne yapacaktınız ki?
Microsoft’un yazılımlarını kullanma lisansı vermediği şirketleri zor günler bekliyordu. İlk kurbanlardan biri Apple’dı. Bir diğeri ise Jobs’ın Apple’dan kovulduktan sonra kurduğu şirket olan NeXT olacaktı.
Excel’in kısa hikayesine ilişkin paylaşımımızı Erhan KÖŞ @erhankos0 arkadaşımız hazırladı.
Çok teşekkür ederiz.
Erhan KÖŞ 2018-2022 lisans öğrencimizdir.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Alman filozof Karl Jaspers, “Auschwitz’den sonra Goethe’nin bize söyleyeceği hiçbir şey yoktur.” dese de şairin şiirleri Nazi kamplarında yüksek sesle okunur.
👇
Beethoven’ın “saray şairi” olarak eleştirdiği Goethe siyaset, edebiyat, sanat, tiyatro tıp alanlarında yetenekli büyük bir yaşam ustası olarak tamamlayacağı hayatına Frankfurt’ta burjuva bir ailenin çocuğu olarak başladı.
Babası tüm dil (İtalyanca, Fransızca, İbranice) ve ilahiyat bilgisini çocuklarına aktarırken Goethe annesinden dans ve müzik öğreniyordu. Şairin annesi munis, merhametli, hayat neşesi dolu bir kadın; babası ise hırslı ve oğlunun aristokrat olmasını isteyen bir hukuk müşaviridir.
Alman sosyolojisinin erken dönem isimlerinden ve sosyolojinin kurucu isimleri arasında zikredilen Georg Simmel’in toplumsal düşüncesinin en önemli eserlerinden bir tanesi “Paranın Felsefesi” başlıklı kitabıdır. Simmel paraya dair nasıl bir felsefe geliştirmiş birlikte bakalım.💵
“Paranın Felsefesi”, fragmanlar şeklinde yazan Simmel’in en sistematik ve bütünlük arz eden eseridir. 1900 yılında yayımlanmışsa da bu eseri müjdeleyen bir ders ve ders notlarından yola çıkarak hazırlanan bir makale 1889 tarihini taşımaktadır: “Paranın Psikolojisi”.
Kitap iki ana bölüme ayrılmıştır: analitik ve sentetik. Analitik bölümde, “Değer ve Para”, “Bir Töz Olarak Paranın Değeri”, “Amaçlar Sıralamasında Para”; Sentetik bölümde ise, “Bireysel Özgürlük”, “Kişisel Değerlerin Para Eşdeğeri” ve “Hayat Tarzı” altbölümleri yer almaktadır.
Edebi metinleri sosyolojik gözle nasıl okuruz? Sosyoloji, edebiyata düşündüğümüzden daha yakın olabilir mi? Yazar ne söyler, okur ne anlar, metnin asıl anlamı nedir?
Edebiyat ve sosyolojinin kesişiminde, Türkçede hangi kaynaklar mevcut?👇
Edebiyat ve sosyoloji, birbirine düşünüldüğünden daha da yakın iki alan belki de. Yazarın tarihsel toplumsal koşullarda yeniden anlam kazanması, değişen okur pratikleri, kitabın üretim-tüketim zincirindeki yeri vb. konular edebiyat kadar sosyolojide de önemli bir yer kaplıyor.
Bu ve benzeri konulara ilgi duyanlar için hem edebiyat sosyolojisinin hem de kültürel çalışmalar gibi disiplinler arası alanların sınırlarına girecek pek çok kaynak mevcut Türkçe literatürde. Bunlardan birkaçını birlikte hatırlayalım.
Okumaya Giriş 101: Kitapların sonsuzluğu karşısında sınırlı insan ömrü nasıl örgütlenmeli?📚
İşte "Kitapları nasıl seçmeli?", "Nasıl okumalı?" ve "Okuma deneyimini nasıl zenginleştirmeli?" sorularına cevap veren, Türkçede yayımlanmış eserler.😎
"Okuma bir dostluk biçimidir. Ama en azından dostluğun samimi bir biçimidir. Bir ölüye, olmayan birine yönelik olması ona çıkarsız, neredeyse dokunaklı bir hava verir."
📍Marcel Proust'un kişisel okuma deneyimlerini ve okumaktan duyduğu hazzı anlattığı "Okuma Üzerine".
"Nereden başlayacağız? Bu devasa kaosu nasıl düzene sokup okuduğumuz şeyden alabileceğimiz en derin ve geniş hazzı alacağız?"
📍Virginia Woolf, 1926 yılında Britanya'daki bir okulda sunmak üzere kaleme aldığı "How Should One Read a Book?" yazısında bu sorunun peşine düşüyor.
“Sanayi sonrası toplum”, “ideolojilerin sonu” gibi kavramları sosyal teoriye kazandıran, kendisini “ekonomide sosyalist, siyasette liberal ve kültürde muhafazakâr” olarak tanımlayan Daniel Bell’i yakından tanıyalım.
Daniel Bell 10 Mayıs 1919’da New York şehrinin doğu yakasında dünyaya gelir. Ailesinin büyük çoğunluğu fasılalarla Polonya-Belarus sınırındaki Bialystok şehrinden göç etmiştir. Yahudi kökenli aile, askeri hizmetten kaçmak için Bolotsky soyadını kullanmaktadır.
Babası, Daniel henüz 8 aylıkken ölür ve çocukluğunun geri kalanını annesi ve kardeşleri ile birlikte akrabaları yanında geçirir. 11 yaşından itibaren yasal vasisi amcası Samuel Bolotsky olacaktır.
📝🔎
“İnsanoğlunun yaptığı her şey, var olan her şey, insan ruhunun bir parçasını içerir. Bu soylu ruh, bilimde ve her şeyden çok sanatta yaşar. Ve bu ruh en açık, en belirgin ve en güzel biçimde yalnızca kitaplar aracılığıyla konuşur.”
Maksim Gorki
(28 Mart 1868-18 Haziran 1936)
Aleksey Maksimoviç Peşkov, bilinen adıyla Maksim Gorki, 1868’de doğar. Annesi Varvara Kaşirin, gençliğinde çok çalışıp yaşlılığında rahata eren esnaf Vasili Kaşirin’in kızıdır. Varvara, babasının bütün telkinlerine rağmen alt gelir grubundan Savatiyeviç Peşkov ile evlenir.
Gorki’nin babası Savatiyeviç Peşkov, nakliyecilikle uğraşan bir adamdır. Ölü doğan üç çocuğun ardından gelen Aleksey Maksimoviç, babasının işi sebebiyle bulundukları Astrahan’da koleraya yakalanır. Kendisi kurtulsa da bulaştırdığı hastalık babasını hayatından eder.